Bölüm 1

3132 Words
Koşuşturmalı bir yılın ardından beklediğim TUS sınavını geride bırakarak memlekete dönmüştüm. Bu süreç beni mental olarak o kadar yıpratmıştı ki, en başında bu kadar zorlu olduğunu bilseydim yine de başlar mıydım diye sorgulamak zorunda kalmış, başladığım işi her ne kadar zorlu olsada bitirmiştim. Ben artık bir doktordum! En başından beri kısıtlı bir kız olarak yetiştirilmem lisede gelen Edebiyat öğretmenim ile son bulmuştu, bana en güzel şeyin özgürlük olduğunu, hiçbir şeye vazgeçmemem gerektiğini bariz bir şekilde ifade ederken kalbim bunu onayladı. Özgür olmayı her şeyden daha çok istiyordum, birinin himayesi altında söz hakkının verildiği kadar konuşmak istemiyordum. Özgürlüğü tatmıştım bir kere.. daha nasıl vazgeçerdim, bilemiyorum.  Beni kısıtlamak istemedikleri, benim değerlerim dışında bana zorla bir şey yaptırmak istemedikleri sürece ben zaten her şeyi yapardım elimden geleceği şekilde. Asla yapmam diye tutturduğum kolay kolay şey yoktu, bu bizde olan adetlerdi ve ben karşı koymak yerine bununla yaşamayı zaman içerisinde öğrendim.  Bir şeye karşı gelemiyorsanız onunla yaşamayı öğrenirdiniz. Ben sadece gerektiği gibi davrandım, elimden bu gelmişti çünkü. Hava alanından çıkarken elimin ayağımın titremesine sebep olan tek etken, buna gerçekten hazır olup olmamam konusuydu. Babamı az çok tanıyordum. Benim Mardin'e ayak basmamla huzursuzluk kaplayacaktı içini. Başı boş gezen, meslek sahibi, özgürlüğün tiryakisi olmuştum. Her şey eskisi gibi değildi artık ve o da bunun farkındaydı.  Babam, sırf bu yüzden başımı bağlayıp beni başka bir adamın himayesine vermeyi düşünüyordu. Annem.. o bu hikayenin en masumuydu, en acizi, en suskunu. Daha doğrusu susmak zorunda kalanıydı. Babam iyi bir baba olamadı hiçbir zaman. Benim için yaptığı en büyük iyilik, okumamı görmezden gelmesiydi. Şimdi.. bazı şeylerin değişme ihtimali yutkunmama sebep oluyordu.  Canla başla yaptığım hayatımın temelleri yerinden sarsılmak üzereydi. Biliyordum. Hazal, bana gelmeden bahsetmiştim. Babamın daha gelmeden tavrını öğrenmek beni gerçekten zorlamıştı.  Şu ana kadar her şeye rağmen beni okuttuğu için bir teşekkür edebilirdim. Ancak eğer ki, beni önemsemeden istemediğim biriyle beni evlendirmeye kalkışırsa o zaman işler çok karışabilirdi. Ben üzerinde hak sahip oldukları ne bir eşya, ne bir süs, ne de başka bir şeydim. Her şeyden önemlisi bir insandım, benim ideallerim, benim değerlerim vardı. Beni zorlarlarsa olacakları ben bile tahmin edemezdim. O zaman gerçek beni görmeye hak kazandıkları için kendilerini tebrik edebilirlerdi.  Havaalanının kapısına çıktığımda derin bir nefes aldım. Ne çok özlemiştim memlektimi!  Kapının hemen önünde bekleyen küçük abim olan Mirza abimi görünce istemsiz bir şekilde suratımda tatlı bir gülümseme yer edindi, ben senelerdir gram bile değişmezken onun gerçekten inanılmaz bir yakışıklılığa adım adım ilerlediğini fark etmiştim. Aramızda bana göre annemlerin elde ettiği en iyi mahsüldü kendisi.  Hem yakışıklı, hemde üniversite okumuş adamdı. Bütün herkesin gözü onda, onun gözü bende falan diyip mutlu olmak isterdim ancak Mirza abimin bu aşk gibi şeylerle işi olmaz aksine kızardı bile. Bir kadın ile bir adam aşık olması falan ona göre biraz fazla efsaneydi. Bir masal gibi. Ya da kötü yazılan bir hikaye. Dahası asla olmayacaktı muhtemelen. Beni fark etmesini beklerken ona doğru ilerledim valizimi çekiştirerek.  Kendimi bir anda boşluğa düşmüş gibi hissederken kara gözleri benim üzerimde durdu, sert yüz mimikleri ufak bir tebessümle gevşerken bende ona gülümsedim. "Dicle'm!" Bana sarılan kolları arasında minnacık kalırken beline sardım kollarımı, her şeyden ama her şeyden daha iyi hissettirirdi sıcacık kolları.  Bazen, iyiki aşka inanmıyor diye ben benci bir hareket sergiliyordum ama bunu bir başkası ile paylaşmak bile beni delirtiyordu! Abim gibisi yoktu, bir tebessümü ile gülleri açtıran tuhaf bir enerjisi vardı. "Abim!" Geriye çekilip gözlerine bakarken dudağının kenarı hafifçe kıvrıldı.  Bu manzaraya en son ne zaman bakmıştım sahiden? "Bir an için gerçekten o sınav günü hiç gelmeyecek sandım!"  Omuz silkerken dudaklarımı birbirine bastırdım gülmemek adına.. Tahmin edildiği gibi bu sınava tek başıma girmemiştim, annem, Hazal, Mirza abim.. bu sınav sanki bizim ortak girdiğimiz bir sınavdı.  "Ben bir doktor olarak kınıyorum seni abi! İnan bana, bir an için ben bile hiç bitiremeyeceğim sanmıştım!" Gözümde büyüyen önce altı yıl, ardından TUS için geçen bir sene. Amma meşakatli bir yol izlemiştim.   Kara kaşları eski haline dönerken ben kısık sesle kahkaha atıp yeniden güçlü bedenine sardım kollarımı. Bu hissi özlemiştim.  Mirza abim, başımdan öpmüştü beni. Saçlarımda dolanan kemikli parmak uçları heyecanlanmama sebep olunca çekinerek, "Babam," dedim sadece, bir kelime onlarca cümleme tercüman oldu. Ben.. bu yüzden çok kırgındım babama. Beni neden kendine yük olarak gördüğünü senelerce düşündüm. Senelerce hatayı kendimde aradım ama onun böyle bir adam olduğuna inanmak istemedim.  "Eve geçelim, sonra konuşuruz."  Başımı salladım usulca, beni getirmek için geldiği arabaya kısa bir bakışın ardından ben arabaya binerken abim valizimi arka koltuğa yerleştirdi, yine aynı his miğdemin üzerine otururken elim ayağım titriyordu. Korkuyordum çünkü kısıtlanmaktan nefret eden biri olmuştum zamanla. Şimdi sonucunda bir yere varmamız söz konusu bile değilken kendimi germekte istemiyor ama buna da engel olamıyordum.  Saçma bir his karışıklığının ortasındayken abim arabayı çalıştırdı ön koltuğa yerleştiğinde, bizim eve doğru yol alırken etrafa bakıp neler değişti diye seyrettim yol boyu.  Abim yol boyu konuşmadı hiç. Bende çabalamadım konuşmak için. Sessizliğin hakim olduğu arabanın içinde yolu seyretmek kaçınılmaz sondu.  Yaz tatilinde her zaman eve dönmüştüm. Bana kalsa gelmezdim belki ama özlem o kadar ağır basardı ki bazen, her şeyi silip annemin kucağında uyumak isterken bulurdum kendimi.  Ev gibisi yoktu elbette, hatta bana kalırsa bize verilen en büyük nimet ailemiz, evimizdi.  Küçük evimizin kapısında durunca Mirza abim, terettüt ederek yerimde huzursuzca kıpırdandım. Müştemilat tarzında, konağın gerisinde kalan ev dediğim yere gözlerim takılırken her anım geçti gözümün önünden. Burası benim evimdi, konakta hizmetçilik adı altında yardımcılık yapan annem ve babam, bu sayede bizi en güzel şekilde hem yetiştirdi hem de onca ön yargıya göre bizi okuttu. Onlara minnettardım.  Çiftlik tarzında olan mekana daha fazla tuhaf bakışlar atmayı keserken abim, "Hadi Dicle," diyerek inmemi istedi, başımla onaylarken kapıyı açıp indim aşağı.  Benimle birlikte inen abim valizime yönelirken kapının açılması ile içeriden çıkan Hazal'ı gördüm. Hazal benim kız kardeşimdi. Üzerime doğru sevinçle koşarken iki dişi değil otuz iki dişi görünüyordu, ilk iş olarak sarmalarken onu, "Kadın doktor," diye mırıldandı kulağıma, bir şey vardı ki, kızlarını okutmayan ama kadın doktor diye tutturan değişik insanlar vardı aramızda hâlâ. Ben onlardan biriydim. Artık, kızları getirebilecekleri bir kadın doktor daha vardı.. düşüncelerimin doğrultusunda buruk bir gülümseme yerleşti yüzüme. Acı bir tebessümdü. Geriye çekilirken, "Bu sene daha da güzelleşmişsin, bir ışık gelmiş yüzüne. Nurlanmışsın," diyerek alay dolu iltifat etti Hazal. Bu haline gülmüştüm.  Lise son sınıftı, bu dönemde kendi çabalarının en üst seviye çıktığı çok zorlu bir süreçteydi. Babam, üniversite ile ilgili her hangi bir şey söylememişti. Ortada bir belirsizlik söz konusuydu.  "Doktor olunca insan haliyle kendine bakımı en üst seviyesinde yapıyor! İlk iş olarak kesinlikle, abur cubur yemek yasak!"  Uyarıcı ses tonumla konuşup Hazal'a ayar vermeye çalışırken ben Mirza abim aramızdan geçip içeriye doğru ilerledi, kapının girişinde yavaş bir duruşun ardından bize baktı.  "Anam bekliyordur bizi, Dicle, gelin artık!" Başımı sallayarak onaylarken ben, Mirza abim içeriye doğru valizim ile birlikte yol almıştı. Arkasından biz bakarken Hazal, "Çoook özledim ya seni," diyerek yeniden sarıldı bana daha çok üzerime atladı demek doğru olurdu sanırım. İkimiz kıkırdayarak içeriye girerken annemin yanına gittik hızlı adımlarla. Mutfaktan gelen kokular sayesinde geldiğimi bir kere daha anladım. Annem her gelişimde benim için özel bir menü koyardı, en sevdiğim çorbadan en sevdiğim tatlıya kadar.. Buram buram kokan kokuyu takip ettiğimizde annemi görmüştüm.  Son yıl ortası arasında gelmiştim, bir kaç gün sonra sınavlar dolayısıyla geri dönmek zorunda kaldığım için fazla vakit geçirememiştik. Gittiğimden beri sanki daha da yaşlanmıştı, Baran abim, otuz yaşında olduğunu var sayım yaparsak annem doğal olarak elli yaşında falan oluyordu.  Bu onun yaşlı gözükmesine yeterken, "Annem," dedim hevesle, elindeki kepçeyi tezgahın üzerine bırakırken bana döndürdü suratını, anne her şey demekti. Anne kelimesi onlarca kelimeye bedeldi. Anne.. anne hayat demekti. Tek bir göz yaşına ölürdüm onun. "Annem!"  Boynuna atlayıp sımsıkı sarıldığımda annem, "Kız boğacaksın beni," diye sitem etti ancak onu umursamadan özlediğim kokusunu içime çektim, birini özlem duymak en kötüsüydü bence. İnsan, üzülüyordu işte. "Geriye sıpa!" Emredici sesinin ardından geri geriden gelen sinsi Hazal ikimize arkamdan sarılırken suratımda engel olamadığım kocaman bir gülümseme yer edindi.  "Sizi gidi sıpalar!! Rahat bırakın beni ya!" Annemin tatlı sitemine kulak asarak bizi serbest bırakınca Hazal bende ellerimi annemden çekip ona baktım, özlüyordu insan işte. Ne kadar gelip gitsemde özlüyordum işte. Bu durumun tek açıklaması buydu.  Annem beni baştan aşağı süzdükten hemen sonra, "Dicle, kızım sen kilo mu aldın,"diye sordu merakla, son bir ayda stresten kendimi yemek yemeye vermek hayatımın en büyük hatası diye düşünmeme sebebiyet verirken utanarak başımı salladım. Kilom her zaman sabitti ancak şu son günlerde biraz olayı abartmıştım. Gelmeden evvel bir kaç kilo aldığımı bende fark etmiştim.  "Ama merak etme sen annem!" Sulu bir öpücük ile yanağına yapıştım usulca. "Diyete gireceğim, kısa zamanda eksi halime; incecik bacaklarıma geri dönerim heralde." Annem gözlerini devirirken, "Böyle daha iyi olmuşsun Dicle, kız dediğin balık etli olur," dediğinde umursamazca başımı salladım ancak Hazal benim kadar sessiz kalmamıştı.  "Anne, ben balık etli olmak istemiyorum belki. Bir düşünsene! Babam, çirkin bir göbeğe sahip olduğunu, hatta daha çok kilo aldığını, yataktan bile kalkamayacak hale geldiğini, kapıdan geçemediğini falan! Hayali bile sinir bozucu."  Kaşları çatılırken annem Hazal'ın ağzına gelişi güzel vurdu. "Düzgün hayaller kur Hazal!" Ardından önce sabır sonra da af diledi Allah'tan, bu işlemi sıklıkla yapardı zaten. "Yine de babanız kilo falan almasın!"  Hazal ile kıkırdarken biz, annem yine sabrını diledi Allah'tan. "Dicle sen odana yerleş önce, sende Hazal benimle gel. Konak işlerine yardım et bana."  Hazal'ın suratının asılmasına şaşırmıştım doğrusu, konak işlerine sıklıkla yardım ederdik. Konağın çocukları ile kardeş gibi büyümüştük, hatta Berfin ile Hazal ikiz gibilerdi. Biri adım atmadan diğeri adım atmazdı. Aralarında bir soğukluk mu var diye terettüt ederken anneme isyan bayraklarını kaldırmadan araya girdim.  "Anne, ben sana yardım edebilirim. Evde kalmak istemiyorum. Kaç yıldır zaten başımı kaldırmadan ders çalıştım, senin içinde sorun olmazsa ben gelirim seninle. Olur mu," diye sorunca Hazal gülümseyerek bana bakıyordu, on sekiz yaşında bir ergen kardeşim olduğunu varsayarsak bu durumlar onun iç dünyasına büyük hasarlar bırakıyor olabilirdi. Zaten, son zamanlarda sürekli bir şekilde buradan taşınmak istediğini söylüyordu konuştuğumuzda. Fakat bizim Şadoğlu soy ismini taşıyan herkese minnet borcumuz vardı.  Ne olursa olsun, onların hayatımızda her zaman büyük bir payı olmuştu. Adem Şadoğlu, hepimiz okurken verdiği bursları es geçemezdim, benim babam bir kere arayıp sormazken Adem amca her hafta düzenli arayıp halimi hatrımı sorardı. Benim babamdan daha çok babalık yapmıştı bana. Onlara minnettardım.  Annem kaşlarını çatarken, "Saçmala biraz daha Dicle," diyerek önce beni azarladı. Ardından kısaca ikimize bakıp, "Yol yorgunu seni mi yorayım kızım, eşsek sıpası sabahtan beri uyuyor zaten. Bırak da biraz yardım etsin bana," derken ocağın altını kapattı, Hazal yanımda yeniden o memnuniyetsiz ifadesini takınırken gönlüm razı gelmedi.  Benim gibi bir ablası olduğu için otursun şükretsin diye düşünürken, "Adem amcaya teşekkür etmek için bir fırsatım olmadı anne," dedim ikna olmasını umarak. "Şimdi bir şekilde fırsat geçti elime anne, gelir gelmez gidip teşekkür etmem daha hoş olur. Mağlum.. yaptıklarını sende biliyorsun," dedim ikna olmasını umarak.  Annem bir kaç dakika baktıktan sonra derin bir nefes alıp, "İyi," diye süpriz şekilde mırıldandı, Hazal'ın yüzünde güller açarken ben, "Yoldan geldim, üzerimi değiştiririm şimdi. Bekle sen beni anne," diyerek hemen koşturdum odama. Odanın kapısında duran tek valize gülümserken, "Teşekkür ederim Mirza abii," diye bağırdım odasına doğru, muhtemelen duymuştu hatta yüzünde oluşan gülümseme zihnimde canlanmıştı.  Valizi açtıktan sonra kendime uygun bir tişört ve pantalon çıkardım, hızla üzerime giydiğimde, kapıdan içeriye girdi Hazal. Müştemilat olduğu için küçüktü ve ikimizin odası aynı yerdi haliyle. "Sağol abla ya," dediğinde üzerimdeki tişörtü sıyırıp attım yere doğru.  "Teşekkür etme, eşyalarımı yıkamaya at ve bu iyiliğim için yatıp kalkıp bana dua et! Lanet olsun, mükemmel bir ablayım!"  Hazal gözlerini devirirken ben otuz iki diş sırıttım. "Hepsini mi yıkamam lazım? Gelirken yıkamadın mı, doktor olmuşsun ama temiz olamamışsın! Pis seni!!" Tükürürcesine söyleyip beni ezdiğini düşündüğünde umursamazca omuz silktim.  "Bir yurtta, aynı odada on kişi birden yaşadığın zaman sende anlayacaksın beni. O zaman senin için bir sigarada ben yakacağım!"  Şaşkınlıkla bana bakarken, "Sigaraya mı başladın," diye sordu dehşete düşerek, bizim yöremizde kız dediğin naif olmalıydı. Sigara içen pek yoktu gördüğüm kadarıyla.  Doktor olup bütün her şeyi kapsamlı bir şekilde öğrendikten sonra gidip kendimi öldürmek için sigara içecek bir tip değildim. Üstelik, üstünde öldürür yazan bir şeyi içecek hiç halim yoktu!  Bana biraz salaklık gibi geliyordu ne yalan söyleyeyim. Bağımlılıkta olabilir tabi.  En azından ben tercih etmiyordum.  "Aynen aynen," dediğimde gözlerini devirdi Hazal.  Hazal'ın önünde soyunmaktan çekinmediğim için yolda gelirken giydiğim pantalondan kurtulup daha bol bir pantalon tercih ettim. Üzerime hızla geçirdikten sonra, "Dediklerimi unutma yoksaa," diyerek durduktan sonra, "Seni ilaçla zehirlerim ruhun bile duymaz," diyerek tehtit ettim onu.  Hazal çok rahat bir şekilde, "Ben zaten bir ölüydüm, senin mezarlığında," diye söylenip sırıttı gevşekçe, ergene dayanmak nasıl olur diye kulüp açıp başkanı olacaktım bu gidişle.  "Mezarlık falan anlamam, çarparım bak!" Gözlerini devirip derin bir nefes aldı Hazal, dediklerim hoşuna pek gitmemiş gibiydi. "Cidden abla, niye geldin ki?!"  Omuz silkerken, "Bana teşekkür et Hazal! Bana sitem etme," diyerek tek kaşımı kaldırıp alayla sırıttım.  O sırada kapının dışından annem girdi araya. "Hazırlanmadın mı Diclee?!"  Hazal'a kapının dışındaki annemi işaret edip, "Dua et annem çağırıyor yoksa," diyerek sustuktan sonra göz kırparak kendimi odanın dışına attım; dış kapının önünde bekleyen annemi görür görmez ona doğru ilerlerken bende kendimi dışarı atmıştım.  Daha görmediğim babam ve büyük abim Baran vardı, onun dışında diğer kalanlarla hasret gidermiş sayılırdım. Mirza abimle çok konuşmasakta bana sarılınca bütün her şey gidip bitmişti sanki.  Çiftlik boyunca yürüdükten sonra ihtişamlı Şadoğlu konağına merakla bakıp anneme baktım.  "Değişen hiç bir şey olmaması çok tuhaf annem değil mi?"  Bir şekilde yolun sonu her zaman burası oluyordu. Yıllar geçiyordu, ben değişiyordum ama değişmeyen tek yer bu konak oluyordu.  Annem gülümserken, "Altı yılda neler değişti, bir bilsen kuzum," dediğinde içimde uyanan casus Dicle merakına yenik düştü. Anneme soracakken kapı açılmıştı.  Kapıda görünen Çınar'a bakarken hiç değişmediğini fark ettim, yaz tatilinde falan görüyordum ancak ara tatillerde konağa hiç uğramazdım. En son onu bir yıl önce falan görmüştüm sanırım. Bana gülümserken, "Hoşgeldin Dicle," diyerek selamladı beni.  Çınar, Adem Şadoğlu'nun en küçük oğluydu. Benden küçük, Hazal'dan büyüktü. Yirmi bir yaşında falandı sanırım. Bana abla dememesini hiç umursamadan, "Asıl sen hoşgeldin Çınar," dedim düz bir sesle, üniversite için İstanbul'a gitmişti o da. Benim gibi gurbetçi kervanlarından biri de oydu.  Gülümserken, "Ben tam gaz devam, sen bitirdin sanırım bu sene," diyerek konuşunca başımı salladım, avluya doğru adım atarken annem, "Mutfağa gidiyorum ben, sende çok geçmeden gel," diye tembihleyince başımı hızla sallamıştım.  Annemin gidişinin ardından, "Bu sene doktor çıktım işte, önce Mardin'de, sonrası Allah kerim,"diye söylendim, başını sallarken usulca Çınar, "İyi yerden kapak attın sen," dedi imayla. Kendisi, benim kadar çalışmadığı için, puanının yettiği daha önce sıklıkla duymadığım bir bölüm okuyordu.  Zaten tek istediği şey büyükşehir İstanbul'da okumak olsunda, ne olursa olsun. Öylede olmuştu zaten. İstanbul'u kazandı ancak bu puandan kaynaklı ne olduğunu bilmediğimiz bölümlerden birini okuyordu.  "Keşke sende becerseydin, sende atsaydın Çınar! Ne yapalım, kader işte." Derin bir nefes alıp mutfağı işaret ettim. "Benim gitmem gerek şimdi, kendine iyi bak." Çınar umursamazca, "Sende," derken suratındaki ifade dediğim gibi fazla umursamazcaydı. İnandırıcılık yetisi kaybolunca annemin peşinden girdim içeriye. Mutfakta, yine iş başına geçen annem, "Geldin mi Dicle," diye sordu, beni görmesini ve yine de bunu sormasını umursamadan başımı sallayınca, "Bana şeker getir kilerden, kompostuyu ocağa koyalım. Bir an önce pişsinde sende eve dönelim, bir uzan. Uzak yoldan geldin sonuçta," deyince dediğini ikiletmeden kilere gidip şeker getirmiştim. Annem şekeri koyarken düdüklü tencereye bende çorba için su koydum ocağa.  Bir saate yakın yemekleri beklerken Adem amca gelmişti, anneme onunla konuşmak için gideceğimi söyledikten sonra üzerimi düzeltip avluya çıktım. Avluda, iki oğlu ile oturuyordu. Büyük oğlu Asaf ve küçük oğlu Çınar vardı.  Asaf abi; evli, mutlu ve çocuklu kategorisi üzerinde değerlendirilecek olandı. Antalya'dan gelin getirmişti. Gözde.. bize ayak uydurmasına şaşırdığım ama renk bile vermeyen Gözde Şadoğlu. Ailesi de onun gibiydi. İyi insanlardı uzaktan hepsi.  Adem amcaya selam verip elini öptükten sonra, "Nasılsın, iyi misin Adem amca," diyerek halini hatrını sordum önce. Beni karşında görünce sevinmişe benziyordu, bu beni mutlu ederken, "İyiyim kızım, sen nasılsın? Mektebin bitti mi," diye sorunca başımı salladım. "İyiyim elhamdülillah. Okulumda bitti Allah'a şükür. Şimdi TUS'a girdim, sonuçlar yakında açıklanacak. Önceden Mardin il hastanesiyle görüşeceğim, umarım olurda sıkıntı çıkmaz."  Başını sallarken, "Amin kızım," diye mırıldandı. Her şey için teşekkür edecekken kapıdan içeriye Berfin girdi, Hazal ile birlikte olan Berfin, beni görür görmez çılgınlar gibi bastı çığlığı. Beni anlamsız bir şekilde çok seviyordu ve bunu belirtmekten hiç sıkılmazdı.  "Esmerim!" Gözlerimi devirirken arkamdan Çınar homurdanmıştı, Mardin'in yarısından çoğu esmer olunca hak veriyordum ona. Bana doğru hızla koştuktan sonra boynuma atladı keyiflice. "Geleceğini niye haber vermedin?!"  Kızınca bana gözlerimi devirip kulağına eğildim.  "Çınar abin geliyorsa İstanbul'dan. Benimde gelmem gerek, değil mi?"  Berfin başını salladıktan sonra yine dayanamarak sarıldı bana. Ona sıkı sıkı sarıldıktan sonra geriye çekilip Adem amcaya baktım, bakışlarımın tek odağı kendisiydi. "Ben aslında bu zamana kadar yaptığınız her şey için teşekkür etmek için gelmiştim Adem amca." Gözlerinin içi gülerken bana bakıyordu. "Her şey için çok teşekkür ederim sana. Burs için, yeri geldi yurt hesabını kapattığın için, ailem için, bize sunduğun şeyler için. Hepsine çok teşekkür ederim."  Adem amca gülümserken, "Lafımı olur güzel kızım," dedi usulca, Çınar ve Asaf abi sıkılmışa benziyordu. Gitme vaktinin geldiğini anlayınca, "Ben gitsem iyi olur, yeniden çok teşekkür ederim," dedikten sonra beni bekleyen annemin yanına mutfağa geçtim. Peşimden gelen Berfin ile birlikte mutfağa girdiğimizde annem önce Berfin'e kızmıştı, yine at binip terlemişti.  "Hemen gidip atletini değiştir!"  Berfin umursamazca omuz silktikten sonra ikimizin arasında gömülüp kısık sesle, "Yarın abime kız istemeye gideceğiz," diye söyledi, hangi abisi diye düşünmeme gerek kalmadan evlenecek olanın Eyüp Şadoğlu olduğunu anladım. Benden iki yaş falan büyüktü Eyüp, bana kalırsa aralarında en uyuzları o olmuştu benim için.  Lise yıllarımda iki yıl burnumdan getirmişti. Ukalanın tekiydi, hayat sadece ona var sanıyordu. Onu alacak kıza o an için acırken ben annem sakin bir şekilde, "Oğlanın gönlü var mı," diye sordu, genelde kızlar için sorulan soru bana tuhaf gelirken sırıttım. Bir değişik insanda annemdi işte. Berfin omuz silkerken, "Bilmiyorum ki babam yarın akşam gideceğiz dedi sadece, kız zaten bilindik biri," deyince merakıma yenik düşerek sormuştum kim olduğunu. Bilindik biri ise, bende tanıyor olabilirdim ve olayı çözebilirdim haliyle.  "Kim kız?"  Berfin yeniden kısık sesle, "Nihat Kandemir vardı ya, onun kızı Hande Kandemir," dediğinde başımdan  aşağı kaynar sular döküldü sanki.  İrkildiğimi hissederken gözlerim dolmuştu.   Hande Kandemir, benim ezeli düşman kategorimde başı çeken sarı kafanın tekiydi! Orta okuldan liseye uzanan bir şey vardı aramızda. Ne o beni severdi, ne ben onu. İkimiz gram sevmezdik yani birbirimizi.  Eyüp Şadoğlu'nun Hande ile birlikte olmasına da şaşırmıştım doğrusu.  Hande ilginç biriydi. Hırslı, kinci ve burnu havada biri olmuştu. Çoğu kere yıldızımızın barışmamasının sebebi üstten üstten bakan gözleriydi. Dünyanın merkezi kendi sanıyordu.  Bu eve gelin gelmesi demek ona hizmet edeceğimiz anlamı taşırken Berfin'e inanamayan gözlerle bakıp, "Lütfen şaka yaptığını söyle," diyerek acıyla suratına baktım, şaka diye şakıması için gözlerinin içine baktım. Kötü bir şaka olmalıydı.   Berfin ise başını olumsuz anlamda salladıktan sonra, ciddiyetle, "Hande Kandemir benim yeni yengem anlayacağınız," diye duruma yeni bir açıklama getirince koşarak uzaklaşmak istedim.  Çekişmeli günlerin alt yapısı o gün mutfakta hazırlanırken nedensiz olmayan bir şekilde Eyüp'e kızgındım, anlaşabildiğimizi söyleyemezdim ancak bu çok farklı bir boyuttu. Kendisi gözleriyle kaç kere şahit olmuştu.  Hande benden nefret ediyordu.  Eyüp.. sanırım gerçekten aşıktı o kıza. Başka bir anlam yükleyemedim çünkü.  Tek temenlim Hande ile karşı karşıya gelmemekti. 
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD