bc

AĞANIN SAKLI AŞKI

book_age16+
65
FOLLOW
1K
READ
family
HE
forced
friends to lovers
dominant
sweet
bxg
serious
kicking
campus
highschool
musclebear
like
intro-logo
Blurb

gelecekten bir kesit...

"Miran abi Allah aşkına sen birşey desene ne evlenmesi" duyduklarımın bir yanlış anlaşılma olmasını umarak evden koşar adım çıktım. Telefondan hızla Miran'ı arayıp nerede olduğunu sordum, şirkette olduğunu söyleyince hemen bir taksi durdurup ŞAH HOLDİNG'e gideceğimi söyledim. şirketin önüne gelince tekrar Miran'ı aradım taksinin parasını odemesi için çıksa gelmesini söyledim. evden acele ile çıktığım için yanıma para almamıştım. Çok geçmeden gelip taksinin parasını ödedi. Taksi gittikten sonra bana iyi olup olmadığımı, neden geldiğimi sordu. odasında konuşmak istediğimi söyleyip içeriye yöneldim. Asansöre binip dokuzuncu kata çıkınca direkt odasına gittim o da arkamdan geliyordu. içeri girip büyük çalışma masasının önündeki karşılıklı siyah koltuklardan birine oturdum Miran da kapıyı kapatıp karşıma oturdu. "artık ne olduğunu anlatacak mısın Hilal". konuya nereden gireceğimi nasıl anlatacağımı bilmiyordum. ben içimdeki karmaşa ile savaş verirken Miran tekrar konuştu " Hilal artık endişe etmeye başlıyorum, kötü birşey mi oldu"

*

Miran daha Hilal onu aradığında az çok ne olduğunu tahmin ediyordu bu yüzden alacağı cevaptan her ne kadar korksa da duymak istiyordu. Çünkü alacağı hiçbir cevap onu kararından geri döndürmezdi. karşısında ne yapacağını bilmeden stresli bir şekilde oturan kızı gördükçe içi gidiyordu.

chap-preview
Free preview
DOĞUM GÜNÜ
HİLAL Yatağımda huzurlu bir şekilde uyurken, kapımın bir anda hızla açılmasıyla irkildim. Normalde uykum çok ağırdır, kolay kolay da uyanmam ama sevgili arkadaşım Ebru’nun odaya giriş sesi öyle güçlüydü ki… kış uykusundaki ayılar bile bu gürültüye uyanırdı! Yanıma gelip hızla yorganı üzerimden çekti. “Hadi kalk uykucu! Öğlen oldu, hâlâ uyanmadın. Görende bugün senin değil, benim doğum günüm sanacak.” “Off Ebru, git başımdan. Ayrıca ne öğleni, daha sabahın körü… Kargalar bile kahvaltısını yapmadı,” dedim, yastığı başıma çekerken. Komodinin üzerindeki saate baktım. Gözlerim kısıldı , sabahın sekizi bile olmamıştı. Ebru, yüzünü buruşturdu. “Bir gün de erken kalksan ölürsün sanki! Ayrıca hatırlatayım, bugün senin doğum günün.” O an beynimden aşağıya bir elektrik dalgası inmiş gibi oldum. Tabii ya! Bugün benim on beşinci doğum günüm! Işık hızında yataktan fırlayıp, “Ebru, bugün benim doğum günüm!” diye bağırdım heyecanla. Ebru kahkahalarla güldü. “Şimdi gerçekten günaydın canım arkadaşım! Ayıldığın iyi oldu, çünkü hemen hazırlanıyoruz. Bugün çok işimiz var,” dedi. Dolabıma yönelip beyaz şort etek, krem bir crop ve kahverengi bol kesim gömlek seçti. “Bunları giy, aşağıda seni bekliyorum. Sakın oyalanma!” Ebru kapıdan çıkar çıkmaz, hızla hazırlanıp aynanın karşısına geçtim. Saçlarımı tarayıp açık bıraktım, yüzüme de hafif bir makyaj yaptım. Gözlerimdeki ışıltıyı görünce kendi kendime gülümsedim, bugün benim günüm. Aşağı indiğimde Ebru’nun yalnız olmadığını fark ettim. Yanında abisi Miran da vardı. Miran abiye çocukluğumdan beri hayranlık duyarım. Uzun boylu, karizmatik, o sert ama güven veren duruşuyla tam bir delikanlıydı. Henüz yirmi yaşında olmasına rağmen, olgun tavırlarıyla yaşından büyük görünürdü. Ona hayran olmamak imkânsızdı. Tabii, yanlış anlaşılmasın… ona aşık filan değilim, sadece hayranlık duyuyorum. Belki bir gün erkek arkadaşım olursa onun gibi biri olsun isterim, o kadar. Yanlarına yaklaşıp gülümsedim. “Hoş geldin Miran abi.” “Hoş bulduk, prenses,” dedi yumuşak bir ses tonuyla. “Hazırsan çıkalım artık. Kahvaltıyı dışarıda yapacağız, annenlerin haberi var.” Konağın kapısından çıkarken kalbim kıpır kıpırdı. Güneşin sıcaklığı yüzüme vuruyor, içimde garip bir heyecan dolaşıyordu. Kahvaltı için gastronomi merkezine gittik. Siparişlerimizi verdikten sonra Miran gülerek, “Dökülün bakalım baş belaları, kahvaltıdan sonra nereye gideceğiz?” diye sordu. Ben omuz silktim. “Valla ben de bilmiyorum. Bugün bütün planlar Ebru’dan.” Ebru gizemli bir şekilde gülümsedi. “Önce güzel bir alışveriş yapacağız, sonra da güzellik merkezine gideceğiz. Öğleden sonrası için randevumuz var.” Annemlerin neler hazırladığını bilmiyordum ama bir şey çevirdikleri belliydi. Öğrenmemem için Ebru, sabah erkenden Miran’la gelip beni dışarı çıkarmalarını planlamış olmalıydı. Kahvaltıdan sonra ilk durak alışveriş merkeziydi. Doğum günü için kıyafet bakmaya başladık. Miran da sanki bir koruma gibi her girdiğimiz mağazada peşimizdeydi. Aslında bu halleri… hoşuma gidiyordu. Nedenini bilmiyorum ama sürekli etrafımda olunca içim bir tuhaf oluyordu. Ebru lüks mağazaların arasında kaybolmuşken, ben kendime uygun bir elbiseyi çoktan bulmuştum bile. Ayak bileklerimin iki karış üzerinde biten, pudra pembesi, ışıltılı kumaştan, balon kollu ve hafif göğüs dekolteli bir abiye… tam hayal ettiğim gibiydi. Elbiseyi gören Ebru’nun gözleri parladı. “Bu çok güzel! Hemen denemelisin!” dedi heyecanla. Kafamı onaylarcasına sallayıp kabine doğru ilerledim. Kabinden çıktığımda ilk göz göze geldiğim kişi Miran oldu. Beni görünce adeta donakaldı. Gözleri bir anlığına kıpırdamadan üzerimde gezindi, sonra sanki neye baktığını fark edip toparlanmaya çalıştı. Ben de bir anda nefesimi tutmuş, gözlerimi onunkilerden ayıramaz hale gelmiştim. Ebru hayranlıkla, “Bunu kesinlikle almalıyız!” dediğinde, ben de başımı salladım. “Ben de çok beğendim. Üzerime de tam oturdu.” “Harika, o zaman hadi çıkar, kasaya gidelim,” dedi Ebru. “Sen kendine bir şey almadın mı?” diye sordum. “Sen kabinde o muhteşem elbiseyi denerken ben çoktan aldım bile,” diyerek gülümsedi. Ne aldığını merakla sordum. Elinde turkuaz renkte, üzerinde kelebek işlemeleri olan bir elbiseyi gösterdi. Bu gece ikimiz de parlayacaktık. Biz sohbet ederken Miran yanımıza geldi. Kaşlarını hafifçe çatarak elimdeki elbiseye baktı. “Sence de bu biraz… açık değil mi?” dedi. Bir an aynaya döndüm. Aslında dediği kadar açık değildi. Sadece ön kısmında hafif bir dekolte vardı. Ona dönüp gülümsedim. “Ben açık bir şey göremiyorum Miran abi.” Kısa bir süre yüzüme baktı, sonra derin bir nefes alıp başını salladı. “Haklısın. Beğendiyseniz, alalım,” dedi, sesindeki ton garip bir şekilde yumuşamıştı. Son zamanlarda Miran’ın davranışları tuhaflaşmıştı. Eskiden hep mesafeli, ağır başlı olurdu ama artık bazen bana öyle bir bakıyordu ki… ne düşündüğünü anlamak zorlaşıyordu. Belki de babasının tüm sorumluluklarının artık onun omuzlarına yüklenmesindendir. Genç yaşta bu kadar yük taşımak kolay değildi. Alışverişi bitirdiğimizde saat öğleden sonrayı geçmişti. Miran, arabayı çalıştırırken her zamanki gibi ciddi bakışlarını yola dikmişti. “İşiniz bitince beni arayın, gelip alırım sizi,” dedi. Ebru başını salladı, “Tamam Miran abi, uzun sürmez zaten,” diye karşılık verdi. Güzellik merkezine girdiğimizde içerideki koku ve loş ışık beni anında büyüledi. Her yer lavanta, sabun ve parfüm karışımı o rahatlatıcı kokuyla doluydu. Normalde böyle yerlere pek uğramam ama doğum günüm olduğu için içimde tarifsiz bir heyecan vardı. Görevli kadın ismimizi kontrol edip bizi ikinci kattaki salona yönlendirdi. Her şey o kadar lükstü ki… duvarlardaki aynalar bile pırıl pırıldı. “Hilal, senin doğum gününe yakışır bir gün olacak bu,” dedi Ebru gülümseyerek. Önce saçlarımızı yıkayıp uzun uzun masaj yaptılar. O an gözlerimi kapattım; suyun sıcaklığıyla bütün yorgunluğum üzerimden akıp gitti. Sırf bu his için bile buraya sürekli gelmek isterdim. Kurulama işleminden sonra saç modeli seçmemi istediler. Kararsız kalınca bir katalog getirdiler. Elbiseme uygun olacak şekilde dağınık bir topuz seçtim. Dalgalı saçlarım topuzla birleşince, Ebru’nun gözleri parladı. “Aman Allah’ım Hilal, harikasın!” Açık tonlarda yapılan hafif makyaj, zarif taşlı toka ve manikür-pedikür derken saat nasıl geçti anlamadık. İki de geldiğimiz güzellik salonundan altıya doğru çıkabildik. Kapının önünde bizi bekleyen Miran’ı görünce içimde garip bir şey kıpırdadı. Bizi görünce bir anlık duraksadı, gözleri bir saniyeliğine üzerimde gezindi, sonra hemen toparlanıp her zamanki o ciddi ifadesine büründü. Ama o kısa an bile… bana yetmişti. Eve vardığımızda saat yediye yaklaşıyordu. Konağın kapısına geldiğimde kalbim deli gibi atmaya başladı. Ebru, “Hazır mısın doğum günü prensesi?” diye fısıldadı. “Sanırım…” dedim heyecanla gülerek. Kapıyı çaldık. Kapı öyle hızlı açıldı ki sanki annem arkasında bekliyormuş gibi. Karşımda annemi görünce ağzım bir karış açık kaldı. Nasıl oluyordu da kırk beş yaşında bir kadın hâlâ bu kadar güzel, zarif ve genç görünüyordu? Anneme baktıkça içimden hep aynı cümle geçerdi: Babam turnayı gözünden vurmuş. Annem beni görünce gözleri doldu, her zamanki gibi duygusal sesiyle, “Canım kızım… ne kadar güzel olmuşsun böyle,” dedi. Sarılıp, “Ee, kimin kızı sonuçta?” dedim gururlu bir sesle. “Şimdi gözlerini kapat, hadi bakalım,” dedi annem. Bir koluma o, diğer koluma Bahar girdi, beni konağın avlusuna doğru yönlendirdiler. Miran da her zamanki gibi birkaç adım arkamızdan geliyordu. Avlunun ortasına geldiğimizde annem, “Tamam, şimdi açabilirsin,” dedi. Gözlerimi araladığımda gördüğüm manzara karşısında nefesim kesildi. Tüm arkadaşlarım, ailem, sevdiklerim… herkes oradaydı. Avlu baştan sona çiçeklerle, LED ışıklarla süslenmişti. Duvarlarda uçuşan beyaz balonlar, krem perdenin önünde asılı rengârenk kalplerin arasında “İyi ki doğdun Hilal” yazıyordu. Bir anda konfetiler patladı, herkes aynı anda alkışlayıp “İyi ki doğdun!” diye bağırdı. Gözlerim doldu. Onlara sarılıp “Hepinize çok teşekkür ederim, beni gerçekten çok mutlu ettiniz,” dedim. Annemin boynuna sarıldım, “İyi ki varsın, sultanım,” dedim kısık sesle. Babam yanıma geldi, alnımdan öpüp sıkıca sarıldı. “İyi ki doğdun, ilk göz ağrım, güzel kızım,” dedi. Sesinde öyle bir sıcaklık vardı ki ağlamamak için kendimi zor tuttum. “Şşş, ağlamak yok bugün,” diye gülümsedi. Gece ilerledikçe müzik, kahkahalar ve sohbetler arasında zaman nasıl geçti anlamadım. Herkes dans ediyor, eğleniyordu. Derken bir slow müzik başladı. Çiftler yavaşça dans pistine geçti. Babam annemle, Ebru da kuzeni Akın’la dans ediyordu. Ben ortada tek başıma kaldım. “Yahu bu benim doğum günüm, kimse benimle dans etmeyecek mi?” diye söylendim içimden. Gözlerim kalabalığın arasında Miran’ı aradı. Bir köşede, elinde içeceğiyle beni izliyordu. Göz göze geldiğimiz an içimden bir sıcaklık geçti. O an içgüdüsel bir şekilde ona doğru yürüdüm. “Bu dansı bana lütfeder misiniz, beyefendi?” dedim gülümseyerek. Bir an şaşırdı, sonra hafif bir kahkaha attı. “Bunu benim teklif etmem gerekirdi,” dedi alaycı bir tonla. “E, ama sen biraz odunsun, aklına gelmiyor,” diyemedim tabii, sadece gülümsedim. Miran ayağa kalktı, elini uzattı. Elimi onun avucuna bırakırken kalbim deli gibi çarpıyordu. Piste doğru yürüdük. Bir elini belimin boşluğuna koydu, diğer eliyle küçük elimi tuttu. Ben de elimi omzuna yerleştirip dans etmeye başladım. Şarkının ritmine karışan kalp atışlarımı duyuyor gibiydim. Ara sıra göz göze geliyorduk, o anlarda Miran’ın gözlerinde bir şey… tanımlayamadığım bir şey parlıyordu. Karmaşık, derin, neredeyse gizlemek istercesine bastırılmış bir his. Ama o an hiçbir şeyi sorgulamak istemedim. Bu gece sadece mutlu olacaktım. Şarkı bittiğinde babam yanımıza gelip gülümseyerek, “Kızımı geri alabilir miyim?” dedi şakacı bir sesle. Miran hemen elimi bıraktı, babama dönüp saygıyla başını eğdi. Ben babamla dans ederken bile Miran’ın o uzak ama dikkatli bakışlarını hissediyordum. Babam kulağıma eğildi, “Tıpkı annen gibi parlıyorsun, Hilal,” dedi. Gözlerim doldu yine, içimde tatlı bir huzurla ona sarıldım. Saat ilerledikçe konuklar teker teker ayrılmaya başladı. Herkes hediyesini verip beni öperek uğurladı. Son kalanlardan biri Ahmet amcaydı. Eşi Zerda teyze yanıma gelip, “Doğum günün kutlu olsun canım,” diyerek bana küçük bir paket uzattı. Teşekkür ederken Ebru hemen araya girdi. “Anne, biraz da ben sarılayım arkadaşıma!” dedi, ikimizin arasına girerek. Hepimiz gülmeye başladık. Ebru’nun enerjisi hep bulaşıcıydı, onun yanındayken üzülmek mümkün değildi. Hediyeleri aldıktan sonra gözlerim ister istemez Miran’ı aradı. Ama etrafta yoktu. Ebru’ya dönüp, “Miran nerede?” diye sordum. O da şaşkınlıkla etrafa baktı. “Bilmiyorum… gittiğini fark etmedim.” İçimde tuhaf bir sıkıntı belirdi. Neden bir anda gitmişti ki? Hem… hediyesini bile vermemişti. Bizim konuşmamızı duyan Zerda teyze yaklaştı. “Miran’ın acil bir işi çıktı, gitti. Hediyesini bana bıraktı, sana vermemi söyledi,” dedi nazik bir sesle. Başımı salladım ama içimdeki burukluk geçmedi. Bir hediye bırakmıştı ama… keşke kendi verseydi. Hem gecenin bu vaktinde ne işi olabilirdi ki? İstemeden kırılmıştım. Sonuçta… bugün benim doğum günümdü.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

Ne Olacak Halim (Türkçe)

read
14.3K
bc

HÜKÜM

read
223.4K
bc

ÇINAR AĞACI

read
5.7K
bc

AŞKLA BERDEL

read
78.9K
bc

MARDİN KIZILI [+18]

read
520.3K
bc

PERİ MASALI

read
9.5K
bc

Siyah Ve Beyaz

read
2.9K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook