Kim Lan O Herif!! +18

1546 Words
Serkan'ın Anlatımıyla; Her şey, senin o dudaklarını ısıran yaramaz çocuk gülüşünle başladı... Tüm hayatım Eskişehir’de geçmişti. Orada doğup büyümüştüm, tüm çevrem ve alışkanlıklarım oradaydı. Ancak üniversite için Kütahya’ya gelince işler değişti. Şehir fazlasıyla sıkıcıydı; ne doğru düzgün bir sosyal ortam vardı ne de bir aktivite imkânı. Arkadaşlarım beni “Kütahya tam bir öğrenci şehri, her şey çok ucuz!” diyerek teselli etmeye çalışıyorlardı. Ama benim için paranın bir önemi yoktu. Henüz 17 yaşımdayken babamı kaybetmiştim. Babam, anneme ve bana birer ev bırakmış, eğitimim için de yüklü bir miktar para ayırmıştı. Ancak ben daha o yaşlarda iş dünyasına atılmış, parayı zaten kendi yollarımla kazanmaya başlamıştım. Hamza Abi’nin yanında işe başlamıştım. O, dışarıdan galerici gibi görünse de, çevresindeki herkes onun “temiz işlerde” olmadığını bilirdi. Ama bana göre konu basitti: Bu kirli dünyada ezilen olmaktansa ezen olmayı yeğlerdim. Kazandığım paraya rağmen annemi buna asla ikna edemedim. Lüks bir araba almıştım; aylarca yüzüne bile bakmadı. Ona aldığım hediyeleri kapıdan içeri sokmadı. Ama ne olduysa bu işler yüzünden oldu. Bir gün annem fenalaştı. Sol kolu tutmuyordu. Aradıklarında apar topar yola çıkmıştım ve yaklaşık 40 dakikada Eskişehir’e varmıştım. Ya geç kalırsam? Ya onu da babam gibi kaybedersem? Bu ihtimal beni çıldırtıyordu. Şükür ki Hamza Abi yine yetişti. Şehrin en iyi doktorunu getirtmişti. Annem, müdahalenin ardından durumu hasarsız atlatmıştı. Ama bu olaydan sonra tek bir şart koştu: “Galeriyi bırakacaksın. Okulunu bitirip düzgün bir hayat kuracaksın.” Hamza Abi de beni destekledi: “Ben senin öz abin sayılırım, her zaman arkandayım. Git tahsilini yap, temiz kal, aileni kur. Bizim yapamadığımızı yap.” Böylece galeriden ayrıldım ve okula geri döndüm. Okul hayatımda pratik zekam ve başarım dikkat çekmişti. Mezuniyetin ardından büyük bir santral projesinden teklif aldım ve çalışmaya başladım. İki yıl geçmişti. Hafta içi Kütahya’da çalışıyor, hafta sonu soluğu Eskişehir’de alıyordum. Çevrem, arkadaşlarım, annem; her şey oradaydı. Kütahya benim için sadece bir iş yeriydi. Zaman bu tempoda akıp gidiyordu. Bir gün çocukluk arkadaşım Samet’ten bir mesaj geldi: “Lan bize Kütahya’yı gezdirsene!” Gülümseyerek cevap verdim: “Tabii ki, gel hemen gezdireyim! Bir vazo, bir döner gazino, bir de Hıdırlık’a çıkarırız. Yarım saate biter!” “O kadar küçük mü lan şehir? Hahaha!” diye yanıtladı. “Ne sandın hacım, Küçük paris burası, Hahaha!” dedim. “Tamam, geliyorum. Senin lojmanda kalabiliyor muyum? Yoksa Tinder’dan bir ünili çıtır ayarlayıp onda mı kalayım?” Piç herif beni güldürmüştü. “Yok hacım, kapıda şirket müdürü bekliyor, lojmana 12’den sonra giriş yaptırmıyor. Arkadaş getireninde direkt çükünü kesiyorlarmış! Boş yapma da gel lan hadi, bekliyorum.! " İşten çıktım, eve gidip bir duş aldım ve hazırlandım. Samet çoktan gelmiş olmalıydı, ama gecikmişti. Telefonum çaldığında, karşıdan küfürler savuruyordu: “Siktiğimin arabası en sonunda sattıracak kendini bana! Yolun ortasında kaldım, anasını satayım!” Kahkahayı bastım: “Oğlum, sen aşiret çocuğu musun? Nedir bu siyah Passat takıntısı? Araç bir ev yedi hâlâ vazgeçmedin!” Sinirden köpürdüğünü hissediyordum. “Tamam lan, gel beni al!” dedi öfkeyle. Muzip bir ifadeyle sordum: “Neredesin?” “Şehre girdim işte, az bir şey kaldı. Ha, dur, yanımda otogar var galiba.” Yine sordum: “Neredesin?” “Dedim ya lan!” diye bağırırken bir an durdu ve farkına vardı. “Gonya yolundayım, gel beni al!” dedi ve kahkaha attı. Gittiğimde elinde sigarası, araca yaslanmış bekliyordu. Az sonra çekici geldi, evrakları imzaladıktan sonra arabaya geçtik. “Geçmiş olsun hacım. Görünüşe bakılırsa bu araba bi’ elli bin daha yiyecek.” dedim. Kaputundan dumanlar çıkan araç aslında 2018 model, güzel bir Passat’tı. Ama bizim zibidinin hız tutkusu bu arabayı fazlasıyla zorluyordu. “Neyse, ben delirmeden gidip bir şeyler yiyelim.” dedi pes etmiş bir şekilde. Güzel bir kebapçıya oturduk, yedik içtik. Söylediğim gibi olmuştu; küçük şehir hemen bitmişti turlamak. Samet hemen bombayı patlattı: "Hadi kalk gidiyoruz, iki hatun ayarladım. Vallahi çok eğleneceğiz." Suratındaki aptal sırıtışı görünce dayanamadım: "Hacım, sen bu işlerde baya uzmanlaştın. Eczaneyi bırakıp pezev**liğe mi soyunsan, ne dersin?" Gözlerini devirip bana doğru bir yumruk savurdu: "Aq, sana da yaranılmıyor. Kaç yıldır manitasızsın, sana karı buluyorum, yine suç oluyor." Güldüm ve cevapladım: "Oğlum, ben karı bulamadığım için değil; tipik ortalık kızlarını midem kaldırmadığı için yalnızım," dedim. Hemen ayaklandı, ceketini aldı: "Tamam hacım, kafa açma. Bir karı keyfim var, içine ettin. Hadi gidiyoruz, öff! Karı gibi senin tribini mi çekicem aq." Kalktım, hesabı ödedim. Bir mekanın önüne geldik, aracı park ettim. “İki kadeh içer uzarım,” diye düşünüyordum. “Koca adam, bebek bakıcılığı mı yapacağım?” diye iç geçirdim. Mekana geldiğimizde çakma bir sarışın bizi karşıladı. Oldukça kısa boylu, formsuz vücuduna rağmen streç bir tayt giymişti; selülitlerini tüm hücrelerine kadar görüyordum. Samet'e yaklaştım: "Senin zevkini sikiyim, midem kaldırmıyor diyince inanmıyorsun. Bunu sikeceğine git 31 çek," dedim. Suratını ekşitip: "Öff, ne bileyim? Ti**rda suratı vardı sadece, ona da tonla şop yapmış karı," dedi. Az sonra masaya geçtik. Bizim çakma sarışın, bir kız arkadaşını da getirmişti. Amaç belliydi ; iri yapılı, özgüvenli bir duruşu vardı. Simsiyah boyalı saçları baştan savma bir şekilde omuzlarına dökülmüştü. Yüksek bel jean’i ve üzerine yapışan dar bluzuyla dikkat çekmeye çalışıyordu. Kilosundan kaynaklı fazlaca iri olan göğüsleri, destekli sütyenin yardımıyla iyice arşa çıkmıştı. Fark etmemek imkânsızdı, çünkü kadın âdeta bunu hedeflemiş gibiydi. Rahatsız edici bir enerjisi vardı; varlığı bile üzerimde bir ağırlık yaratıyordu. Garson yanıma geldiğinde, düşünmeden bir bira söyledim. Bu ortam, kaliteli bir içkiyle bile harcanamayacak kadar basitti. Biramı yudumlarken kadının, "dans ediyorum" bahanesiyle bana yaklaştığını fark ettim. Vücudunu abartılı şekilde bana sürtüyor, arada ağzından saçma sapan iniltiler çıkarıyordu. Mekanın loş ışıkları ve boğuk müziği, bu sinir bozucu sahneyi daha da dayanılmaz kılıyordu. Dakikalar ilerledikçe sabrımın tükenmekte olduğunu hissettim. Kadının bana her dokunuşunda içimde yükselen öfkeyi bastırmaya çalışıyordum ama artık yeterdi. Derin bir nefes aldım, sonra ellerimi kadının ensesine koydum. Tek bir hareketle yüzünü aletime doğru bastırdım. İfadesini görmek için biraz geri çekildim; uzaklaşmasını, utanmasını ya da en azından bir tepki göstermesini bekledim. Ama hayır. Gözlerini önce bana, sonra aşağıya dikti. Gülümser gibi bir ifade yerleşti yüzüne. Ve tam o anda, beklemediğim bir şey oldu. Hiç utanmadan, pantolonumun üzerinden aletime dokunmaya başladı. Ellerini fermuarıma uzattığı an, sabrımın son kırıntıları da tükenmişti. Ellerini sertçe tuttum, yüzüne doğru eğildim ve tüm soğukluğumla tısladım: "Mide bulandırıcısın, sürtük!" Sözlerim, beni ne kadar iğrendirdiğini anlatmaya yetmezdi ama öfkemi dışa vurmanın başka bir yolunu bulamamıştım. Ceketimi kaptığım gibi ayağa kalktım. Kalabalık mekandan hızla uzaklaşırken sinirle içime çektiğim nefes bile boğazımı yakıyordu. Geriye dönüp bakmadım. Samet'in ne yaptığı ya da ne düşündüğü umurumda bile değildi artık. Dışarıda ki soğuk hava yüzüme vuruyordu. Arabaya bindim ve motoru çalıştırdım. Samet koşar adımlarla arabaya doğru geliyordu. Göz ucuyla baktım geldi ve yan koltuğa oturdu. Eve doğru sürmeye başlamıştım. Samet konuşmaya yeltendi; bakışlarımı suratına diktim ve konuşmaya başladım: "Samet, biliyorsun aq, biliyorsun inadına yapıyorsun.! 3 yıl oldu , o kaltak ev arkadaşımla yatıp hayatımdan siktir olup gittiğinden beri. İçimde bir şeyler olmuyor işte, anla artık. Boş bedenleri midem kaldırmıyor. Bu nereye kadar devam eder bilmiyorum. Ama kendimi sırf erkeklik uğruna böyle kaltaklara sunamam. Bundan sonra hareketlerin ona göre olsun. Yoksa seni de siker atarım hayatımdan!" Yutkundu konuşmak ister gibi ama tepkimden korktu sanki Eve kadar susmuştu Samet. Asansörde suratıma baktı dik dik, sonra bıyık altından gülmeye başladı. Ona baktıkça ben de gülmeye başladım. "Bakma aq, siktir abaza seni! " Dedim ve kahkahalar içinde eve girdik. Kapıdan girerken etrafı süzdü: “Ooo, ev güzelmiş lan! Hem de teksin ha, oh mis.” dedi. “Oğlum, gelen mühendisler dayanmıyor ki. İki haftada istifa verip gidiyorlar. Normalde lojman ortak kullanılıyor ama kimse kalmıyor.” dedim. “Boş ver oğlum, takıl. Karı kız rahat atarsın buraya.” diye laf attı. Yüzüne dik dik baktım “Bak hala sik sık konuşuyorsun, işim olmaz. İşle sikişi karıştırmam ben, sen miyim?” dedim. “Hadi lan oradan!” dedi. Daha geçen hafta bir kız için, taa Çorum’a gittiğini hatırlatınca ikimiz de kahkahaya boğulduk. Samet eczacıydı. Eskişehir’in merkezi bir konumunda dükkanı vardı. Sırf keyfi geldiği için buradaydı, ama yarın sabah ikimiz de işe gidecektik. “Araba da yok, aq. Yarın nasıl gideceğim eczaneye?” diye dert yandı. “Benim arabayı al, saçmalama.” dedim. “Olmaz lan! Haftasonu sen neyle geleceksin Eskişehir’e? Ben de eczaneyi bırakıp gelemem, aracı sana vermek için.” “Tamam o zaman, sabah otogara bırakırım seni.” dedim. “O olur işte. Tamamdır.” dedi ve gülümsedi. Sabah altı sularında otogardaydık, Samet hemen bir küfür savurdu. "Aq çektiğim rezilliğe bak, hamza abiye söyleyelim bana bi araba çıkartsın, daha da binmem ben buna. " “Tamam lan, hallederiz homurdanma.” dedim. Cam kenarında oturmuş otobüsü bekliyorduk. O sırada bir kahkaha dikkatimi çekti. Başımı çevirdiğimde seni gördüm. Omuzlarına dökülen kestane rengi saçların ve yüzüne düşen iki ince perçeminle gülerek kulaklığını takıyordun. Biriyle telefonda konuştuğun belliydi, gülüşlerin güneşe bakar gibi sıcacıktı. Oradaydın. Karşımdaydın. O kadar güzeldin ki… Kalbim bir an durdu sandım. Nefesim kesildi. Cesaretimi toplayıp yanına gitmek istedim. Yıllardır ilk kez bir kadın ayaklarımın bağını çözmüştü. Seni kaçırırsam, nefes alamayacakmışım gibi hissettim. Kendime gelmem duygularımı toparlamam zor oldu ama sonunda başardım ve sana doğru yürüyordum. Sana iki adım kala, Aniden uzun boylu, yapılı bir adamın ellerini beline sardığını gördüm. Başımdan kaynar sular döküldü. Kanım çekiliyor gibiydi. Kıskançlıktan çatladı kavramının gerçek olabileceğini düşünmezdim, ama öyleydi. Resmen deliriyorum. “Neden, aq? Neden! Bir kere de yüzün gülsün be Serkan!” diye içimden geçirdim. O adamın sana dolanan ellerini kırmak istiyordum. Kimdi lan bu herif?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD