BÖLÜM 5- LERNA'NIN ALTINDA

995 Words
Lerna, dışarıdan bakıldığında sıradan bir kasabaydı. Yıkık taş binaları, yosun tutmuş duvarları, yavaş akan zamanıyla unutulmuş yerlerden biriydi. Ama Averiel oraya adım attığı anda, bu kasabanın sıradan olmadığını anladı. Rüzgârın yönü buraya ulaşınca değişiyor, sokaklardaki gölgeler güneşe rağmen kıpırdıyor, insanlar göz göze gelmemeye dikkat ediyordu. Sanki her biri, görünmeyen bir anlaşmanın parçasıydı. Susmak üzerine yemin etmişlerdi. Gözlerini kaçırmak üzerine eğitilmişlerdi. Cassian, onu şehrin merkezine değil, kenar mahallelerden birine yönlendirdi. Yokuşlu bir sokaktan yukarı tırmanırken, Averiel sessizliği bozdu. “Burası sadece mühür için mi önemli?” Cassian cevap vermedi. Bu, Averiel’in artık alıştığı bir şeydi. Cassian bazı şeyleri saklıyordu, ama ona karşı bir yalan yoktu. Sadece zamanlaması vardı. Sokağın sonunda büyükçe, terk edilmiş bir taş yapı belirdi. Eski bir okul gibiydi. Kapısı paslanmış, pencereleri tahta plakalarla örtülmüş. Cassian yaklaştı, bir sembole benzeyen taşı duvarda yokladı. Tık. Duvarın içinden bir çıtırtı yükseldi. Kapının arkasında bir mekanizma harekete geçti ve ağır ahşap kanatları içeri doğru açıldı. İçeride karanlık yoktu. Tam aksine, loş bir mavi ışık mekânın içine yayılıyordu. Taş döşeli geniş bir salon, ortasında simetrik çizimlerle dolu bir zemin, Mühür halkası. Averiel içeri adım attığında, zemin hafifçe parladı. Işık, onun attığı her adımda dalgalanıyor, semboller kısa süreliğine canlanıyordu. Bu, daha önceki mühürlerden farklıydı. Burası bir geçit değil, bir çağrı merkeziydi. “Burası bekliyordu beni” dedi kendi kendine. Cassian başını salladı. “Bu mühür aktif değil. Ama tetiklenmeye hazır. Onu uyandırmak için gereken bir karşılıktır.” Averiel kaşlarını çattı. “Karşılık derken?” Tam o anda arka odalardan bir kapı açıldı Ve bir adam çıktı. Uzun boylu, zayıf yapılı, solgun tenliydi. Saçları arkaya doğru taranmış, gözlerinin rengi Averiel’in aynasıydı. Ama onda bir şey vardı. Averiel’in içinde bir buz parçası kırıldı. Kalbi, onu tanımadığını söylüyordu. Ama kanı başka bir şey fısıldıyordu. Adam gülümsedi. Sessizce yaklaştı. “Seni sonunda görmek güzel” dedi. “Bunca yıl seni sadece rüyalarda izledim.” Averiel bir adım geri çekildi. “Sen kimsin?” Adam başını hafifçe eğdi. “Adım Erelim. Ben de bir zamanlar mühür taşıyıcısıydım. Ama bu beden... bu hâl, artık bana ait değil. Çünkü mühür beni yuttu. Ve şimdi, seni uyarıyorum.” Cassian öne atıldı. “Yeter, Erelim.” Erelim başını çevirdi. “Onu koruyacağını sanıyorsun. Ama sen zaten onu terk ettin. Henüz bilmiyor, ama öğrenecek.” Averiel’in gözleri büyüdü. “Neyi?” Erelim ona yaklaştı. Gözleriyle onun mühür izine baktı. “İkinci mühür açıldıysa, üçüncü yakında uyanacak. Ve o mühür, ikimizi bağlayan anının ta kendisi. Sen ve ben aynı kaynaktan geldik.” “Sözlerini açık söyle” dedi Averiel. “Benimle oynama.” Erelim bir adım geri çekildi. “Senin doğduğun gece, bir yıldız düşmedi. O yıldız bendim. Ve senin varlığın, benim kaybımla başladı.” Cassian sessiz kaldı. Averiel yutkundu. İçinde bir titreme yayıldı. “Seni tanımıyorum” dedi. “Ama hislerim...” “Beni hatırlıyor” dedi Erelim. “Çünkü sen sadece mühürleri değil, unutulmuşları da taşıyorsun. Ve bu şehirde, üçüncü mühür seni bekliyor. Ama bu defa, onu açmak için bir bedel ödemen gerekecek. Ya beni… ya Cassian’ı.” Averiel, Erelim’in sözleriyle sarsılmıştı. O ana dek yaşadığı her şey, mühürlerin peşinden gitmenin ağırlığıydı. Ama şimdi... bu farklıydı. Bu, kendi varlığının kaynağına dair bir sarsıntıydı. “Söylediğin şey...” diye başladı ama cümlesini tamamlayamadı. Ses boğazında düğümlendi. Cassian hâlâ sessizdi. Yüzü taşlaşmıştı ama gözleri onun kadar çalkantılıydı. Erelim’e değil, Averiel’e bakıyordu. Çünkü onun ne düşüneceği daha önemliydi. Erelim ağır adımlarla ortadaki mühür halkasına yaklaştı. Zemindeki desenler, onun adımlarıyla hafifçe parlamaya başladı. Sanki mühür, onu da tanıyordu. Ya da daha kötüsü onun içinden bir şey zaten bu mühüre aitti. “Burası,” dedi Erelim, “bir geçiş noktası değil. Bu mühür, kaderi şekillendirenlerden biri. Seçim mühürü.” Averiel başını kaldırdı. “Seçim?” Erelim başını eğdi. “Her mühür bir yön gösterir. Ama üçüncü mühür yön göstermez, yol kapatır. Birini seçersin ve diğer yol sonsuza dek kapanır.” Cassian ilk kez konuştu. “Yeter artık. Onun zihnini karıştırıyorsun.” Erelim ona baktı. “Ben hiçbir şeyi çarpıtmıyorum. Sadece hakikati gösteriyorum. Onun kimliğini sakladın. Onu çocuk gibi korudun. Ama şimdi büyüdü, Cassian. Karanlığın içinden geçiyor. Artık sırları taşıyamazsın.” Averiel ikisinin arasında kalmış gibi hissediyordu. Cassian’ı ilk tanıdığında ona güvenmemişti. Sonra güvenmeye başlamıştı. Ama şimdi... sessizliği güven gibi değil, bir yük gibi duruyordu. “Benden ne sakladın?” diye sordu. Sesindeki titreşim öfke değildi; hayal kırıklığıydı. Cassian derin bir nefes aldı. “Seni bulduğumda yalnız değildin. Etrafındaki herkes ölmüştü. Ama o gece, gökyüzünden bir şey daha düşmüştü. Onun adı Erelim’di.” Erelim sözünü tamamladı. “Ben seninle birlikte düştüm, Averiel. Ama seni koruyacak kadar güçlü değildim. Cassian geldi. Ve beni orada bıraktı.” Averiel’in gözleri dondu. İçinden yükselen sıcaklık bu kez güç değil, öfkeydi. Elini yere koyduğunda mühür çizgileri yanmaya başladı. Mavi çizgiler kıpkırmızıya döndü. Zemin titredi. Salonun taş duvarları inledi. Mühür, karar anını bekliyordu. Erelim ellerini iki yana açtı. “Sadece biri geçebilir bu mühürden. Ya beni seçersin ve kanının kökenine inersin ya da onu seçersin ve geçmişini yok sayarsın. Hangisi sensin, Averiel?” Cassian sessizdi. Sadece gözleri konuşuyordu. “Beni seçme,” demiyordu. Ama “Onu seçme,” de demiyordu. Gerçekten de seçim Averiel’e aitti. Bu mühür, kehanetleri değil, niyetleri ölçüyordu. Averiel gözlerini kapattı. İçinden geçen onca ses arasında sadece biri netti. Kaliel’in sesi. “Her güç seçimle başlar. Ve her seçim bir şeyin sonudur.” Gözlerini açtı. Elini mühüre uzattı. Ama kimseye dokunmadı. Ne Cassian’a ne Erelim’e. Parmaklarını kendi kalbine götürdü. Mühür, olduğu yerde kıvılcımlandı. “Seçimim kendimim” dedi. “Ne kanımdaki eskiye... ne de beni korumaya çalışan yalana.” Ve mühür cevap verdi. Zemin aydınlandı. Ortadaki halka açıldı ve içinden bir ışık yükseldi. Averiel’in vücudundaki çizgiler üçüncü bir şekle dönüştü. Bu kez sembol bir denge terazisiydi. Ne saf ışık ne karanlık. Cassian geri çekildi. Erelim yere çöktü. Sanki mühür onu geri itti. Averiel onların arasından geçti. Yeni bir geçit açılmıştı. Duvarlar geri çekildi ve mermerin altından metal bir merdiven yukarıya doğru açıldı. Averiel dönüp hiçbirine bakmadı. Artık onlar onun pusulası değildi. Geçmişi de, koruyucusu da değil. Kendi yolunu seçmişti. Ve bu, üçüncü mühürle birlikte yazılmış ilk kaderdi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD