Han Sang Sang : esas oğlan ve gülüşü güzel adam :D
Yakut Arslan: Esas kızımız Türk ve çok tatlı ;)
Kim Ji hee: Han Sang ın arkadaşı en yakınlarından Ve Shin ji ye aşık gibi birşey
Park Yong Hwo : Han Sang ın diğer en yakın arkadaşı
Shin Ji Sun: Yakutun en yakın arkadaşı Türkçe bilen
Choi Dong Ra : Yakutu havuza atan kötü olan kız
Jung Rae Sub: Han Sang ın düşmanı Han sang dan dayak yemesine rağmen kaç kere akıllanmamış.
Le Ying Yang : Han Sang ın aşık olduğu kız yani o öyle zannediyor Ying Yang da onun aşkını kullanan biri.
Okula kalmak için yeltendiğimde omzumun üstüne yere kapaklandım. "anam" diye omzumu tutarak yerden kalktım insan çift kişilik yataktan bile düşerse tek kişilik yataktan nasıl kalkabilirim ki. "Kafamda deli sorular"diye banyoya geçip elimi yüzümü yıkadım okul formamı giyip salona geçtim "anne"dediğimde masayı hazırlamıştı. ben size kendimi tanıştırmayı unuttum demi ben Yakut Aslan lise 2. Sınıftayım.
Babam koruma polisidir. Ömer Aslan bende çok istiyorum polis olmayı ama babam istemiyor. Her neyse Yaren sultanı yani annemi öptüm ve koşarak hatta uçarak servise yetiştim. "Musa amca senin yüzünden olimpiyatlara katılacağım"dediğim zaman servisteki herkes güldü.
Gidip en arka sıraya oturdum zaten bir tek orası boştu. Devlet okulu bizimki si nerede öyle kolejlerde okuyalım Polis maaşı ile. Adamın canı cebinde geziyor zaten belki o yüzden benimde polis olmamı istemiyordur.
Okula geldiğimizde itişe kakışa indik bilindik şeyler işte okula da itişe kakışa öğretmenlerin "Koşmayın"azarını yedikten sonra sınıfa geçtim en ön sıraya oturdum sıra arkadaşım kim bilir nerededir sınıfın ayaklı gazetesi olduğu için bir gün yanıma oturmuşluğu yoktur kızın üçlü oturur ama yanıma oturmaz. Niye tahmin edin niye çünkü bende dedikodu konusu yok. Ee bizim okulda da öyle meteor diyeceğiniz çocuklarda yok. Zaten hurafe onlar.
Klasik okul gününden sonra evden içeri girdim ayakkabılarımı bir tarafa fırlatıp eve geçtiğimde annem ağlıyordu "Ne oldu"dedim babam üniformasıyla koltukta oturuyordu.
"Ben tek gideyim siz burada kalın o zaman"
"Nereye"dedim annem ayağa kalktı
"Olmaz öyle şey"dedi kıskanç bir biçimde biri de beni taksın yahu
"Ne olduğunu bana da anlatacak bir Allahın kulu yok mu"dedim en sevimli halimle tabi.
"Kızım"diye babam bana baktı "Elçimizin koruma polisliğine atandım"
"Ne"dedim sesli bir şekilde "Nerenin elçisi"dedim şaşkınlıkla
"Güney Kore oraya gideceğiz"
"İyi"dedim sakince bir saniye babam Güney Kore mi dedi Kore dedi lan Kore dedi. "Kore"diye sesli bir daha sorayım dedim hani İngiltere olurdu Londra of ne memleket be hani Amerika da olurdu ama Güney Kore...
"Evet bir hafta içinde gitmemiz lazım hatta hazırlanmaya başlayalım Yakutun okulu falan"dedi aha gidiyoruz.
"Vize pasaport"diye ekledim
"Onlar halledilir merak etme "dedi babam hiç güven vermeyen sesiyle. Tamam pek fazla arkadaşım yoktu.Nergis dışında zaten o da yanımda oturmuyor.
Kabul ettim mecbur etmeyip ne yapacaksın Yakut diyen iç sesime tekme tokat giriştim. Hatırlat masan olmaz demi. Her neyse odama gidip başladım toparlanmaya. Güney Kore'ye gidiyordum.
Bavulu hazırladım zaten koyacak pek bir eşyam yok diyemeyeceğim çünkü belim koptu beş bavulu indirmekten aşağıya babam "Oha"dedi dedi yani adam.
"Daha bu ne ki"dedim kişisel bakım malzemeleri de vardı tabi eyelinerdan vazgeçemeyen biri olarak yirmiye yakın eyeliner maskara falan falan vardı işte onlarda küçük bir çanta oldu kim toplanırsa eşyaları kapının yanına diziyordu evimiz böyle kalacaktı babam kiraya verecekmiş. Oradaki evde eşyalı falanmış adam ayarlamıştı bize duygu sömürüsü yapıyormuş.
Namusuz, telefonum ilk defa evde çalınca şaşkınlıkla açtım Nergis arıyor "Efendim"
"İnanmıyorum kızım"dedi ağzını geye geye bu kıza arkadaşım mı demiştim geri alıyorum.
"Neye kız"dedim
"Sen gidiyormuşsun sıra benim oldu" bu onun için mi aramış
"Sanki sıraya oturduğun vardı da"
"Neyse görüşürüz diyeceğim ama"dedi kahkaha attı nasıl sevinmiş lan sonra telefondan dit dit sesleri geldi. Çok seviliyormuşum yahu ben.
"Yakut hadi kızım"diyen anneme döndüm. Mecbur toparlanmaya devam.
.....
Artık demir alma vakti gelmişse zamandan Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan evet şairliğe vurdum rötar yapan uçak yüzünden. Ben orada ne b.k yiyeceğim konusunda bin türlü çelişki yaşıyorum tamam İngilizcem süper hadi birazcık da Kore var evet geçen o bir hafta boyunca Korece öğrenmek için yırttım bir tarafımı babam orada da gidersin dediği için sorun etmediğimi düşünüyorsanız yanılıyorsunuz "Ne yapacağım ben ne yapacağım"diye en son deliriyordum.
En sonunda koltuğa bindik ben tabi uyumak için yerimde kıpırdanıp durdum. "Elveda Türkiye biliyorsun sen benim canımsın " dedim en son seviyordum ülkemi Hüseyin amcanın bakkalın önünden geçerken CD yi, Cidi diye yazışını. Berber Rıfkı amcanın Bel fıtığı bizden sorulur diye tabela asışını ne alaka diye düşündünüz demi bende düşündüm ama bir türlü bulamadım.
Sonra hocamızın sinirli olduğunda ve biz güldüğümüzde "Komik bir şey mi var"diye bağırıp sesinin tonuna hepinizin güldüğüne neyse işte uçak havalanınca son kez baktım. Vala ülkem başka be. Ne zaman geleceğiz Allah bilir.
Akrabalar vardı bayramlarda gelirdik demi gelirdik inşallah. Çok zormuş be canımdan da can gidiyor benimle birlikte sanki gözlerim doldu. Annemgile belli etmeden sildim. Derin bir nefes aldım.
Uzun bir yolculuktan sonra en sonunda Güney Kore'ye gelmiştik. Taksiye binince babamın önce bavulları göndermesi iyi oldu diye düşündüm şimdi bavullarla. Geceydi Kore de etrafıma bakındığımda memnun oldum vay canına çok çok güzel.
Eve geldiğimizde bavullar kapıdaydı ev küçüktü ama zaten üç kişiydik. Odama geçtiğim zaman güldüm babam bana çift kişilik yatak almıştı arkamdan gelip sarılınca ona döndüm "Biliyorum senin için zor olacak ama "dedi o ama da çok şey saklıydı beni halamlara da bırakabilirlerdi ama ben onların yanında kalmak istediğimi söyledim.
"Bak bu okulun forması" formam mavi ceket beyaz gömlek mavi etek kırmızıda kurdele vardı birde ismimin hem Korece hem de Türkçe yazılı olduğu bir kart.
Yakut Aslan altında da 루비 레오 yazıyordu. "Burada böyleymiş"dedi babam onu başımla onayladım yarın ilk gün. Oyalanmadan yatağa girdim Evimiz apartman dairesiydi, üç katlıydı en alt katta biz vardık.
Sabah uyanınca neredeyim lan ben dedim sonra anladım nerede olduğumu. Küçük bir banyo yaptım saçlarımı kuruttum yukarıdan toplayıp eyeliner mı sürdüm hafif parlatıcıyla da hazırdım.
Formamı çok önce giymiştim ilk gün olduğu için babam bırakacaktı beni okula. Okula geldiğimizde kocaman bahçesi olduğunu gördüm oha lan bir sürü kişide etrafa atılan çöpleri topluyor. Hepsinin gözleri de çekik çekik. Arabadan babama baktım "Türkiye'ye dönme şansımı kaybettim demi"dediğimde başıyla onayladı. "Ee bismillah" diye indim arabadan babam buraya kadar navigasyon ile gelmişti.
Okulun adını hala söyleyemiyorum sormayın hangi okul diye juskente yok yok jusmen neyse işte öyle bir şeydi. Okulun kapısına gelene kadar iki kilometre yol gitmişimdir oha lan bahçenin okulu var yani.
Okula girince öğretmenler odasına gidinceye kadar elli yere saptım sonra buldum ama. "Hocam"dedim
"Anlamadım"dedi İngilizce
"Öğretmenim "ilk okul gibi öğretmenimde dedim ya öldürün beni.
"Sen yeni gelen Türk kızısın"
"Evet Efedim"dedim
"Tamam gel benimle ama söylemem lazım İngilizce eğitim vermiyoruz Korece eğitim veriyoruz en kısa zamanda Korece'yi öğrenmen lazım"
"Dil kursuna yazıldım efendim"dedim boru mu lan bu Korece en kısa zamanda nasıl öğreneceğim.
Sınıfa girince herkesin gözü bana döndü anam en arkada sarı bir çocuk gördüm lan baya yakışıklıydı şimdi saçları sarıydı alnına dökülmüştü önce Korece beni tanıttı. Sonrada İngilizce en arka sıraya oturmam gerektiğini söyledi. Başımla onaylayıp o çocuğun hemen yan sırasına oturdum. Boştu zaten sıra oh gel keyfim gel.
Kore'deki Türk kızının dramı. Sıraya kitaplarımı koydum o çocuk tabi kimseye bakmıyordu Korece'yi biraz okuyabiliyorum ama bunun adını yaka kartından okuyamadım bile.
Kızın biri gelip elini uzatınca şaşkınca eline baktım "Shin Ji Sun"dedi adını söyledi galiba tren düdüğü gibi
"Yakut Aslan"dedim
"memnun oldum" dediğinde ona döndüm Türkçe mi konuştu
"Sen Türkçe "
"Evet çok merak edip öğrenmiştim"dediğinde kızı bağrıma basasım geldi. Tercümanı mı buldum yaşasın.
"Ne yalan söyleyeyim Türkçe bilen birini görmek çok güzel" kız gülümsedi uzun saçları vardı. Shin Ji Sun ismini öğrenmek zahmetli olacaktı.
"Sadece ben bilmiyorum "Han Sang Sang sana bakıyor"dediğinde ona döndüm
"O kim"dediğimde bana bakan sarı çocuğu gördüm yutkundum sonra başını çevirdi umursamaz bir şekilde aman havalı geri zekalı yakışıklı salak çocuk. Biraz önce yakışıklı mı dedim ben ona.
Shin Ji Sun bana bakıp gülümsedi "Boş ver sen onu"
Yanıma çantasıyla oturunca gülümsedim iyi oldu bu. Ders başlayınca biri ayağa kalktı bir şeyler söyledi herkes o çocuk ve ben dışında herkes başlarını eğip bir şey söylediler.
"Ne oluyor "diye Shin Ji'yi dürtükledim
"Selam verdik"
"Sebep"dedim şaşkınca
"Saygı anlamında" haa ben Türkiye de bunu yapsam mal mısın yavrum derdi hocalar. Birde şu öğretmen meselesi var orta okuldan beridir Hocam diyorum nasıl öğretmene döneceğim konusunda kendi kendime düşünüyorum.
Hoca bana bakınca yutkundum bana doğru ilerledi bir şeyler söyledi sınıf gülünce parmaklarımla oynamaya başladım Shin Ji bir şeyler deyince bana baktı.
"Ne dedi"diye Shin Ji ye baktım
"Nereden geldiğini falan sordu sen anlamayınca konuşma özürlü müsün dedi " Allah razı olsun dakika bir gol bir.
"Neyse ben açıkladım durumu"dediğinde oturdum yerime ne ara kalktıysam ayağa. Zil çaldı iyi bari dersleri bizimkine benziyor. Shin Ji beni kolumdan tutup iki kilometrelik alana yayılmış bahçeyi gösterdi. Arkamdan da o sarı çocuk kalktı. Şımarık dedim içimden evet evet yakışıklı olsa da şımarıktı saçını da boyatmış hiç sevmem böyle saçını boyatan erkekleri.
"Han Sang sana bakıyor"dediğinde ona hiç dönmedim
"O kim ya"dedim gene "Kız değil mi o"dediğimde Shin Ji bana baktı "sana sinirli bakmaya başladı"dedi
Omuz silktim kim uğraşacaktı onunla Türk erkeklerinin eline su dökemezdi bu sarı saçlı kaslı yakışıklı çekik gözlü kendini beğenmiş çocuk. Gene mi övdüm neyse söylememiş gibi yapalım.
Zil gene çaldığında oflayarak sınıfa girdim hayır yani burada maskot gibi durmaktansa hiç bir şey anlamıyorum ki. Arada kelime yakalıyorum birleştirmeye çalışıyorum bakalım Allah sonumuzu hayır etsin.
O İngilizce bilen öğretmen gelince derin bir nefes verdim. Bana baktı Korece konuşmaya başlayınca sıraya başımı koydum. Ölmek istiyorum.
"Yakut"deyince Shin Ji ona baktım "Öğretmen sana bakıyor"
"Dinliyormuş gibi mi yapayım Shin Ji anlamıyorum" dedim üzgün bir şekilde.
"Ama gene de bu büyük terbiyesizlik olarak anlaşılır" Türkiye burnumda tütüyor Nergisi bile özledim yanımda oturmamasına rağmen.
"Yakut" dedi öğretmen ona döndüğümde bana baktı "Derse odaklan"
"Anlasam odaklanacağım da "diye geveledim Türkçe o sarı çocuk gülümsedi ana güldü çocuk gamzesi mi varmış. Her neyse hocaya döndüğümde bana baktı. "Böyle daha iyi "
Gene Korece konuşmaya başlayınca pencereye baktım "At beni şuradan aşağıya Shin Ji"
Shin Ji kıkırdayacağına hoca bize döndü "Neye gülüyorsunuz siz"
"Yok bir şey hocam "
"Hocam" diye beni tekrarladı lanet gelsin
"Yani öğretmenim biz Türkiye de Hocam diye sesleniyorduk da "diye açıklama getirdim
"Ders müzik hadi müzik odasına" dediği zaman herkes kalktı. Demek Korece de önce söylemiş.
Müzik odasına gittiğimizde ağzım açıldı vay canına bütün müzik aletleri var "Paraya kıymışlar" dedim sesli bir şekilde o sarı çocuk Han Sang bana çarptı geçti "Oha lan" dedim arkasından bana döndü Korece konuştu "Ha" dedim anlamadığımı belli eden bir şekilde İngilizce konuşmaya başladı bu seferde.
"Yani diyorum ki kapıda dikilme" dedi bana
"Öküz" dedim Türkçe dudağının kenarı kıvrıldı
"Anladığım dilden konuş ben seninle öyle konuşuyorum" valla öküz
"Bende diyorum ki senin ağzın dilin yok mu müsaade isteyebilirdin ama saçını boyatan bir kızdan ne beklenir ki"
"Sana erkek olduğumu öyle bir gösteririm ki" dedi dişlerinin arasından bunu söylerken yanıma yaklaşmıştı. Gözleri dudaklarıma kayınca yutkundum "Hass... "dedim sesli bir biçimde gene dudakları kıvrıldı.