Doğukan
Gömleğimi giymiş kol düğmelerimi almak için uzandığımda gözüm kol düğmelerimin içindeki gümüş zarif bir bilekliğe takıldı.
Elime alıp çevirdim bir müddet. Kol düğmesini aldım taktım, cekedimi alıp aşağı kata indiğimde emektarımız kahvemi hazırlamıştı.
Elimdeki kol düğmesini kadına gösterdim
" Bu nerden çıktı, kimin bu?"
Şaşırmıştı kadıncagız, " Sizin yatağınızda buldum efendim, yurtdışına çıktığınız için soramadım ben de..."
" Sen de eşyalarımın içine mi kattın? " dedim kadına uzatarak.
Çekinerek aldı elimden. " Her yattığım kadının kalan eşyasını saklasaydım koleksiyoncu olurdum"
" Siz eve getirince özel olabilir diye..." Diyaloğu uzatmadım. Sert bir bakış attığımda susması gerektiğini anlamıştı.
" Afedersiniz"
Çıkmadan önce baktığımda bilekliği çöp kutusuna attığını gördüm
" Yukarıda telefonum kaldı getirsene"
" Tabi"
Çıkar çıkmaz bir müddet bekledim ve kapıya yaklaşıp kadının merdivenden çıktığını gördüğüm anda çöp kutusuna gittim.
Oradaydı bileklik. Hemen aldım, kadın gelmeden cebime kattım ve kadına seslendim
" Züleyha bendeymiş telefon arama, çıkıyorum"
Volkan
Vera herkese ürkek ürkek bakıyordu, Eylül'ü ise kucağına almak bile istemediğini fark etmiştik. Mete hepimizi tek tek tanıştırdı tekrar.
Güzel gözleri korku ile bizi süzüyor güvenip güvenemeyeceğine karar veriyordu sanki. Kalabalık ne kadar ürkütmüşse, Mete'ye saklanıyordu.
İnsanın öz kardeşi nasıl bu kadar canavar olabilir. Bazen Mete'nin bu kadar acıya nasıl dayandığını merak ediyordum.
Adam karısının yasını tuttu, kaybettik, günlerce bulamadık... Karısına ait olmayan bir mezarda sabahlamış adam günlerce!
Bu bir insana nasıl yapılır, üstelik para için, intikam için! Vera’nın serveti için, Mete'den intikam almak için bu kadar nasıl alçalabilir.
Zavallı kız şimdi hepimize yabancı, kendi çocuğuna bile... Söylemiyor ama görüyorum, Mete'yi en çok Vera’nın Eylül'e uzaklığı üzüyor.
Kız da haksı, hatırlamıyor ki hiç birimizi. Geçirdiği kaza yüzünden hafızası kaybolmasa zaptedebilir miydi o adi Vera'yı.
Hayat sanki adama intikam fırsatını altın tepside sunmuştu. O da geri çevirmemiş en zayıf anımızda vurmuştu en kıymetimizle.
Kimin aklına gelebilirdi ki?
Mete gözünü Vera'dan ayırmazken benimse gözüm Buket'e dönüyordu sürekli. Bana ısrarla belindeki izin nasıl olduğunu bilmediğini söylüyordu ama tekrar sinir krizi geçirince susmak zorunda kalmıştım.
O an aklıma geldi, Gökhan'a kaç göz ile sigara molası işareti yaptım kadınlar çiçekleri incelerken
" Anlat bakalım " Anlamayan bir ifade ile bana bakıyordu
" Neyi birader?"
Buket'e döndüm. " Bu kız neden 60 gün hastaneye uğramadı, telefonlarımı açmadı "
O da dönüp bakmıştı.
"Ameliyat oldu, 2 hafta onla uğraştı zaten! "
"Kalan 6 haftada e yaptı? "
Yüzü sıkıntı ile buruştu.
"Gökhan siktirme belanı anlat! Başına bir şey mi geldi bana mı söylemiyorsunuz? O tehdit eden piç ?... o mu bir şey yaptı? "
Bir müddet sustu " Bilmiyorum abi" dedi
"Ne demek bilmiyorum lan? "
Sinirle yakasını kavramıştım
"Ne demek bilmiyorum? Adam gibi anlat ne oldu ?"
"Yoğun bakımdan çıktığın gün ..."
"Koridorda görmüştüm onu, zaten bir daha da görmedim " deyip ben tamamladım.
"İşte biz de bir daha görmedik 48 saat" dediğinde alnımdan vurulmuşa döndüm
"Ne demek o? "
"Kimse ulaşamadı, 48 saat yok oldu sanki! Ne kamera kaydı ne bir şey! " Sıkıntılı bir nefes verip devam etti anlatmaya
"En son otoparkta getirtiğimiz arabasına binmiş, sonrası yok. Yol kenarında aracını bulduk. Babası da girdi devreye ama bulunamadı " Bakışı tekrar Buket'i buldu
"48 saat sonra kendiliğinden döndü " deyip sustu ard arda yutkunarak
"Ne?" dedim devam etmesini isteyerek
"Ayakları çıplaktı, üstü başı... nasıl desem! "
Sustu yine piç. Kulaklarım doğru mu duyuyor, ne anlatıyor bu... Ne geveliyor ağzında!
"Ne diyorsun lan sen? Ne ? "
"Kendinde değildi, sanki şok geçiriyor gibi. Doktora götürmek istedim gitmedi, elimi uzattım... " Sustu ! yutkundu tekrar " Kaçtı benden ürktü. " durup nefeslenip devam etti kaburgamın sol yanını delmeye
"Nazlı geldi, duşa girdirdi." Yine sustu... bakışlarını kaçırarak. İşte yaklaştın Volkan, hazır mısın? alacaksın merak ettiğin sorunun cevabını! sahiden, hazır mısın?
"Konuş " dedim gözlerimi tam olarak gözlerine dikmiştim artık, kendimi hazırlamıştım! Derin bir nefes aldım. Tuttum içimde
" Vücudunda morluklar varmış, bazı kesikler, bilekleri sanki bağlanmış gibi. Birisi sanki... alıkoymuş" bakıyordum devam etmesi için.
Elindeki suyu içip kendini toplarken gözüm çiçeklerin içinde bir papatyayı kopartmış başına takan kıza kaydı.
Eli ile papatyayı gösterip nazlı bir poz verdi sanki fotoğraf makinasına poz verir gibi, bana bakarak
Sonra Gökhan'ın sesi geldi kulağıma. Gözümü buketten çekemezken " Abi söylemesi çok zor ama başına kötü bir şeyler gelmiş gibiydi. 2 hafta kimse ile konuşmadı, zaten fenalaşınca götürdük hastaneye de. Babası orada ameliyatını yaptırdı. Kendinde değildi"
Başına kötü bir şeyler gelmiş gibiydi! Gözümü kapattım. Aldığım nefesi zar zor verdim.
" Ne gibi şey? Tec.." Sustum. Tekrar bakışım onu buldu. Ne yaşadın sen nazlı çiçeğim? Kim sana ne yaptı ?
DOĞUKAN
Ofiste şirket dosyalarını incelerken asistanım görüşme talebinde bulunan birisini söyledi.
O Gelmişti. " Al içeri" dedim kıza.
" Hoş geldiniz yüzbaşım" ayağa kalktım. Bana hayatımın en güzel intikam fırsatını sunmuştu.
Bu kadar saygıyı hak ediyordu " Biz seninle böyle anlaşmamıştık" dedi elimi havada bırakarak oturdu.
Karşısına geçtim. " Bak sen? Neymiş seni memnun etmeyen?"
Kaşlarını çatmış bana sert bir tonla konuşup sınırımı zorluyordu " Kızı ortadan kaldıracağını söylemiştin. Cesedini kanalizasyon kuyusunda bulacaklar demiştin"
Derin derin nefes aldım " Eee?"
" Ne eee si? Al bak " deyip bana bir fotoğraf gösterdi.
Bir kamelyanın altında kalabalıkla kahvaltı yapıyor, başında bir papatya... Ne kadar da güzel gülüyor !
" Bu kız ne kadar ölü?"
" Sen bu fotoğrafa nasıl ulaştın?"
Eli titriyordu sinirden " Komşumuz yolladı, kocan nişanlanmış evlenecekmiş iyi yapmadın kızım bu yuva yıkana bıraktın heryeri bak gülüp oynuyorlar dedi"
Sinirden titriyordu
" Öncelikle benimle konuşurken o sesine dikkat edeceksin, ben senin askerin değilim"
" Ben.."
"Burası senin karargahı değil, benim kalem. Kimin işyerindesin bir bak! İkinci olarak kızı öldürmek de süründürmek de benim kendi vereceğim karar. Fikrimi değiştirdim. " Deyip karşısındaki koltuktan geçip makam koltuğuma geçtim.
"Sen ondan etkilenmişsin" dedi beni süzerek
"Zırvalamayı kes, kaybol gözümün önünden! Bir daha da buraya gelme. Ne olursa olsun derdin, verdiğim numarayı ara halletsinler. "
İşime döndüm. Bakışı üstümdeydi
" Aklımı çıldıracağım ya, ne var bu kızda! Al işte seni de büyülemiş"
Sabrımın sınırlarını zorluyordu " Çık dışarı"
Yüzüme alım alık baktı " Sana çık dışarı dedim Seda!"
Ellerini masamın üstüne koydu " Bana bir söz verdin, kuzenimin intikamını alacağım mahvedeceğim onu , dedin ama haline bak! Kıza kapılmışsın bile"
"Kimseye kapıldığım yok, sana siktir ol git dedim"
Yüzüme sarf ettiğim kelimelere inanmadığını belli eden bir bakışla çantasını alıp yeri döve döve gitti.
O çıktıktan sonra elim istemsizce cebime gitti. Bilekliği avucumun içine aldım. O geceye gittim...
Beyaz çarşafın üstüne dökülen sarı saçları! Gözlerimi kapattım...
Evet ondan intikamımı alıp öldürüp bir kanalizasyona atmayı, ya da babasına yollamayı planlanmıştm ama kızın fotoğrafını ilk gördüğümde...
Hatırladım onu! Adalarda bisiklet sürüşünü, savrulan sarı saçlarını. Hatırladım.
Çocukluk aşkımı!
Evime gelene dek kararım değişmemişti. Aslında planım onu doğrudan öldürüp babasına cesedini yollamaktı
Geldiğinde, o güzel mavi gözleri ile bana baktığında... Bana tokat attığında! Meydan okuduğunda tüm düşüncelerim değişti
Buket
Belime dolanan güçlü kollarda kendime geldim. Volkan'dı. Başını boynuma gömmüştü. Omzumda bir ıslaklık hissettim.
Dönüp bakmak istedim ama izin vermedi, o kadar sert sarılıyordu ki!
" Ağlıyor musun sen?"
Başıma bir sürü öpücük kondurdu. Daha da sıkı sarıldı " Volkan ayıp olacak yapma"
" Seni çok seviyorum Buket! Benim bu dünyadaki en değerli varlığım sizsiniz. Buğlem ile sen! Biliyorsun değil mi?"
Biliyordum. Önceden olsa bu listede ilk yüze bile giremezdim ama artık listede zirveyi Buğlem ile paylaştğımı biliyordum
" Biliyorum aşkım" dedim elimi boynuma gömdüğü kafasına uzatıp yanağını okşayarak.
Derin bir nefes aldığını hissettim " Senin bir saç telin için dünyayı yakarım!"
Bu sözün beni mutlu etmesi gerekirken ölümüne korkutmuştu. Ben dünyayı yakmasını istemiyordum, ben bize kötülükten uzak huzurlu bir yuva yapmasını istiyordum ondan. Gevşeyen kollarıyla ona döndüm. Ellerimi yüzüne götürdüm. Gözleri neden yaşlı?
" Sadece mutlu olmak istiyorum artık" kahretsin titreme işte, kekeleme! Belli etme biraz olsun belli etme Buket, kahretsin seni! belli etme ...
" Olacağız , sana söz veriyorum" başımı göğsüne bastırdı. Başımın üstünü öptüğünü hissettim. Bana huzur sözü veriyordu ama vücudu öyle gergindi ki! Sanki titriyordu! Volkan sadece sinirini bastırırken titrer...
Neye bu kadar sinirlendi ki?
" Bensiz mi başladınız?"
Selim'in sesi ile kendimize geldik...
Selim'i görmek hep bana iyi hissettirdi. Hakan'ın kaybından sonra Selim'in en azından karargahta kısıtlı görev ile de olsa mesleğine devam edebilecek olması bizi memnun etmişti.
Elde olanlara sevinmeyi öğrenmiştik. Belki de hayat böyle bir şeydi. Her kötülüğe her zorluğa rağmen sımsıkı tutunmak sevdiklerine.
Yanında olmasalar bile...
Bazen üstü üste dizdiğiniz tüm iyi niyet taşları, umutlar, hayaller bir solukta yıkılır...
Siz sağlam kaleler inşaa ettiğinizi zannederken tek bir rüzgarla tarumar olan kartondan bir sığınakta olduğunuzu fark edersiniz.
Yanımda,kollarını belime sarmış adama baktım! Kaç defa bıraktı elimi! Ne kadar güvenebilirim ona?
İlk defa Melek hocayı anladım. Kocasına neden söyleyemediğini, neden susmak zorunda kaldığını...
Volkan insanı susmaya mahkum ediyordu. Sevgisiyle, öfkesiyle!
Tıpkı Melek hocanın sessizliği gibi ben de sessizliğe gömülmüştüm bana yapılan haksızlığa!
Telefonuma gelen mesaj ise tabutuma çakılan son çivi olmuştu!
O atmıştı, o geceyi...
" Tekrar istiyorum!"
O an karar verdim! Tam o an... sevdiğim adamın kolları arasında, elimde bir telefonda en büyük günahım, acizliğim, acımla... sırrımla.
O an veda ettim herkese...
Sevdiğim adamı son defa öptüğüm o bilmeden , dostlarıma son defa sarıldım!
Başımdaki papatyadan farkım yoktu artık. Son defa bir çiçeği kokladım. Bazıları güçlü doğar, güçlü yaşar... Ya da güçlenir... ama herkes değil. Bazıları sizin kadar sertleşemiyor, kırılıyor, eziliyor...
Bir kelebek bazen sadece kelebektir... mermere kanadını ne kadar çarparsa çarpsın, nasır tutmaz, sertleşmez... sadece dökülür...
Bazen güçlenmez insan çünkü her insanın fıtratı aynı değildir. Öyle ya, aynı olsa renklerin anlamı olmazdı... bazen siyah sadece siyahtır...
Gözlerimi kapatmadan önce son defa baktım pencereden kararan havaya... keşke yağmur yağsa! Son defa izleseydim...
Yapamam, tekrar onun benden gidişini izleyemem, o adamın bana yaptıklarına da boyun eğemem! Babam... babam öğrenirse...
Ne tuhaf, hayatıma giren erkekler... kimi sevgisi ile yürüttü bu yolda, kimi ilgisizliği ile, kimi merhametsizliği... ama şimdi tüm günahlar bana yazılacak öyle mi?
Peki!
Bu defa kimsenin benden gitmesine müsade etmeden, ben gidiyorum!
Gözlerim kapanırken aklıma o söz geldi, insanlar son anda pişman olurlarmış...
Midem kasılıp kalbim delicesine çarpmaya başladığında 'Pişman mıyım?' diye sordum kendime...
Cevabını bulamadan kapandı gözlerim!
Böyle bitsin istemezdim Volkan... bitsin istemezdim... oysa ben hep çok korkardım sonlardan!