bc

PARÇALA BENİ AĞAM! (Kumalar Diyarı)

book_age18+
581
FOLLOW
10.4K
READ
revenge
forbidden
love-triangle
contract marriage
BE
family
HE
love after marriage
system
age gap
fated
forced
opposites attract
second chance
friends to lovers
pregnant
arranged marriage
badboy
kickass heroine
boss
stepfather
mafia
single mother
gangster
heir/heiress
tragedy
sweet
bxg
lighthearted
kicking
bold
city
mythology
pack
small town
cheating
childhood crush
enimies to lovers
lies
superpower
dystopian
love at the first sight
friends with benefits
surrender
addiction
assistant
seductive
wild
like
intro-logo
Blurb

Dikkat! Durum Parodisidir. (Parodi; Bir durumu, olay örgüsünü, karakter, kişilik, mekan veya repliğin alay etmek ve eleştirmek amacıyla kullanım durumunu ifade etmektedir.)

Günümüz E- Kitap sektöründe, Kadının rızası gibi bir kavrama herkesin alerjisi vardı. Hele güçlü kadın? Maazallah, veba gibi! Olur mu öyle şey! Zaten kadın rızası, gençlerimiz için de çok banal. O ne öyle ayol... Erkek dediğin, 4 karının üzerine kuma getirmeli, vurmalı, kırmalı ,inletmeli. Fantezi ya bu, Ablası!

Benim gibi çok saf, çok temiz, çok masum ve bas bakire hatta bakire ötesi, bir köylü kızını, çeşme başında gören Zalimül Gaddar Ağa, samanlıkta tadıma bakmıştı. Artık tüm masumiyetim, bizim sarı kızın yediği samanla karışmış, tezek olmuştu.Artık ben, bütün fettanlığım ve şırfıntılığımla ağanın kumasıydım.

Bu aşiretin töresi de böyleydi: En az on karı! Öyle deme, içinde zenginliği ve gücü bırakıp kuma olan, İtalyan mafyasından kaçıp kuma olan, seks sözleşmesi yapıp kuma olan bile var. Bu sektör bayağı renkli anlayacağın.

Neyse gülmeye ve düşünmeye hazırsan! Kahveni al, Koltuğuna kurul...Başlıyoruz!

#Ateşli #mafya #töre #berdel #ağa #tutku #şehvet #gelin #ceo #asker #bxg #HE #Dark

chap-preview
Free preview
MASUM GÜVERCİN VE ZALIMÜL GADDAR AĞA;
KUMALAR DİYARI: BİR TÖRE PARODİSİ BİRİNCİ BÖLÜM: MASUM GÜVERCİN VE ZALIMÜL GADDAR AĞA Adım Gülbahar. Köyümüzde benim kadar masum, benim kadar saf, benim kadar el değmemiş kimse yoktu. O kadar bakireyim ki doktorlar yeni bir bakirelik sınıfı açmışlardı benim için: "ultra mega süper bakire". Zaten bakirelik bizim köyün en değerli hazinesiydi. Köyün girişinde kocaman bir tabela vardı: "Bakireliğinizi Kaybetmeyin, Kaybedecek Başka Şeyiniz Yok!" Hayallerim vardı tabi, her köy kızı gibi: İstanbul'a gidip, tercihen zengin bir iş adamına aşık olmak, onun şoförü tarafından kaçırılmak, sonra iş adamının beni kurtarması... Yani normal, sıradan hayaller işte. Bizim köyde her sabah çeşme başında su doldurmak kadınların göreviydi. Erkeklerimiz o saatte çok meşgul olurdu, kahvede okey oynamak, köy meydanında boş boş oturmak gibi hayati görevleri vardı. Kadınlara gelince, biz de bu durumdan gayet memnunduk. Çeşme başında en azından dedikodu yapabiliyorduk. Köyün tek eğlence kaynağı buydu zaten. Annem İffet Ana, beni daha beşikteyken tembihlemişti: "Kızım, bu köyde yaşamanın tek bir yolu var. Ya evde kalmış bir koca karı olacaksın, ya da zengin bir ağanın kapatması. Ortası yok!" Annem pratik kadındı. Bana göre biraz fazla pratik. Söylentilere göre gençliğinde bizim köyün eski ağası Haydutül Zorba Ağa'nın gözdesi olmuş, sonra da babamla evlendirilmiş. Ama kime sorsanız, köyde herkesin bir söylentisi vardı. Komşumuz Fadime Teyze'nin aslında uzaylı olduğuna inananlar bile vardı. Neyse. O gün de çeşmeye gittim. Saçlarımı iki örgü yapmış, eğilip ciciklerimi minik uçlarını belli edercesine sallayarak su doldurmaya başlamıştım. Ama tamamen kazaen (Asla bilerek değil), üzerime kırmızı puantiyeli namusumu temsil eden entarimi giymiştim. Bizim köyde kıyafetler renk kodluydu: Kırmızı "el değmemiş", sarı "şüpheli", siyah "dul", mor "kocasını zehirleyen", yeşil "komşunun tavuklarını çalan" anlamına gelirdi. Kaşlarımı birleştirmek için her gün özel olarak kömürle çizdirirdim, çünkü bizim köyde kaşları ayrık olan kadınlar uğursuz sayılırdı. Testimi doldururken karşımda onu gördüm. Zalimül Gaddar Ağa! Köyün, ilçenin, hatta bazı söylentilere göre tüm Doğu Anadolu'nun en zengin, en yakışıklı, en gaddar ağası. İsmi Zalimül'dü, soy ismi Gaddar'dı, mesleği de ağalıktı. Kader işte. Böyle isimle başka ne olunurdu ki? Zalimül Ağa köyümüzde efsane gibiydi. Sekiz karısı, yirmi çocuğu, kırk atı ve sınırsız parası olduğu söylenirdi. Ama ben onu ilk kez görüyordum. Uzun boylu, geniş omuzlu, kartal bakışlı bir adamdı. Yaşını tahmin etmek zordu , otuz da olabilirdi, altmış da. Bizim köyde erkeklerin yaşı hiç belli olmazdı. Ya on beşinde bıyık bırakıp otuzunda dedeleşirlerdi, ya da yetmişine kadar delikanlı kalırlardı. "Kız!" dedi bana. "Sen kimsin?" Gözlerimi yere indirdim, zira bir erkeğin gözlerine bakmak bizim köyde direkt evlenme teklifi sayılırdı. "Ben Gülbahar, Ağam. İffet Ana'nın kızı." "Hah! İffet Ana'nın kızı ha?" dedi gülerek. Sonra sesini alçalttı: "İffet Ana'nın ne kadar iffetli olduğunu biliriz." Annemin iffeti hakkında söylenen bu söz normalde beni çıldırtırdı ama adamın üzerinde son model deve derisi ceket ve Mıcır marka ayakkabı vardı. Zenginlik insanın her kusurunu örtüyor işte! "Bu akşam samanlığa gel," dedi, "sana iş teklif edeceğim." "Ne işi Ağam?" diye sordum masumca. "Kuma işi," dedi, "Bizim avrat sayısı sekize düştü, yerimiz var." Kalbim küt küt atmaya başladı. Sekizinci kuma olmak! Bu köyde bundan daha büyük bir terfi olamazdı. Anneannem hep derdi zaten: "Kızım, hayatta ya birinci karı olacaksın ya da sekizinci kuma. Ortası boş iş!" Zalimül Ağa atına atlayıp gitti. Çeşme başındaki tüm kadınlar bana dönüp baktı. İçlerinden biri, "Gülbahar, sen şimdi zengin oldun!" diye fısıldadı. Diğeri, "Kumalar haftada bir kez et yer," diye ekledi hayranlıkla. Bizim köyde et o kadar nadirdi ki, ayda bir kere kasabın önünden geçmek bile lüks sayılırdı. Eve döndüğümde annem mutfakta bulgur ayıklıyordu. Babam her zamanki gibi evde yoktu. Aslında babamı son gördüğümde altı yaşındaydım. On yıl önce "şehre iş aramaya gidiyorum" demiş, bir daha dönmemişti. Annem sürekli ondan mektup aldığını söylerdi ama ben hiç görmemiştim. Muhtemelen şehirde yeni bir hayat kurmuştu. Ya da başka bir köyde başka bir İffet Ana bulmuştu. "Anne!" dedim heyecanla. "Zalimül Ağa beni sekizinci kuma yapmak istiyor!" Annem bulgur ayıklamayı bırakıp gözlerini kocaman açtı. "Ne diyorsun kız? Gerçek mi bu?" "Evet! Bu akşam samanlığa gelmemi istedi. İş görüşmesi yapacakmışız." Annem yerinden fırlayıp beni kucakladı. "Kızım! Nihayet bizim de yüzümüz gülecek! Sekizinci kuma demek... Vay canına! Üç öğün yemek, ayda bir et, belki de gerçek bir yatak! Hatta belki de çarşaflı bir yatak!" Ben de heyecanlıydım ama aynı zamanda endişeliydim. "Anne, peki ya diğer kumalar? Onlar beni kabul eder mi?" Annem elini salladı. "Kumalar arası çekişme normaldir kızım. Bizim köyde bir atasözü var: 'Kumalar gibi geçinseler de, herkes sırasını bekler.' Önemli olan ağanın gözüne girmek. Nasıl yapacağını biliyorsun değil mi?" "Hayır anne, nasıl yapacağım?" Annem bana yaklaştı ve fısıldadı: "İtalyan mafyasından kaçtığını söyleyeceksin." "Ne? İtalyan mafyası mı? O da ne?" "Kızım, tüm ağaların gözdesi olan kumaların bir özelliği var: Hepsi İtalyan mafyasından kaçıyor. Ben de zamanında öyle yapmıştım." "Anne, sen İtalyan mafyasından kaçmadın. Sen hiç İtalya'ya gitmedin ki!" "Detaylar önemli değil kızım. Hikâye önemli. Bak şimdi, dersin ki sen aslında Milano'da doğmuşsun, baban İtalyan mafyasının lideriymiş, sonra seni Türkiye'ye bir akrabanız kaçırmış, kimliğini değiştirmiş..." "Anne, ben köyden çıkmadım hiç. İtalyanca tek kelime bilmiyorum." "O kolay! İtalyanca konuşacak diye bir şey yok. Sadece arada 'mamma mia' ve 'pizza' demen yeterli." Annem, akşam için beni hazırlamaya başladı. En güzel entarimi çıkardı – üzerinde rengi solmuş çiçek desenleri olan, anneannemden kalma bir entari. Saçlarımı taradı, örgü yaptı. Yüzüme kızılcık suyu sürdü ki dudaklarım kırmızı görünsün. "Kızım, en önemlisi, ağaya asla hayır deme. Ne isterse 'hay hay' de. Bizim köyde rıza denen şey sadece erkeklere mahsus. Kadın rızası dersen herkes güler sana." "Peki ya ben istemiyorsam?" "Ne demek istemiyorsan? Sekizinci kuma olmak ne demek biliyor musun? Direkt cennete giriş bileti! Düşünsene, ağanın bütün malı en sonunda karılarına kalır. Sekiz karısı var, sekize bölünür miras. Bizim köyde sekizde bir zenginlik bile kral olmak demektir." Akşam oldu. Annem beni samanlığa kadar götürdü, kapıda beklemeye başladı. "Ben burada olurum, kızım. Sakın ağayı reddetme!" Samanlığa girdim. İçerisi loştu ve saman kokusu burnuma doldu. Etrafta kimseyi göremedim. "Ağam?" diye seslendim. "Buradayım, Gülbahar!" dedi bir ses karanlıktan. Zalimül Ağa, samanlığın köşesindeki ot yığınının arkasından çıktı. Üzerinde hâlâ o deve derisi ceketi vardı. Elinde bir tomar kâğıt tutuyordu. "Nedir o elinizdeki, Ağam?" diye sordum. "Kuma sözleşmesi," dedi ciddi bir ifadeyle. "Her şeyin resmi olması lazım." "Sözleşme mi? Okuyabilir miyim?" Ağa güldü. "Okumak mı? Köyün kızları okur yazar mı olur kız? Sen imzanı at geç." "Ama okuma yazma biliyorum ben, Ağam. Köyümüze beş yıl önce gelen öğretmen..." "Hay Allah! O öğretmen hâlâ etrafta mı dolaşıyor? Kaç kere söyledim kovun diye. Neyse, al bakalım, oku madem." Sözleşmeyi elime aldım ve okumaya başladım: "Madde 1: Gülbahar kızımız (bundan sonra Sekizinci Kuma olarak anılacaktır), kendi rızasıyla Zalimül Gaddar Ağa'nın sekizinci kuması olmayı kabul eder. Madde 2: Sekizinci Kuma, Zalimül Ağa'nın tüm isteklerini yerine getirmeyi taahhüt eder. Rıza kavramı sözleşme dışıdır. Madde 3: Sekizinci Kuma, her Cuma diğer kumalarla beraber Zalimül Ağa için çiğ köfte yoğuracak, her Pazar tüm konağı temizleyecektir. Madde 4: Sekizinci Kuma, köye gelen misafirlere kendisinin Ağa'ya aşkından kaçtığını anlatacaktır. Bu hikâyeyi ikna edici şekilde anlatmalıdır. Madde 5: Sekizinci Kuma, diğer kumalarla kavga etmeyecek, onların üstünlüğünü kabul edecektir. Madde 6: Sekizinci Kuma, her ayın ilk Pazartesi günü 'sürpriz ziyaretçi' olarak konağa gelecek olan Zalimül Ağa'nın uzak akrabası Delisakal Amca'yı ağırlayacaktır." Biraz düşündüm. Ağanın sekizinci kuması olmak, köydeki tek çıkış yolum gibi görünüyordu. En azından ağanın konağında yaşayacak, belki de eti sadece Ramazan Bayramı'nda değil, haftada bir görecektim. Hem annem de bunun için çok heyecanlıydı. "Peki Ağam, kabul ediyorum. Ama bir sorum daha var. Sekizinci kumayım ben, peki diğer yedi kuma nerede?" "Onlar konakta. Yarın seni almaya geleceğim, konağa götüreceğim. Orada yeni hayatın başlayacak." Ağa, sözleşmenin en altını imzalamamı istedi. Ben de attım imzayı. Birden samanlığın kapısı açıldı ve annem içeri girdi. "Hayırlı olsun mu?" diye sordu heyecanla. "Hayırlı olsun İffet Ana," dedi Zalimül Ağa. "Artık kızın benim sekizinci kumam. Yarın konağa getireceğim onu." Annem sevinçten ağlamaya başladı. Zalimül Ağa ise samanlıktan çıkıp gitti. Arkasından bağırakalmıştım, ''Ağam dur sevişmiyciğmüyük!, Namusum duruyor, olmaz ki böyle ya'' Ama çekip gitmişti. O gece yatağımda yatarken geleceğimi düşündüm. Sekizinci kuma! Acaba nasıl bir hayatım olacaktı? Diğer kumalar beni kabul edecek miydi? İtalyan mafyası hikâyesini inandırıcı bir şekilde anlatabilecek miydim? Yine de içimde bir heyecan vardı. Belki de bu, köyün sıkıcı hayatından kurtulma şansımdı. Bir gün, belki ben de Birinci Kuma olabilirdim. Kim bilir?

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

Ne Olacak Halim (Türkçe)

read
14.2K
bc

MARDİN KIZILI [+18]

read
515.4K
bc

ÇINAR AĞACI

read
5.6K
bc

AŞKLA BERDEL

read
78.6K
bc

HÜKÜM

read
221.6K
bc

PERİ MASALI

read
9.5K
bc

Siyah Ve Beyaz

read
2.8K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook