Kafenin kapısından içeri adım attık. İçimdeki heyecanı bastırmaya çalışarak Tarık ’la yan yana yürüdüm. Masaların üzerinde buğulu kahve bardakları, hafif sohbet eden öğrenciler vardı. Tarık rahat tavırlarıyla bana yol gösterdi, pencere kenarındaki boş bir masayı seçtik. Oturduk. “Birer kahve söyleyelim mi?” dedi. “Olur. Orta olsun. ” dedim gülümseyerek. Sesim kendime bile yabancı geliyordu, fazla titrek değildi ama fazla doğal da değildi. İlk kez böyle bir şey yaşıyordum. Tarık garsona siparişi verdi. “İki orta kahve, sade olsun.” Ben masanın üzerindeki şekerliklere, tuzlu bisküvilere bakar gibi yapıyordum ama aklım başka yerdeydi. İçimdeki huzursuzluk geçmemişti. Sanki birazdan bir şey olacakmış gibi. Ve oldu. Kapı açıldı. Başımı çevirip bakmamaya çalıştım ama o ağır, tanıdık adımla

