Kapı vuruldu, Mustafa'nın bakışları kapıyı buldu. Kapı açıldı, Ahmet paşa içeri girdi.
"Hünkarım. Saraydan her şey düzenlendi. Yeniçer etrafı gezmeye devam ederler. Herhangi bir sorun yoktur. Lakin o kızı neden bıraktınız padişahım." diye sormadan edemedi Ahmet paşa.
Mustafa başını yukarı doğru kaldırdı. Gözlerini sıktı. Aklında ki planı birine anlatmak hoşuna gitmiyordu. Bakışları Ahmet Paşa'yı buldu.
"Ah paşa. Keşke ben demeden anlasan ne yapmaya çalıştığımı. Gözlerin her yerde olsun. Sorgu sual etmeye kalkma bir daha bana. Bilmez misin ben her şeyi kimselere demem." dedi Mustafa. "Hekimbaşı yanıma gelsin sırtıma merhem sürecekti. Başım ağrıyor ona da bir baktın."
"Emriniz olur hünkarım." dedi Ahmet paşa. Selam vererek dışarı çıktı.
Mustafa tahtından kalktı, sarayı gezmemisti. Yeni aklına gelmiş gibi birden sarayı gezmek istedi.
Dün balkondan bakarken has bahçe gözüne ilişmişti. Sarayın içinden çok dışını merak ediyordu. Çiçeklerle, ağaçlarla ilgilenmek Mustafa'ya huzur veriyordu.
Has bahçeye indi. Her yerde farklı farklı çiçekler vardı. Daha önce görmedigi ağaçları burda görmüştü. Ağaçların içinde derince nefes aldı. Çiçeklerin kokusu içine huzur vermişti. Sanki basının ağrısı geçmiş gibiydi. Çimlerin üzerine eğildi. Rengarenk çiçeklere dokundu elleriyle.
"Bunlardan giderken götürelim her yerlere ekilsin." diye buyurdu Mustafa.
"Emriniz olur hünkarım." dedi arkasında olan asker.
Mustafa ayağa kalktı. Has bahçenin ortasında yeni koyulmuş minderlerin olduğu tarafa doğru gitti. Etrafı izledi bir süre.
Bu devlet ona çok iyi gelmişti. Sessizlik, güzellik Mustafa'yı başka bir dünya da gibi hissetirmişti.
"Hünkarım." Mustafa başını sesin geldiği tarafa doğru çevirdi. Silahtar Osman gelmişti. Askerlerine eliyle gitmelerini emretti.
"Gel Osman. Hayırlı haberlerle gelmişsindir inşallah." dedi Mustafa.
"Padişahım kız kralla buluştu."dedi Osman.
Mustafa hayal kırıklığına uğradı. O kızın doğru söylediğini düşünmüştü. Belliydi ki yalancının tekiydi. Mustafa alayla gülümsedi.
"Tam da tahmin ettiğim gibi. Bu kadar çabuk bulusacaklarını tahmin etmezdim. Akıllı bir kıza benziyordu. Canın derdine düşer, kaçar sandım başta." dedi Mustafa. "Nerdeler?"
"Hünkarım kızı zorla aldılar. Yani kız kacacaktı. Birileri durdurdu. Sonra kızı zorla götürdüler." dedi Osman.
Mustafa arkasını döndü Osman'a.
"Nerdeler?" yeniden sordu Mustafa.
"Yer altında bir yerde saklaniyorlar. Askerleri bıraktım gozetliyorlar. Ne emredersiniz hünkarım." diye sordu Osman. Dikkatlice Mustafa'ya bakıyordu.
"Bir süre gozetlemeye devam edin. İçerde kaç kişi var. Kimler var ogrenin." Osman selam vererek Mustafa'nın yanından ayrıldı.
Mustafa duyduklarından sonra içindeki huzur bir anda yok oldu. Bahçenin ortasına olan minderlerin üzerine oturdu.
İçindeki kalmayla oraya gitme savaşına engel olamadı. Ayağa kalktı. Askerleri çağırdı.
"Saraydan çıkacağız." diye emretti Mustafa.
Odasına gidip üzerinde ki kıyafetleri değiştirdi. Baştan aşağıya siyah giyinmiş, başında siyah sarık taktı.
Saraydan dışarı çıktı. Osman bir askerini sarayda bırakmıştı. Gizlendikleri yolu o asker göstercekti.
Mustafa atını her adımda daha da fazla hızlandırmaya çalışıyordu. Bir an önce kralı yakalamak istiyordu.
Önde giden asker yavaşlayınca Mustafa da atını yavaşlattı. Sokak sonunda bir duvarın kenarında durdular. Mustafa askere doğru baktı.
"Hünkarım buradalar." ileride ki tahta kapıyı gösterdi. Mustafa atından indi. Atı askerlerden biri tuttu.
Tahta kapıya doğru baktı Mustafa. Askere döndü.
"Git bana Osman'ı çağır." dedi Mustafa.
Asker başını eğip hemen oradan ayrıldı. Mustafa duvarın kenarında tahta kapıya bakıyordu. Hiçbir ses ya da orada birileri yaşıyormuş gibi görünmüyordu.
"Hünkarım." Mustafa, Osman'ın geldiğini anlamıştır. Arkasına dönme gereği duymadı.
"İçerde kimler var? Kaç kişiler?" diye sordu Mustafa.
"Hünkarım kaç kişi olduğunu bilmiyoruz. Ama kralın içerde olduğuna eminiz. Evin içinde gizli bir geçit olmalı. Şimdi içeri girmek tehlikeli olabilir." dedi Osman kısık bir ses tonuyla.
Mustafa arkasına döndü. Gelirken epey bir askerle gelmişti. İçerdekileri bugün yakalama kararını çoktan vermişti.
"İçeri giriyoruz. Evin etrafını sarın. Bu evden tek bir kişi bile çıkmayacak." belindeki kılıcı çıkarttı. Askerler evin etrafını sarmaya başladı. Mustafa kapının önüne doğru ilerledi.
"Hünkarım biz alırdık içerdekileri. Siz kendinizi tehlikeye atmayın." dedi Osman'a. Padisahına bir şey olmasında korkuyordu. Savaşlar dışında Mustafa'yı böyle endişeli bir şekilde görmemişti.
Mustafa karşısında ki adamı dinlemeden tahta kapıya bir tekme vurdu. Askerler hemen içeri doluşmaya başladılar. Evin içi bomboştu.
"Gizli geçidi bulun hemen." dedi Mustafa öfke dolu sesiyle.
Askerler evi aramaya başladılar. Taş duvardan yapılmış bir evdi. Mustafa ayaklarıyla evin altını yokluyordu. Evin altından bir şey çıkmayacağını anlayınca duvarlara dokunmaya başladı. Tüm gücüyle duvarı geri doğru ittiriyordu.
"Geçit buralarda bir yerlerde olmalı." diye kendi kendine söyleniyordu Mustafa.
"Hünkarım burda bir kapı var." diye bağırdı askerlerden biri. Mustafa hemen askerin öldüğü yere doğru koşmaya başladı. Kapıyı görünce gülümsedi.
Askerler duvarın içinde geçmeli olan kapıyı açtılar. Uzun bir koridor gibi aşağıya doğru uzanıyordu. Duvarların kenarlarında meşaleler asılıydı. Askerler, Mustafa'dan bir emir bekliyorlardı.
"İçeri girin." diye emirde bulundu Mustafa.
Askerler içeri girdiler. Mustafa sağ elinde tuttuğu kılıcı daha da sıkmıştı.
Askerlerinin ardından hemen içeri girdi. Koridor boyunca hızlıca ilerliyordu.
Askerlerin kılıç sesleri gelince dönüp arkasına baktı. Arkasında ki askerler Mustafa'nın önüne geçtiler. Mustafa durduğu yerden yeniden hareket etmeye başladı. Koridor boyunca yerde yatan İtalyan askerleri karşılardı kendisini.
Koridorun bitiminde büyük bir salon vardı. Askerler kralı yakalamışlar bekliyorlardı. Mustafa içeri girince herkes eğildi. Mustafa'nın gözleri kralın üzerinde ayrıldı, Helen'i arıyordu gözleri. Sağ köşe de askerler kolunu tutmuş, kız kurtulmaya yeltenmeye çalışıyordu. Mustafa kralın yanına doğru ilerledi.
"Demek sonunda karşılaştık kral." dedi Mustafa sevinçli bir ses tonuyla.
"Beni bırakın gideyim buralardan. Sultan beni bırakın." diye yalvarıyordu kral.
Yerde dizlerinin üzerinde oturmuş kralın başını tuttu Mustafa.
"Bir ülkenin bir hükümdarı olur. Sen bu ülkenin eski hükümdarıydı. O yüzden yaşaman için bir sebep yok artık." dedi Mustafa. Elinde ki kılıcı kralın boynuna koydu.
"Son duanı etmen için izin veriyorum." kral acı dolu gözlerle Mustafa'ya bakıyordu. Boynunu kılıçtan kurtarıp Mustafa'nın ayaklarına kapandı. Onu öldürmesin diye Mustafa'ya yalvarıyordu.
Mustafa ayakların dibinde yalvaran adamı ayaklarıyla itti. Geri doğru çekilip, kılıcı adamın boynuna doğru vurdu.