Her insan geçmişi ile savaşır, ama bu savaşı kazanabilen geçmişini kucaklayacak kadar cesur olandır. Ama yaşadığım bunca yıl boyunca bunu yapabilen pek az insana rastlamıştım. İnsanlar böyle bir savaşa sadece kendilerini tatmin etme arzusuyla girdiklerinden onların savaşının amacı hiç bir vakit sulh olmamıştır. Sonuç, kendi yıkımlarında sadece kendileri değil sevdikleri de yok olup gitmiştir. Oysa insan kendi ve geçmişi ile barıştığında geleceğine daha sağlam adımlarla yürüyebilirdi. Şu an oturduğumuz salondaki eşyalar ve fotoğraflara bakarak Özgür denen adamın da geçmişi ile savaşını tamamlayamayarak acılarının içinde kaldığını çok net göre biliyordum. Klasik bir çalışma odası, iki duvarı büyük kütüphane ile şekillenmiş, ortada bir masa ve masanın önünde bir oturma grubu ile her tarafı kaplayan geçmişin belgesi olan fotoğraflar.
Kendi dünyasını gözler önüne seren bu odada hapsolduğu bakışlarından belli olan adama baktığımda tüm benliği ile geçmişin tutsaklığını haykırıyordu. Bakışları bize dönük olsa da görüş alanında olan aile fotoğrafı ile sık göz teması anlatacakları için güç toplamaya çalıştığına bir işaretti. Kapı çalındığında Gökhan elindeki notu dikkatlice ceketinin cebine yerleştirmişti bile. İçeri balık etinde, güler yüzlü , kumral bir hanım girdi ve gülümseyerek Özgür beye yöneldi.
" Efendim bir isteğiniz var mı?"
Özgür bey geldiğimizden beridir yüzünden silmediği sakin tebessüm ile bize döndü:
" Ben bir Türk kahvesi isteyeceğim sizin için de hazırlasınlar mı? Yoksa başka bir şey mi istersiniz?"
Gökhan yerinde rahatsızca kıpırdanırken bu konuşmada sakin kalması gereken büyüğü olarak söze girdim.
" Size zahmet olmazsa bizler de birer sade Türk kahvesi alalım lütfen."
Gökhan hışımla bana döndüğünde çattığı kaşlarına gülümseyerek gözlerimi açıp kapattığımda bir ya sabır çekip:
" Benim ki de sade olsun o zaman." dedi. Kadın odadan çıkana kadar sessizlik bize eşlik etse de ardından Gökhan'ın sert sesi odayı doldurdu.
" Sudenaz hanım kızınız değilmiş."
Bakışlarım Özgür denen adamı bulduğunda tebessümünün kırık bir hüzne dönüşümünü izledim. Yine de sükunetini koruyarak bakışlarını Gökhan'a çevirdi ve sorusunu sakin bir sesle yanıtladı.
" Ne yazık ki o zamanki durum onu gerektiriyordu."
Gökhan'ın öfkesi sesine yansırken Özgür beyin sakin ama kırık cevabı beklentilerimin de ötesindeydi.
" Nasıl bir durum 17 yaşında bir kız ile evliliği gerektiriyor bana açıklar mısınız?"
" Kolu kanadı kırılmış bir fidanı kurtarmam gereken durumların gerekliliği Gökhan bey."
Gökhan'ın çatılan kaşları şaşkınlıkla havalanırken olaya müdahil olmam gerektiğini anladım.
" Beyler lütfen sakin olunuz. Ve Özgür bey sizde şu işin aslını adam gibi anlatında biz de anlayalım."
Özgür bey başı ile beni onayladıktan sonra açılan kapıdan yardımcı kadın gelip kahvelerimizi dağıtana kadar bekledik. Ardından Özgür bey kahvenin yanında gelen su bardağını eline alıp bir yudum su içip konuşmaya başladı.
" Sudenaz'ı hastanede torunumun rutin kontrolleri sırasında tanıdım. Miniğim son tahlilleri ile tedavi şansını kaybetmiş ve tek kurtuluşu böbrek nakli olarak kalmıştı. Sudenaz ise sonrasından öğrendiğim kadarı ile düşük yaptığı için oradaydı. Ailesinden kaçmaya çalışırken yanlışlıkla torunuma denk gelmişti. Ardından yardım istediğinde benim meselem olmadığı için karışmak istemedim ama torunum Sudenaz'ı çok sevmişti. O sırada Sudenaz bebeğimin durumunu öğrenince bana böbreğini teklif etti, karşılığında ise onu ailesinden kurtaracaktım."
Özgür bey hafif buğulanan gözleri ile masaya uzandı ve kahve fincanını eline alıp kaldığı yerden devam etti.
" Ben 20 yaşında evlendim ve karımı çok sevdim. Medyada farklı anlatımlar olsa da onun üzerine gül koklamadım. Bana iki dünya güzeli çocuk vererek mutluluğuma mutluluk kattı. Ama hayat işte küçük kızımı lösemiden kaybettik. Şimdi bu kadar kolay ağzımdan çıktığına bakmayın, her gün, her an içimde koru taptaze duruyor. Bebeğimizi kaybettiğimizde karım bir daha kendini toplayamadı ve medyaya kalp krizi dense de intihar etti."
Özgür bey derin bir iç çekip kahvesinden bir yudum alırken gözleri buğulanmıştı bile.
"Karım öldüğünde hayatta kaldıysam eğer bu ilk göz ağrım oğlum Selim sayesindeydi. O zamanlar 20 sine yeni basmış ve hem evde hem de işte bana destek olmuştu. Bir kaç yıl sonra evlenme kararı aldığında yine beni ezip geçmeden sevdiği ile beni tanıştırıp onayımı alarak evlenmişti. Allah var, gelinim de bir kızım oldu bana , çok geçmeden de bir bebek müjdesi verdiler. Ne mutlu günlerdi, doğuma kadar olan süreç ve çocukların benimle yaşamak istemesi acılarıma merhem gibi gelmişti. Bu ev o zamanlar bu kadar büyük değildi. Ben oğlum ailesi ile rahat etsin diye genişlettim ve iki birbirine bağlı eve dönüştürdüm. Beril, küçüğüm, canım torunum, evimize neşe getirdi. "
Tekrar nefeslenmek için durduğunda bu defa bir damla göz yaşı yanağından süzülüp dudağına ulaştı. Yaşadıklarını tahmin etmeye çalışmak bile canımı yakmıştı.
"Ama bu neşe ne yazık ki uzun sürmedi ve yağmurlu bir günde çocuklar işten gelirken kaza geçirdiler. İkisi de hastaneye ulaşmadan hayattan koptular, Beril o zaman dört yaşındaydı. Bir sene sonra da miniğime lösemi teşhisi kondu. İki sene savaştıktan sonra iyileşti ama ben buna sevinemeden böbrek yetmezliği baş gösterdi. Sudenaz hayatımıza bu dönemde girdi ve yaşadıklarını düşünmek bile bana acı vermişti. Zavallı kız tecavüze uğramış , tecavüzcüsü ile evlendirilmeye çalışılıyordu. Biz bu nedenle evlendik, amaç ailenin namus adı altında kızlarını kurban etmesini engellemek ve bebeğime böbrek vermesi için yasal yolları açmaktı. Ama Sudenaz nakilden bir hafta sonra intihar etti, geriye o zavallı çocuktan basit bir veda notu dışında hiç bir şey kalmadı."
Son cümlede sesi titreyen adama karşı içimde büyük bir hüzün yer etmişti. Bu kadar acıya dayanabilmesi akıl almazdı. Ama söyledikleri bazı şeyleri daha iyi anlamama neden olurken aklımdaki düşünceleri tartarak kafamdaki soruyu sordum.
" Sudenaz'a kimin tecavüz ettiğini biliyor musunuz?"
Özgür bey gözünden süzülen yaşları elinin tersi ile silerken kaşları çatıldı. Biliyordu ve bu onun içinde büyük bir yara açtığı anlaşılıyordu.
" Bir cemaatten söz ederdi. Küçük yaşta ailesinin zoru ile gitmeye başladığı bir cemaatten. Bu cemaat kızın gelip gidişi için aileye para ve eşya yardımı yapıyormuş. Daha sonrasında cemaatin önde gelenlerinden biri ergenliğe girdikten sonra belirli aralıklarla kızı taciz etmiş. Bir gün sohbet sonrası kızı alı koyup...."
Sustu, derin derin bir kaç nefes aldıktan sonra sıktığı dişleri arasından konuşmaya devam etti.
" Anladığınız gibi zorla ona sahip olmuş. Şimdilerde bu bölgede nüfus sahibi bir adam adı Ahmet Yanarcan , cemaatin bölgeden sorumlu kişisi."
" Bu konuda epey bir bilgiye sahipsiniz."
Özgür bey sözlerim ile sıktığı dişlerine rağmen hafif bir tebessüm ettikten sonra yanındaki yardımcısına dönerek başını aşağı yukarı salladı. Adam yerinden kalkıp çalışma masasının arkasındaki kütüphaneye yöneldi. Onu dikkatle izlerken kütüphaneden bir kutu alıp yanımıza geldiğinde yerimde dikleştim. Genç yardımcı kutuyu masaya bıraktıktan sonra yerine geçerken Özgür bey yarım kalan sözlerine devam etti.
" Zavallı kız bizimle iki yıla yakın yaşadı. Normalde tetkiklerle birlikte bir kaç ayda nakil gerçekleşebilirdi ama hem bedenen hem de ruhen bir harabe olduğu için bekledik. İlk senenin sonunda işlemleri başlattığımda çalışan bayan eşyaları arasında bir günlük bulmuştu. Nefsime yenik düşüp okudum ve okudukça içimi dolduran öfkeyi kelimelere dökmem mümkün değil. Öğrendiğim gerçeklerle Sudenaz'ı yanıma çağırıp hem özür diledim hem de yaşadıklarını canını yakmamaya çalışarak öğrenmeye çalıştım. Kızcağızın bir sevdiği olduğunu ve askerde olduğu için hiç bir şeyden haberi olmadığını öğrendim. Sonrasında zavallı bir bahane bulup oğlandan ayrılmış ve olayların devamını da anlattım zaten. Sudenaz öldükten sonra çok geçmeden doku uyumsuzluğu nedeniyle bebeğimi kaybettim."
Özgür bey gözlerini kapatıp derin bir nefes alsa da çenesi hem öfkeden hem de ağlamamak için çırpınışından dolayı titriyordu. Yan tarafıma göz ucu ile baktığımda Gökhan'ın da ondan farkı olmadığını gördüm. Bir miktar toparlandıktan sonra eli ile masadaki kutuyu gösterdi.
" Sonrasında ufak çaplı bir araştırma yaptım. Cemaat ve o it ile ilgili bulduklarım burada. Tek bulamadığım zavallı kızın sevdiği adamın kim olduğudur. Ayrıca kutuda kızın günlüğü de var. Belki siz benden daha şanslı çıkar ve o delikanlıyı bulursunuz."
Konuşması bittiğinde başını eğen adama hüzünle baktım. Yaşadıkları her insanın kaldıramayacağı kadar zordu. Bu arada Gökhan ayaklanarak masadaki kutuyu aldı.
" Özgür bey, merak etmeyin gücümün son damlasına kadar bu işin peşini bırakmayacağım. Eğer dava ile ilgili başka bir not ya da bilgiye ulaşırsanız lütfen bize haber verin."
Özgür bey bizi başı ile onaylarken bizde iyi günler dileyerek oradan ayrıldık. İşler düşündüğümüzden daha farklı bir yöne dönmüştü. Bu cinayetler ne bir tarikatın ne de bir sadistin işiydi. Bu olayların içinde yaşadığı acıyı duyurmaya çalışan ve bunu yaparken de aynı kaderi paylaşan kızları intihara ikna edebilecek kadar onları anlayan bir zekanın eli vardı. Araca bindiğimizde aklımdaki resim artık daha netti ama hala katile kendi istediğinden fazla yaklaşamamıştık. Eğer tahminlerim doğruysa o istemeden de onu bulamayacaktık. Peki onu bulana kadar daha kaç hayat solmak zorundaydı?...