“Hamilesin “ dedi.
Bu o kadar kolay anlaşılabilecek bir şey değildi. Hamileydim ve karnımda bir bebek olduğunu söylüyordu bana bu işte bir yanlışlık olmalıydı.
Bu o kadar kolay bir şey değildi. Çocuk yapmak bu kadar basit olmamalıydı. Elimi bir an karnıma attım burda canlı bir şey olduğunu söylüyordu.
Şu an canlı olmayan birinden canlı bir parça olduğunu söylüyorlardı. Bu bebeğin sahibi şu an dünyada bile değilken bu şey karnımda nasıl oluşmuş olabilirdi.
Kafayı yemeye başlamıştım.
“Su saçmalama” dedim.
“Öyle dedi kız hem yanlış çıkamayacak bir seviyede baya yüksekmiş” dedi sessiz sessiz .
“Ya insan bu kadar kolay hamile kalır mı?”
“Belen bilmiyorum gel doktora gidelim istersen” dedi.
“Bence de gidelim bu işte bir yanlışlık var.” Dedim kapıyı açıp dışarı çıkarken . Koridora baktık kimse yoktu su ile gizli gizli doktora gidecektik. Merdivenleri inip su da benimle doktorun yanına girdi. Bizi tanıyanlar sorsa da idrar yolu enfeksiyonumuz var deyip kestirip attık.
Sıra gelince içeriye girdim ama nasıl söyleyeceğimi ne anlatacağım bilmiyordum.
Doktor bir açıklama yapmam için bana bakıyordu.
“Ben” dedim başımı önüme eğip.
“Evet belen söyle dinliyorum çekinme” dedi.
“Ben nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum aramızda kalacağına eminim ama yardımınıza ihtiyacım var”
“Ne oldu anlat yardımcı olurum ben sana. “ dedi gözlüklerin üzerinden bakarken.
Bir an önündeki bilgisayara döndü. Eli ile fareden bir şeylere tık tık yapıp duruyordu.
Derin bir nefes aldım.
“Ben galiba hamileyim “ dedim.
Önce bana baktı. Ciddi olup olmadığımı anlamak için ama yüzümdeki yıkık ifade ve bu aralar mustafanın ölümünden dolayı olan halim kimseye şaka yapacak halimin olmadığını anlatıyordu.
Ciddi olduğumu anlayınca gözlüğü çıkardı. Suya baktım o da bana bakıyordu.
“Babası Mustafa mı?” Dedi o da tanıyordu hastane küçük olduğu için herkes birbirini tanıyordu.
Kafa salladım. Baba ve Mustafa bu iki kelime yan yana gelince gözümden akan yaşa engel olamadım.
“Belki değilsindir gel bir muayene edelim “ dedi.
İçeriye doğru girip beni sedyeye yatırdıktan sonra ultrason cihazının yanındaki tekerlekli sandalyesine oturup sedyeye yaklaştı. Duyduğu andan beri korku dolu gözlerle bana bakıyordu.
Jeli sürüp karnıma koyduktan sonra bir süre ekrana dikkatli bir şekilde baktı.
Gözlerini acı içinde kapatıp derin bir nefes aldı.
“Belen bebek var “ dedi yüzü düşerken.
“Ve bayadır da var yani büyümüş yeni bir hamilelik değil 4 haftalık en az. “
“Biliyorum öldüğü gece olmuştu “ dedim utanarak.
Korkuyordum. Çok korkuyordum aileme bunu basıl açıklarım bilmiyorum ama olan olmuştu artık. Bu saatten sonra yapılacak şeyler sınırlıydı.
“Kalp atışına bakayım mı” dedi.
Kafa salladım. Su ise kapıdan beni izliyordu.
Sesi açtıktan sonra odada hızlı bir şekilde atan bir kalp vardı. O küçücük şeyin kalbi atıyordu. Belki de babasının duran kalbi onda atmaya başlamıştı. Dayanamadım ağlamaya başladım. Su ağladığını benden gizlemek için arkasını dönüyordu.
Muayene bittikten sonra toparlanıp odaya geçtik. Hepimizin yüzü sirke satıyordu ben ise bom boş duvar izliyordum yine.
“Belen bunu demek bana düşmez ama evli değilsin ve şu an bebeğinin babası ile de evlenebilecek durumda değilsin “ dedi bunları söylerken sesi titriyordu.
“Biliyorum “ dedim.
“Ne yapacaksın “ dedi.
“Onu bende bilmiyorum “
“Ailen kabul eder mi bu durumu “ dedi .
“Onu da bilmiyorum “ dedim.
“İyice düşün taşın aldırmak için zamanın çok az” dedi.
“Aldırmak mı?” Dedi.
“Evet kararını ver zaman geçmeden bazı şeylerin yapılması lazım “
“Anladım teşekkür ederim” dedim odadan çıkarken
Karnımda bir tane bebek ile kalmıştım bu koca dünyada. Mustafa da yanımda yoktu.
Aldırma fikri aklımdan geçmeye başlamıştı. Ama o an bir görüntü geldi gözümün önüne. Arabaya bindiğimde mustafanın bana söyledikleri
“Bir kız çocuğu istiyorum saçları sarı renkli gözlü böyle baba baba diye tüllü etek giyip peşimde dolansın” demişti. Bu çocuk sadece benim değil onundu. Bu bizimdi. Bu bu dünyada bizden kalan son şeydi. Nasıl aldırıp öldürmeye cesaret ederdim.
“Mustafa neden burda değilsin” dedim ağlayarak yere çöktüğümde. Su beni kollarımdan kaldırıp yukarı çıkarmaya çalışıyordu. İnsanlar bir şey anlamadan beni yukarı çıkarmaya çalışıyordu.
Alana girince odaya geçip beni yatırdı koltuğa.
“Bekle ben birazdan geleceğim sen dinlen “ dedi kapıyı kapatıp dışarı çıkarken.
Odada yine benim duvar izleme seansı başlamıştı. Duramadım. Dik oturdum. Ben bu çocuğu annemlere nasıl açıklayacaktım nikah yoktu aramızda bu durumu ne yapıp ne edip düzeltmem gerekiyordu.
Mantıklı düşünmem gerekiyordu. Mustafa artık yoktu. Karnımda ondan bir bebek vardı. Bunu ailem duyarsa ben biterdim. Bundan sonraki hayatımı da düşünmem gerekiyordu daha 21 yaşındaydım. Bir bebekle ben ne yapacaktım. Aldırsam mı diye düşünüyordum.
O an o boş koltukta mustafanın yansımasını gördüm. Bana bakıp gülüyordum.
Hayaldi biliyordum ama çok gerçekçi bir hayal.
“Nerdesin günlerdir” dedim.
“Öldüm ben biliyorsun “ dedi.
“Biliyorum” dedim koltukta oturup önüme eğilmiş dertli dertli sallanırken.
“Bebeğimiz olacak “ dedim gözümden bir yaş akarken.
“Kız bence “ dedi gözleri dolup gözünden bir damla yaş düşerken.
“Belen kıyma yavrumuza” dedi.
“Mustafa” diye yanına yaklaştım. Konuşacaktım onunla. O an kayboldu bir anda. Tam nereye gitti diye bakarken su geldi. Ben kafayı yemeye de başlamıştım. Halüsinasyonlar görmeye başlamıştım.
“Ne oldu belen iyi misin rengin bembeyaz” dedi.
“Mustafa burdaydı” dedim etrafa bakınırken.
Su bana acı dolu gözleri ile bakıyordu. Sonra geldi saçlarımı okşarken bana sarılıp teselli ediyordu.
“Geçecek güzelim hepsi geçecek” dedi.
“Çok yoruldum”
“Biliyorum ama geçecek. Artık kendine daha çok dikkat et” dedi.
“Su ben daha 21 yaşındayım. Karnımda babası olmayan bir çocuk var ben ne yapıcam” dedim.
“Aldıracak mısın “ dedi.
“Bilmiyorum ama yapamam. O bizim ikimizin bu dünyada bizden kalan tek şey. Aşkımızın bu dünyadaki elle tutulur gözle görülür tek kanıtı. Ailem evlatlıktan reddetse bile aldırmayacam. “ dedim. Kararımı vermiştim.
Kızımıza kıymayacaktım.
Sonra akşam olunca eve gittim. Kapıdan içeri girince annem yemek hazırlamıştı beni bekliyorlardı. Hep beraber yemek yedik daha doğrusu onlar yedi ben çatalımla tabağımdaş yemeği bir o yana bir bu yana gönderip durdum.
“Amcanlara çaya gideceğiz sende gel “ dedi babam.
“Olur “ dedim kafa sallayıp. Şaşırmışlardı çünkü günlerdir evden dışarı iş hariç çıkmıyordum. Kimseyle görüşmüyordum. Kimseyle telefonda bile konuşmuyordum.
Yemeği toplayıp hazırlandıktan sonra amcamlara gitmek için çıktık evden. Allahtan onlar da bu olayı biliyorlar ve benim bu yüzümün neden böyle olduğunu sorgulayıp beni darlamazlardı.
Geçip oturduktan sonra yengem uzun uzun süzdü beni o büyü yapan yengelerden değildi. Beni çok sever hatta mustafayı da çok severdi amcam da öyle ölünce üzülmüşlerdi.
Amcam da beni konuşturup keyfimi yerine getirmeye çalışıyordu ama şu an ne yapsalar işe yaramayacak gibi duruyordu. Başımdaki dert o kadar büyüktü ki gülebilecek halde bile değildim.
Sohbete katılıp yine gülmeye çalıştım ama bu benim için çok zordu. Ben aileme bu durumu nasıl açıklayacaktım.
O sırada yengemlerin kapısı çaldı. Yengem kızı dilaraya seslendi kapıyı açması için.
“Amcamın oğlu gelecekti fatih. Alt katta oturuyorlar annesigil bir yere kadar gitti onlar gelene kadar bizde oturacak” dedi yengem açıklama yaparak.
Hiç önemli değil gerekirse bütün apartman gelsin. İçeriye bir adam girince şaşırdım ben annesigil gelene kadar bizde oturacak deyince 10 yasında çocuk gelecek sanmıştım. Kocaman bir adam içeri girince açıkçası şaşırdım. Benden 5 yaş falan büyük sakallı bir adam girdi. Babamın elini sıkıp anneme selam verdikten sonra bana da hoşgeldin demek için baktı.
“Hoş” dedi durakladı.
“Hoşgeldiniz” dedi gülümseyerek.
“Sağolun sizde” dedim yine beş karış suratım ile. Adamın bakışları oturana kadar benden ayrılmadı. Çok mu kötü görünüyorum o yüzden mi bu adam bana bakıyordu anlamadım.
Bütün gece babamla ve amcamla kahkahalar atarak sohbet ettiler ve ben bütün gece Mustafa’yı düşünüp karnımdaki çocuğumuzla ne yapacağımı düşündüm. O kadar dalmışım ki gelen çayı bile farketmedim.
Bedenim burdaydı fakat ruhum kabul etmiyordu. Sahi ruhum nerdeydi benim. Bir anda çay kokusunu alınca midem bulandı ve koşa koşa lavaboya gittim. Midem giderek daha kötü oluyordu.
İçeriye tekrar geçtiğimde herkesin gözü bendeydi.
“Midemi üşüttüm heralde” dedim.
“Hastaneye götüreyim isterseniz “ dedi fatih denen adam. Ne münasebet?
“Gerek yok” dedim kestirip atarak. İşin garip kısmı adama babam ve amcamın da hiç tepki vermemesiydi.
Annemlere biraz daha oturduktan sonra yorgun olduğumu ve kalkmak istediğimi söyledim. Onlar da benimle beraber kalkmak için hazırlandılar. Eve gidecekken hala bu çocuk görünümlü adamın annesi babası gelmemiş miydi?
O sırada dikkat ettim adam gibi değil daha çok çocuğa benziyordu. Benden 10 cm falan uzun hatta detaylı incelenirse baya bebek yüzlü ve yakışıklı bir adamdı. Acaba evde neden tek kalamıyordu? Anahtarını mı unuttu?
Beni ilgilendirmeyen bu konuları bırakıp eve geldim. Duşa girip pijamalarımı da giyip yatağıma uzandım. Ahşap tavanı inceledim. Yan döndüğümde gözüm resmimize takıldı. Çok mutluydum. Allah çok görmüştü mutluluğumu bana demek ki.
Gözümden düşen bir damla yaşla beraber elimi karnıma attım. Bu canı yaşatmak için elimden gelen her şeyi yapmalıydım. Bu dünyada ondan kalan son canlı parça yaşamalıydı.
Gözümü kapattığım gibi uyudum. Bir sonraki sabah işe gittiğimde yengem beni arıyordu. Acaba onlarda bir şey mi unuttum?
“Efendim yenge” dedim.
“Belen napıyorsun yengecim”
“Çalışıyorum yenge sen napıyorsun “
“Hiç bende evde oturuyorum ben sana bir şey diyeceğim ama hemen yok deme bir düşün tamam mı? “ dedi. Hıh kesin bir bokluk geliyordu.
“Dün akşam bize gelen fatih varya “
“Ee var” dedim.
“Seninle evlenmek istiyor”