Asmin konağa geldiğinde direkt odasına geçmişti. Şu an ihtiyacı olan tek şey yalnız kalmak gibi geliyordu ona.
Bahoz Ağa herkesi salonda toplamış, bugün gelen Boran Ağa'nın anlattıklarını tek tek ailesine aktarmıştı.
Mirza yine öfkeli bir şekilde, "Ne sebeple olursa olsun kızıma bunu yaşatmaya hakkı yoktu," dedi.
Evin kendinden emin bir şekilde, "Kızım ne istiyorsa o olacak," dedi.
Mirza belki de hayatında ilk kez sesini yükseltti:
"Ne demek ne isterse o olacak? Yani kabullenirse öylece susacağız, öyle mi?"
"Evet Mirza, aynen öyle olacak. Ben kızıma güveniyorum, en doğru kararı verecek," dedi Evin.
Mirza ne kadar öfkelense de tartışmanın sonunda Evin’in haklı çıkacağını bildiği için sustu.
Demir, Mirza ve Evin’in tartışmasına seyirci olurken içten içe seviniyordu. Çünkü Evin, onu ilk tanıdığı zamanlardaki güçsüz ve çaresiz kadın değil; güçlü ve kararlı bir kadın haline dönüşmüştü.
Bahoz Ağa ortamın gerginliğini yumuşatmak için, "Halletmemiz gereken bir de Arzu konusu var," dedi.
Demir, "Elimizden gelen her şeyi yaparız ama Arzu ne istiyor, bunu öğrenmeliyiz," dedi.
Dilan kocasını destekleyerek, "Bence Arzu ile konuşalım. Ne yapmak istiyor bilmeden bir şey yapamayız," dedi.
Bahoz Ağa kızına gülerek, "O halde bu iş sende. Gidip Arzu’yla konuşacaksın. Onun vereceği karara göre de yolumuzu belirleriz," dedi.
Mert ve Zeynep bu konuda herhangi bir şey söylemiyorlardı. Mert, Asmin ile ikiz kardeşti. Kardeşine yapılanı kendine yediremiyordu. Karısı Zeynep ise Ateş’in kardeşiydi. İkisi de biliyordu aslında Ateş Asmin’e büyük bir haksızlık yapmıştı.
Bozdağ Konağı yine huzursuz bir şekilde bir günü daha bitirdi. Aylardır kimsede bir huzur kalmamıştı ama bir arpa boyu yol da alamıyorlardı.
Sabah olduğunda kahvaltıdan sonra Demir, karısı Dilan’ı Arzu ile konuşması için Miranlı konağına götürdü.
Gül, Dilan’ı kapıda karşıladı. Dilan, Asmin’in vereceği kararın ne olacağını tahmin ettiği için herkes ile mesafeli olmaya dikkat etti.
Gül, "Bir kahve içelim," diyerek ısrar etse de Dilan, "Arzu ile konuşup gideceğim," dedi.
Gül, "Peki," diyerek Dilan’ı Arzu’nun odasına götürdü.
Dilan odaya girdiğinde, odadaki koltukta kucağında oğlunu uyutmaya çalışan Arzu’yu gördü.
"Müsait misin Arzu? Seninle konuşmak için geldim," dedi.
Arzu, Dilan’ın kim olduğunu bilmiyordu. Çekinerek, "Kimsin?" diye sordu.
"Ben Asmin’in halasıyım," dediğinde Arzu başını öne eğdi.
"Tabii, konuşalım," dedi.
Dilan koltukta boş olan yere oturup Arzu’ya dönerek,
"Bu konuşmayı fazla uzatmak istemiyorum. Buraya senin bundan sonrası için ne yapmak istediğini öğrenmeye geldim. Ama senin kararın ne olursa olsun Asmin geri dönmeyecek, bunu bil," dedi.
Arzu gözlerini oğluna çevirerek, "Benim istediğim tek bir şey var. O da oğlumla bir arada olabilmek. Ben kimsenin karısı ya da kuması olmak istemiyorum," dedi.
Arzu’ya içini yiyip bitiren soruyu sormadan edemeyen Dilan,
"Peki neden Ateş’le evlenmeyi kabul ettin?" dedi.
Arzu konuşmaya başladı:
"Biz Baran ile birbirimizi çocukluğumuzdan beri seviyorduk, evlenecektik. Biz bir hata yaptık, nefsimize yenik düştük. Baran şehit olduğunda ben karnımda onun evladıyla ortada kaldım.
Baran’ın ölümünü kabullenemedim. Ateş, Baran ve beni bildiği için benimle ilgilendi. Hamile olduğum için psikolojik destek alsam da ilaç kullanamadım. Bu da düzelmeme engel oldu. Ateş, o an için bu yaptığının tek çare olduğunu düşünüyordu ama benim tüm bunları düşünebilecek bir psikolojim yoktu. Ben kimsenin yuvasını yıkmak istemedim, hâlâ da istemiyorum. Benim Ateş’le aramda hiçbir şey olmadı, olamaz da. Ben sadece evladımla huzurlu yaşamak istiyorum.
Tüm bu olanlardan sonra vicdanım susmuyor. Ben kendi hayatımı yaktığım gibi bir yuvanın da yakılmasına sebep oldum. Bunun vebalini yaşayamıyorum."
Dilan, Arzu’yu dinledikçe ona üzülse de bir tarafı da ona deli gibi kızıyordu. Çünkü hatayı baştan yapmışlardı. Gerçekleri saklayarak bir yuvanın yıkılmasına sebep olmuşlardı.
Dilan içinde tutamadığı gerçeği Arzu’nun da yüzüne vurdu:
"Sen oğlunla huzurlu bir hayat yaşayacaksın diye benim yeğenim sevdiği adamdan, doğmamış çocuğu da babasından oldu. Bence de bunun devamını taşımak kolay olmaz."
Arzu, Dilan’ın söylediklerine verecek bir cevap bulamadı. Çünkü Dilan sonuna kadar haklıydı. Arzu hatayı Baran ile birlikte olup hamile kaldığında yapmıştı.
Dilan omuzlarını dikleştirip Arzu’nun yüzünde gözlerini dolaştırdı. Arzu’yu tam anlamıyla çözmek istiyordu.
"Peki, Ateş’le evli kalmayı istiyor musun?" diye sordu.
Arzu tereddüt etmeden, "İstemiyorum. Ne Ateş ne de bir başkası… Sadece oğlum ile olmak istiyorum," dedi.
Dilan elini Arzu’nun omzuna koyup,
"Ben bunun için elimden gelen her şeyi yapacağım. Öncelikle sana oğlun ile birlikte kalabileceğin güvenli bir ev ayarlayacağız. Ardından da bir iş bulur, kimseye muhtaç olmadan yaşamanı sağlarız," dedi.
Arzu kabul ederek, "Sebep olduğum onca şeye rağmen bana elinizi uzatıyorsunuz. Bunu ömrüm boyunca unutmam," dedi.
Dilan, "Ben babamla konuşacağım. O da Boran Ağa ile konuşur. Benden haber bekle," deyip gitmek için ayaklandığında Arzu da ayağa kalkıp Dilan’a sıkıca sarıldı.
"Ben sebep olduğum her şey için çok üzgünüm. Keşke bunların hiçbiri yaşanmamış olsaydı."
Dilan, Arzu’nun sırtında elini gezdirip okşadı; bir anne şefkatiyle,
"Olmuş olan hiçbir şeyi düzeltemeyiz. Ama bu sana bir ders olsun. Bundan sonra bir karar verirken enine boyuna her şeyi düşün," dedi.
Dilan ve Arzu ayrıldığında Arzu’nun içinde tarifsiz bir vicdan azabı kaldı. Dilan, Gül ile vedalaşıp konağın kapısına çıktığında kocası arabada onu bekliyordu.
Dilan arabaya bindiğinde Demir merakla sordu:
"Ne konuştunuz?"
Dilan derin bir nefes alarak,
"Arzu’nun Ateş’le gerçek bir evliliği yok, doğru söylemişler. Arzu’yu ve bebeğini korumak için yanlış bir karar vermiş. İkisi de suçlu tabii ama Arzu’ya üzülmedim değil. Sanki onda, Fırat öldüğünde yaşadığım çaresizliği gördüm. Ben Arzu’ya herkes kadar çok kızamıyorum Demir," dedi.
Demir karısının yüzünü avuçlarının arasına alıp,
"Ben senin düşüncene ne olursa olsun saygı duyarım. Sen üzüldüysen demek ki o kız da çaresizdi derim, seni sorgulamam," dedi.
Dilan, kocasının onu sorgulamamasına karşı minnetle başını salladı.
Dilan ve Demir konağa geldiğinde Bahoz Ağa kızına avluda bekliyordu.
"Ne konuştunuz kızım?" diye sabırsız bir şekilde soran babasına doğru yürüyüp Dilan,
"Baba, Arzu Ateş ya da bir başkasıyla evlenmek, evli kalmak istemiyor. Sadece çocuğuyla huzurlu bir hayat istiyor. Ateş onu törelere karşı korumak için böyle bir karar almış," dedi.
Dilan bu sözleri babasına söylediğinde herkes duymuştu. Merdivenlerden yavaş yavaş inen Asmin de duyanlardandı.
Asmin merdivenin ortasında donmuş bir şekilde duruyordu. Ne bir adım ileri gidebildi ne bir adım geri… Sanki olduğu yere çakılıp kalmıştı. Dilinden dökülen cümleler ile herkes dönüp Asmin’e baktı:
"O kadını korumak için beni yaktı…"
Mirza ve Evin kızlarına doğru bir adım attığında Asmin, sanki dayanacak gücü kalmamış gibi gözlerini kapattı. Asmin gözlerini kapatırken yer ayaklarının altından yavaşça çekilmeye başladı. Sanki bedeni bir kum torbasına dönmüş, canı çekilmiş gibiydi. Asmin için sonrası yoktu.
Mirza kızının merdivenlerden düşeceğini anladığı an koşsa da kızına yetişemedi. Asmin beton merdivenlerden yuvarlanıp avlunun zeminine düştüğünde herkes donmuş bir şekilde Asmin’e bakıyordu.