Genç adam uzun zamandır bu kadar kahkaha atmak isteği duymamıştı. Daha kapıdan girer girmez kızın , vasat olan bedeniyle karşılaşmıştı. Ortalama bir boyu vardı. Omuzlarının üzerine dökülen dalgalı açık kahverengi saçları vardı. Sıradandı. Ortalamayı aşan bir güzelliği olsa da , sakarlık yapmamaya çalışması , kendisine kayan kaçamak bakışlarıyla tatlı olduğunu bile düşünebilirdi. Tabi çok istediği arsaya sahip olup zorluk çıkarmasaydı.
Karan , kahvesinin son yudumunu da içip, masaya bolca para bırakıp ayağa kalktı. Kafedeki onca kızın kendisine bakışlarını aldırmadan , Ömür'e son bir bakış atıp dışarı çıktı. Dudaklarında çarpık bir gülümseme , gözlerinde şeytani bir bakışla arabasına binip evine doğru sürmeye başladı.
Emiroğlu malikanesine girip günün geri kalanını evinden geçirmeye karar verdi, Bu gün bir şeyden daha emin olmuştu Karan. Kızın değil cadı olduğu , kendisine cevap verebileceğini bile sanmıyordu. Kız , kendi halinde sessiz sakin biri gibi gözükmüştü gözüne. Fazla uğraşmayacaktı bu kızla , en kısa sürede istediği arsaya sahip olacak ve Serhat'ın değimiyle " püsküllü cadı " dan kurtulacaktı.
******
Ömür tüm gün kendinde değildi. Daha o adam kapıdan girdiği an , aklına kazınmıştı yakışıklı yüzü . Gözlerinin önünde yeşil gözlerinin parıltıları dolaşırken evine varmış ve kendisini geniş koltuklarından birine atmıştı bile.
"Geldin mi Ömür" Üst kattan gelen Esra'nın sesine aldırmadan , bacaklarını koltuğun tepesine koyup başını da aşağı sarkıttı. Saçları boşluğa savrulurken , "Hala yoldayım " diye bağırıyordu.
Merdivenlerden inen bacakları tersten görüp sırıttı. Esra'nın üzerinde ayıcıklı polar bir pijama vardı. Bu hatun yine onun uğurlu pijamasını mı giymişti?.
"Hı hı diyerek" dil çıkardı Esra. Genç kız da gidip yanına oturdu.
"Ne bu hal , niye böyle sırıtıyorsun sen bakayım " Sesindeki merak anlaşılıyordu. Ömür , rahatını bozmadan tüm gün olanları anlattı. Önce kafeye her gün gelen avukatlar, sonra , bu gün gelen yakışıklı adamı . Onu gördüğünden hissettiklerini. Berbat bir hafta geçirmişti ve o adam birkaç saniye de, içindeki tüm kara bulutları dağıtmıştı. Dünyası kısa süreliğine de olsa toz pembeye bürünürken yüreğindeki acıyı gülüşünde soğutmuştu. Yüzüne masum bir gülüş peydah olurken , bir geceliğine başkasını düşünerek uyuyacağını biliyordu. Adını bilmediği , yüzünü bir daha göremeyeceği bir adam , yıllar sonra ilk defa bir gece armağan edecekti ona. Bir geceliğine , yağmurlu rüyalarına , güneş doğacaktı.
Eli kalbinin üzerine gitti. "Acaba adı neydi" diye fısıldadı kendi kendine. Merak ediyordu. Düşünceler arasında uykuya dalarken , Esra'nın duruşunu düzelttiğini üzerini örttüğünü de fark etmedi. Aklı , bu gün gördüğü adamın gülüşündeyken , kalbi çoktan başka alemlere yelken açmıştı.
*******
Genç adam sinirli gözlerle baktı , koltuğunda bir kral gibi oturan arkadaşına. Karan Emiroğlu kendisinden öylesine emin duruyordu ki . Serhat onun bu rahatlığını bozmak istedi.
"Sen şimdi gidip kızı gördün öylemi ?"
Genç adam kafasını salladı. Bu durumu fazla düşünmüyordu , hatta aklından o kız tamamen çıkmıştı bile.
"Evet gittim gördüm , hiçte dediğiniz gibi bir kıza benzemiyor "
Serhat'ın kaşları alayla yukarı kalktı. Yüzünden haylaz bir gülümseme belirdi. Demek "hiçte öyle bir kız değildi ha " dedi içinden.
"Kıza ne söyledin de seni nazikçe postalamadı oradan çok merak ettim" dedi merakla.
"Hiçbir şey söylemedim, sadece kahve içip eve gittim , kız oldukça kibardı" dedi umursamazca.
"o aman sevgili patronum , bundan sonra bu işle sen ilgilen o zaman , o kibar kızla sen muhattap ol " dedi haince.
Karan yüzünü bilgisayardan ona çevirip Serhat'ın yüzüne baktı. "Tamam ben ilgilenirim "
Karan Emiroğlu bir süre sonra ofisinde yalnız kaldığında , Serhat'ın bu olayı gerçekten çok abarttığını düşündü. Allah aşkına küçücük bir kız nasıl bir zorluk çıkarabilirdi ki ?Kızın ela gözleri bir anlığına aklına geldiğinde gülümsedi. Şaşkın halleri , kendisine bakarken gözlerini kaçırması oldukça tatlıydı.
Evet doğru kelime buydu. Kız oldukça tatlıydı. Karan Emir oğlunun yani kendisinin ilgisinin çekecek bir kadın değildi. O daha vamp kadınlardan hoşlanırdı. Uzun boylu , daha uzun saçlı olmalıydı mesela. O kız gibi omuzlarından dökülmemeliydi saçları, Sonra yüzü daha keskin hatlara sahip olmalıydı , ve teni daha esmer olmalıydı gözleri gibi. Düşünceleriyle kafasını iki yana salladı. Neler düşünüyordu böyle. Neden o kızla kıyas yapıyordu ki ? Hepsi Serhat'ın suçuydu ? Kendisi de gidip görmesine rağmen , cadılığını merak ediyordu. Öfkesini görmek istiyordu. Çikolata kahve olan gözlerinin içinde yanan ateşi merak ediyordu.
Düşüncelerinin kaydığı noktadan , rahatsız olduğunda kafasını işe vermeye çalıştı. Yapması gereken bir sürü iş vardı , girmesi gereken ihaleler , ve toplantılar. Kafasını başka bir şeyle meşgul edemeyecek kadar yoğundu.
******
Gözlerim kapıdaydı. Sabah her zamankinden daha erken kalkmış , ve kafeye gelmiştim. Gece öylesine güzel uyumuştum ki , bulutların üzerindeydim sanki. Ama daha gözlerimi açar açmaz oydu karşımdaki . Sandalyeleri düzeltirken gözüm kapıya kayıyordu sürekli. Gelir miydi bir daha ? Emin değildim. Bir daha o yeşil gözlerini görmem imkansızdı belki de , yüreğim ansıyla bile kıpır kıpır ederken , çektim gözlerini yoldan.
Çok beklemiştim yol , hep birilerinin gelmesini istemiştim. Elimi uzatıp , masal gibi bir dünya istemiş ama acılarla yoğrulmuştu hayallerim. Umutsuzluklarla beyazlamıştı saçlarım.
"Lanet olası adam " deyip sandalyeyi fırlattım. Yere düşen ağaç sandalyenin sesi kulaklarımı tırmalarken , kapıdaki çan sesi doldu kulaklarıma. Yine aynı rüzgarlı hava dağıttı saçlarımı. Yüzümü yavaşça kapıya döndürüp gelene baktım. Oradaydı . Üzerinden şık bir takım elbise , saçları yine dağınık , zümrüt eşli gözleriyle bana bakıyordu. Bu sefer daha farklı bir gülüş vardı dudaklarında. Küstahçaydı.
*******
Karan sinirle elindeki kalemi masaya fırlattı. Saatlerdir çalışmaktan gözleri yorulmuştu. Sabah erkenden kalkmış ve ofise gelmişti. Sabah birkaç saatlik uykuyla uyandığın da tam anlamıyla deliriyordu. Kahveye ihtiyacı vardı , yada belki daha tatlı bir şeye. Gözlerini kapayıp başını geri yasladığında yine o geldi aklına. Tüm gece rüyalarını işgal etmişti.
İşte yine buradaydı. Bu vasat kafede. O kızın tam karşısında. Sinirden çakmak çakmak olan gözleriyle , yanında yumruk olmuş bir elleriyle kendisine bakıyordu. Sandalyeyi yere fırlatması , ve gülüşüne karşılık öfkeyle bakması fazlaca hoşuna gitmişti.
—
_/ Hayat boş delilikle coş.. _/
Ömür , gözlerini kapayıp tekrar açtı. Rüya görüyordu. Hayır rüya olamayacak kadar gerçekti bu adam. Tam karşısında , tüm bedeniyle arzı endam ederken , dünya dönmeyi unutmuş ama genç kızın başı fena halde dönüyordu. Neydi bu ? Daha adamı bir kere görmüştü ama kalbine de bufola sürüleri tepiniyor gibi hızla çarpıyordu. Seslice yutkunarak kendini toplamaya çalıştı. Elindeki menüleri bırakıp , usul adımlarla adama yaklaştı. Tam dibinde durmaya cesaret edemezken nazikçe boş bir masa gösterdi.
"Hoş geldiniz "
"Hoş buldum "
"Sert bir kahveniz var mı " Adamın ses tonu oldukça yorgun çıksa da , sesinde ki memnuniyetsizlik kendisini ele veriyordu. Sanki ne işim var burada der gibi gözlerini etrafta gezdiriyordu.
"Tabi " dedi Ömür kısaca. Sesi heyecandan kısılmış , boğazın da koca bir yumru oluşmuştu. Arkasını dönüp , masadan uzaklaşırken tekrar duydu adamın bas olan sesini. Sesinde ki sertlik tüylerini diken diken ederken , önce gözleri buluştu.
"Kendini de al bir tane , seninle konuşmam gereken bir mevzu var. "
Ömür kaşlarını kaldırdı. "Konuşması gereken bir mevzu " Beynin de aynı sözler yankılanırken sessizce kahveleri hazırlamaya gitti. Gözleri ne kadar adama bakıp bayram yapmak istese de , kendisine engel oldu. Az önceki heyecanının yerini , şüphe alırken , kendisini sakinleştirmeye çalışıp , kahvelerle masaya oturdu.
Bu adamı ilk gördüğünden beri fazlaca , hoşlanmış olsa da , karşısında fazla sessiz kalamayacağını hissediyordu.
" Ömür " dedi adam sıkkınca.
"Ömür mü ? " Genç kızın kaşları şaşkınlıkla havaya kalkerken , gözleri şüpheyle kısılmıştı.
"Yani ömür hanım , sizinle konuşmak istediğim bir konu var , aslında bildiğiniz bir şey ama bir de benden dinlemenizi istiyorum "
"Her şey şimdi yerine oturuyordu. Bu adamın neyden bahsettiğini anlamayacak kadar salak değildim. Bu adam da o uyuz avukatlardan biriydi. Şimdiye kadar gelenlerin arasında , en yakışıklı , en karizma en mükemmel olanı olsa da , gözlerini altın bulmuş madenci gibi kafemde gezdirmesi oldukça sinir bozucuydu.
"İsminizi öğrenebilir miyim "dedim dişlerimin arasından. Evet karşımdaki adam ok yakışıklıydı. Oldukça seksiydi de. Ama şuan , bana toz pembe bir uyku geçirmemi sağlayan adam değil bir akbabaydı.
"Karan " dedi. Dudakları da milim bir kıpırdama olsa da ismini anlamıştım. İsmiyle özdeş saçlarına kaydı gözlerim. Simsiyahtı. Buğday teni , kara saçlarıyla adının hakkını veriyordu.
"Ne istiyorsunuz Karan bey , eğer sizi de o uyuz patronunuz gönderdiyse hiç zahmet etmeyin "
"Uyuz patronum "
"Evet uyuz patronunuz , sizi tanımıyorum , tanımadığım kişilerle de konuşacak bir şeyim olamaz , tabi bir haftadır kafeme musallat olan akbabaları saymazsak "
Karan önündeki kahvesinden bir yudum aldı. Allah'ım ben birazdan ölecektim ve , dünyaya gözlerimi kapamadan önce , son saniyelerimi ağır çekimde yaşıyordum. Fincanın ağzı kalın biçimli dudaklarıyla buluşurken , birkaç tutama saç Alnına döküldü. Parmaklarım karıncalanıyordu. Gözüme ipek gibi yumuşak görünen saçlarda parmaklarımı dolaştırabilirdim. Daha iki kere gördüğüm adam hakkında , düşündüklerimi annem bilse beni , dünyanın yedi kat dibine gönderir , çıkmayayım diye bir de üzerime beton dökerdi.
"Ak babaları bilemem , ömür hanım ama buraya kadar sizinle konuşmak için geldim "
Adamın lakayt sesi tüm poz pembe hayallerimi kömür karasına boyamıştı. "Neden geldiniz o zaman ? "Kollarını oturduğu sandalyede gerip , bana enfes bir görüntü sunarken , gözlerimi yüzünde zor tutuyordum.
"Ben Karan Emiroğlu , sizin arsanızı isteyen şirketin yönetim kurulu başkanıyım "
"Ha " dedim tabi içimden. Gözlerim ne kadar açılmıştı şaşkınlıkla bilmiyorum ama sırıtması yüzüne yayılırken ağzımı kapatmak birkaç saniyemi almıştı sanırım.
"Neden geldin " dedim şaşkınca. Yok aptallık bendeydi.. Bu adam görür görmez tanımalıydım. İlk günler de , gelen avukatlardan sonra şirketi araştırmak istemiştim ama tamamen aklımdan çıkmıştı.
"Tüm avukatları nasıl kaçırdığını , bir de ben görmek istedim ama , biraz abartmışlar sanırım "
Bu adam ne diyordu böyle ya . Abartmışlarmış mışda mış mış. Bak bak sen. İyi ki hayalinle bir gece uyumama izin verdin , hödüklerin kralı.
"Gördüğünüze göre , artık gidebilirsiniz. Kararım hala aynı Karan " dedim vurgulayarak . Bilerek bey dememiştim. Benim kafem de benim kurallarım geçerdi.
Kaşları alayla havaya kalktı. Sadece hafifçe başını sallayıp , dudaklarında o can alıcı gülümsemeyle ayağa kalkıp çıktı benim "taş"ım. Allahım nasıl bir adamdı böyle. Bir günde kalbimin dengesini şaşırtmıştı. Ayarsız , saatlere dönmüştüm. Ama içimdeki guguk kuşu sadece o aklıma geldiğinde ötüyordu.
******
Ömür yorgunca kapattı kafeyi. Onu yoran müşteriler değildi. On yoran o adamdı. Kafeden arzı endamını uzaklaştırırken arkasında , yüreğinde umutsuzluk tohumları ekmiş bir kız bırakmıştı. Oflayarak , ara sokaklarda , evine doğru yürürken onu bir daha nerede göreceğini düşünüyordu. Sahi niye düşünüyordu. Adamı sadece iki kere görmüştü. Adını bile , bugün öğrenmişken aptalca hislere kapılması tam bir ahmaklıktı.
Genç kız çok yakışıklı erkek görmüştü. Hayatı boyunca belki de onlarcası , geçip gitmişti hayatından. Sevmişti hepsini , bir arkadaş bir dost olarak.
Ama o ? O gülüşüyle kalbinin ritmini hızlandıran tek erkekti yıllardır.
Ben düşüncelerimden , telefonumdan gelen , elektro gitardan gelen sesle dağılırken , sokakta kimsenin olmamasına dua ettim . Hani deli zil sesini , elektro gitar sesi yapardı ki ? Aklımdan biraz daha dinlemek için , telefonu açmamak gelse de , dudaklarımı sıkıp açtım telefonu..
"Efendim berk " dedim kısık bir sesle. Tanrım ilk saniyeden pişman olmuştum açtığıma. Yahu ben bu adama neden katlanıyordum ki ? Bazen kendimi de anlamıyordum. Ama kabul etmeliyim beni sebepsiz yere güldürebilecek ender şebeklerdendi.
"Tamam " dedim. Cevap vermesine fırsat vermeden kapattığım telefonu. İki saniyede iki bin kelime kurmuştu adam. Madem beni gelip alacaktı eve yürümekten vazgeçtim. Üzerim de fena sayılmazdı. Dizlerime gelmeyen kısa elbisem , dar kesimiyle vücudumu fazlaca ortaya çıkarsa da aldırmadım.
******
Arabalar , önümden hızla akarken son model bir porche durdu önümde. Arabanın kapısı açılıp uzun boyuyla , şebek suratıyla berk indi arabadan.
"selam güzellik "Allah'ım bu adam sürekli gülüyordu. Bir insan hiç mi bozuk moralle dolaşmazdı.
"İyidir Berkcim , sen nasılsın " Kısaca tokalaşıp , çıktık yola. Arabanın içinde havdan sudan bahsedip beni nereye götüreceğini söyledi. Berk oldukça zengin bir aileden geliyordu ama , sıcak kişiliğiyle anlaşamayacağı tek bir insan bile tanımazdım.
"Ömür " dedi. Sesindeki ima öylesine belli oluyordu ki.
"efendim " dedim aynı ses tonuyla.
"Esra niye gelmedi " diye sordu.
"Sen Esra'yı çağırmadın ki , ben mi yanlış hatırlıyorum yoksa. " dedim gıcıklığına.
"Ya sen yapma bari kızım , biliyorsun işte " dedi suçluca Oy benim tatlı şebeğim , yıllardır bizim Esra'ya aşıktı ama bizim soğuk nevalede tık yoktu.
"Tamam tamam , valla aklıma gelmedi ama söz bir dahakine çağıracağım tamam mı ? " dedim İkinci buluşmanın sözünü de böylece almış oldum.
Berk beni son derece lüks bir restorana getirdi. Önden görmeme izin verirken , buraya geldiğime pek sevinmiş değildim. Ben aç değildim ki ya. Bir şey yiyecek halim yoktu. Ben müzikli bir yer isterken Berk'in uyuzluğu tutmuştu yine.
"Niye geldik buraya berk "
"Ne demek niye geldik ya , yemek yiyeceğiz işte "
"Beni sinir etme Berk , ben aç değilim ki , hadi müzikli bir yere gidelim " dedim masum kedi bakışları gönderirken .
"Hiç boşuna yavru köpek bakışları atma bana , karnım aç benim hadi."
Yavru köpek bakışları diyordu ya. Allah'ın şebeği. Omuz silksem de kolumdan tutup beni cam kenarında bir masaya oturttu. Allahın öküzü. Ben bunu senin yanına bırakır mıydım acaba ?
"Ne yiyelim " Elinde menü , otuz iki diş sırıtarak bana bakıyordu.
"Ben seni yemeden önce sen yemek ye Berk , hem sen niye böyle sırıtıyorsun ya "
Hiçbir şey söylemedi. Yemeğini sipariş edip afiyetle yerken , ben de şehrin en lüks restoranlarından birinde kahvemi yudumluyordum
Karan Emiroğlu sinirle çıktı kafeden. Neden gelmişti ki zaten buraya. Sinir kat sayısı binlere vururken , o paçoz kıza çoktan sinir olmuştu. Bu salak avukatlar ne görmüşlerdi bu kızda kendisinin görmediği. Sıradan , vasat bir kafe işletiyordu. Yuvarlak denilecek yüz hatları vardı. Peki niye aklına üşüyordu ki ?
Kendisi için , doğru kriterler de bile değildi.
Düşüncelerine anlam veremezken , başını salladı. Aklına saçma düşünceler gelirken , şirkete gitmekten vazgeçti. Eve gidecekti. Belki Denizle birkaç el playstesion da oynayabilirlerdi.
Uzun süredir ikiziyle görüşemiyordu. Bir haftadır o bücür kız sinirlerini bozarken , hem işleri de yarım kalmıştı. Bir an önce o arsayı satın almalı ve istediği hayaline ulaşmalıydı..
Karan ailesiyle birlikte yaşadığı eve girdiğin de , sessizlikle karşılandı. Annesi ve babası anlaşılan yoktu evde. Üst kata girip , Deniz'in odasına girdi. Boştu. Lanet olası ikizi işe yarayacağı zaman ortalarda olmazdı zaten.
Sıkıntıyla ofladı. Yapacak işi yoktu. Sinirle Deniz2e bildiği tüm küfürleri savururken kapıları çarpıp çıktı evden.
Karnı açtı. O kızın ukala yüzü gözlerinin önünden gitmiyordu. Sebebini bilmediği bir dürtü sürekli o kızı düşünmesini sağlarken restoranın önünde durdurdu arabasını.
Önce karnını doyurmalıydı , o kızla sonra nasıl olsa ilgilenirdi..
Oradaydı. Alaycı bakışları , dünyanın hakimi benim diyen duruşuyla , bana senin yerin burası değil diyordu.
Gözleri bir anlığına başka bir yere kayıp , sonra yine bana döndü. Bu sefer öfkeyle kısılmışlardı. Cennetin sonsuz yeşilliğini vaat eden o , gözleri şimdi cehennem çukuruna dönmüştü. Ayağa kalkıp , adım adım bana doğru yaklaşırken , nefesim ciğerlerimde donmuştu. Küçük bir çocuk nasıl balonun havasını kaçırmamak için ağzını sıkı sıkı tutuyorsa , biriside benim boğazımı öyle sıkıyordu.
Tek kelimeyle nefes alamıyordum.
Heybetli bedeni tam önümde durduğun da , başımı kaldırıp yüzüne bakmak zorunda kaldım. Ayağa kalkmaya yeltenmedim bile. Bir devin yanında cüce gibi kalmaktan başka bir şey değildi ,onunla karşı karşıya kalmak.
"Neden buradasın " diye sordu. Sesi öfkeli miydi ? Ah evet. Gözleri bir an karşımdaki adama kaydı. Aynı öfkeyle tekrar bana döndü.
Parmaklarımla kahve fincanını iteledim " Kahve içmek için " Dün kullandığı aynı alaycı ses tonuyla konuşmuştum.
Yanak kasları gerilirken kızdığını anlıyordum ama neden , hala cevapsız bir soruydu benim için.
"Kahve içecek başka bir yer bulamadın mı ? Pardon ben yanlış mı duymuştum. Bu adam resmen üzerim de iktidarlık mı kurmaya çalışıyordu. Ah paşazadem , henüz bana karışacak , yetkiye sahip değilsin. Senin fermanın benim ülkemde geçersiz..
"Pardon , tapusu size mi aitti "
"Ne " dedi şaşkınca. Gafımı anlamamıştı.
"Nere de kahve içeceğimden size ne diyorum Karan bey"
Gözleri bir an anlığına kararırken , sonrasında , piç bir şekilde sırıttı.
Yüzünü bana doğru eğip , dudaklarını kulağıma yaklaştırdı. Sesi efsunlu gibiydi. ..
"Haklısın , burası benim malım değil ama sen olacaksın " dedi.
Bu dünyadaki erkeklerin sorunu neydi ya ? "Sen olacaksın diyordu " Paşam kendisine oyuncak araba alıyordu sanki ..
"Pardon Karan bey , ben size pahalı gelirim " dedim renk ermeye çalışarak . Yoksa bu adamı pencereden aşağıya atma dürtüm tavan yapmışken , sırıtmaya çalıştım.
"Karşıma çıkma Ömür Hanzade , yoksa kafen gibi sen de benim olacaklar arasına girersin
Gitmişti. Karşımda hiçbir şeyden habersiz bana şaşkınca bakan Berk' e aldırmadan kalktım masadan. Arkamda şaşkın bir adam önüm de sinirli bir adam vardı.
Karan restorandan çıkıp lavabolara yöneldi. Deliliğim tutmuştu sanırım. Elimde küçük çantam , iplerini sıkı tutuyordum. Ayaklarım beni yönlendirirken kendimi erkeler tuvaletinde buldum.
İçerideki adamlar bana şaşkınca baktılar. Aldırmadım onlara. Benim radarlarıma yakalanacak tek adam Karan denen taştı. Ve o da kabinlerden birindeydi anlaşılan .
"Burası erkeler tuvaleti hanım efendi yanlış girdiniz " dedi, adamlardan biri gülümseyerek. Allah'ım hala dünyada anlayışı gülen gözlerle bakan erkeklerde vardı anlaşılan . Ama bunu anlayacak kadar , sabrım yoktu.
"Hayır yanlış girmedim çıkın dışarı "
"Bakın hanım efendi " Adamın sözüne devam etmesine izin vermedim. " Çıkın yoksa çığlık atarım , bana saldırdılar diye." Adamın şaşkınlıkla kaşları havaya kalktı ama , bir şey demeden çıktı. Ardından da diğerleri.
Tuvalet boşalırken sırtımı duvara yaslayıp beklemeye başladım. Arkamdan gelen Berk'i içeri almazken bir de kapıyı kilitledim. Madem o adam , bana mal muamelesi yapıyordu , o zaman herkes sözlerinin bedelini ödeyecekti.
"En son bir erkek bana benim olacaksın dediğin de hayatımın en büyük kaybını yaşamıştım. Bir daha bu sözün altında ezilmeyecektim."
-