BÖLÜM 2

1157 Words
Telefonun çalmasıyla geçmiş, zamandan sıyrılıp şimdiye döndü. Sessizliğin içinden sızan o ses, tanıdık bir yankı gibiydi. Zamanın içinden gelen, yaşanmışlıkla ağırlaşmış bir erkek sesi. “Nevin?” “Azem amca. Rahatsız ettim, farkındayım ama size bir şey sormam gerekiyor.” Karşı taraf bir an sustu, sonra o tanıdık tonu duyuldu yeniden. Yalnızca söz değil, satır arası sezgiler taşıyan bir tını gibiydi konuşması. “Sadece sormakla kalmayacağını biliyorum. Ne oldu?” Nevin’in eli camın kenarına ilişti. Bakışları, yağmurla parlamış kaldırımlarda gezinen ayaklara takıldı. Her adım başka bir hayat, başka bir hikayenin izini sürüyordu. Nevin’in elindeki dosya ise o kaldırımların altındaki hikayeyi anlatıyordu. Görünmeyeni, anlatılmayanı. “Demirağ Konsorsiyumu’na dair bir dosya geçti elime,” dedi yavaşça. “Görünürde yasal, ama içeride bir şey var. Sessizlikte çürümüş bir yer gibi. Tanıdık bir şey var ama...” Azem’in cevabı hemen gelmedi. Karşıdan gelen sessizlikte düşünce vardı. Yılların ağırlığı, gözle görülmeyen bir gölge gibi telefonun diğer ucuna sinmişti. “Ateş’le mi ilgili?” diye sordu sonunda, sesi derinden gelenmişti. Bir şey, kırılma noktasındaydı. Nevin’in sesi sakindi. Bir titreme değil, keskin bir kararlılık vardı. “Adı geçmiyor ama izi var.” Azem’in nefesi duyuldu telefonda. Sanki geçmişten bir toz bulutu kalktı, o anın üzerine sindi. “O çocuğun adı geçtiyse, sadece dikkatli ol demek yetmez… Daha önce de demiştim sana.” Gözlerini kapattı kadın. İçinde kıpırdayan şey korku değildi. Daha çok bir ağırlıktı. Ama Nevin, o yükü nasıl taşıyacağını biliyordu. Bu, yalnızca bir dosya değil, bir yürüyüştü. Sessiz, görünmez, ama iz bırakan bir yürüyüş... Ve o hazırdı. “Ben hazırım,” dedi kısık ama net bir sesle. “Şimdi sıra kimde, onu öğrenmeye çalışıyorum.” Azem’in sesini ilk duyduğunda tanımıştı Nevin. Çünkü o ses, çocukluğunun kış gecelerine sinmişti. Babasının sesi sustuğunda, duvarlarda yankılanmaya devam eden tek sesti. Azem Elçi, babasının üniversite yıllarından arkadaşıydı. O zamanlar heyecanla hukuktan bahseden, adaleti sadece ilke değil, yaşama biçimi sayan bir adamdı. Hakim olmuştu. Sonra susmuştu. Sadece dili değil, bakışları da sessizliğe gömülmüştü. Ama bazen insan, konuşmadığında daha çok şey anlatırdı. Nevin’in çocukluğu boyunca Azem, ara sıra evlerine uğrardı. Yanında kitaplar getirirdi hep. Hukuk metinleri, siyaset felsefesi, İslam düşüncesi… Ama asıl kıymeti, kendi el yazısıyla kenarına düştüğü notlarda gizliydi. Altı çizilmiş cümleler, sorularla dolu boşluklar. Zulüm yalnızca yüksek sesle olmaz, bazen en sessiz satırlarda gizlidir. Nevin'in aklını uzun süre kurcalayan bir cümleydi bu. Henüz 17 yaşındayken, Azem ilk kez doğrudan ona seslenmişti. “Dürüstlük bir kavga değildir ama sustukça kirlenir. O yüzden susmak, bazen ortaklıktır.” O cümle, Nevin’in içinde küçük bir çekirdek gibi yer etti. Zamanla çatladı, kök saldı. Düşüncelerine, kararlarına, suskunluklarına bile iz düşürdü. Babası ani bir kalp kriziyle vefat ettiğinde, Nevin üniversitenin ikinci sınıfındaydı. Cenazede Azem bir kenarda durmuş, herkesin yavaşça dağılmasını izlemişti. “Bazı insanlar ölmez, Nevin. Onlar başkalarının kararlarında yaşamaya devam eder. Baban gibi.” demişti Azem, elini Nevin'in omzundan indirmeden önce. O günden sonra aralarındaki bağ değişti. Akrabalık değil, adanmışlık gibi bir şeye dönüştü. Cümlelerle kurulmamıştı. Sessizlikle, sezgiyle, zamanla örülmüş bir ortaklık. Nevin ne zaman içinden çıkamadığı bir dosyanın ortasında kalırsa, sadece bir kelimeyle arardı onu. “Hatırlıyor musun?” Azem de o tek kelimenin ağırlığını bilirdi. Nevin’in yine ince bir sınırda durduğunu, adım atmadan önce yönünü yokladığını anlardı. Telefondaki sessizlik yeniden belirdi. Azem’in sesi, birkaç saniyelik düşünceden sonra geldi. Yavaş, neredeyse fısıltı gibi. “Nevin… Çok uzağa gitme. Hala aynı yerdeyim. Hani senin çocukken ‘kitapları sığdıran burası gibi başka bir yerde yok’ dediğin yerde.” Nevin’in yüzünde ince bir gülümseme belirdi. Hafızasında bir kapı açıldı, içeriden sıcak ve eski bir koku yayıldı. “Adem'in Sahafı.” dedi alçak sesle. O eski sahaf dükkanı... Şimdi arka bahçesinde küçük bir kafe de olan o mekan. Adem derken insanoğlundan bahsettiğini sonradan anlamıştı Nevin. Başta oranın sahibinin adı sanmıştı. Gerçekten de adıydı ama adamın amacı kendi adını koymak değildi. Adem, yetmişini geçmiş ama parmakları titrerken bile hala her sabah kitap sırtlarına dokunan bir adamdı. Sadece kitap satmazdı. Hikayeleri anlatır gibi satardı. Her kapağın ardında bir dünya olduğuna inanır, o dünyalara aracı olurdu. Nevin için orası bir sığınaktı. Gerçekliğin yorduğu her anda, anlamın yeniden kurulduğu bir yer. Kitapların arasında değil, kitapların içinden geçen hayatların kıyısında bir duraktı. Kalabalığın ortasında ama hiçbir zaman kalabalık olmayan bir yerdi orası. Azem’in sesi telefonda yumuşak ama kesin bir tonda yankılandı. “Bir saate oradayım. Kahveler benden, şüpheler senden.” Azem hep böyle sonlandırırdı buluşma zamanlarına kara verdiklerinde. Nevin telefonu kapatırken başını hafifçe eğdi. Azem’in kelimeleri hep böyleydi. Tuhaf, alışılmadık ama insanın içine sızan, sökülüp atılamayan türden. Sanki cümleler, zihinde iz bırakmak üzere biçimlenmişti. Üzerine uzun, haki ceketini geçirdi üzerine. Omzuna el dokuması, kenarı sökülmeye yüz tutmuş çantasını astı. İçinde yalnızca birkaç şey vardı. Küçük bir cüzdan, siyah mürekkepli bir kalem ve kırmızı kurdeleyle sarılmış bir not defteri. O defter öyle her şeye açılmazdı. İçini dökmek için değil, içeride kalanı derlemek içindi. Sessizlikle biçimlenen düşüncelerin durağıydı. Sokağa adım attığında İstanbul’un gri havası üzerine çökmemiş, daha çok yoldaş gibi yürüyordu yanında. Havanın keskinliği yoktu ama zamanın geçişine dair hafif bir ürperti vardı. Ne soğuktu tam anlamıyla, ne de ılıktı. Kışa geçişin o belirsiz, ama bir şeylerin değişmekte olduğunu fısıldayan haliydi. Ağaçların yapraklarını isteksizce bıraktığı, insanların daha az konuşup daha çok içine döndüğü mevsim aralığıydı... Nevin hızlı adımlarla yürürken zihninde sadece bir cümle dönüp duruyordu. Bazı izler gözükmez ama yok sayarsan, altında kalırsın. Kabanının yakasını biraz daha kaldırdı. Hafif bir rüzgar alnına çarpıyor, eski bir alışkanlık gibi geçip gidiyordu. Yol, sade ama anlam yüklüydü. Çünkü o taş kaldırımlar, sadece bir şehir parçası değil, hafızasının taşlarına basarak yürüdüğü bir hatıraydı. Adem’in Sahafı’na giden güzergah, onun için sıradan bir yol değildi. Çocukken, babasının elini tutarak bu yoldan geçmişti defalarca. Her kitapçı vitrini, her kahverengi ciltli kitap, içinde bir dünya kurar gibi bakmıştı onlara. Adem’in Sahafı onun için bir dükkan değil kelimelerin mabediydi. Köşeyi dönerken zihninde bir anı canlandı. Babasının, raflara uzanırken hep mırıldandığı o cümle. “Kelimeler bazen kılıçtan keskindir ama sessizliğe saygı duyar.” Yıllarca bunun şairane bir söz olduğunu sanmıştı. Sonra büyüdü ve anladı. Gerçekler bazen yüksek sesle değil, sessizliğin tam kalbinde konuşur. 'İnsan ne garip bir yaratıktır.' diye geçirdi içinden Nevin. Zaman geçmeden anlayamıyordu. İlla ki bir şeyleri tecrübe edecekti de sonra anlamlandıracaktı. Sağ tarafta hala ayakta duran taş bina dikkatini çekti. Eskiden marangoz atölyesiydi. Şimdi bir sanat galerisi olmuştu. Duvarları beyaza boyanmış, camları parlatılmıştı ama içindeki titreşim hala aynıydı. Zaman, her şeyi dönüştürüyordu. Bazı anılar yalnızca biraz soluyordu. Yok olmuyor, sadece geri çekiliyordu. Biraz ileride, küçük bir fırın vardı. İlk kez yalnız gidip simit aldığı günü hatırladı. Simidi eve dönerken düşürüp ardından sokak ortasında ağladığı günü. O zaman küçük bir utançtı belki ama şimdi… Şimdi bakınca görüyordu. O gün, tek başına ilk yürüyüşünü yaptığı gündü. İçinden derin bir nefes geçti. İnsan, çocukken yaptığı şeyleri unutmak isterdi bazen. Hata sandığı şeyler aslında kişiliğine atılan ilk çiziklerdir. Acemilikle yapılmış ama iz bırakan adımlar... Sonunda, köşe başında asılı duran o tanıdık tabela göründü. Eskimiş ama yerinden oynamamış, rüzgarla hafifçe sallanan harfler. Adem'in Sahafı. Bazı yerler vardır ki insan oraya girerken adımlarından değil, düşüncelerinden arınmak ister. Nevin, kapıya doğru yürürken tam da bunu hissetti.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD