"Etek de elbise de giymekten nefret ediyorum." diye homurdandım. Okulun zorunlu müfredat kurallarından biriydi. Hangi mevsim olduğunun bir önemi de yoktu. Kişisel temiz okul kaydımı bir disiplin ihlali yüzünden kirletmek istemiyordum. Ama bu etek her rüzgarda uçutuğun da aşağı çekmekten gına gelmişti. Siyah dizlerimin üzerinde biten etek beyaz gömleğin renk zıttı etekle uyumluydu.
Siyah rugan ayakkabıların döşemede bıraktığı tok sesle birlikte duvara asılı aynanın önüne geçtim. Okulun armasının olduğu kravatı bağlamakla meşguldüm. Neyseki böyle şeyleri öğrenmiştim. Kravat başlamak için kimseden yardım istememe gerek kalmıyordu. Sandalye de asılı duran giydim üstüne bir kat daha mont giydiğimde tamamdım. Aksi halde büyükannem ince giyindiğim için şikayet ederdi. Saçlarımı montumu giydikten sonra örmüştüm.
Kol saatimi düzeltirken "Hey, iş görüşmesine mi yoksa okula mı gidiyorsun?" dedi alaycı bir ses.
Şu melez. İç çekip odanın içinde onu aradım. "Kapının icadından haberin var değil mi köle?"
"Evet, elbette." diye cevap verdi sorumu ciddiye alarak. "Artık kölen olmak istemiyorum. Beni azat et."
"O zaman çalmayı dene. Seni görgü kurallarından habersiz yarı wampir yarı insan melezi." dedi. "Emirlerimi yerine getirdin mi?"
Son dediğimi duymazlıktan geldi. "O zaman bir anlamı kalmaz."
Tek kaşımı kaldırıp, "Neyin?" diye sordum. Sesi vardı ama görüntüsü yoktu. Kim bilir nereye saklanmıştı. Önceki sefer gardırobun üzerine tünemişti ve beklemediğim bir anda
"Gardını al Mia!" diye bağırıp üzerime atlamıştı, şimdi perdenin arkasından çıkıp bağırdığı gibi. İki metre havaya zıplayıp onu havada tutarken. Zihnimi zorluyordum. "Kendini ne sanıyorsun kuş tüyü mü?"
Havada uçarken ellerini çırpıyordu. "Tamam, tamam bıraksana artık!" diye tısladı.
Onu biraz daha havaya kaldırdım. Taşı masamdan alıp boynuma geçirdim. Taş yakınımdayken daha güçlü hissediyordum. Dimitry can havliyle ciyaklamaya devam ederken odanın başka bir tarafından neşeyle atılan bir kahkaha duyuldu. "Dimitry'yi sen mi gönderdin?" diye sordum. "Her sabah ikinizde bunu yapmak zorunda mısınız?"
"Sadece reflekslerin ne kadar gelişti öğrenmek istedim. Bu mesafeye bakınca epey iyi." Gururla gülümsedi. "Doğanın en hızlı katilleri olan wampirleri iki metrede yakalamak için en iyi reflekslere sahip olmak gerekir."
"Artık indir beni." derken Dimitry'ye baktım. Baş aşağı dönmüştü. Oturur gibi bağdaç kurup kollarını göğsünde birleştirmişti.
"Öyle iyi gibisin." dedim dalga geçerek ancak kollarım yorulduğu için küçük oyunuma bir son verdim. Dimitry kıçının üstü yere iniş yaparken Sky bir kez daha odayı kahkahaya boğdu. "Bana eski günlerimizi hatırlattınız." Omzunu kapı sövesine yaslamış bize izlerken gülümsemesi yüzünde donuklaşmıştı. Dimitry deli gibi kollarını havaya kaldırmış sallarken sonunda sus işareti yapmıştı.
"Siz ikinizle daha fazla uğraşamayacağım." dedim okul çantamı koluma takarken. "Enerji taşı ile bir portal açında beni okula gönderin." Enerji taşı, portal, okul... Hepsi aynı cümle içindeydi. Eh, alışmıştım artık. Boğazımı temizleyip omuz silktim. Kaskatı kesilmiş nefile bakarak "Rahatla." dedim. "Geçmiş zaman kipleriyle konuşmana alıştım.
Artk önemsemiyorum bile."
Şişmiş göğsü birden indi ve havalanmış kaşları eski haline döndü. "Ah, şey tabii." dedi omuz silkip. Dimitry kapıyı benim için açarak geçmeme izin verdi. Köşeye sıkışınca nasılda topukluyorlardı. Arkamda olduğunu bildiğim için rahat rahat sırıttım. Omzumda bir ağırlık hissedince duraksadım. Sky'ın omzumdaki eli kolumu tutup kavradı. "Ne oldu Sky?" Yüz ifadesi pek hayra alamet gibi durmuyordu. Etrafı dinliyor gibiydi yüzünü eğmişti. Kulağıma fısıldadı. "Buradalar."
Gülümsedim. "Hey sorun yok." Uzanıp elimi yanağına koydum. El bileğimden tutup soğuk dudaklarını avuç içime bastırmıştı. İrkilsem de sırıtmadan geri duramamıştım. Bu koruyucu hali hoşuma gidiyordu. Özellikle siyah bir kedicik olduğunda ki gibi. Damarına basıldığında ise içinden siyah kürklü bir pars çıkıyordu. Yavru kedi halini tercih ederdim tabii. "Mia." dediğinde belimden tutup beni kendine çekmişti.
"Hım?" diye fısıldamıştım.
"Okulundan sonra seni bir yere götüreceğim." dedi. "Tabii benimle gelmek istersen?"
"Nereye gideceğiz?" diye sordum.
"Gittiğinde görsen?"
"Sürpriz mi?" diye sordum hayretle. "Sen bu konuda ağzını kapalı tutabileceksen ben zamanı gelene kadar sabır gösterebilirim."
"Çenem sıkıdır."
"Öyle mi?" dedim gülümseyerek.
Hevesle başını sallayıp yüzüme kadar eğildi. "Bir şüphen mi var Mia Valentina?" diye sordu soy ismimi uzatarak söylerken.
İşaret parmağımı çenesine yaslayıp "Hiç olur mu?" diye sordum. "Benim gibi aciz biri sizinle, cehennemin prensinden şüphe duyacak." Dudaklarımı gülmemek için birbirine bastırdım. Kaşlarını çatıp ağzını açacağınca dudaklarını avuç içimle örttüm. "Sus, kedicik. Yoksa sürpriz ağzından kaçacak." Saatime bakarken yarım saatten az kalmıştı. Portaldan geçtiğimiz şehirdeki ara sokak ile okulun arasındaki mesafeyi ve adım hızımı sayarsam şimdi yola koyulursak ilk derse on dakika önce varabilirdim. Elinden tutup çektim. "Gidelim hadi okula geç kalmak istemiyorum."
"Hafızan gayet iyi herkesten daha zekisin. Üstelik bildiklerini zaten tekrar edecek olan, dört tarafı duvarlarla çevrili, kameralarla gözetlenen, belirli özgürlük saatleri olan ve sürekli sana ne yapacağını söyleyen öğretmen adını almış gardiyanların başında dikildiği bir binaya kapanmaya neden bu kadar heveslisin?" diye sordu. "Binlerce yıldır yaşadığım esaretten hiçbir farkı yok tek farkı saatlerle sınırlı olan esaret."
Durup hâlâ elini tutarken ona baktım. "Bilmediğimi mi sanıyorsun."
"Öyleyse neden bu kadar ısrarcısın? Okul durumu senin gibi olan biri için boşa, zaman kaybı."
"Okul, birazda olsa eskisi kadar normal hissettiriyor. Normalmişim gibi en azından. Derslere odaklandığım için birazda olsa kafamı başka şeylerle doldurabiliyorum." Gülümsedim. "Hem kimseye söyleme ama insanların komik düşüncelerine kulak misafiri olmak beni eğlendiriyor." Elbette yaptığımın doğru olmadığını biliyordum ama bunun sayesinde bir kaç suçluyu ihbar edip yakalatmıştım.
Örneğin bankayı soyacak olan soyguncuları ve bir sapığı. Gücümle bir şeyler yapıp işe yarar olmak beni iyi hissettiriyordu. Gülümserken yüzümü ellerinin arasına aldı ve baş parmaklarını dudaklarımın kenarına yasladı. "Yarın için eğer birlikte vakit geçirirsek o günü sana bırakırım."
"Ne yapabiliriz?"
"Dediğin gibi normal şeyler işte.: Ellerini geri çekerken alnıma bir fiske vurdu. "Yirmi birinci yüzyıl gençleri ne yaparsa bul bir şeyler."
"Tamam film izleyelim o zaman." dedim hevesle. Dövüş 'Yumruk' eğitimi dışında ilk kez başka bir aktivite yapacaktık. "Hatta film maratonu yapalım."
Yanımızdan hızla geçtiğinde Sky'ın saçları ve benim eteğim uçuşmuştu.
Sky saçlarını düzeltirken bende o şokla eteğimi çekiştirdim. "Ne oldu öyle? O Dimitry miydi?" diye sordum.
Sky başıyla onaylayıp mırıldandı. "Misafirlerimiz var."
Nerede şu kız? Amarok'un sesine benziyordu, sadece daha gençti.
"Sürü." dedim. Önden koşmaya başladım. Hızım yüzümden arkamdan savrulan çantayı kucağıma bastım. Sky durmamı söylese de durmadım. Kalenin içindeki koridorları ezberlediğim için ortak salonu bulmam zor olmadı. Dimitry kapının yanında dikiliyordu yanından geçip içeri girdim. Küçük bir grup vardı. Aaron'ı Beatrice'i yatıştırmaya çalışırken görmüştüm. Erkekler büyükanneme bakıp gülüşüyürdu.
Aralarında sadece Eric'in yaşlarında görünen genç çocuk somurtuyordu. Yanında irice bir kurtta vardı. Anlaşılan biri dönüşmüştü. Gence tekrar baktım gözlerini ihtiyar olan alfaya benzetmiştim. Belki ihtiyarın torunuydu. Yada ta kendisi. Amarok ile gözleri benimkileri bulunca ağzım bir karış açık kaldı. Yetmişlik ihtiyar en son geldiğinde saçı sakalı beyaza karışmış haldeydi. Şimdi ise en az on beş yaşında gibi görünüyordu. Küçük kıvrık bir burna, çilli yanaklara ve dalgalı kızıl kahve saçlara sahipti. İhtiyar, sevimli sayılırdı.
"Beni mi arıyordunuz?" diye sordum. Adımlarım yavaşlamıştı ve gözlerimi onlardan ayırmadan yürümeye devam ettim. Şaşkın ve sakar görünmemeye çalışıyordum. Okul çantamın kayışını tutup koluma taktım. Beatrice beni görünce omuz silkip kendini topladı Aaron hâlâ kolunu tutuyordu.
Amarok'a baktım. "Neden buradasınız alfa?"
"Sadece küçük teftiş." dedi Amarok. "En son olan olaylardan sonra."
"Yanında, küçük bir kız için fazla iri yarı adamlar getirmişsin." dedim alayla. Kolumdaki saate baktım. "Teftiş ettiğinize göre şimdi gidebilirsiniz. Bende okula yetişeceğim."
"Bugün bende sizinleyim." dedi Amarok kesin bir şekilde.
Sky yanıma geldiğinde ondan önce ben sormuştum. "O nedenmiş?"
"Dediğim gibi genel kontrol."
"Zaten senin sürülerinden çocuklar benim okuluma gitmiyor mu?" Biliyordum işte, saklanamazlardı. "Yeterince izleniyorum. Liderlerine de gerek yok."
Gruptan yirmili yaşlardan olan biri "Sen biliyor muydun?" diye sordu. "Nasıl olur?" Amarok bile sözde gizli olan casuslarını bildiğime şaşırmıştı.
Beatrice omuzlarını dikleştirerek süt kahvesi saçlarını arkasına attı. Sıkkınca bir nefes verip konuştu. "Elbette biliyorduk. Akıllı olabilirsin Amarok ama Mia kadar akıllı değilsin. Özellikle toy olan gençleri ajan olarak lisede öğrenci yapmak çok acemice bir plan. Mia bana bunu okula gittiği ilk gün fark ettiğini söylemişti. Hemen yakalandıklarına göre senin casusların görevleri hakkında fazla düşünüyor."
"Kızın kaçmasını yada kaçırmalarını önlemek içindi." dedi Amarok gözlerini başka yere odaklayıp.
"Mia'yı ben koruyabilirim." Sky elini belime koydu. "Tek başıma bir orduyum zaten. Sizin sürülerinizi az yok etmedim..."
Bakışlarım Sky'ı susturmuştu. "Bazen şu çenene kilit vurasım geliyor." dedim iç çekip. "Savaş ve ölüm ile övünmekten vazgeçmelisin." Sky küçük bir çocuk gibi dudak büzdüğünde kendimi onu azara çeken bir anne gibi hissettim. "Amarok, eğer gelmek istiyorsan bize bir neden vermelisin."
"Dediğim gibi amacım teftiş ve ek koruma." Bakışları bıkkınlığının soyut göstergesiydi. Bende bıkmıştım. "Boşu boşuna bir anlaşma yapmadık değil mi?"
"Beni kalede teftiş edersin." dedim gözlerimi bir kaç kez kırpıştırarak. Zihnime anlayamadığım perde perde görüntüler doluşmuştu. "Okula da zaten öğrenci yada öğretmen olmadıktan sonra giremezsin."
"Gelsin." Anlamayarak ona baktım. Ona dik dik baktığımı görünce, hafifçe omuz silkip, "Ek koruma iyi olur." dedi.
"Daha demin ben Mia'yı koruyabilirdim diyordun."
"Fikrimi değiştirdim."
"Bir dakikada mı?"
"Evet."
Gergince Sky'a baktım. Dimitry yanımıza gelip Sky'ın hizasında durmuştu. Boyu uzun olsada Sky'a yetişemiyordu. "Bende geleceğim." dedi. Amarok karşı çıkmadan sessizce başıyla onayladı. Efendisini koruyacaktı. Nedenini bilmediğim halde Amarok Dimitry'ye karşın oldukça tarafsız ve istisnayi davranıyordu. Sürüden kimse melezle tek bir söz bile söylememişti. Kimse kalede kalmasına da karşı çıkmamıştı. Aaron, Dimitry'yi Sky'ın ısrarıyla kaleye kabul etmişti. Dimitry uyumluydu.
Bildiğim kadarıyla da Amarok ve Naomi baba kız olmalarına rağmen birbirlerine kin besleyecek kadar düşmanlardı. Nedeni kızın özgür babanın ise tutucu olmasıydı. Sonunda Naomi'nin özgürlükçü ruhu babasının eski kafalılığına ve gelenekçi tutumuna isyan etmişti. Aynı şekilde Sokak Köpekleri'nin çoğu da yirmi yaş yada yirmili yaşlarda görünen Naomi gibi ailesine isyan etmiş gençlerden oluşuyordu. Naomi de isyan eden bu gençleri alfalık genlerini kullanarak yeni bir sürü kurup, sürünü lideri olmuştu. Gareth da sürünün betasıydı.
Dimitry ile Amarok aralarında mesafe bırakarak önden yürürken ben ve Sky arkalarında sessizce onları takip ediyorduk. Kim kime önce patlar diye merak ediyordum. Ama kimse bir şey düşünmüyordu. Wampir, kurt yada insanların aksine Nefil bana istediğinde yada izin verdiğinde düşüncelerini duyuruyordu. Kafasının içi boş diyemezdim, zihni mükkemmel mavilikte bir gökyüzüydü. Onu bu yönden kıskandığımı itiraf etmeliydim. Parlak açık bir gökyüzü, derin ve karanlık bir okyanustan daha iyiydi.
Aaron "Onlara dikkat et Mia." dedi o anda Enerji taşını kullanıp portalı açarken. Gülerek devam etti. "Ne kadar yaşlı olsalar da bir grup ergen onlar."
Sky ve Dimitry tamamdı ama Amarok. Bu beklenmedikti işte. Sky'ı elinden tutup gözlerimi kapatmadan hemen önce Aaron'ın dediğini başımla onayladım ardından portaldan geçtim. Tüm sistemimi sarsan o beyaz ışık... "Midem." diye sızlandım bu yüzden sabahları kahvaltı etmiyordum. Midem her sabah portaldan geçerken böyle oluyordu. Bulantıyı geçirmek için nane şekeri kullanıyordum. Sky dudaklarımdan içeri bir tane nane şekeri itelerken karşı çıkmadan yutkundum. Şeker dilimde eriyip ağzımı ferahlatırken çocuklara baktım. Hiçbirinde tık yoktu. Çömeldiğim yerden iç çektim. Wampir, kurt, düşmüş nefil... Benim korumalarım.
"Daha iyi hissediyor musun?" diye sordu Sky elini omzuma koyup benim gibi yere eğilmişti. Ben çantamı kucağıma basıp kollarımla kendimi sarmış küçülebildiğim kadar küçülmüştüm. Haftalar olduğu halde ani yer değişikliği bedenimi etkiliyordu. Aaron üstelik bu güçlere sahipti buna nasıl dayanmasının temelinde de asırlık tecrübe olsa gerekti. Tanıdığım herkes taşlarına asırlardır mühürlüydü bizse daha yeni yeni tanışıyorduk. Montumun içinde tamamen görünmez olmak istedim.
Ayağa kalktım ve kolyemi gömleğinin içine sakladım. Gevşemiş kravatımı da düzelttim. Kollarımı montumun önüne sardım. Dimitry de ince bir tişört Amarok da gömlek ile şort, Sky'da da siyah bir sweat ve kot vardı. Kışın son ayındaydık hava eksi derelerceydi bir gün önce şehre tutmasa bile kar yağmıştı ve onlar sıcak bir yaz mevsiminde gibi giyinmişlerdi. Her birini süzdüm. "Dikkat çekmek için epey gayret sarf ediyorsunuz."
Amarok kaşlarını çattı. "Dikkat çekmemek için Beatrice'den beni gençleştirmesini istedim. Günlük kıyafetler bile giydim."
"Yanlış mevsim seçimi." dedim.
Dimitry "Ben bir şeyler ayarlarım dostum." ded Amarok ile yumruklarını tokuşturduklarında
saatime bakıyordum. Dostça tavırlarına mı şaşırsam on dakikadan az kalmış zamana mı paniklesem bilemedim. İkincisini seçerek "Okul." dedim önden koşarken Sky'ın elinden tutup arkamdan çektim. Tökezlese bile bir kaç adım sonra bana uyum sağlamıştı.
Arkamızda kalan Dimitry ve Amarok en duyduğumda gidecekleri kışlık giysi mağazasını tartışıyorlardı. Bir kaç blok hiç durmadan koşmuştuk ben nefes nefese kalsam da altı şeritten oluşan caddeyi de geçip karşıya geçmiştim. Liseye varana dek hızım kesilmemişti. Gözüm kol saadetindeydi. Sky beni uyarmasa arkamdan onu sürüklemeye devam ettim. Geç kalmak kabul edilemezdi hâlâ babamın mükemmeliyetçi standartlarına uyuyordum. Huylarımdan vazgeçememiştim.
Sky'as on kez selam verip lise binasına girdim. Öğretmenle aramda sadece otuz beş saniyelik bir fark vardı.
Sonuca bakarsak yetişmiştim.