ALACA/ Tanıtım

1021 Words
ALACA KİTABIMIN DEVAMI OLAN ALACA KAÇIŞ YAYINDA... SİYAH VE BEYAZ kitabımdan sonra, yeni bir kurguyla karşınızdayım. Bu kez aksiyonu sonuna kadar yaşayacak, bir davanın, bir bedende oluşturduğu vaveylaya hep beraber şahit olacağız. Siyah ve Beyaz sizi bu kitaba getirecek bir adım olarak yazıldı. Belki de bazılarınızla direkt bu kitap vasıtasıyla tanışacağız.  Ama hem kalemimi bilip, beni tanıyanlar olarak hem de yeni tanıyacaklar olarak hepinizi derin bir sükuta davet ediyorum... Siyah ve Beyaz'ın amatörlüğünden, Alaca'nın ustalığına geçiyoruz.  Vahyin davetiyle, gerçek bir İslam kahramanıyla tanışın.  Ve Kudüs...  Şehirlerin en nadidesini kaleme alacağız beraber. Nefesinizi derin alın, zira yolumuz uzun...  Güzel kardeşim; yoluma, kalemime, mısralarıma ve davama olan davetime hoş geldin.  Kitaba başladığınız saati yazar mısınız? *** "Bir, iki, üç..." Kalbinin her atışını boğazında hissederken, burun delikleri haddinden fazla genişleyip daralıyordu. Adımları öyle çok hızlanmıştı ki, tek bir sendelemesi ile beraber bacakları birbirine dolanacak ardından bütün planları, kafasına sıkılan tek bir kurşunla yerle bir olacaktı. Koşuşunun hızında dans ediyordu paltosu. Rüzgar, ardından havalanan paltosu ile öpüşüyordu adeta. Hayfa, daha önce böyle bir heybete şahit olmuş muydu, bilinmez... Ondan başka gecenin karanlığını aralamayı bu kadar seven var mıydı acaba? Gece il öpüşmeyi bu kadar seven ve gecenin karanlığında bir siluet olmayı bu kadar iyi başaran var mıydı acaba? Koşmaya devam etti. Yakalarını siper ettiği için yüzünü görmüyordu gecenin karası.  Oysa kaşları çatıktı. En az gece kadar kara olan kaşları, en az gece kadar hırslıydı. Gecenin körlüğü nasıl örtüyorduysa masivayı, onun da bütün uzuvlarını kaplıyordu kara heybeti. Gece, üzerine örtülmeyi seven en kıymetli elbisesiydi. Kaçıncı sokağı geçtiğini hatırlamazken, kafasındaki dakika hesabını iyi tutturmaya çalışıyordu. Ciğerlerinde tükenmişlik sirenleri öterken, bir ara gerçekten aynı ciğerlerin parçalandığını düşünmeye başladı. Solukları, akciğerlerini iki parçaya ayıran bir kılıçtan farksızdı adeta. Umurunda mıydı? Asla. Ayakları her on adımda bir taze yağan yağmurun oluşturduğu gölcüklere dalıyor, paçalarının tamamıyla ıslandığını hatırlatıyordu her tekrir. Her sıçrayış, daha hızlı koşması için haber veren bir işaret gibiydi. Zihni her ne kadar karmakarışık olsa da beklediği tabelayı gördüğünde bir anda bütün dağınıklık yeniden düzenlendi. Ne için koştuğunu iyi biliyordu.  Ne için koştuğunu asla unutmuyordu... Bu gece olması gerekenden çok daha karanlık bir geceydi. Şehrin ışıklarının onu bekler gibi karanlığa gömüldüğü bile geçiyordu aklından.  Tabelanın olduğu dönemeçten sağa saptığında bir anda dengesini kaybetti. Tam hızıyla savrulan bedeni yere yapışacakken; eli ve sağ bacağının diziyle dengesini sağlayıp yeniden doğruldu. Vücudunda dolanan adrenalin kanına öyle bir hızla pompalanıyordu ki, bir bu kadarının üç katı kadar koşabileceğini çok iyi biliyordu. Yorulmak denen şeyi raflara kaldıralı çok uzun zaman olmuştu. İçinden yeniden vaktin kumlarını saydı. Daha var... Sessizlik çığlık atıyordu, sokaklarda. Lükse yakın bu evlerin perdeleri sürekli kapalıydı. Perdeleri aralayacak cesaret hiç kimse de yoktu. Ölüm çarpmıştı bu sokağın direklerine. Kapıdan giren en ufak bir rüzgar bile öldürmeye yetecekti. Yetiyordu. Çünkü bu coğrafyanın en çok tanık olduğu şey; insan bedeninden akan oluk oluk kandı... Son bir sokak diye geçirdi içinden. İçinde, ayağa kalkan ve canını sıkan korkuyu göz ardı etmeye çalışsa da, bir şekilde baş kaldırmayı beceriyordu aynı his. Titreyen dizlerine, elleri eşlik ediyordu. Gökyüzü bizatihi onun üzerine döküyordu, saklı tuttuğu bütün irinini. Koşmaya devam etti. Göğüs kafesinden, kaburgalarını tekmeleyen kalbi aynı hızla adem elmasına saldırıyordu. Boğazındaki elması, her yutkunmada yeni bir hızla aşağı yukarı hareket ediyordu. Sokaklara düşmanlığı yeni değildi. Epeydir korkuyordu aslında geceden. Belki korkunun verdiği cesarete binaen, dostu olmuştu bu vakitlerin. Birazdan sokağı delecek sesin sahibi olacağını bildiğinden miydi bu hız? Yüzünü kapatan paltonun arasında beliren kara gözleri mi şahit olacaktı yere düşen bedene? Korkuyor muydu gerçekten? Korkuyor muydu ölümden, yahut öldürmekten? Belindeki silahın ağırlığını hissetti bir an. Hayır. Asla korkmuyordu ve korkmayacaktı... Yıllar önce içinde büyüyen öfke ile kendini avuttuğunda bırakmıştı korkmayı. Adımları kendi içinde ritimli bir havayla dans ederken, sokağı döndüğü an tetiği çekmesi gerektiğini kendine hatırlatıp duruyordu. Bu gece sokağı inlettiği sesle beraber, bütün şehrin kalbi buradan atmaya başlayacaktı. Sesler ikinci bir kurşun olarak düşecekti evlerin bağrına.  İlk kez adam öldürmüyordu ve son kez de olmayacaktı. Ammar, bu toprakların belası olarak üşüşmeye yemin etmişti, leş kargaların üzerine. Tam sokağı dönüp, elini belindeki silaha attığı an, başına gelebilecek en son şey oldu. Bütün bu karanlığın ardından narin bir bedene çarpıp yeri boyladı. Bedeni düştüğü ıslak zeminin ardından bir iki yuvarlanmayla neye uğradığını şaşırmıştı adeta. Ama o an içinde büyüyen en büyük şey şaşkınlık değil, som bir öfkeydi... Hayır, hayır olamazdı. Olmamalıydı... Koca bedeninin heybetiyle başka tarafa savrulmuştu çarptığı beden. Ve havaya tiz bir kadın çığlığı yayılmıştı. O an, tam çarptığı bedenin akıbetini düşünecekti ki, sokağın sonundan postal sesleri havayla buluştu.  Postal seslerinin koşarak ona doğru yaklaşması demek, bütün planının alaşağı olması ve neredeyse aylarca süren aksaklıklara neden olması demekti.  Yani bütün bir direnişin sesleri o an, o postal sesleri ile sekteye uğramıştı. Ve o, işgal kuvvetlerine karşı yapmaktan en çok nefret ettiği şeyi yapıp kaçmaya başladı. Bu kaçış, ölümden çok daha fazla kanına karışan bir kaçıştı. Çünkü korkmuyordu. Sadece yapılan hiçbir planın bu kadar yakınlaşmışken tarihe karışmasını istemiyordu.  Olduğu yerden hızla kaçmak üzereyken planı mahveden bedeni görebilmek için gözleri olabilecek en seri şekilde etrafı tarıyordu. Bu esnada çarptığı bedenin savrulduğunu düşündüğü alaca karanlığa bağırmadan edemedi. Gözleri hiçbir şey seçemese de, öfkesini kusmak zorundaydı. "Her şeyi mahvettin. Her şeyi mahvettin..."  *** Tanıtımımızı Nasıl Buldunuz? Yorumlarınızı bekliyorum. Bu hikaye, benim için yazılabilecek bütün satırların üzerinde bir anlam ifade ediyor. Sanki bunca yıldır yazdığım bütün satırlar bu hikayenin anlamı için bir araya gelmiş gibi. Ne kadar iyi olur, ne kadar kıymetli bir hitaba kavuşur bilmiyorum ama ben elimden gelen bütün yazma kabiliyetimi ortaya koymaya gayret edeceğim. İlk zamanlar muhakkak yetmeyecek ifadelerim biliyorum. Bu kıymetli davayı özellikle bir roman babında size sunmak biliyorum zor olacak ama ne olursa olsun en sonuna gitsem bile, içime sinmeyen en ufak nokta için bile muhakkak en başa döneceğim. Ve inanın bunu yaparken asla ama asla en ufak bir tereddüdüm olmayacak. Çünkü en iyisini ortaya koyabilmek için binlerce kez bozmak gerekebileceğini çok iyi biliyorum.  Ben bu satırlar için lisemi, üniversitemi tek tek yazılacaklar için yoğurdum ve inşaallah, sesimi duyurabileceğim ve bir nefese dahi davamı anlatabileceğim bir kitap olacak.  Sizden en büyük ricam ise şu, eğer bu satırları okumak birçok insan içerisinde size nasip olduysa asla üstün körü geçmeyin olur mu? Belki de benim davamın aynı zamanda sizin de davanız olmasının zamanı gelmiştir. Selam VE Dua İle....
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD