Giriş
Koskoca karanlığın içinde kendimi bulamıyordum, nereye baksam karanlıktı. Bir gün belki bu karanlığım son bulur diye hep umut etmiştim, umutlarım zamanla büyük bir hayal kırıklığına dönüşüyordu.
Her saniye kendimi teselli ediyordum, mutlu olmak için çabalıyordum. Bir gün bu karanlığım belki aydınlığa dönüşür diye kendimi teselliler, umutlar içinde buldum.
Yıllardır hasretini çektiğim o aydınlığa kavuşamamıştım, binlerce doktora götürülmüştüm fakat hiç bir doktordan olumlu yanıt alamamıştım. Tek bir doktor olumlu yanıt vermişti ancak tedavimin burada değil Almanya'da olabileceğini söylemişti.
Aydınlığıma kavuşamamıştım fakat karanlığımın içine bir ışık doğdu.
Kızım, bu karanlığın içinde bana ufak bir ışık oldu. Onu görememek bir anne için oldukça zordu, evladının yüzünü, minik bedenimi göremeyen bir anne... İçler acısı.
Dün, doğumhaneden çıkarılmış normal odaya alınmıştım, körlüğümden olsa ki hemşireler bana oldukça nazik ve sevecen davranıyorlardı. Bebeğimi ilk kucağıma verdiklerinde kokusunu ciğerlerime doldurmaktan başka seçeneğim yoktu.
Şimdiyse tekrar kucağıma vermişlerdi onu emzirirken yardımcı oluyorlardı. Dudaklarım titriyorken ne kadarda aciz olduğumu düşündüm. Bir başkasının yardımına muhtaçken birde bu sabiyi doğurmayı seçmiştim.
Gözlerimden akan damlalarla bebeğimi emziriyordum, dudaklarını göğsümde hissettiğim her an daha fazla ağlıyordum. "Allahım, sen beni affet. Daha önümü bile göremezken senin verdiğin canı dünyaya getirdim, lütfen bana yardım et." diye fısıldadım.
"Doymuş mudur?" diye sordum yanımda varlığını hiss edipte, göremediğim hemşirelere. Henüz hiç bir şey bilmiyordum, öğrenecek çok şeyim vardı. Yolum çok uzundu. "Küçük cadımız doyduğunda memeyi bırakacaktır annesi." diyen hemşireye gülümsedim.
"Teşekkür ederim." diye mahcup bir ifadeyle mırıldandım, kendimi onlara karşı öylesine mahcup hissediyordum ki bu tarif edilemezdi. Odanın kapısı açıldığında kimin geldiğini merak ettim.
"Benim kız kardeşim, anne mi olmuş?" diyen ses Derine aitti. Yanaklarımda hissettiğim dudaklarla önce irkildim sonraysa gülümsedim. "Derin, sensin değil mi?" dedim emin olmak istercesine.
"Benim tabi ki. Güzel kardeşim benim, can dostum, evim... Ah ah, bu yaşta teyze ettin beni." dediğinde dudaklarımı birbirine bastırdım. "Derin... Bu yaşta anne oldum." dedim dudaklarımı büzerek. "Yaşım neyse de... halime baksana."
"Ne varmış halinde? Ben her zaman senin yanındayım, destekçinim. Hatta annemlere söyledim, seninle kalacağım en azından bu minik büyüyene kadar sana yardımcı olacağım."
"Derin, ben kendimi çok mahcup hissediyorum. Bana bakmak zorunda değilsin, benimle yaşamak hatta bebeğime bakmak zorunda değilsin."
"Saçmalama Mahperi, sen benim kardeşimsin ben seninle ilgilenmek zorundayım. Her ne kadar kan bağımız olmasa bile..." dediğinde susmayı tercih ettim. "Can bağıyız, biz kardeşiz."
Bebeğim göğüsümü bıraktığında uyuduğunu anlayaraktan Derin'in yardımıyla yatırdım. Gün boyu hastanede öylece duruyordum, yarın zaten taburcu olup eve dönecektim.
Uykumun gelmeye başlamasıyla başımı yastığa koyup zaten karanlığa gömülmüş olan gözlerimi kapattım ancak kapının tıklanmasıyla yerimden irkildim. "Derin?"
"Ben bakarım." dediğinde yataktan yavaşça kalktım. Derin elime bastonumu verdiğinde koluma girmiş beni yürütüyordu, ses daha yakından gelmeye başladığında kapıya geldiğimizi anladım.
"Kimsiniz?" diye sorduğumda ses gelmedi. Kalbim yerinden çıkacak gibi atarken korkudan ne yapacağımı şaşırmıştım, gelen kişinin Berat veya babam olmasından korkuyordum.
"Kimsiniz dedim size!" diye bağırdım.
"Merhaba, kapıyı açar mısınız?" erkek sesi işittiğimde yutkundum.
"Neden? Ne istiyorsunuz?" diyen Derindi bu sefer.
"Bakın lütfen bana yardımcı olun, bebeğime süt anne lazım." diyen adam bir kaç saniye susup devam etti. "Eşim doğumda vefat etti, hiç bir kadın süt anne olmayı istemiyor lütfen yardım edin." doğumhanede kucağıma aldığım bebek aklıma gelince Derin'in elini sıktım.
"Derin kapıyı aç." dedim sesim titrerken. "Derin, kapıyı aç lütfen."
"Emin misin Mahperi?" diye sorguladığında başımı salladım. Kapının açılış sesini duyduğumda, yutkunarak Derine daha fazla tutundum.
.
Uzun boylu adam, elindeki biberonlarla kapının açılmasını bekliyordu. Belki bir umut diye önünde durduğu kapıya baktı. Hangi kapıya gitse reddedilmişti, bebeğinin aç kalmasını istemiyordu. Küçük bebeğini besleyecek bir anneye ihtiyacı vardı, kapı sonunda açıldığında karşısında gördüğü iki kadınla bakıştı.
Elinde bastonu olan esmer tenli genç kadın bal rengi gözlere, kumral saçlara sahipti. Yanındaki kadın ise onun aksine beyaz tenli, sarı saçlı ve mavi gözlüydü. Elindeki biberonları sarı saçlara sahip olan kadına uzattığında kadın almadı ve yanındaki esmer kadına baktı.
"Rahatsızlık verdiğim için özür dilerim ancak bebeğim aç olduğu için sürekli ağlıyor. Çok çaresizim, eşim doğumda vefat etti ve süt anneye ihtiyacımız var. Şimdilik idareden biraz süt verseniz olur mu? Sonra başımızın çaresine bakarız." dedi adam oldukça bitkin halde.
Adamın yüzü solgunlaşmıştı, ayakları tutmuyordu. Eşinin vefat etmesi onu kahrederken, eşinden geriye kalan sadece oğlu olmuştu. Oğlunun sürekli ağlaması, aç olması onu mahvediyordu.
Esmer kadın bastonunu ayağıyla tutarken kollarını genç adama doğru uzattı. "Bebek buradaysa kucağıma verir misiniz?" sorusuyla karşılaşan adam kaşlarını çattı, karşısındaki kadının ne dediğini bir kaç saniye algılayamadı.
"Anlamadım?" diyen adam incelikle narin kadına bakıyordu. "Bebek... Bebeği alabilir miyim? Öyle biberonla olmaz, o bebeğin anne kokusuna ihtiyacı var. Yani yanlış anlamayın, o bebek sadece bir anne kokusuna muhtaç. Bende bir anne olarak, kokumla onu besleyip uyutacağım. Üstelik biberondan süt içerse, emme bozukluğu meydana gelebilir."
"Siz ciddi misiniz?" dedi adam duyduklarına inanamazken, karşısındaki kadını yanlış anlayacak durumda değildi. Tek isteği, oğlunun ağlamamasıydı. Bebeği ağladıkça, adamın ciğerleri yanıyordu. Adam heyecanlı parlayan gözleriyle narin kadına baktı.
"Lütfen bekleyin, annemi aramam lazım." genç adam heyecanla cebinden telefonunu çıkarıp annesini aradı, annesine oda numarasını ardından kat sayısını söyleyip bebeğiyle gelmesini istedi.
Telefonunu kapattıktan dakikalar sonrasında kucağında ağlayan bir bebekle kadın geldi. Mahperi bebeğin ağlama sesiyle yüreği sızlarken, kollarını masumca ağlayan hastaneyi inleten bebek için tekrar açtı.
Yaşlı kadın kucağındaki torununu sımsıkı tutup karşısında, kollarını uzatmış esmer kadına bakarak "Torunumu sen mi besleyeceksin güzel kızım?" Diye sordu.
Mahperi saygısından ötürü "Evet efendim." diye mırıldandı. Kollarına verilen bebeği sımsıkı tutup boynuna bastırdığında, küçük bebek birazda olsa ağlamasını dindirdi. "Buyurun, içeri geçin." dedi Mahperi.
Yaşlı kadın oğluna bakıp, tereddüt ederek içeri girdi. Adam kapıda durduğunda Mahperi onun girmediğini anlayaraktan tekrar konuştu. "Sizde girin, dışarıda beklemeyin."
"Ayıp olur." dedi adam utanaraktan. "Lütfen geçin, ben emzirirken arkadaşım perdeyi kapatır sizde beklersiniz." dedi Mahperi.
Adam utana sıkıla odaya girdiğinde koltuğa oturdu. Mahperi, kucağındaki bebek ile Derin sayesinde yatağa kadar yürüdü. Derin perdeyi kapatıp Mahperiye yardımcı oldu. Mahperi göğüs ucunu ağlayan bebeğe uzattığında, bebek hızlıca göğüs ucunu kavrayıp emmeye başladı.
Saniyeler sonrasında bebek emerken, genç adamın tekrar sesi duyuldu. "Size bir teklifim olacak, tabi yanlış anlamazsanız."
"Ne teklifi?" dedi Mahperi.
"Sanırım sizden başka bi' süt anne bulamayacağım. Lütfen dinleyin, bebeğim sütü bırakana kadar sizi misafir etmek istiyorum. Onun bir anneye ihtiyacı var, yanlış anlamayın lütfen . İsterseniz eşinizle konuşun, olmadı ben konuşurum. Eğer kabul ederse sizi eşinizle beraber ağırlamak isterim, bakın lütfen yanlış anlamayın. Benim tek isteğim eşimden kalan son bir parçayı yaşatmak, büyütmek."
Mahperi duyduğu teklif ile yutkundu, ne diyeceğini bilmezken görmediği gözleriyle kucağındaki aç bebeği hissetti. Oysaki bebek, onun kokusuyla ve sütü sayesinde susmuştu. Ne yapacağını, ne diyeceğini bilmiyordu. Adamın sesi oldukça yorgun çıkıyorken, Mahperi güvenmek ile güvenmemek arasında kalmıştı.
Kucağındaki bebek, onu büyük açlıkla emerken bir insan böyle bir konuda yalan söylemez diye düşündü. Mahperi emindi, bu adamın gerçekten eşi ölmüştü. Doğumhanede kucağına aldığı bebekte bu bebekti.