Her acı kişiye özeldir ve herkes aynı acıyı farklı şekilde yaşar. Çünkü insanlar sadece bedenen değil, kişilik ve ruhsal olarak da tek ve benzersizdir. Sizin için doğru gelen eylemler çoğu zaman toplumun yıllar içinde kabul ettiği doğrulardır. Bu nedenle doğrulara uymayanları yaftalayan toplum, doğrunun kişiye ve bulunduğu duruma göre değiştiğini göz ardı eder. Bu, toplum içinde kendince hiyerarşiyi korumanın en kolay yoluydu. Aslında belirlenen doğrular, yaşanan zamana göre güncellenebilse toplum hukukunun yaptırımları gerçekten güçlü olduğundan insanları koruyabilirdi. Ama zaman değişirken kurallar da doğrular da yerinde saydığından yaptırımlar yeni dünyada pek çok drama neden oluyordu.
Bunun en güzel örneği Sudenaz'ın yaşadıklarında gizliydi. Sudenaz , kadına biçilen roller içinde sıkıştırılıp acı bir olayla sınandıktan sonra tek kurtuluşu evlilik olarak görülerek hayattan koparılmıştı. Şimdi düşünüyorum da bu şekilde hayattan koparılan yaşarken ölen o kadar çok kız çocuğu olması bazı toplumsal doğruların tekrar gözden geçirilmesi için yeter de artar bile. Ama bunu yapabilmek içinde eğitimin gelişmesi gerektirdiği su götürmez bir gerçektir.
Özgür beyin evinden çıkıp araca bindiğimizde söylenecek pek çok söz varken Gökhan da ben de sessizliği tercih etmiştik. Zira kalbimizden dudaklarımıza kadar gelen kelimeler can yakıcıydı. Araç mahalleye girdiğinde Gökhan'a dönerek:
" Beni reisin yerine bırakır mısın Gökhan?" dediğimde başı ile beni onayladı. Sabah çıktığımız yoldan akşam üzeri dönmüştük ki bu saatten sonra dükkana dönmemin de aklımdaki sorularla evde yemek yapmamın da imkanı yoktu. Üstelik reisin beni beklediğini hissediyordum ki bana bu kadar destek olurken onu merakta bırakmak yanlış olurdu. Arabanın yönü reisin lokantasına döndüğünde kafamın içinde reisle son konuşmamız vardı. Bana karşı her zaman saygılı, dikkatli ve sevecen olan Dursun'un hislerini fark etmemiş olmam canımı sıkıyordu.
Belki fark etsem önden önlemimi alırdım ya da kendi duygularımı tartardım. Gerçi yakınımda olan insanlar konusunda görmek istediğim kadarını gördüğümü kabul etmeliydim. Çok geçmeden içerideki seslerin dışarıya taştığı reisin mekanına geldiğimizde Gökhan aracı gelişi güzel durdurdu.
" Melek hocam , ne düşünüyorsun?"
Sorusu ile başımı ona döndürdüm, bu gün duyduklarım benim için yeni cevaplar ve yeni sorulardı. Ama en önemlisi yeni bir yol haritam da olmuştu.
" Gökhan, senden Sudenaz'ın hayatını araştırmanı istiyorum. Ben günlüğünü alacağım ama sen resmi ve gayri resmi olarak kısacık hayatında özel, genel her şeyi araştırıyorsun. Özellikle çevresindeki insanları, dostlarını ve düşmanlarını sonrasında bulduklarımızı günlüğünde yazdığı insanlarla eşleştiriyoruz."
" Sen de mi bu cinayetlerin kilit kişisinin Sudenaz olduğunu düşünüyorsun?"
Gökhan'ın tespiti ile gülümseyerek başımı sağa sola salladım.
" Hayır Gökhan, Sudenaz bu işin sadece kilit kişisi değil, aynı zamanda çözümü olacak kişi."
Gökhan anlamaz bakışlarını bana yönelttiğinde sözlerimin onun için yeterli olmadığını fark ettiğimden devam ettim.
" Sudenaz öleli dört yıl olmuş. Eğer bütün bunlar Sudenaz için yapılmış olsaydı bu cinayetler dört yıl önce başlardı. Sudenaz belki sebeplerden biri ama bizim tetikleyici olayı bulmamız gerekiyor. Katil Sudenaz'ın hayatında biri ve bu kişi için o kızcağız çok önemli."
Gökhan bana anladığını belirten sözler söyledikten sonra vedalaşıp arabadan çıktım ve hayatın cıvıl cıvıl sesini taşıyan Dursun reisin mekanına doğru ilerlemeye başladım. Burnuma dolan tuzlu su ile karışık balık kokusu nedense açlığımı hatırlatırken içimin huzurla dolmasını da sağlamıştı. Kapıya gelip açtığımda karşımda beliren reisin endişeli yüzü hayatımda biri için önemli olmanın verdiği güveni hissetmeme neden oldu. Sakin adımlarla yanaştığım reis yerinden kıpırdamadan gözleri ile beni süzdü. Bu bakışlar bir art niyetten ziyade hasar kontrolü gibiydi. Tam karşısında durdum ve tek kaşımı kaldırdım.
" İyiyim reis, fiziksel olarak bir hasar almadım ama bu gün öğrendiklerim gerçekten bir insanın yaşayabileceklerinin sınırları olmadığını öğrenmeme neden oldu. Bu yüzden yorgun, sarsılmış ve açım."
" Levrek mi çipura mı?"
Gülüşüm yüzümde genişlerken Dursun'un da yüzünde bir tebessüm oluştu.
" Levrek ve senin meşhur salatan çok güzel olur."
Dursun beni her zaman oturduğumuz masaya yönlendirirken içerisinin ısısı ile mayıştığımı hissettim. Zor bir günde, güvendiğin birinin yanında kalabalıklar bile insana huzur verebiliyordu. Ben etrafı seyrederken Dursun da hızla mutfağa geçmişti ve ben onun bu halinin bana güven verdiği gerçeği ile kalakaldım. Ne kadar kaçmaya çalışsam da aşkın insanın içinde kelebekler uçuşturmaktan fazla bir şey olduğu gerçeği şu an tam karşımda duruyordu.
Reis, hem balıkçılığın hem de geçmiş hayatındaki askerliğin verdiği fit bir yapıya sahipti. Uzun boyu, kavrul esmer teni, karakteristik kemerli laz burnu, keskin hatlara sahip yüzü ile hemen hemen her kadının beğeneceği bir görüntüye sahipti. Görüntüsü dışında sakin yapısı ve uzlaşmacı tavırları da ona ayrı bir çekicilik katıyordu. Yanında her zaman rahat ve güvende hissettiğim Dursun'a farklı gözle bakmama nedenim O değil bendim. Yaşadığım tek aşk tecrübesi olan Adem'den sonra kaybetme korkusu, ya da doğru kişiyi bulmama kaygısı beni bu duygulara karşı kör etmişti.
Ben kendi iç hesaplaşmam ile boğuşurken elimin üzerinde hissettiğim iri kemikli, hafif nasır tutmuş eller ile başımı kaldırdığımda reisin yüzüme yakın duran yüzü ile karşılaştım. Gözlerini gözlerime diken reis derin bir nefes alıp :
" Kendini bu gün fazla yormuş gibisin. Hastalanmandan korkuyorum." dediğinde bakışlarımı yüzünde gezdirip gözlerinde durdum.
" Bedenim değil ruhum yoruldu bu gün. Ama şimdi dinlenmiş hissediyorum."
Reis elimi hafifçe sıkıp çektiğinde döndüğüm gerçeklikle ne zaman tuttuğumu anlamadığım nefesi verdim. O da karşımdaki yerini alıp kaşları ile yemeği gösterdi. Zaten o söylemese de sabah kahvaltısının üzerine olduğum için yemeğe yönelecektim. Yemek sırasında Dursun'da kendisine çay söyleyip gün içinde olan olaylarla ilgili konuşmaya başladık. Tabi ki öncelikli konumuz bu gün gittiğim görüşme ve vardığım sonuçlardı.
" Melek, cinayetlerle ilgili yeni bir ipucu bulabildiniz mi?"
" Aslında katilin istediğinden çok daha fazlasını bulduğumuzu düşünmüyorum. Ama bu görüşmede fark ettim ki bunları yapan kişi kaybolmak değil bir şey anlatmak istiyor ve yine aynı sebepten ötürü bulunmak istiyor."
Reis çayından bir yudum alıp bardağı tekrar koyduktan sonra kaşlarını hafifçe çattı.
" O zaman bu geri zekalı adam neden çıkıp derdini söylemek yerine gencecik kızları öldürüyor."
Reisin basit tespiti gülümsememe neden oldu. Kendince haklı olduğu noktalar yok diyemiyordum ama karşımdakinin ne yaşadığını bilmeden konuşmak da bana göre değildi. Üstelik reisin kaçırdığı çok önemli bir nokta vardı.
" Reis bu kızların ölüm şekli cinayet olarak kabul edilebilir mi emin değilim. Kızları öldüren bir çeşit zehir ve bu zehri zorla aldıklarına dair bir iz mevcut değil."
Reis yerinde dikleşerek gözlerini gözlerime dikti. Kafasının karıştığının farkındaydım ama benim baktığım pencereden bakabilmesi için açık olmam gerekiyordu.
" Ne demek istiyorsun? Yani onları bu halde bırakan adam onları öldüren kişi olmayabilir mi?"
Yemeğimden bir çatal alıp çiğnerken beni dikkatle dinleyen Dursun'a bunu nasıl açıklayacağımı düşündüm. Lokmam bittiğinde çatalımı dikkatle tabağın yanına koyduktan sonra suyumdan bir yudum alıp açıklamaya çalıştım.
" Manipülasyon, yaşadığımız bu zamanda azmettiricilik olarak nitelendiriliyor ama her manipülatör de katil olarak kabul edilmiyor. Eğer kızlar intihara kara vermişlerse bu sadece onların bunu yapması için yardım etmiş ve sonrasında cesetleri kullanmış olur. Daha da önemlisi adamı yakalasak bile cinayetten değil manevi değerlere ya da mahremiyete saldırı ile suçlayabilirler."
Dursun elinde tuttuğu çay bardağını hışımla masaya bırakırken elini alnına götürüp şakağını ovaladı.
" Böyle bir suçun cezası üç ay ile en fazla iki yıl arasında hapistir ve eğer bu herifin ilk suçu ise hapis cezası para cezasına dönüşür ki o da komik bir rakama tekabül ediyor."
Reis hala çatık kaşları ile şakaklarını ovarken öfkesi sıktığı çenesinden bile belli oluyordu. Ama hesaba katmadığı bir şey vardı ki onu da sadece bu olayda ölen kızlar ve onları bu yola girmeye ikna ettiğini düşündüğümüz kişi biliyordu. Bu durumun cevabı sorulması gereken asıl soruda saklıydı " Bu kızlar kendi rızaları ile mi intihar ettiler yoksa bu adam onları buna mı zorladı?"
Dursun hala öfke ile bir şeyler söylerken ben cevapsız sorularımla gözlerimi denize diktim. Bulmak için çırpındığım cevapların hiç kimse için tatmin edici olamayacağı gibi bir hissin ağırlığı ile günün bitişini izledim.