BÖLÜM 4

1114 Words
"Bu ismin geçtiği yerlerde kurallar değil, gölgeler işlerdi. Hukukun geri çekildiği, devletin sadece bir tabelaya dönüştüğü coğrafyalarda onun adı, bir umut ışığı değil, bir uyarı sinyaliydi. O ismi duymak, orada bir denge olduğuna işaret etmezdi asla. Yalnızca dengesizliğin artık bir merkez kazandığını, karanlığın bir çekim noktası bulduğunu anlatırdı. Çünkü bazı isimler yankı değil, yankının kendisi kadar derin bir sessizlik bırakırdı ardında." Nevin, bu sözleri duyduğunda içinden geçen ilk şey inkar olmadı. Hayır, sesi ne kırılgan ne de korkuyla doluydu. Sadece gerçekti. Basit, keskin, kaçışı olmayan bir hakikatin cümleye dökülmüş haliydi. "Ama benim onunla ne alakam olur?" Azem, Nevin’in gözlerinde bir anlık kıpırtısız bir boşluk yakaladı. Cevap vermeden önce sustu, sanki kendi içinde bir tartıya başvuruyordu. Ardından sesi bir oktav alçaldı, kelimelerini tek tek dökerek gözlerini doğrudan Nevin’in gözlerine sabitledi. "Çünkü bazı insanlar vardır. Sistemi onarmak için değil, teşhis etmek için doğarlar. Ve sen Nevin, sen her zaman o teşhisçilerden oldun." Azem’in sesi hem yorgundu hem de kararlı. Cümlelerinde bir misyonun yükü vardı. Kolay taşınmayan, ama kolay da bırakılmayan türden. Bir şeyin kırıldığını söylüyordu, evet ama sadece bir yapıdan değil, bir dengeden, bir hafızadan söz ediyordu. "Bir şeyler bozuldu, çok düzenli ve o düzenin içinde çok daha kötü bozuldu. Ve Ateş bu bozulmanın sadece adı değil, aynı zamanda anahtarı da." İkisi arasında bir sessizlik oluştu. Hatta zamanın kendi sesi bile yok olmuş gibiydi. Sanki söylenenler havada asılı kaldı ve mekanın duvarlarına, masa üzerindeki kahve kokusuna, eski defterlerin arasına sindi. Azem yavaşça elini bir kağıdın üzerine koydu. Parmak uçlarıyla sanki kağıdın hafızasına dokunur gibiydi. "Şimdi sana dört soru bırakıyorum," dedi. Nevin’in gözleri kıpırdamadı. Azem’in yüzüne kenetlenmişti. O sorular, Nevin’in yolculuğunun başlama bileti olacaktı. Yol haritası değil belki ama yönsüzlük içinde bir pusula olabilirdi. Azem sanki bir dua yahut bir lanet okur gibi, kelimeleri tek tek sıraladı. "İlk soru, bir sistemin adaletsizliği ne zaman doğal kabul edilir? İki, kimsenin görmediği bir yarayı anlatmak, suç mudur? Üç, sessiz kalmak, bazen suça ortak olmak mıdır? Ve son soru, seni rahatsız eden bir ismin ardında, kendi geçmişini bulursan, ne yaparsın?" Kelimeler havaya değil, Nevin’in içine önce saçıldı ve sonra saplandı. O an hiçbir şey söyleyemedi. Sadece elini uzatıp kağıdı aldı, dikkatlice katladı ve cebine koydu. Sonra, kahvesinden bir yudum aldı. İçine batan kelimelerin rahatsızlığını azaltır diye düşünmüştü ama bu sadece düşüncede kalmıştı. Kahve çoktan soğumuştu. Ama onu ilgilendiren artık tadı değildi. Zihni, içten içe kaynamaya başlamıştı bile. Her soru bir kapıydı ve Nevin, o kapıların anahtarlarını bilmese de arkasındaki yalnızlığı tanıyordu. O yalnızlık, bir yabancı gibi değil, unutulmuş bir çocukluk anısı gibi dokunuyordu içine. Dördüncü soru ise bambaşka bir şeydi. Ağızda dönen ama yutulamayan, zihni sıkan ama dışarı çıkamayan türden. Sanki cümle değil, bir kehanetin ilk dizesiydi. Seni rahatsız eden bir ismin ardında, kendi geçmişini bulursan, ne yaparsın? Nevin yutkunamadı. Sesi çıkmadı. Boğazı değil, zihni düğümlenmişti. İçindeki suskunluk bir teslimiyet değildi. Aksine içinden yükselen, tarif edilemeyen bir isyanın sessizliğiydi. Kağıdı tekrar katladı, parmaklarıyla kat izlerini yoklarken sanki Azem’in bıraktığı kelimeleri dokunarak okuyordu. Ne yazılmıştı oraya gerçekten? Bir isim mi, bir kehanet mi, yoksa geleceğe dair bir ikaz mı? Kahvesinden yine bir yudum aldı. Hala soğuktu ama bu, umursayacağı son şey bile değildi. Çünkü zihni sadece bilgiyle değil, hisle, karmaşayla, sezgiyle dolup taşmıştı. Masadan kalkmak üzereyken, Azem elini cebine attı. Göz teması kurmadan, eski bir zarf çıkardı ve masaya bıraktı. "Bunlar başlangıcın olacak. Devamı ise sende." Nevin kaşlarını çattı ama hiçbir şey soramadı. Sadece zarfı aldı ve çantasına koydu. O an Azem’in yüzünde bir ifadeye takıldı. Garip bir şeydi bu. Geçmişi ve geleceği aynı anda hatırlayan insanların yüzünde rastlanabilecek türden bir burukluk. Azem, vedalaşmadan önce son kez Nevin'e baktı ve yavaşça konuştu. "Bu şehir, Nevin… bazen sessizliği bile dinler. Sakın ona ne söylemen gerektiğini unutturma." Ayaklandı ve sessizce gitti Azem. Ardında sadece sözleri değil, cevapları da beraberinde götürmüş gibiydi. Nevin, masada bir süre daha oturdu. İçinden geçenleri susturamıyordu. Çünkü artık soru, yolculuğun ta kendisiydi. Nevin, birkaç saniye boyunca hiç kıpırdamadan öylece kaldı. Masada geriye kalan tek şey, yarısı içilmiş bir kahve ve üzerine çökmüş zamanın ağır gölgesiydi. Raflar sustuğunda, fısıltılar da terk etmişti mekanı. Sanki odanın belleği bile bir şeyleri yutmuş, sadece sessizliğini bırakmıştı geriye. Çantasını omzuna astı, ceketinin yakasını usulca kaldırdı ve sonra, karanlığın yavaştan çökmeye başladığı anın içine ilk adımını attı. Şehir, çoktan gri örtüsünü sermişti üzerine. Akşam değildi, bulutlar batmakta olan güneşin kızıllığını dahi göstermek istemmeişlerdi sadece. Şehir gürültülü, kalabalık bir akşama kucak açmıyordu. Düşüncelerin bile fısıltıyla dolaştığı, seslerin kendi yankısından bile sakındığı türden bir akşam oluyordu bugün. Gökyüzü, bir tablonun silinmiş arka planı gibiydi. Kül rengi, donuk ve saklı. Sokak lambaları, titrek ve yorgun ışıklarıyla kaldırıma çizgiler çekiyordu. Yağmurdan ıslanmış taşlar, sanki her adımı kaydeden birer hafıza gibi parlıyordu. Nevin, adımlarını ağır ama emin bir ritimde attı. Yavaşlık bir tereddüt değil, bilakis farkındalığın iziydi. Sanki yürüdüğü yol değil, düşünceleri onu taşıyordu. Kaldırım taşları bile onunla birlikte düşünüyormuş gibiydi. Eski bir hikayenin üzerine basarak geçiyordu adeta. Kafasının içi bir çatı katıydı şimdi. Uğultulu, dağınık, yıllar öncesinden kalma seslerin yankılandığı bir tavan arası gibi. Çocukluğun tozlu kutuları, unutulmuş notlar, saklanan ama asla atılmayan kırık saatler… Hepsi oradaydı. Ve işte o an, anılar sinsice bir perdeyi araladı. Kışa geçilen bir gündü yine. Yalnız başına yürüdüğü ilk akşam. Annesinin pencerenin ardından onu izlediğini sandığı, ama pencereye yaklaştığında aslında orada kimsenin olmadığını fark ettiği o an… İçine yürümeyi o gün öğrenmişti Nevin. Kendine yürümeyi. Korkmadan, sormadan, dönmeden. Ve şimdi… Şimdi yine bir yolun başındaydı. Yine yalnızdı, evet ama bu yalnızlık içini ürpertmiyordu artık. Çünkü içinde bir sessizlik değil, sessizliğin altına gizlenmiş bir direniş vardı. Çantasındaki zarfı hissetti. Ağırlığı yoktu ama taşıdığı mana, yılların ağırlığı gibiydi. Henüz açmamıştı. Belki de hazır değildi. Fakat artık hazır olmak gibi bir lüksü de kalmamıştı. Sokağın köşesinden döndü. Geçmişten kalma bir pastanenin önünden geçti. Camı buğuluydu. İçerideki ışık dışarıya sızarken, buharla karışıp vitrin camında hayalet gibi siluetler yaratıyordu. Kendi yansımasını gördü. Yüzü her zamanki gibi netti, kararlıydı ama daha yakından incelediğinde gözlerinde bir şey vardı. Derinde. Yavaş ama sarsıcı bir yangın. Sessiz ama yıkıcı bir yangın. Adımları sokak lambalarının altından geçtikçe, sanki her ışık huzmesi zihnindeki düğümleri biraz daha gevşetiyordu. Sorular artık susmuyordu. İçinde yavaşça bağırmaya başlıyordu. Ben bu isimde neden böyle hissediyorum? Sustuklarım, gerçekten benim sessizliğim miydi? Yoksa bana öğretilmiş bir suskunluk mu bu? Bu isimle bağım ne? Ve ben bunu öğrenmeye hazır mıyım? Sorular, zihninin duvarlarında yankılandıkça büyüyordu. Nevin fark etti ki artık cevap aramıyordu. Cevabın kendisi olmanın eşiğindeydi. Bazı yolculuklar, bir zarftan çıkmazdı. Bazı yolculuklar, insanın içine yürüdüğü yerde başlardı. Sokakta yürümeye devam etti. Yağmur yeniden çiselemeye başlamıştı. Nevin'in ne ıslanmak umurundaydı, ne de üşümek. Çünkü onun içindeki düzen kıpırdamıştı. O düzenin bozulmasına ramak kala tutuyordu. Belki bir hatıra, belki bir sezgi ya da sadece çok uzun zaman önce unuttuğu bir kelime. İşte o kelime şimdi içinden geçiyordu. Ateş. Ve bu, her şeyin başlangıcıydı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD