bc

KARANLIK AHLEM

book_age16+
623
FOLLOW
2.4K
READ
HE
drama
gxg
scary
campus
office/work place
passionate
like
intro-logo
Blurb

Yanıma yavaş adımlarla ilerledi ilerledi, tam önümde durdu güzel kadınım. Gözlerimin içine salt aşkla bakarak;

"Yaralıydım ben, baştan aşağı her zerreme kadar..." dedi.

Bende yavaşça aramızdaki bir adımlık boşluğu doldurdum, artık nefeslerimiz birbirine karışıyordu. Güzel gözlerine bakarak;

"Yaralarını bile sevdim..."dedim.

Gözlerini gözlerimden ayırmadan devam etti;

"Yerle yeksan olduğumda; acılarımdı tutup kollarımdan kaldıran..."

"Acılarını usul usul öperek hafiflettim..." gözlerini kapattı ve tekrar en yakıcı haliyle açtı zeytin siyahı gözlerini.

"Öldü,en kuytu yerlerime kadar zifiri siyaha boyandım..."

Sesinde hüzün akıyordu.

"Ölü olsa bile kıskandım onu... Nasıl da güzel seviliyordu..."

Bunu söylerken bile içim acıdı. O da farkına varmış gibiydi,

"Kalbim atmıyordu, her hücrem isyanlardaydı..." dedi. Biliyordum karımın kırık kalbini.

"Dirilttim sevgimle, dilinden şükür nidalarını yükselttim..."dediğimde gözlerini minnetle kapattı, tekrar şükrettiğinden emindim.

"Canım yanıyordu, lime lime edilmişti en güzel duygularım..."

Geçmiş zaman eki ne zaman böyle güzelleşmişti?

"Canına canım kurban, en içten sevgimle kucakladım yüreğinden..."

Sesim fısıltı şeklinde çıkıyor olabilirdi ama samimiyetim çığlık çığlığa bağırıyordu.

"Harabeydim... Saç tellerime kadar hüzün kokuyordum.."dedi. Güzelimin o günleri gözümün önüne geldi, kalbime kör bir sancı girdi.

"Gönlümün sarayı senin... Hun sıçramış duygularını gül bahçesine çevirdim..."dedim.. Gözleri ışıl ışıl parladı ve kulağıma dudaklarını yaklaştırıp, fısıldadı.

"Kalbimdeki sessiz vaveylaları herkesten sakladım..."deyince, bende aynı şekilde kulağına büyük bir sır verir gibi fısıldadım.

"Kalbinin talan edilmiş, simsiyah hayallerine ışık oldum..."

⚪⚫⚪⚫⚪⚫

Birbirimize baktığımız o ilk an anladım "Aşk" tek hecesine, üç harfine rağmen öyle bir yakacaktı ki bizi ; cehennem ateşi yanında kıvılcım kalacaktı...

Herkese karşı acımasızlığımız, birbirimize karşı;öyle naif, öyle yumuşak olacaktı ki ipekten bir kumaş gibi...

Ahtımızdı; nakış nakış işlenen bu sevgimiz ahirimiz olacaktı...

Yağmur damlaları gibi üstümüze yağan tutku tomurcukları, tenimizi kavurup bizi sırılsıklam edecekti...

Yedi katmanı aşıp, dünyaya sığmayacaktı yüreğimizdeki sevgi... Yan yanayken bile özlem dolacaktı içimize...

Tek bir dokunuşla darmaduman olmayı öğrenecektik...

Simsiyah olan gözlerimiz birbirine değdiğinde; dilimiz lal olup, kalbimiz bangır bangır bağıracaktı aramızdaki derin çekimi...

〰️

Karanlığın aydınlığa adım adım yaklaşması hiç bu kadar muhteşem olmamıştı...

Her tonunun içinde farklı bir güzellik barındırıyordu "AŞK"

〰️

İki insan birbirini en fazla ne kadar güzel sevebilir? Hadi gelin Fatih ve İlkin bize çöle dönmüş yüreklerini nasıl okyanusa kavuşturduklarını anlatacaklar...

chap-preview
Free preview
Dönüş
Sağ bacağımı sol bacağımın üstüne atmış, havaalanının bekleme bölümünde oturuyordum. Boş bakışlarım alandaki kalabalığa kayınca kiminin yolculuk telaşı, kiminin eşi ve çocuklarıyla oturuşu, kiminin sevgilisiyle el ele dolaşması, kiminin veda sözleri çarptı gözlerime... Tüm bu insanların benim hayatımdan farklı tek ortak özelliği vardı, o da benden mutlu olmalarıydı. İstemsizce hüzün yağmurlarını damla damla yine içime akıttım. Düşüncelerime kendimi kaptırmak istemediğimden dolayı, gözlerimi tekrar insanlara çevirdim. Bir süre daha boş, ilgisiz bakışlarım etrafta öylece dolanıp durdu, ta ki uçağımın çağrısı yapılana kadar.. Yavaşça yerimden kalkıp yürümeye başladım. Yaklaşık on beş dakika sonra uçakta pencere kenarındaki yerime oturmuştum. Az sonra yanıma, saç rengi bakır tonlarında olan bir kadın, kucağında tuttuğu minicik bir bebekle oturdu. Yüzüme bakıp "merhaba" dedi sıcacık bir gülüşle, benim tepkim ise tebessüm etmeye çalışmak eşliğinde başımla selam vermek oldu.. "Türkçe konuşanları ve konuşmayı özlemişim" diye geçirdim içimden. Çünkü, yurt dışında yaşayınca ben en çok Türkçe konuşmayı özlemiştim.. Yanımdaki hareketlilikle bakışlarım yine yan tarafına kaydı. Hostes bebek için kemer getirmişti ama annesi bir türlü bağlayamıyordu. Gözlerim biraz daha kadının ellerini izledi, dayanamadım ve yardım etmeye çalıştım. Başarıyla kemer takma işlemi bitince, yüzündeki gülümsemeyle yanımdaki kadın, "Ah teşekkür ederim, buarada ben Benan ve bu ufaklıkta oğlum Deniz" dedi. Bu defa bende gülümsedim "İlkin" deyip uzattığı elini sıktım. İnsanlardan uzak duran, onlarla sohbet etmek istemeyen ben, yine kaçışa sığındım ve başımı pencere tarafına döndürdüm. Ne kadar süre pencereden baktım bilmiyordum, tek bildiğim her bir hücremi istila eden acı, beni yine içine çekmiş ve milim milim öldüren düşüncelere boğmuştu bu sürede.. Yanımdaki ağlama sesine döndüm, ufaklık anlaşılan sıkılmıştı. Annesinin pışpışlamaları, emzirmelerine karşı sadece ağlıyordu. "Acaba altını mı kirletti? "diye sordum. "Hayır altına baktım temiz, karnı da doydu, neden ağlıyor anlamıyorum." deyince Benan'ın yüzüne kaydı bakışlarım. Az önce gülen kadın gitmiş, yerine kıpkırmızı suratlı, ağlamak üzere olan biri gelmişti. Bebeğini gerçekten seven, düşünen, endişelenen bir kadındı. Yüzünden okunan duyguları kestirmek zor değildi ve bunı düşününce içime, uzun süreden beri ilk defa bir sıcaklık yerleşti. Bu yavrusuna aşık anneyi sevmiştim , ne kadar ilgilenmiyormuş gibi yapsam da ben bu minik, deniz gözlü Deniz'i de sevmiştim. . "İzin verirseniz birazda ben alabilirim kucağıma, hem sizde bu arada lavaboya gidip yüzünüzü yıkarsınız. Ne dersiniz? Çünkü, buradan bakınca pek iyi göründüğünüz söylenemez, ahh Allah aşkına yüzünüz domates gibi kıpkırmızı olmuş. " ben çatık kaşlarla bunları deyince, tebessüm edip miniği kucağıma bıraktı ve kalkıp lavaboya gitti. Kucağımdaki miniğin kemerini taktım ve yüzüne baktım, baktım, baktım.. O da gözlerimin içine bakıyordu ve nasıl olduysa serçe parmağımı sıkıca sardı minik parmakları. Ağlamaları kucağıma aldığım gibi azalmıştı ama şimdi tamamen bitmiş ve ağır ağır açılıp kapanan göz kapakları, içime huzur ekiyor gibiydi. Ne kadar süre dalgınca gözlerine dalıp gittim bilmiyordum. Belki bir dakika, belki yarım saat belki de bir saat.. Gözleri kapanınca anca kafamı kaldırdım ve ne zaman geldiğini bile bilmediğim Benan'a şaşkınca baktım. "Sizi sevdi İlkin hanım. " deyince gülümsedim kocaman. "Kaç aylık?" "İki buçukla üç aylık arası ama biz düz hesapla üç aylık diyebiliriz." dediğinde yüzümden silemediği gülümsemenle ona baktım. "Çok minik daha ve çok tatlı, çok masum." sözlerim üzerine Benan'ın gözleri doldu. "Öyle." dedikten sonra bir süre sessiz kaldı. Sonra bana dönüp, "Meraklı biri değilsiniz anlaşılan, yani babasını sormadınız . Açıkçası sizin gibi insanları seviyorum, hem de çok" dedikten sonra gülerek bana göz kırptı. Az sonra nefesini bir kerede dışarı verip, devam etti; "Dört yıl önce eşimle evlenip, Londra'ya taşındık. Geçen yıl ben beş buçuk aylık hamileyken, eşim trafik kazası geçirdi ve öldü "dedi. Dolu dolu bakan gözlerle oğluna baktı, sonra gülümsemeye zorladı kendini."Oğlum için hayata tutundum " dedi yavaşça. Sonra bakışları beni buldu. "Bazen sizi tanımayan birine içinizdekileri anlatmak istersiniz. Benim için de buna uygun şanslı kişi siz oldunuz " deyip, gülümsedi. Donuk bir şekilde gözlerine baktım ve beni bu anne-oğula çeken şeyi buldum. Acı...belki de acı bizi birbirimize yakınlaştırmıştı. Anneme, babama ve iki abime karşı bile buz tutmuş, çözülmeyen kalbim bu iki varlığa bu yüzden mi acaba içten içe erimişti. Hem de hi tanımadığım halde! "Üzgünüm" dedim. O da tebessüm edip, gözlerimin en derinine bakarak konuşmaya başladı. "Üzgünsün bunu görebiliyorum, bir kor ateş sizi de yakmış." deyince yutkunamadım, boğazımdaki tonlarca ağırlıktaki o yumru yutkunmamı engelledi. Her şey iki yıl önce olmuştu.. ilk ritmi değişen kalp atışlarım, çocukluğum, gençliğimin baharı, sevgi tohumum, aşk tanımım, sırdaşım, arkadaşım..."Yankı" sevdiğim adam, gözlerimin önünde öldürülmüştü. Tam iki yıl önce! Aklımdan geçen düşüncelerden kurtulup, kendime gelmek için başımı iki yana salladım ve gülümsemeye çalıştım. Üç buçuk saat sonra nihayet ülkemizin güzel topraklarına ayak basmıştık. Benan'a ve kucağındaki mucizeye baktım, nedense onlara yardım etmek geliyordu içimden. "Benan, kalacak yer ayarlamış mıydın? Şey sizli bizli konuşmaları sevmiyorum, senin içinde sakıncası yoksa isminle hitap etmek istiyorum." "Sakıncası yok İlkin. Bir otel ayarladım bir süre orada idare edeceğim sonra iş görüşmem var, onu ayarladıktan sonra ev bakacağım." deyince aklımdan onu ikna edecek kelimeler aramaya başladım. "Sana, benim eve gidip kalalım desem, Deniz'i otele göndermek istemediğimi söylesem..." dedim ve onun çatık kaşlarına aldırmadan devam ettim; "Bak evet haklısın yeni tanıştık, bana güvenmeyebilirsin ama ciddiyim sizi öylece bırakmak istemiyorum. Lütfen tek başıma kalacağım kocaman evimde boğulacağımı biliyorum, senle Deniz bana nefes olursunuz. Lütfen Benan, gel misafirim ol lütfen size yardımcı olamama iznin ver, lütfen.."dediğimde kaşları daha da çatıldı. "İlkin, ben sana eşimin durumunu bize yardım et diye söylemedim. Sadece yabancı birine içimde kabullenmediğim şeyleri söylediğimde daha rahat hissettim, yani bize acıma. Teşekkür ederim yine de teklifin için ama olmaz, gelemeyiz. " Yüzüm düştü bu sözlere, aptal kafam hiç bu açıdan bakmamıştım ki! "İnan hiç hemde hiç bu açıdan bakmadım, üstelik sen acınacak durumda da kesinlikle değilsin. Bence gıpta edilecek derecede güçlü bir kadınsın, annesin. Ben bilmiyorum sizi kendime yakın hissediyorım sanırım ve içimden sizi bırakmak gelmiyor sadece." dediğimde, şaşkın şaşkın bana bakarak konuştu. "Tamam ama sadece bir gece." Tebessüm edip başımı salladım. Elbette bir gece tek kalmayacaktılar, ben ne yapar eder onun kalış süresini uzatırdım. Aklımdan geçirdiklerimle keyif dolu bir gülümseme yayıldı yüzüme. Arabama doğru yürüdük, önce o ve Deniz arkaya oturdular. Ben ön koltuğa geçince, arabamı getiren şoför valizlerimizi arabaya taşıdı sonra da eve doğru yola çıktık. Yaklaşık kırk dakika sonra evimin önündeydik. Bahçe kapısından daha içeri girer girmez anılar, o güzel anılar zihnime akın ettiler. Sonra bahçede yürüdükçe güzel anılar yerini dayanılmaz acıma bıraktı. O.. canımın içi yok, yoktu. Olmayacaktı da! İçimdeki yangın her titrek adımımda daha da büyüyor gibiydi, yavaş yavaş tüm vücuduma zerk ediyordu o tarifsiz ateş. Kapımın önüne geldiğimizde artık nefes alacak mecalim kalmayınca, aniden çöktüm kapının eşiğine. Benan tiz bir çığlıkla, kucağında tuttuğu yavrusuyla eğilip bana baktı. Endişeli bir ifadeyle "İlkin, canım ne oldu? İyi misin? Neyin var? Hastaneye gidelim, evet evet hastaneye gidelim." Dedi. "Gerek yok tansiyonum düştü sanırım canım" dedim ve anahtarı uzattım."Kapıyı açarsan iyi olur." Şimdi salonda cappuccino rengindeki L tipi koltuğumda uzanıyordum. Benan hala endişeli bakışlarla beni süzüyordu. "İyi misin canım?" titreyen sesini duyunca kendime kızdım. Kahretsin onu korkutmuştum! Kendime, bencilliğime lanet ettim ve kendimi toparlamaya çalışarak oturdum. "Evet canım tüm gün bir şey yemedim ondan olmalı, merak etme." güven verircesine de elini tutup sıktım. Şüpheli bakışlarla tebessüm etti ve Deniz'i kucağına alıp doyurmaya çalıştı. Bende telefonumu elime alıp başladım aramalara..önce eve iki kişilik yemek söyledim, özellikle ev yemekleri olmasına dikkat ettim çünkü ,Benan'a süt yapacak sağlıklı yemekler lazımdı. Sonra babamı aradım kısaca Türkiye'ye kesin dönüş yaptığımdan bahsettim.. sitemler, haklı sitemler ve ardından annemin telefonu alıp ağlamalarıyla geçen fasıl... Alışmıştım artık bu konuşmalara, fazla uzatmamaya çalışarak yorgun olduğumu söyleyip, yarın akşam yemeğe geleceğime söz verdim. Sonra da büyük abim Barın'ı, ardından küçük abim Uğur'u arayıp döndüğümü söyledim. İşin zor yanı bitmişti yani sitemler, ağlamalar ve kızmalar... Benan'ın valizlerini zor da olsa misafir odasına çıkardım, gelmeden temizlik şirketini arayıp evi temizletmem çok iyi olmuştu. Sonra kendi valizlerimi odama çıkardım ve yankılanan zil sesiyle hemen aşağı indim, gelen yemekleri aldım. Yaklaşık bir saat sonra yemeklerimizi yemiş, oturuyorduk. Deniz, yolculuktan olsa gerek çoktan uyuyakalmıştı bile.. Benan, onun minik bedenini kucağına aldığında bende ayağa kalkıp misafir odasını göstermek için önden yürüdüm. Benan oğlunu yatağa yatırıp, etrafına yastıkları dizdi, onları izlerken büyülendiğim bir gerçekti. Sonra kapıyı da açık bırakıp aşağı indik. Benan'la kendime sevmesem de rezene çayı yaptım, hem süt hem de gaz problemi için iyi olduğunu, yemek yerken yaptığım minik bir araştırmadan öğrenmiştim. Koltukta yan yana oturduk ve Benan beklediğim soruyu kısık bir sesle sordu. "Birini mi kaybettin?" diye sorunca, Gözlerimi kapattım. Gözyaşlarım yoktu, artık ağlayamıyordum. Çok istememe rağmen ağlayamıyordum, belki yüzümü yıkasa iyi gelirdi gözyaşlarım ama yoktu, bitmişti, bitmiştim.. Sessizlik, sessizlik. Bir süre sonra Benan konuyu değiştirmeye çalışarak, "Hadi bana biraz kendinden bahset İlkin.. Imm öncelikle de yüzük parmağındaki keman dövmesi, bahçendeki keman şeklindeki havuzun ve ahhh nasıl unuturum anahtarlığın bile keman şeklinde. Bunun nedeni ne? Keman takıntısı nerden geliyor?" "Öncelikle ismim İlkin SOYDER, yirmi dört yaşındayım, koç burcuyum, keman çalmayı çok seviyorum. Ayrıca iki abim var, abilerim babam gibi işletme mezunu, ben ise annem gibi mimarım. Peki ya sen?" diye sordum gülümserken. "Benan KARTAL, yirmi dokuz yaşındayım, ikizler burcu, işletme mezunu bir anneyim ve yarışmaya artık İstanbul'dan katılıyorum." deyip gülümseyince bende gülümsedim. Bu konuşmadaki bir ayrıntı dikkatimi çekti, Benan ailesinden bahsetmemişti. Uzun boyu, buğday teni, minicik burnu, bakır tonlarındaki uzun dalgalı saçları, yeşil gözlerine uyan dolgun dudaklarıyla çok hemde çok güzeldi. Benan'ın yüzüne dikkatle baktığımda kaşının hemen üstünde çizgi şeklinde eski bir yarası vardı ve o bile yüzüne çok yakışmıştı. Deniz, sadece buğday ten konusunda annesine benziyordu, herhalde daha çok babasına çekmişti.. Ahh bunu düşününce bile kalbime kör bir bıçak saplanmış oldu. Babasını hiç görmemiş, tanımayacak olan minik Deniz... Biraz daha konuşup, birbirimize iyi geceler diledik ve odalarımıza çıktık. ? Sabah erkenden uyandım, sporumu yapıp rutin sabah maceramı bitirdim. Gelmeden önce aradığım Şebnem hanım da gelmiş, kahvaltıyı hazırlamıştı bile. Ses çıkarmamaya çalışarak odama gidip duş aldım. Üstüme siyah, dizlerimin hemen üstünde biten askılı sade elbisemi giydim. Düz ve uzun siyah saçlarımı taradım, kuruttum. Hafif topuklu siyah ayakkabılarımı ayağıma geçirip, parlak taşlarıyla ışıldayan, uzun zincirli siyah renkli keman şeklindeki kolyemi taktım. Ve elbette vazgeçilmez kokum, portakal çiçeği kokulu parfümümü sıkıp odadan çıktım. Aşağı indiğimde Benan ve Deniz beni bekliyor gibiydiler. Gülümseyerek yanlarına ilerledim, Deniz'in cennet kokusunu ruhuma çekercesine kokladım ve Benan'a gülümseyerek "Günaydın" dedim. O da en içten gülümsemesini benden esirgemedi. Kahvaltımızı yaparken bir yandan da sohbet etmeye çalışıyorduk. Konuşurken dikkat ettim de çok uzun zamandır biriyle böyle konuşmamıştım. Kahvaltımız bitmek üzereydi ki aklımdan geçenleri Benan'a aktarmaya başladım. "Benan, sana birşeyler söylemek istiyorum ama çekiniyorum, yanlış anlamandan korkuyorum canım" dediğimde! kaşları hafif çatılmaya başladı. "Dün seni yanlış anladım, o yüzden tepkim biraz sertti kusura bakma ve şimdi dökül bakalım hanımefendi." Yüzüne yerleştirdiği tebessüme bende kayıtsız kalamadım, dudaklarım kendiliğinden kıvrıldı. "Canım aslında SOYDER Holdingde çalışabilirsin, ev işine gelirsek de bu site ailemin ve yanımızdaki ev şuan boş orayı kiralayabilirsin. Lütfen hemen ters tepki verme, düşünsene hep yan yana olabileceğiz. Hem Deniz'i de görebileceğim, hem de sen güçlü bir kadınsın işinin üstesinden geleceğine de eminim. "dedim çekinerek. Kısık gözlerle beni şöyle bir süzdü, düşünüyor gibiydi ve sonra dudaklarını aralayıp konuşmaya başladı. "Bak canım sana kanım ısındı bu bir gerçek ve inan öyle olmasa evinde kalmazdım. İyi niyetini de anlıyorum, ev konusunda seninle hem fikirim istediğim zaman seninle görüşmek isterim. Bunların dışında evin konumu da çok iyi, yani sizin evi kiralayabilirim. İş konusuna gelirsek, kabul ederim ama tek şartla.. Arkadaşız diye hiçbir özel muamele istemiyorum anlaştık mı? " deyince uzattığı elini sevinçle sıktım. Öğleden sonra Benan'a ailemi görmeye gideceğimi söyledim ve akşam yemeğine gelemeyeceğimi de ekledim. Tabi bunun için özürlerimi de diledim, aslında onu da davet ettim, gelmeme konusunda çok ısrarcı olunca bende üsteleyemedim. ? Evden çıkıp arabama binerek, bizimkilere doğru yola çıktım. Az sonra sıkışan trafiği görünce babamı arayıp biraz gecikeceğimi söyleyecektim. Çalan telefonla birlikte parmaklarımda direksiyonda tempo tutmaya başladı. Ve dördüncü çalışta nihayet açtı. "Alo, kızım neredesin, İlkin'im seni bekliyoruz?" Sesindeki hüzün heyecan karışımı ton, yüzüme atılan sert yumruk etkisi yarattı. "Yoldayım babacığım trafik sıkışık, o yüzden aradım bende. Biraz gecikeceğim sanırım siz yemeğe başlayın isterseniz. " sesimin düz çıkmasına ne kadar özen göstersem de titremişti yine! "Tamam kızım misafirlerimiz de var o yüzden başlıyoruz, sende çok gecikme ayrıca dikkat et güzelim." Telefon görüşmesi sona erdiğinde, elimden geldiğince yemeğe gecikmemeye çalıştım. Babam misafirler var demişti ve ben sorma gereği bile duymamıştım, çünkü Mehmet amcamların geldiğinden adım gibi emindim. Yaklaşık yirmi dakika sonra arabamı park etmiş, kapıya doğru yürüyordum. Yüreğimde beni al aşağı eden, ağırlığı altında nefessiz bırakan acıya tezat, adımların tüy gibi hafifdi. Zile bastım ve bekledim. Hızlı adım sesleri eşliğinde kapıyı annem, güzel annem açmıştı. Bir şey demeden ağlayarak bana sarıldı, içinin en kuytu köşesine saklayıp tüm acılardan korumak istercesine sımsıkı sarıldı. Sonra babam geldi gözleri dolu doluydu. Sitemli, özlem kokan bakışlarıyla gel işareti yaptı ve bana dakikalarca sarıldı. "Hoş geldin güzelim" dediğinde, yüreğim çok hoş bulmuştu ama dilimden tek bir kelime çıkamamıştı. Kapı eşiğindeki karşılama bitmiş içeri geçmiştik. Abilerim bana sırayla sarılıp, geldiğime sevindiklerini söylediler.. Ailemi özlemiştim, şimdi bunu çok daha hissediyordum..Sonra Mehmet amca, eşi Sema Teyze, oğlu Sinan 'Hoşgeldin' deyip, sarılma merasimine kendilerini de kattılar. Aslında şaşırdım Fatih yani Mehmet amcanın küçük oğlu-özellikle Barın abimin en yakın dostu- yoktu. Pek hazetmediğim biri olduğu için o soğuk nevalenin olmamasına mutlu bile oldum. Sofraya geçip, hal hatır kısmına girmiştik ki önümdeki özlediğim yemeklere baktım. Annem en sevdiğim yemekleri yapmıştı. Nasıl heyecan yaptıysam, elimdeki kaşığı kaseye koyduğumda çorba tabağını üstüme devirdim. Elbisemin batması bir yana, bacaklarımın alev almışçasına yanmasıyla merdivenlere koştum. Üst katta bulduğum ilk banyonun kapısını açıp direkt içeri daldım, başımı kaldırmamla onunla yüz yüze geldim.. Şok olmuş bir şekilde zifiri karanlık gözlerine, çatık kaşlarını da ekleyen Fatih'e öylece bakakaldım.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

Askerin Yaralı Gelini

read
26.4K
bc

KIZIL ŞEYTAN (BERDEL) TAMAMLANDI

read
14.3K
bc

İNFAZ

read
4.8K
bc

Sessiz Çığlık

read
10.0K
bc

Askerin Gelincik Çiçeği

read
33.2K
bc

KARŞI KOMŞUM Bİ ROMEO

read
7.3K
bc

YIKIK MESKEN

read
3.3K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook