Buket
Dün konuştuğumuzda bana geleceğini söyledi ama adres istemedi. Ne zaman gelecek acaba?
Arasam mı, yolunu gözlüyor gibi olmak da istemiyorum. Evet, iyi olmasına sevindim ama hâlâ ona karşı kırgınlığım geçmedi. Kendime verdiğim sözler de bâki.
Bir daha bir araya gelmeyeceğiz. Konuşacaklarımızı konuşup bitirmek en iyisi. Ben de daha fazla kaçamazdım zaten.
Tavşanla şömine karşısında uzanırken güvenlikten aradılar. "Misafiriniz var ? "
Misafirim? Gelen Volkan'dı ama nasıl, benden adres almadı ki!
Bir müddet sonra kapı çaldı. Açtığımda karşımda onu gördüm. İçi kürklü deri bir ceket giymiş, kahverengi eskitme tarzda. Altında siyah, kışlık kargo cepli sportif bir pantolon giyinmiş. Ayaklarında botu, gözleri bir müddet yüzümde sonra da vücudumda dolandı.
Kar yağmaya başlamıştı. Elindeki poşetleri fark etmem zaman aldı. Bana uzatıp " İçeri alacak mısın, gideyim mi?" dediğinde hâlâ kapının önünde olduğumuzu fark etmiştim.
Çekilip yer açtım girmesi için. Çok iri bir adamdı Volkan. Bazen onun bu iriliği karşısında nefesim kesiliyor, sevişirken altında nasıl nefes aldığımı merak ediyordum.
Gözlerim vücudunda bir süre dolandıktan sonra yüzüne döndüğünde o gülümsemesini yakaladım
" Bana yiyecek gibi bakıyorsun " dedi sırıtarak.
" Sana öyle gelmiş" deyip inkar ederek arkamı dönüp içeri girdim. Peşimsıra adımlarını duyuyor, başıma değen nefesini hissediyordum.
Arkamı döndüğümde tam dibimde dikilip başını eğmiş bana baktığını gördüm. Gözlerinde sürekli değişen anlamlı bakışlar ve yüzündeki ifade...
Sıklaşmış nefesi ile bana odaklanmıştı. Avına bakan, gözünü üstünden çekmeyen bir aslan gibi... Bense su içerken aslanı fark etmiş ürkek ceylan gibi şaşkınlıkla bakıyordum ona.
Elimle dörtlü koltuğu işaret ettim oturması için.
" İçecek birşeyler ister misin? " dediğimde oturup koltuğa iyice yaslanıp kurularak gözlerini kıstı ve " Çok şey isterim " dedi beni süzmeye devam ederek. Neden böyle yapıyor ki?
Artık işine yaramazdım, benden alacağı bir intikam bile kalmamıştı. Benimle işi bitmişti.
" Ne gibi?" diye sorarken defalarca küfrettim titreyen sesime...
" Otur, sonra sıcak bir şeyler içeriz " dedi bakışını odaya döndürerek.
Salondaki her detaya dikkatle bakıyordu. Kütükten bir evdi, geniş cam duvarlar ile dışarıdaki çam ağaçları, karlar görünüyordu. Eski görünümlü taş şömine , önündeki kürklü halı, minderler. En sonunda ise onu gördü...
Kafesin içindeki Tavşanı, minik kartopumu. Kaşlarını çatıp izledi bir müddet, sonra bana dönerek
" Kendine arkadaş bulmuşsun" dedi aynı imalı ses tonu ile.
Evet, arkadaşımdı, minik dostum ama Volkan benim ona baktığım gibi bakmıyordu sanki.
"Donmak üzereydi bulduğumda, sanırım birşeyden kaçmış. Ölecek diye çok korktum ama şimdi iyi" dediğimde " Narin durduklarına bakma, savaşçıdırlar, kolay pes etmezler. Sevimli görüntüsü seni yanıltmasın! Köşeye sıkıştırdığında ısırırlar"
" Seni ısırdı mı ? " dedim şaşkınlıkla. " Bana hiç öyle saldırgan davranmadı, aksine kucağıma saklandı" dediğimde gülümseyerek " Niyetini anlamıştır" dedi
" Senin niyetin neydi ki?" diye sorduğumda yüzündeki yarım gülümseme ile " Karnımı doyurmak!" diye cevaplamıştı. Bu adammm.... Her seferinde beni nasıl sinir etmeyi başarıyor ama!
Sesinde hissedilir bir ima vardı, gözlerimi minik dostumdan ona döndürdüğümde tavşandan değil de sanki benden bahseder gibi bakışları üzerimdeydi.
" Neden geldin Volkan?" dedim tek nefeste verdiğim derin ve yorgun bir soluk eşliğinde.
"Yeterince açık değil mi?" Bakışları giderek derinleşiyordu.
Bacaklarımı kendime çekip oturduğum tekli koltuktan kalkıp " Ben sana içecek birşeyler getireyim ..."
Amacım konuşmadan kaçmaktı. Çünkü bu konuşma girmek istemediğim bir dünyanın kapısını tekrar açmaya çalışan bir adamın özel istekleri, keyfi hareketleri ile beni yine bir batağa çekmek üzere olduğu tuzaktı.
Mutfağa doğru adımlayıp tam ada tezgahın önüne geldiğimde belimde hissettiğim ellerle ayaklarım havalandı.
Beni yerden kesilmiş ayaklarımla kucağında kendine döndürerek tezgaha oturtmuştu. Şaşkınlıkla derin derin nefes alıp verirken gözleri, aralanmış dudaklarıma odaklanmıştı
" Ne yapıyorsun?"
Bir müddet yüzümde dolandı bakışları, bir eli belimi sararken diğer eli ile yüzümü avucunun içine almıştı. Yüzümü okşayıp,alnını alnıma dayadı
" Bilmiyorum"
" Bu yaptığın..." duraksadım, derin derin nefes alıp " Bu yaptığın bizi daha da içinden çıkılmaz bir hale sokacak "
Güçlükle de olsa göğsünden itip kendimden biraz olsun uzaklaştırdığımda yüzüme değen nefesi, alnımdaki alnı ayrılmıştı... Sevmemiştim bu uzaklığı ama mecburdum. O Melek hocanın kocasıydı. Yapamazdım
" Biliyorum " dedi az önceki tüm korkularıma katıldığını belli eden yenilmiş bir yüz ifadesi ile. Başını hafifçe iki tarafa sallayıp " Her şeyi biliyorum, senden uzak durmam gerek biliyorum ama tek aklımda olan şey seninle geçirdiğimiz anlar. Seni düşündüğümde bile vücudum ateşleniyor. " Başını tekrar başıma dayadı, daha da sıklaşmış nefesi ile kendini zor kontrol ettiğini kasılan yüzünden anlıyordum
" Peki ne olacak böyle?"
" Geçecek, eğer şimdi bırakırsak yarım kalır. Asla unutamayız, her ilişki son bulur... Heyecanı er geç kaybolur. Heyecan geçene dek ..." cümlesini tamamlamadan dudaklarıma kapandı.
Dudaklarımda başlayan hassas öpücüğü giderek daha da derinleşti. Dilini dilimde hissettiğimde ağzının içine engel olamadığım zevk ile inledim.
Bu hareketimle kendini benden uzaklaştırıp iki elini de yüzümün içine aldı ve gözlerime baktı
" Heyecan geçene dek birbirimize doyacağız!"
Doyacak! Bana doyacak mıydı? Bu bir gün son bulacak, sıradan bir hal mi alacaktı... Kalbimiz bu kadar çarpmayacak, tenimiz birbirine temas etmek için yanıp tutuşmayacak mıydı?
Yanağımdaki elinin birisi ile bacağımın aralayıp arasına yerleşti.
" Bitecek mi bir gün? Biteceğini düşünüyor musun?"
Kalbim vereceği cevabın ağırlığını kaldırabilecek miydi emin olmadan sormuştum. Daha sorarken bile pişman olarak.
Yutkundu, dudaklarıma bakarak konuşuyordu " Bilmiyorum, tek bildiğim şu an seni deli gibi istediğim" Cümlesini tamamlar tamamlamaz beni kendine çekti ve tüm arzusunu yansıtırcasına öpmeye başladı.
Dudaklarımı şehvetle emiyor, dilini ağzımın her miliminde gezdiriyordu. " Daha önce kimseyi bu kadar istemedim" dedi bir anlığına dudaklarımdan ayrılarak..
Elimi eli ile kavrayıp aletine götürdü. Çok sertti, avucumun içinde sıcacık ve atıyor, giderek kalınlaşıyordu. İçimi çok tuhaf bir his sarmıştı.
Bacaklarım titrerken kasığımdaki sancı dayanılmaz bir hal almış, kadınlığım defalarca kasılarak tepki vermişti ellerimin içindeki sertliğe.
Elimi çekmek istemesem de çektim, tekrar tutup dokunmamı sağladı. Temas ettiğim anda " siktir" derin bir nefes alıp tekrarladı daha öncekinden baskın bir tonla " siktir !" Boğuk boğuk inleyerek başını alnıma daha da bastırdı, acıtırcasına...
" Senin için kalkıyor, kimseye böyle tepki vermiyor. Sadece senin içine girmek istiyor" deyip belimden sıkıca kavrayıp kucağında şöminenin önündeki koltuğa götürdü.
Karşı koymalıydım ama kollarında oyuncak bebek gibi sürükleniyordum. Hiç bir kontrolüm yoktu. "Ya geçmezse?" Soluk soluğa, titreyen sesimle sormuştum.
Bakışları gözlerimin derinliklerini buldu... İçimde bir yere bakıyordu, benim bile bilmediğim bir Buket'e. " O zaman sonsuza dek benim olursun"
Sonsuza dek onun olmak! Hayali bir güzel, hayali bile korkutucu... Bir şey hem bu kadar eşsiz güzellikle olup hem de nasıl bu kadar çirkin olabilir. Biz hem çok güzel hem de çok çirkindik.
Beni koltuğa yatırdıktan sonra gözü direkt cama takıldı?
" Aynalı mı?" diye sordu içerinin görünüp görünmediğini merak ederek.
Nefesim öylesine kısık kısık ve sıklaşmıştı ki konuşamadım. Başımı - Evet- anlamında aşağı yukarı sallaldığımda tüm vücudumdaki karıncalanmayı hissetmiştim. Bu sadece arzu değildi, bu ait olduğun bir şeyi özlemekti...
Ayak ucumda üstündekileri soyuyordu gözünü bir anlığına bile benden çekemden. Bense ellerim göğsümde , kalbimin üstünde deli gibi atan kalbime, oksijene hasret ciğerlerime baskı yapıp sakinleşmeye çalışıyordum ki üzerime kapandı. İri vücudu tamamen üstümü kaplıyordu.
Göğsümdeki ellerimi çekip başımın üstüne götürdü. Ellerini bileğimden okşarakarak aşağılara indirdi.
Başımın üstünden göğsüme, göğsümden kalçalarıma dek devam etti. Kalçama ulaşıp etimi sımsıkı sıktığında acı ile inleyip kavislenmiş belimle ona karşılık vermişti vücudum.
" Siktir, beni daha da tahrik edemezsin dedikçe nasıl başarıyorsun daha fazlasını yapmayı güzelim" diyerek gövdesini kavislenmiş belime bastırarak sırtımı ağırlığı ile yatağa gömdü. Karnımda, göbeğinde atan erkekliğini hissediyordum.
Üstümde hafifçe sürtündüğünde sanki göbeğimdeki erkekliği daha da sertleşmişti.
Ellerimi hâlâ başımın üstünde bir eli ile sımsıkı kavramış, diğer eli ise tüm vücudumu okşamış ve kadınlığımda durmuştu.
Kadınlığımı avcunun içine alıp sıktığında heycan ile inip kalkan göğüsüm sert göğsüne çarpmış, delici bakışları gözlerimi hapsetmişti kendine.
Alnını alnıma dayadı " Öyle çok özledim ki sıcaklığını, öyle özledim ki daracık amınla beni içine sımsıkı almanı" Yüzüme sayısız öpücük kondurdu. Gözlerime, yanağıma, dudağıma, çeneme... Nerem denk gelirse öpüyordu.
" İstiyor musun?" dediğinde dönüp ona baktım. Son gecemizden sonra bunu sorması, çok anlamlıydı...
" İstemiyorum desem duracak mısın?" dedim nefes nefese gözüm omuz kaslarına kayarak. Kolları o kadar kalındı ki, sadece üst kısmı da değil altı da kalındı kollarının.
Çok iri bir adamdı Volkan. İsteyip istememi sorması şaşırtmıştı. Hiç ne isteyip ne istemediğimi önemsememişti ki! Şimdi neden soruyordu
" Bırakırım" dedi dudağını ısırarak.
" İstemediğin bir şeyi sana yapmam" bir taraftan bunları söylerken bir taraftan gözüme diktiği gözleri ile adeta yalvarıyordu - Bırak- dememem için.
Aletini karnımda sürtmeye devam ediyordu hafif , rahatsız etmeyecek şekilde. Amacı zihnimi bulandırmaktı, farkındayım ve başarılı da oluyordu
" İstiyorum " dediğim anda üstüme kapanışı ile kendimi kaybettim. Başımın üstündeki ellerimi bırakmış iki eli de kalçamda, kalçamı okşuyordu.
" Kaç haftadır sana nasıl hasretim biliyor musun, beni bu kadar kendinden uzak tutmanın cezasını çekeceksin, sabaha kadar altımdan çıkartmayacağım seni"
Dişlerini sıkarak ve ciddiyetle söylüyordu. Evet ciddiydi, sabaha dek canımı okuyacaktı.
Kısa sürede altımı soydu, önümdeki düğmeleri açmış göğsüme kapanmış emip ısırırken dudaklarımdan ardı arkası kesilmeyen inelmer çıkıyor, ellerimle saçlarını okşuyor başını göğsüme daha da bastırıyordum.
En son meme ucumu dişlerinin arasına alıp emerek sündürdüğünde ağzımdan daha önce hiç çıkmayan bir inleme koptu.
Bakışları bana döndü, elinin birisini aletine götürmüş, kendini sıvayarak girişime dayandı...
" Daha öncekileri unut, bu bizim ilk gerçek sevişmemiz"
Ne demekti ki bu, aletini içime sokarken zevkle kendimden geçişimi yüzündeki o gülümseme ile izledi yine. Başını boynuma gömüp saçımdan çekerek iyice boynumu açığa çıkartıp ısırmaya , emmeye başladı
" İnle yavrum, inleee! tutma kendini! sabaha dek seni inlete inlete sikeceğim. Nefesin kesilene, sesin kısılana dek altımdan çıkarmayacağım"
Son sert hamlesi ile tamamen içime girdiğinde ağzımdan bu sefer acı dolu bir inleme çıktı.
" Ah sonunda,sonunda hepsini aldın" diyerek başını aşağı yukarı sallayarak güldü. Bense altında acı ile bacaklarımı toplayıp açıyor, ellerim karnına gitmiş onu uzaklaştırmaya çalışıyordum içimden.
" Hiştttt birazdan alışacaksın " diyerek acı dolu inlemelerime aldırmadan içime girip çıkmaya başladığında en derinlerime dayandığını her hücremle hissetmiştim.
İçimde ilk gecemizdeki kadar yoğun bir basınç vardı, ve son kendini itişi ile vajinamda adeta yarılarak açılan boşluğu dolduruşunu an ve an hissetmiştim organım alev alırken.
( devam edecek)