Birkaç metre geriden gelen siyah sedanın içindeki adam, gözünü önlerindeki araçtan ayırmıyordu. Farların titrek ışığı, onun sigarasının ucunda beliren kızıllıkla birleşince karanlık yüzüne keskin bir gölge düşüyordu.
Meltem apartmanın kapısından içeri kaybolur kaybolmaz adam cebinden telefonunu çıkardı. Sesindeki soğukluk, geceyi daha da ağırlaştırıyordu:
— “Patron… Kızı eve bıraktı. Daha önce yanında görmedim. Hayır, beni fark etmedi. Evet patron… takipteyim.”
Telefonun ucundan tok, derinden gelen bir ses yankılandı:
— “Gözünü üstünden ayırma. Yarın rapor istiyorum.”
Adamın dudak kenarında donuk bir tebessüm belirdi. Telefonu kapatıp külünü karanlığa savurdu.
Ertesi gün patronun masasının üzerinde Meltem’in geçmişi vardı. İnce dosya, sıradan bir lise öğrencisinin hayatını anlatıyordu: ders notları, öğretmen raporları, birkaç arkadaş adı. Hepsi sıradandı. Ama bu sıradanlık patronun gözlerini daha da daraltıyordu.
— “Bu kızla ne işin olabilir, Altan?” diye fısıldadı kendi kendine. Ardından dosyayı kapatıp tok sesiyle emir verdi:
— “Takip edin. Akşam depoda istiyorum.”
Bir sonraki sabah, ev Nermin Hanım’ın çığlığıyla inledi. Kızını uyandırmak için odasına girdiğinde gördüğü manzara, kalbine hançer gibi saplandı. Yatak dağınık, oda karmakarışıktı. Pencere ardına kadar açıktı. Ve Meltem yoktu.
Dizlerinin üzerine çöken annenin feryadı evi doldurdu. Gürültüye koşan Turgut Bey kapıda dondu kaldı. Sonra hızla toparlanıp telefonu eline aldı, polisi aradı.
Kısa sürede eve gelen polisler her yana dağıldı. Kimisi parmak izi aldı, kimisi pencereyi inceledi. Yan binada kamera var mı diye soruldu. Meltem’in odası arka tarafa bakıyordu. Küçük bir bahçe vardı orada; yağmurdan ıslanan toprak üzerinde belirgin ayak izleri seçiliyordu.
Salonda Turgut Bey, eşi Nermin Hanım’ı sarılıp teskin etmeye çalışıyordu. O sırada kapı hızla açıldı. Mertcan içeri girdi, nefes nefese bağırdı:
— “Baba, ne oldu?”
Turgut’un sesi titreyerek çıktı:
— “Bilmiyoruz oğlum…”
Polislerden biri Mertcan 'a dönerek ciddi bir ses tonuyla konuştu:
— “Sizinle gelmemiz gerek. Okuluna uğrayacağız. Arkadaşlarıyla, öğretmenleriyle konuşmamız lazım.”
Okula gelen polislerle birlikte olayı öğrenen Altan’ın yüzünde tek bir duygu kıpırtısı bile belirmedi. Ama cebinden çıkardığı telefonun ekranına hızlıca tek bir cümle yazdı:
“Meltem’i almışlar. ALARM!”
Gönder tuşuna bastığında, sanki bütün şehirde saatler bir anda hızlanmıştı.