. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Prenses Zoya . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
İki farklı dünya düşünün . İki farklı insan . Biri Prenses , diğeri Suikastçı .
Ateş krallığı ARLOND . . .
Prenses Zoya odasında oturmuş , kara kara düşünüyordu . Penceresinden aşağı baktığında , yüzünü buruşturdu . Halkı bu gün saraya toplanıyordu . Prenses Zoya 18 yaşına basıyordu ve tahtın tek Veliahttı ilan edilecekti . Ağabeyi ölünce , her şey onun üstüne kalmıştı . Bir cehennemden kaçarken , daha beterine tutunmuştu . Sorumluluk almak istemiyordu . Yönetemeyeceğini biliyordu . Bu yaşam , üstüne bir çok sorumluluk yüklemişti ve o bunların hiç birini kabul edemiyordu . Nefreti artarken kötü birine dönüşmüştü . Yaşamına olan nefreti , varlığına olan nefreti , ailesine , elementine . . .
Saymakla bitmiyordu . Tüm dünyasından nefret ediyordu . Kendisine ve bazen de güçsüzlüğüne . Aslında güçlü biriydi ama farkında değildi . O kadar umutsuz biriydi ki , bu onu karanlığa sürüklüyordu . Umutsuzluğu , onu kötü biri yapmaya itmişti . Sorumluluk istemiyorsa evlenmesi gerekliydi ama o bunu da kabul etmemişti . İlk aşkı olan , su elementi prensiydi . Onunla büyümüştü neredeyse . Onunla nişanlanmıştı , her şey çok güzeldi o zamanlar . Zoya çok daha iyi biriydi . Ama bir gün her şey kötü olmaya başladı . Ağabeyi ve nişanlısı öldürüldü ve olayı gören tek kişi Zoya’dı . Hatta o vahşetten , sağ kalan kişi Zoya’di . Bu sırrı kimseye anlatamıyordu . Yıllar önce bu durumdan dolayı suçlanmıştı . Herkesi Zoya’nın öldürdüğü söylenmişti . Ondan sonra kendisini odasına kapattı ve kimseyle konuşmamaya başladı . O olaydan beri , hayatı büyük ölçüde değişmişti . İyi biri nasıl bir olayda kötü birine dönüşe bilirdi ki ? Bu herkes için gizemini koruyordu .Zoya’nin ağzını bıçak açmıyordu , bu konuda . Kendine yemin etmişti . Olurda konuşmaya başlarsa , barış son bulurdu ve karanlık , tüm krallıkların üstlerine çökerdi . Sırlarını her kesten gizleyerek , bir sorumluluk aldı . Bunun sonrasında herkese eziyet eden biri olmaya başladı . Delirmiş gibiydi . Bir sadiste dönüşüyordu . En büyük sorun o krallığın tek varisiydi . Eğer öyle olmasa belki de krallık için bir umut vardı . Ama bir yolu yoktu . Bu tahtan kaçamazdı ve ona biçilen kaderi kabullenmeliydi .
Siyah gözlerini pencereden alıp , yatağına döndü . Üstünde beyaz ve şık bir elbise vardı . Bu elbiseyi giymesi gerekliydi . Gardırobunda hiç beyaz renkli elbise yoktu . Neredeyse hepsi siyahtı . Bu beyazlar içindeki elbise ona gelinliğini andırmıştı . Giyemediği , o güzel gelinliği . . .
Derin bir nefes alarak , gelinliğini unutmaya çalıştı . O aklına gelince , geçmişine gitmişti ve o muhteşem hatıralarına . Yüzünün mutlulukla güldüğü o günlere .
Kafasını , sağa sola sallayıp , üstündeki elbiseyi çıkarmaya başladı . Odasına hizmetçi almıyordu , ona kimse soyunmasında , ya da giyinmesinde yardım etmiyordu . Kapısını hep kilitlerdi , dışarı çıktığında bile . Ayrıca , onun eziyet ettiği bir çok kişi vardı . Saray halkı ondan çok korkardı . Kral ve Kraliçe onun aksine daha mütevazi ve daha sevecen biriydiler . Kızlarının bu hali yıllarca onlara eziyet etmişti . Ve onu bu durumdan kurtaramıyorlardı . Kaç kez büyücülere başvurmuşlardı , kızları için ama büyücüler bile bir şey yapamamışlardı . Zoya ‘nı üstünde garip bir büyü vardı ve kimse o büyüyü kaldıramıyordu . Büyü aslında onu büyücülerden ve büyülerden korumak için bedenine yapılmıştı ama bu büyüyü büyücüler anlamamıştı . Büyüyü yapan kişi bu büyücülerden daha güçlü biriydi . Ve anlamadıkları bu büyüyü , Prensese yapılan kötülük büyüsü gibi algılamışlardı . Prenses’in kötü olmasının sebebini , bu büyüye bağlamışlardı .
Zoya elinde elbiseyi aldı ve bakmaya başladı . İçi hiç rahat değildi . BU elbiseyi giymek istemiyordu . Annesine söz vermese , siyah bir elbise ile törene katılacaktı . Bunun sözünü yıllar önce vermişti annesine ve bozamıyordu . Ateş sözü bozulmaz bir sözdü .
Elbiseyi giyindi ve zorlanarak , bağcıklarını kapattı . Elbisenin yanındaki , kristallerle süslenmiş ayakkabılarını da , yatağa oturarak giyindi . Nihayet bittiğinde derin bir nefes aldı ve ayağa kalktı . Aynanın karşısına geçip kendine bakmaya başladı . Hayatında bir kez daha beyaz elbise giyineceğini sanmıyordu hiç . Bu ona biraz garip gelmişti . Elbise gerçekten gelinliğe benziyordu . Elbisenin , kristalleri üstünde ellerini gezdirdi . İtiraf etmek istemese de bu elbiseye bayılmıştı .
Düz siyah saçlarını açıp , son kez taradı . Bu gün kraliyet tacını giyecekti . Muhteşem olmalıydı . Onu saray çalışanları dışında 3 yıldır kimse görmemişti . Tam 3 yıldır saraydan çıkmıyordu . Davetlere katılmıyordu . İçinde bitmek bilmeyen bir yas saklıyordu .
Tarağını çekmecesine bıraktı ve son kez kendisine aynadan baktı . Hazırdı artık . Ne kadar istemese de mecburdu ve hazır olmalıydı . Odasından çıktı ve kapısını kilitledi unutmadan . Aslında bunu hiç unutmuyordu . Asla unutmaması gerekirdi . Bu çok önemliydi . Hele ki odasına girmek isteyen onlarca casus varken .
Sarayın hizmetkarları onu görünce , korkuyla yana çekilip baş eğiyorlardı . Zoya onlara o kadar eziyet etmişti ki , en kötüsü saraydan çıkmalarına bile izin vermiyordu . İşinden ayrılmak isteyeni öldürtüyordu . Hizmetçiler , Zoya koridordan uzaklaşana kadar başlarını kaldırmamışlardı ve bir heykel gibi durmuşlardı . Onu gördüklerinde , korktuklarından , nefeslerini bile tutup , duruyorlardı , hareketsiz .
Zoya , tüm güzelliği ile halkının karşısına çıkmıştı sonunda . Sesler kesilmiş ve her kes pür dikkat , tahta doğru yürüyen kıza bakıyordu . Zoya dik bir şekilde kimseye bakmadan tahtına ulaşmıştı . Halkı onun hakkında çok şey duymuştu . Hem de çok kötü dedikodular ama kızı görünce bu dedikoduların yalan olduğunu sandılar . Hiçte kötülük yapan birine benzemiyordu . Evet çok güzeldi ama güzel kişilerde kötülük yapar . Önemli olan onun içinde ne olduğuydu . Kalbinin nasıl olduğuydu .
Halkı onu ilk kez görse de , onun ne kadar kötü biri olduğunu herkes bilirdi . Beyaz teni , siyah saçları , siyah gözleri ve uzun boyu onu herkesten farklı gösteriyordu . Bir tablo gibiydi . En iyi ressamın hayalinden fırlamış bir çizimdi sanki . Hiç ateş elementi prensesine benzemiyordu .
Onu iyi tanımasalar , herkes onun güzelliğine hayran kalırdı . Ama onun duruşu , ‘ Ben tehlikeliyim . Benden uzak durun ’ sinyalleri veriyordu . Siyah saçları , karanlığın en koyu tonundaydı . Düz saçları , bir kılıç misali , omuzlarından sarkmıştı . Ne kadar güzel olsa da , onun kalbi kötüydü .
Kötülük yapmaktan zevk alırdı . Hizmetçilerine işkenceler yaptırıp , bundan zevk alırdı . Eline bir kere bile kılıç almamıştı . Tüm işkenceleri askerlerine yaptırtıyordu . Askerleri bile ondan nefret ediyordu ama ona karşı çıkanında sonu , işkence ve ölümdü . Yeminle bağlı oldukları prenseslerine asla karşı gelemiyorlardı . Hatta bazıları büyü ile bağlanmıştı , onlar en kötüleriydi . Prensesin en kötü isteklerini sorgusuz sualsiz yapıyorlardı . . .
Kral ve Kraliçe bile ona söz geçiremiyordular . Çünkü o tek Prenses’di . Gelecek varisti . Kral oğlunu genç yaşında kaybetmişti . Oğlunun katiliyse hala bulunmamıştı . Ona da bir şey olursa , taht vârissiz kalırdı . Kral kaç yıl emek verdi Arlond krallığını korumak için . Tanımadığı birinin tahta geçmesine göz yumamazdı ama Prenses Zoya ’ya da bırakmak istemiyordular . Çünkü biliyordu , o çok kötü kalpliydi . Kral ve Kraliçe ölürse Arlond krallığı da ölür . Kimseni dinlemeden , hep kendi bildiğini yapan biriydi Zoya . Yine de ondan başka çareleri yoktu . Kanunlarına göre 18 yaşını dolduran Kralın ilk çocuğu tahtın varisi olarak seçilmeliydi . Ağabeyi öldüğünden dolayı , tahtın tek ve mecburi varisidir . Kız ya da erkek fark etmezdi . Kural , kuraldı ! Zoya ile evlenecek kişi , Arlond krallığının Kralı olacaktı . Bu süre zarfında , kimse ile evlenmek istememişti , Zoya . Kral olacak kişiyi , taht için hazırlamaları gerekliydi ama o kişi daha ortada yoktu .
Kral ve Kraliçe ona bir kaç kişiyi tavsiye etseler de sonu Zoya’nın bağırıp , hizmetçilerini balkondan aşağı atması ile bitmişti . Kızdığında gözü hiç bir şey görmüyordu . Sanki bir canavara dönüşüyordu ve etrafındaki her kese , zarar veriyordu . Bu canavarın kimin yarattığı malum değildi . Kral ve Kraliçe eski sevecen ve nazik kızlarını geri istiyordu . Bu dilekleri imkansızdı .
Kraliçe Stella kızının güzelliğini hayranlıkla izliyordu . İyi ki , ona zamanında bu beyaz elbisenin sözünü verdirtmişti . O söz olmasa kesin o siyah elbiselerinden biri ile çıkacaktı . Zoya kendi hayatını kendisi mahvediyordu ve bunun farkında bile değildi .
Yıllarca beklenen an gelmişti . Bu gün Kral , Zoya’nı varisi ilan edecekti . Onun kocası kral olacak kişi ise yoktu . Zoya onunla evlenmeye kalkacak kişini öldüreceğini açık bir şekilde herkese duyurmuştu . Kraliyet ailesinde olan kızları , 16 yaşında evlendiriyordular ama Zoya artık 18 yaşındaydı . 18 yaşında olduğundan , varis ilan ediliyordu . Aslında taht hiç umurunda değildi . Aklı fikri birilerine işkence yapmaktı . Sessizlik istiyordu ve bu kalabalık , isteklerini hiçte karşılamıyordu .
Prenses Zoya güzelliği ve kötülüğü ile tüm krallıklara nam salmıştı . 1 hafta önce krallığın en güçlü lordlarından biri , Efros kendine güvenip , Zoya’ya herkesin önünde evlilik teklif etmişti . Herkes merakla Zoya’nın cevabını beklerken , Zoya prensin kafasını tuttuğu gibi , duvara vurdu . Kılıç kullanmasını bilmese de , güçlü biriydi . Bu yaptığı herkese ders olmuştu . Kimse böyle bir hataya bir daha düşmeyecekti . .
Arlond krallığı büyüktü ve en güçlü krallıklardan biriydi . O yüzden Efros’un babası sesini çıkaramadı . Zoya’nın annesi ve babası , üzgün bakışlarla kızlarına bakıyordu . Zoya’nın bu yaptığından büyük utanç duyuyorlardı . Zoya ise nefretin ışığı olan siyah gözleri ile , Efros’a son kez bakıp salondan çıkmıştı .
Kral tacı eline alarak , tahtında oturan kızına bakıyordu . Doğru mu , yanlış mı yaptığına emin değildi . Ama bir korkusu daha vardı . Zoya varis olduktan sonra , onları ortadan kaldırıp , tahta geçmesi . 3 yıldır kızlarının nasıl değiştiğine şahit olmuşlardı . Neler yaptığına şahit olmuşlardı . Yaptıkları , akla , hayale sığmayacak şeylerdi . Neden bunu da yapmasın ki ? Yapardı , bunu bile yapardı ama sorun şuydu . Zoya yönetmek istemiyordu . Babasının kurduğu krallığı mahvedeceğinin farkındaydı . Ne kadar kalpsiz olsa da , bunu düşüne biliyordu ama asla bunları dile getiremezdi . Ağzını her açtığında kalp kırıyordu ya da ciddi anlamda , insanların kemiklerini kırdırıyordu .
Yine de kızının onları öldüreceği düşüncesi , yaşlı kralın en büyük korkusu haline gelmişti . Kendi kızı da olsa , bunu gözünü kırpmadan yapa bilecek biriydi Zoya . Kimseye acımayan , kötü kalpli prenses .
Kral endişeyle ve kararsızlıkla , tahta doğru adım attı . Sarayın büyük bahçesinde olan bu törene , Arlond halkı katılmıştı . Kötülüğün doğumunu izliyordular , korkuyla . . .
Tören açık havada olsa da , kral zorlukla nefes alıyordu . Ayakları geri geri gidiyordu resmen . Kendini yürümek için zorluyordu . Tahta yavaş adımlarla yaklaştı . Her adım da verdiği karardan pişman oluyordu . En sonunda kendin toplayıp , halkına döndü . Başka şansı olsa keşke diye düşündü . Başka bir çocukları olsa hiç vakit kaybetmeden onu veliaht ilan eder , Zoya’nı da bir adaya sürgün ederdi . Yalnız kalırsa belki düzelirdi . Bu düşüncelere son kez dalıp giderken , yapması gereken görevin farkına vardı . Bunu yapmaya mecburdu . . .
“ Prenses Zoya’yı ,varis ilan ediyorum . İtirazı olan varsa ya şimdi söylesin , ya da sonsuza kadar sussun ” dedi halkına bakarak . Halkının gözlerinde nefret , hüzün , korku , endişe vardı . Yaşlı kral anlıyordu onları . Kendi gözlerinde bile büyük bir pişmanlık vardı . Yine de bir umut , halkına olan son haykırışıydı .
Varislik törenin de herkes sevinmeli , mutlu olmalıydı ama bu törende herkes siyahlara bürünmüştü . Zoya’ya dur diyecek kimse yoktu .
Kral itirazı olacak birin ararken , ordu generali korkarak da olsa elini azcık kaldırmıştı . Fakat gözleri Zoya’nın keskin , karanlık gözleri ile birleştiğinde , elini hemen aşağı indirdi . Zoya siyah gözlerini , generalin gözlerine dikerek , alayla gülümsedi .
Bir kere görmüştü onu , elini indirse de , Zoya’nın elinden kurtulamazdı . Zoya er ya da geç general bunu ödetecekti . O hiç bir yanlış kabul etmez . Kimseyi affetmemişti bu zamana kadar , generalinde onun gözünde , hiç kimseden farkı yoktu .
Kral son bir kes halkına baktı . Her kes kafasını aşağı salmıştı . Üzgün bakışlarla taca bakarak , hayatını , halkının hayatını kızına teslim etti .
“ İtirazı olan yoksa , Prenses Zoya’yı , Arlond krallığının , tek ve gerçek veliahttı ilan ediyorum ! “ Dedi verdiği karardan pişman olarak . Ama söz ağızdan bir kere çıkmıştı . Geri alamazdı .
Taç’ı Zoya’nın başına koyduğunda , derin bir nefes aldı . Zoya da hoşnut değildi bu törenden . Umurunda da değildi , bir krallığı yönetmek . Canını sıkmıştı bu ve bu gece generalin çığlıkların tüm krallığa duyuracaktı . Törenin bitmesi için sabırsızlanmıştı . Gözü sürekli Generalin üstündeydi . Ona gerçek Prensesin ne kadar kötü olduğunu , bir kez daha hatırlatacaktı . Ve bu hatırlatma ona bir ömür yetecekti . Bir daha Prensesin işine karışamayacaktı , bu sayede .
Zoya ayağa kalktığında , tüm halk isteksizce alkışlamış ve “ Yaşasın prenses Zoya . ” diye bağırmışlardı . Zoya’nın yüzünde bir gülümseme yarandı . Ama bu mutluluktan ziyade sadistçe bir gülümsemeydi . Arlond halkını tehlikeli bir gelecek bekliyordu . Tabi kaderin başka planları vardı . Ondan habersiz , sadist gülümsemesi yüzünü kaplamıştı .
Tören bittiğinde , hızlı adımlarla odasına yürüdü . Nefret ettiği beyaz elbiseni merdivenlerden çıkarken , parçalamaya başlamıştı bile . Onun sevdiği tek renk siyahtı . Bu elbisenin içinde , fazla bile durmuştu . Annesine söz verdiğinden , kendini zorlayarak giyindi . Şimdi sinirini elbiseden çıkarmaya başlamıştı .
Elbisenin parçaları sarayın koridorlarına dökülmüştü . Hizmetkarları onun bu sinirine uzaktan , korkarak bakıyorlardı . Öyle sinirliyken , ona yaklaşmamaları gerekirdi .
Nihayet Zoya odasının , kapısına geldi . Kilitli kapıyı açıp içeriye girdi ve arkasından sıkıca kapattı . O içerdeyken zaten kimse içeriye girmeye cüret edemiyordu .
Odasında , ilk yaptığı , gardırobuna yönelmek oldu . Kapıları kırarcasına açıp , içinden siyah elbiselerinden birini çıkardı . Başındaki Taç’ı çıkarıp , duvara fırlattı . Hiç bir şey umurunda değildi şu an . Üstün hızla değişip , dışarı çıktı .
Aklı hala generalde kalmıştı ve sessizce odasında oturmak istemiyordu . Sabahtan beri yeterince sabretmişti . Generalin artık , ceza vakti gelmişti . Hızlı adımlarla aşağı inip , bahçede olan askerlere yürüdü .
Askerler tek sıra halinde , önünde durmuşlardı . Korkuyla gözlerini yere dikmişlerdi . Prensesleri buraya asla iyi bir şey yapmak için gelmiyordu . Bununda arkasında bir kötülük vardı . Kalplerinin çarpıntıları duyuluyordu , sessizlikte .
“ Bana generali getirin ! ” dedi yüzünde sadistçe bir gülümsemeyle . Bu bir emirdi . General bile olsa , karşılarındaki kişi , gelecekteki Kraliçeleriydi . O yüzden getireceklerdi . Şimdiden , Generale acımaya başlamışlardı bile .
Askerler onun ne yapacağını anlamıştı . Sözünü ikiletmeden hemen yanından ayrılmışlardı . Biraz daha dursalar , Prensesin sabrı taşıp , onlara eziyet ederdi . Görüp , göre bilecekleri en korkunç kişiye hizmet ediyorlardı .
Elleri bağlı , bağırarak getirilen general , tüm sarayı korkuya salmıştı . Bahçenin ortasında veliaht olmasının şerefine generale işkence edecekti . Bu gün yeterince sıkılmıştı ve şimdi rahatlamalıydı . Onu rahatlatan tek şey başkalarının acı çekmesiydi . Ama bu rahatlama da sesler kesilince kayboluyordu . Hayatında yaptığı hiç bir şey onun kalbinin soğumasına yardım etmemişti . Her gün daha fazla köreldi kalbi , her gün daha fazla acı çekti ve acı çektirdi .
Askerler , generale diz çöktürerek , Zoya’nın önüne attılar . Zoya kötü bir gülümseme ile konuşmaya başladı .
“ Törende hangi elini kaldırdın General ? ” Yüzünde alaycı ve sadist gülümseme vardı . Gözleri ateşle parlıyordu . Onu mahvetmek istiyordu . Avı elinde olan bir avcıydı ve onu yemeğe hazırdı .
“ Ben elimi kaldırmadım Prenses Zoya . Ben başka bir şey için yaptım . . - “ diye konuşmaya başlarken Zoya sözünü kesti .
“ Hatırladım sağ elin . ” deyip generalin etrafında döndü . Avını yemeden önce , onunla eğleniyordu . Kendi kendine konuşup , kahkaha atıyordu . Generalin yalvarışlarının , bir önemi yoktu onun için . İçinde gram acıma duygusu barındırmıyordu .
General artık daha yüksek bir sesle yalvarmaya başlamıştı ama Zoya onu dinlemiyor plan yapıyordu . En sonunda kahkaha atarak , askerlere döndü .
“ Önce sağ elinin parmaklarını , sonra bileğini , sonra da kolunu çıkarın ama kırmayın ! ”deyip generalin önüne geçti . Askerler bir birlerine bakıyorlardı . Kırmadan nasıl yapacaklardı ? Ya da bir birinin kolunu nasıl çıkaracaklardı . Hiç bir bilgileri yoktu . Yanlış yaparlarsa , kendilerini generalin yanında bulurlardı . Hiç kimse öne geçmeye cesaret edemezken , en sonunda liderleri bir kaç kişiye , gözüyle işaret ederek gelmelerini söyledi . Biraz daha gecikseler , hepsinin sonu gelirdi .
Askerler generale , acıyarak , yaklaşırken , Kral Maksis’in sesi duyuldu .
“ Durun! Ne yaptığınızı sanıyorsunuz ! ? ” diye bağırdı , yaşlı adam . Askerler büyük bir umutla , Krallarına baktılar . Belki prenses Zoya’yı durdura bilir diye .
Zoya sinirle babasına dönerek ” Kör müsün ? “ Dedi . Kalp kırmakta üstüne yoktu . Her kelimesi kötü ve aşağılayıcıydı .
Kral sinirle kızına bakarak askerlere döndü . Onları durdurmalıydı .
“ Generale elinizi sürmeyin ! “ Dedi , yine bağırarak . Askerler bir krala , bir Zoya’ya baktılar . Zoya sinirle nefes alarak , ” Devam edin ! ” diye bağırdı . Sonra babasına dönüp , ” Onun yerinde olmak istemezsin sevgili Kralım . Odanıza gidip uyuyun yoksa sizi şimdi öldürür ve kraliçe değil de , direk kral olurum bu krallığa ! ” Diye tehdit etti . Babası canını sıkmıştı . Eğlencesine mani oluyordu . Bu gecesini böyle hayal etmemişti . Yaşadığı hayal kırıklığı , onu sinirlendiriyordu .
Maksis’in korktuğu başına gelmişti . Yaşlı kral üzgün bakışlarını generalin üstünde gezdirdi . Onu kurtaramazdı . Tüm askerler Zoya’dan korktuğundan , Krallarını dinlemiyorlardı bile . Ve şimdi Zoya onu öldürse onu durdura bilecek biri çıkmayacaktı .
Yaşlı kral kalbi acıyarak , arkasına döndü . Başını utançla aşağı salıp , sarayına yürüdü . Artık bu sarayda misafir gibiydi . Sanki tüm krallık Zoya’nındı . Kral sadece krallığa ait kararlar veriyordu ama askerler Zoya’ya aitti . Ordu generalinin onun önünde diz çökmesi bile en büyük kanıttı .
Kral gittiğinde Zoya onun arkasınca sadece gülümsemişti . Şimdi generalin çığlıklarını dinliyordu . Çığlıklar ona geçmişini hatırlatıyordu . . .
Askerler işlerini bitirdikten sonra , yerlerine geçti . General sırt üstü yerde uzanmış , derin derin nefes alıyordu . Yüzünden boncuk boncuk terler dökülüyordu . Bağırmaktan sesi kısılmıştı .
Zoya ona yaklaşarak ay ışığının önünü kapatmıştı . Parlak , siyah gözleri ile ona baktı . Gülümsedi . . .
Ama bu pişmanlıkla dolu bir gülümsemeydi . Her zaman bunu yapardı . Önce işkence ettirir sonra pişman olurdu . Dengesiz biriydi . Ani duygu patlamaları yaşıyordu ve kendini durduramıyordu . Yaptığı kötülüklerin haddi , hesabı yoktu . Gelen pişmanlığını da bir kaç cümle ile önlüyordu .
Onu kimse anlamazdı . Karanlık gözlerinde seni kaybettirir ve kendini bulmanı engellerdir . O ateş kraliçesiydi . Geçmişinde onu çok yaktılar , şimdi o birilerini yakarak kendince intikam alıyordu . Ama bu kişiler gerçek düşmanlarından çok daha uzaktı ve çok daha güçsüzdü .
Geçmiş , geçmişti ama izlerini hala taşıyordu . Kimse ona inanmadı . Kimse ona güvenmedi . Şimdi o da onlar gibi . Kimseye güvenmiyor . Kimseye inanmıyor . Kimseye acımıyordu .
Yaptığı şeyden önce zevk alıyor , sonra pişman oluyor . Öyle bir karakteri vardı onun . Yaptığı işkencenin pişmanlığı ile , omuzları düşmüştü . Yavaş adımlarla saraya doğru yürüdü . Onu gören saray hizmetçileri koşarak bir yerlerde saklanıyordu . Bu onun da gözünden kaçmamıştı . Birilerinin ondan korkması , ona sadece kötü hissettiriyordu . Oysa ne çok istiyordu herkes tarafından sevilmek . Sevgiye muhtaçtı . Ama yalnızdı , yaptıkları yüzünden . Sadece pişman olduğunda bu gibi şeyleri düşünüyordu .
Odasına gidip camın kenarında oturdu . Bir yıldız misali parlıyordu gözleri . Ama bu mutluluktan parlamıyordu . Gözünden dökülmeye hazır olan göz yaşlarıydı bunlar . Elinin tersiyle göz yaşların akmadan sildi . Ağlamamalıydı , güçlü durmalıydı .
Ayağa kalkıp yatağının yanına yaklaştı . Yatağının altında ki en çok siyah gözüken ahşap tahtayı kaldırdı . İçinden günlüğünü ve kolyesini çıkardı . Bu günlük ve bu kolye onun her şeyiydi . Tek arkadaşıydı günlüğü . Ona içinden geçen her şeyi yazıyordu . Kötü gününü , iyi gününü sadece bu günlük biliyordu . Yine içinden geçenleri yazmaya başladı . İşte yine içinden geçenleri yazarken ağlıyordu . Sadece bu günlüğe bir şeyler yazarken ağlıyordu zaten . Başka türlü ağlamaz o . Son yazdıklarıysa çok dikkat çekiciydi .
“ Kimse benim varis olmamı istemiyor . Bu zehirli şarap benim kurtuluşum ola bilir . İçinde zehir olduğu şarabın renginden belli . Bu şarabı içersem belki ölürüm . Buna belki intihar denir . Belki suikast . Kim ne isterse desin . Ben yıllar önce öldüm zaten . Yaşayan ölü gibiyim . Bu zehir benim intikamcı ruhumu serbest bırakır sadece . Asla maksadıma ulaşamayacağım . Hep onlardan korkacağım . Onlara cehennemin nasıl bir yer olduğunu gösterecektim ama kendimi yok ettim sadece . Cehennemde görüşelim . Hayatımda yaşamak varsa yarın görüşürüz günlüğüm . Tek arkadaşım . ”
Göz yaşların silip günlüğü gizli yerine koydu . Ahşap tahtayı da her zaman ki gibi koydu . Belki de bu günlük hep burada gizli kalacak . İçinde sırlar dolu . Başkası tarafından açılırsa , krallıklar bir birlerine düşman olurlar . Fazlasıyla kan dökülür . Her şeyin sebebi bu günlük olur . İçinde herkesi bir birine düşman edecek sırlar saklı ve bu sırları , Prenses Zoya ve bu günlük biliyor . O yüzden açılmaması en iyisi . Ama eninde sonunda bu günlük açılacak . Zoya intikamını alamadı hiç bir şeyin ama belki açan kişi intikam ala bilir .
Zoya ayağa kalkıp masanın üstünde olan kırmızı şarabı kadehe döktü . Ve yürüyerek yatağına yaklaştı . Yatağına uzanıp şaraba uzun uzun baktı . Kırmızı şarap , kan gibi kırmızı . Bu şarabı içerse sadece kendi kanı dökülür ama bunu içmezse hala başka kişilerin kanı dökülmeye devam eder . Kendini rahatlatmak için çok sayıda kişinin kanını döktü . Ama hepsi günahkardı . Generalin bile günahı vardı . Bu zamana kadar bir çok kadına tecavüz etmişti . Bunları kral bilmese de Zoya çok iyi biliyordu . Bunları Zoya’ya bildiren ise , onun gizli yardımcısıydı . Zoya hiç bir şey bilmiyor gibi gözükse de aslında her şeyi biliyordu .
Son bir kez daha kadehe baktı . Ve fısıldayarak bunları söyledi “ Kaderimde yaşamak varsa , bu zehir beni öldüremez . Eğer vadem dolmuşsa al canımı gitsin . ”
Bu sözlerden sonra , kadehin içindeki şarabı tek dikişte içti ve kadehi bir tarafa fırlattı . Tavana bakarken tüm hayatı gözünün önünden geçiyordu . Mutlu günleri , kötü anları . İlk aşkı , ağabeyi . Sonunda onlara kavuşacaktı ama gerçekten kavuşur muydu onlara . Onca günaha girmişti . Yüzlerce pişmanlığı vardı . Sevdiği yüzüne , bir daha aşkla bakar mıydı ?
Etraf bulanıklaşmaya başlamıştı bile . Doğru mu , yoksa yanlış mı yaptığını bilmiyordu ama buna kader karar verecek .
Baktığı tavan artık kararmaya başlamıştı . Bu onun sonuydu ve birisi ona yardım etmeyecekti . Bu onun farkındaydı . Belki de kendi sonunu kendisi getiriyordu . Belki de ölmek istiyordu . Artık hiç bir şey yapamayacağının farkındaydı ve intihar ediyordu .
Bu hayat artık ona zor gelmeye başlıyordu , yaşamak , nefes almak . Son 3 yıldır , saraydan çıkmamıştı . Tek yaptığı , hizmetçilerin bir açığını bulup , onlara eziyet etmek . Bu hayatta bir şey yapamayacağını anlamıştı . Günü günden deliriyordu . Kendisini durduramaz duruma gelmişti . Düşüncelerine ve yaptıklarına hakim olamıyordu . O Arlond tahtına layık biri değildi . Tüm krallıklar onun varlığından rahatsızdı . Olurda tahta çıkarsa , bu Krallıklar arasında , soruna yol açacaktı . Öldürülmesi için bir çok tuzaklar kuruluyordu Prensese . Bir çok suikastçılar gönderiliyordu . Yemeklerine , suyuna zehir konuluyordu . Bunların hepsini kral engellese de , bu işin sonu gelmiyordu . Bu saldırılar artıyordu . Zoya da bunun farkındaydı . Olanları duyuyordu ama elinden bir şey gelmiyordu . Sanki tüm dünya ona düşman olmuştu . Bu hayat artık onun yaşamasını istemiyordu .
Hiç bir şey onu mutlu etmezken , kendini ve yaşamını sorguladı son günlerinde . Ne için yaşıyordu ? Neden hala hayattaydı ? İnsanlara eziyet etmek için mi ? Sonsuz gelen bu azap dolu hayata artık katlanamıyordu . Belki de bu şarap , ona göklerden gelen bir işaretti . Suikastçılar işlerini yapamıyorsa , belki de , ilk kez kendi işini kendisi yapmalıydı .
Kafası yumuşak yastığına rağmen ağrımaya başlamıştı . Kalp ritmi sakinleşirken , düşünceleri sessizleşmeye başladı . Bir ömür susmayan o düşünceler , nihayet şimdi , son anında susmuştu . Yüzünde bir gülümseme belirdi ve tavana diktiği gözlerinden , 2 damla firar etti . Tavan dönmeye başlamıştı , bedeni soğumaya . Parmaklarını bile kıpırdatamıyordu .
Yavaş yavaş gözlerini kapattı ve karanlığa büründü etrafı . Bilincini kaybederken gözlerinin önüne Ağabeyinin ve sevgilisinin ölümü geliyordu . Onların intikamın almadan Zoya’da ölüyordu . . .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Sabah olduğunda Kral ve Kraliçe yemek salonunda Zoya’nın inmesini bekliyordular . Beklerken ikisi de çok gergindi . Bu gün kızları ne yapacaktı ? Kimlere eziyet edecekti ? Yoksa sırada onlar mı vardı ? Bunu düşünmeden edemiyorlardı .
Kralın gözünün önüne , generalinin hali geldi . Revirde yanına gitmişti ama adam baygındı . Kıp kırmızı olmuştu , acınacak haldeydi . Bir kral olarak , kendi generalini bile koruyamıyordu . Oğlunun ölümünden sonra kendini bırakmıştı resmen . Güçten düşmüştü . O kadar emindi ki , oğlu kral olacaktı ve Arlond tahtına oturacaktı . Kendisinden bile daha iyi yönetecekti bu krallığı . Eskisinden bile güçlendirecekti . Ama hayır hayallerine , oğlunun acı kaderi mani oldu . Onu taht için hazırlamıştı . Oğlu merhametli ve iyi bir yöneticiydi . Diğer 3 krallık bile onun lider olmasını istiyordu . Ama şimdi Zoya’yı hiç istemiyorlar . Herkesin kendince sebepleri vardı . Maksis bile istemiyordu . Kızının neden böyle kötü olduğunu anlayamıyordu . Ona ne kötülük ettiler bilmiyordu . Ne yaşadığını bilmiyorlardı . Tek bildikleri , Zoya bir katliamdan sağ çıktı ve ondan sonra değişti . . .
Kraliçe Stella soğuyan kahvaltıya baktı . Onun gelmesini bekliyorlardı . Zoya asla odasında kahvaltı etmezdi . Her sabah , hatta sabah herkesten önce masada olurdu . Kahvaltı etmeyi severdi , ailesiyle birlikte . Endişelenmeye başlamıştı artık Kraliçe Stella . Hizmetçinin birin yanına çağırıp Zoya’nı uyandırmasını istedi . Ama hizmetçi korktuğundan hemen reddetti . Asla prensesin odasına girmemesi gerektiğini bilirdi . Zoya , birinin odasına girmesinden hiç hoşnut değildi . Hele bir hizmetçi etrafı temizlerse günlüğün bulur diye korkuyordu . O yüzden kimseyi odasına girmesine izin vermiyordu .
En sonunda Kraliçe ayağa kalkıp kızının odasına taraf yürüdü . Hizmetçilerin gitmeyeceğine emindi artık . Kapını tıklattı ama odada ses yoktu . Yine tıklattı emin olmak için ama yine ses yoktu . “ Kızım gire bilir miyim ? ” dedi bu sefer de nazik bir sesle . Yine odadan ses gelmeyince , kraliçe dayanamadı ve kapını açtı .
Odaya bakarken kızının yatağında olduğunu gördü . Yatağa yaklaşıp kızının solgun yüzüne baktı . Her zaman solgun gözüküyordu bembeyaz teni olduğundan ama bu sefer bir başkaydı . Kraliçe endişelenerek elini kızının alnına değdirdi ama buz gibiydi . Hiç bu kadar soğuk olmazdı ki .
Kraliçe endişelenerek “ Kızım . .? ” dedi sakin ve endişe dolu çıkan sesiyle . Ses gelmiyordu ama korkarak , “ Zoya.. Kızım . . Kalk kızım . . . ” diye seslenmeye başladı . Nefes alışları zorlaşmıştı . Kalbi sıkışıyordu her ona seslendiğinde . Ve kızının hayatta olmadığını anlayınca , Kraliçenin sesi tüm sarayda yankılandı . . .
Prenses ’in vadesi dolmuştu bile . . .