Erkekler...
Rezil mahlukatlar.
Sadece bacaklarının arasındaki fazlalıktan ibaretler. Aklını kullanmayı bilmeyen, tek dertleri hayvanca sevişmek olan mide bulandırıcı canlılar. Yani ben öyle düşünüyorum.
Ve yine o erkekler, bana hep güzel olduğumu söylerlerdi. Çekici olduğumu, ateşli olduğumu, rakipsiz olduğumu, emsalsiz olduğumu falan filan. Oysaki hepsinin tek derdi, beni yatağa atmaktı. Güvenimi kazanmak isteyen, beni kendine bağlayabilmek için kırk takla atan çok adam vardı. Hala var. Ama ben onların isyediginin aksine, hiç inanmadım.
Benim ilgim için yarışa giren adamlara hiç güvenmedim. Onlara hiç ısınmadım. Benden almak istedikleri belliydi. Ama kalbimi alamayan, bedenimi de alamazdı.
Boşa kürek çektiğini anlayanların, benden kopması çok zor olmadı. Kendilerini daha fazla tehlikeye atmak istemezlerdi tabi. Çünkü baş edemediğim yerde, abimin adını dile getirmek, beni hep kurtarırdı.
Tabi ki, abime rağmen, vazgeçmeyenlerde oldu. Bunun sebebi ise, ailemin gücünden faydalanmaktı.
Anlayacağınız, bana yaklaşan adamlar ya beni yatağa atmak için, ya da ailemin gücünü basamak olarak kullanmak için yılışırdı.
Belki içlerinde samimi olanlar vardı. Ama benim görmeye niyetim yoktu. Gözüme hoş gelende yoktu. Yoktu da yoktu. Barlas'ı görene kadar. Aşk dediğini sadece şiirlerde bilirdim ben. Gerçek aşkı tadacağıma hiç inanmadım. Bu yüzden bazen, bir kalbim olduğundan bile şüphe ederdim.
Ne zaman ki Barlas'ı gördüm. Aşık oldum. Kalbimin atışını, düzensizleşen nefeslerimi, uğuldayan kulaklarımı, akmayı bırakan zamanı, sıyrıldığım mekanı anlatmak kolay değil. Değiştim ben. İnanın, birşeyler değişti bende.
Kalbimde yeşeren duygular, bana yabancı olsa da, sevebildiğimi, kaburgalarımın içindeki organımın, bir işe yaradığını bana kanıtladığı için bile adamın kul kölesi olabilirdim.
Abim, yemek boyunca karşımızda oturan adamlara küfür ederken, ben Barlas'ı izledim. Erkek kardeşleri ile konuşurken, oynayan dudakalarını, sarıya çalan ela gözlerini, dağınık saçlarını, her bir mimiğini, konuşurken devreye giren el kol hareketlerini aklıma kazıdım.
Abimin sorularına, geçiştirmek için kısa cevaplar verdim. Konuştuklarının çoğunu da dinlediğimi söyleyemezdim. Sadece, Barlas ile alakalı söylediklerine dikkat kesildim. Duyduklarım ise hiç hoşuma gitmedi.
Abim onun için ırzı kırık pezeveng dedi. Ne godoşluğu kaldı, ne gavatlığı. Adamın bir jigolodan daha fazla mesaisi olduğunu öğrenmem ise son darbeyi atmıştı.
Bende ki şanstı işte. Gidipde böyle bir adama vurulmuştum. Hissetmiştim. Barlas'ın benim sınavım olacağını hissetmiştim. Abimle yemeğimizi bitirip, restorandan çıkış yaptığımızda, ilk işim Barlas'ın sosyal medyasını bulmaktı.
Bulmaz olaydım. Mavi tiki vardı ve takipçilerinin yüzde sekseni kadındı. Bir çoğunun yorumlarına cevap vermişti. Bu şekilde üç yılım geçti. Barlas bir tavşan, ben peşinde tazı, kovaladım. Tek farkı, Barlas'ın tavşan olduğundan haberi yoktu.
Hatta, Barlas'ı benzettiğim hayvanı sahiplendim. Evet ben bir tavşan aldım ve adını da Barlas koydum. Annem başta deilirdi tabi. Temizlik hastası bir kadının evinde tavşan beslemek, elbette mantıklı değildi. Ama abime iki ağlamama baktı. Ve kazanan ben oldum.
Bana üç kağıtçı dediğinizi duyar gibiyim. Beni mecbur bırakanlar utanır mı ? Sanmam.
Tabi bu durum zamanla, karakterime işledi. İstediğimi elde edebilmek için, ne gerekirse yaptım. Yalan söylemek, iftira atmak, rol yapmak...
Boşa kızmayın. Hayatta ezilmek istemiyorsan, ezmeyi bileceksin. Aksi olursa ezerler...
Neyse konumuza dönelim. Ben abime desem ki ' ben bu adamı seviyorum. Beni bunla ever.', acımaz, keser beni. Oda haklı tabi. Milyonlarca erkeğin içinde, düşmanını şeçmem benim aptallığım. Ama olan oldu bir kere. Aşık oldum dedim ya.
Benim öyle bir yol bulmam lazımdı ki, abim kendi elleri ile beni versin. Mecbur kalsın. Aklıma gelen rezillik, ailemi utançtan öldürürdü ama ben sevdiğime kavuşurdum.
Barlas'ın kırıkları bitmek bilmiyordu ama ben onu kendime aşık ederdim. Severdi beni.
Hem düşüp kalktığı orospulardan, kat ve kat daha güzeldim ben. Doğal sarı saçlarım, yeşil gözlerim, bembeyaz tenim, ortalama boyum, dolgun göğüslerim vardı. Peşimde koşanın sayısını bile bilmiyordum. Ben güzeldim. Severdi beni. Belki başlarda kızardı ama, tanıdıkça severdi.
Kararımı vermiştim artık. Yapacaktım. Barlas'ın ayda üç kez gittiği bir mekan vardı. Orada ki kırığı için gidiyordu. Kız ondan başkası ile birlikte olmuyordu. Ama bu onun bir fahişe olduğu gerçeğini de değiştirmiyordu.
Kızın zaafını, arkadaşım sayesinde buldum. Zor oldu. Barlas'ı takip etmek kadar zor oldu. Kız açması imkansız bir kutu gibiydi. Ama ben kafama koyduğumu yapar, istediğimi alırdım. Ve başardım. Kızı köşeye sıkıştırmanın bir yolunu buldum Tabi bu tam olarak bir senemi aldım.
Barlas'ın kızla yaklaşık altı yıldır ilişkisi vardı. İlişki dediğim yatak arkadaşlığı yani. Yoksa sevgilisi falan değil. Ama kadına karşı bir zaafının olduğuda kesin. Bende kızı görünce nedenini anladım. Onu görene kadar, benden daha güzelinin olmadığını düşünürdüm. Ama önemli değildi. Onu da yok etmenin yolunu bulmuştum.
Bir kızı vardı. Herkesten, Barlas'tan bile sakladığı, sekiz yaşında bir kızı vardı. Çocuğu kullanmak benim için sorun değildi. Ben Barlas'ı aldıktan sonra, kime ne olduğunu umursamadım.
Kadını kızı ile tehdit edip, planımı devreye soktum. Tek yapması gereken Barlas'ı haplamaktı. Gerisini ben halledecektim. Onu da yurt dışına yollacağıma teminat verdim. Kızı ile mutlu ve pislikten uzakta hayat kuracaktı kendine. Teklifim, tehdidimden daha cezbedici olmalıydı. Yani ben öyle olmasını umut ettim.
Yoksa kadında Barlas'a düşkündü. Dediği herşeyi yapıyordu. Ondan vazgeçmek istemediği açıktı. Ama kızının güvenliği için, bana boyun bükmek zorundaydı. Kadının peşindeki belaların hangisini saysam bilemem. Barlas onu koruyordu ama kızını sakladığı için, aralarının bozulacağı açıktı.
Benim karşımda sansının olmadığınıda biliyordu. Savaşacak gücüde yoktu. Barlas değil, kralı gelse benim elimden alamazdı. Kıza ilacı teslim edip, planımı devreye sokmak için hareketlendim. Abime, arkadaşımın yolladığı mesaj ile başladı.
Kız Barlas'ı hapladı. Barlas, derin bir uykuya dalınca, kadının evine gittim. Onu kızı ile havaalanına bıraktım. Anahtarını ondan alıp, evine geçtim. Barlas, mışıl mışıl uyuyordu. Sessizce soyundum. Ve yanına yattım. O saatlerde arkadaşım abime, tek kullanımlık hattan mesaj attı.
Abim yarım saate kapıda bitti. Kapı gümbür gümbür çaldığında, saat sabahın yedisiydi. Barlas, etkisi geçen ilaçla, gözlerini zar zor açarken, ben yatağında, çırılçıplak onu izliyordum....