Veda zamanı

1292 Words
Doğum masasını gördüğümde ayaklarım zangır zangır titremeye başladı. İçimde bir çığlık dışarı çıkmak istiyordu sürekli. Avazım çıktığı kadar bağırmak istiyordum. Bu bebeğe alışamamıştım. Korkmuştum. Ne yapacağımı bilmiyordum ama ben onu sevmiştim. Ne olursa olsun o benim bebeğimdi. Mustafa ve benim bu dünyada yaşayacak beni ona bağlayacak tek parçamdı. Hem mustafa hem bebeğim önce içimi kıpır kıpır ederek bana mutluluk vermişti varlıklarıyla. Şimdi ise ikisi de duran kalbi ile beni yapayalnız bırakmıştı. Kendimi çok çaresiz ve kimsesiz hissediyordum. Tüm dünya beni terkedip gitmiş gibi hissediyordum. Bu bebek bana o hep yanımdaymış gibi hissettirirdi ama şu an onu da hissetmiyordum. Bana bir umut bırakmıştı giderken. Yaşamam için. Onun arkasından ölmek isteyeceğimi biliyordu. O beni yaşamak zorunda bırakmak için hunu yapmıştı. Şu an bıraktığı umudumu da alacaklardı. Hem de giderken bir kere bile neye benzediğini göremeyecektim. Yaşasa acaba nasıl bir bebek olacaktı. Kime benzeyecekti. İlk anne mi diyecekti ya da baba mı? Ya da büyüse ne iş yapacaktı. Belki annesi ve babası gibi hemşire olurdu belki öğretmen. Bunlar artık boş düşüncelerdi. Giden gitti yan ateş böceği misali. Önlüğü giydikten sonra yatırdıkları o doğum masadında dışarıyı izliyordu. Fatih her şeyi halledip geleceğini söylemişti. Şu an annemlere de yalan uyduracak halde değildim. Fatihi beklemeye devam ediyordum. Bir anda telefonum çaldı. Annemin olmaması için dua ediyordum. Konuşursam dayanamaz ağlardım. Su arıyordu. Bir anda telefon açılınca heyecanlı heyecanlı bir şeyler anlatmaya başladı. Ne dediğini anlamaya çalışıyordum ama çok hızlı konuşuyordu. “Belen kızım bir doktor geldi hastaneye adam yıkılıyor. Adamı görünce bizim kızlardan biri bayılacaktı. “ “Ne” “Kızım doktor doktor. Çocuk doktoruymuş. Sürekli yenidoğanın içinde kalacakmış bursadan mı boludan mı bir yerden gelmiş ama adamı gör yıkılıyor. “ “Anladım “ dedim kestirerek. “Bir dakika” dedi bir anda duraksayıp. “Senin sesin çok kötü geliyor neredesin sen?” “Su bebek” diyebildim ama devamı gelmedi konuşamadım. “Su bebek gitti” dedim ağlamaya başlarken. “Ne demek gitti belen saçmalama ne oldu bebeğe “ “Kalp atışı durdu bebeğimin. Alacaklar şimdi benden onu. Doğumhanedeyim başka bir hastanedeyim” “Kim var yanında hemen geliyorum “ “Gelmene gerek yok fatih yanımda sen sorumlu ile konuş benim yıllık izini yarından başlatsınlar işe gelmeyeceğim. “ “Belen peki düğün olacak mı? Sen bu adamla sadece bebek için evleniyordun” dedi. Haklıydı ben onunla sadece bebek için evlenmek istiyordum. Bebek de gitmişti. Fatihin sesini yakınlarda duymam ile su ile konuşmayı bitirip telefonu kapattım. Su haklıydı. Şu an evlenmeme gerek yoktu. Fatih içeri girince üzerine steril önlük giydirilmişti maske ve bone de takmıştı sadece gözlerini göremiyordum. Yanıma kadar geldi. “Annenleri hallettim merak etme” dedim. “Tamam “ dedim ve dışarıyı izlemeye devam ettim. O sırada sandalyeyi çekip yanıma oturdu. Doktor gelince benim doğum masasındaki ayaklarımın zangır zangır titrediğini görüyordum. Fatih yanıma kadar yaklaşıp elimi tuttu. Damar yolum açılırken ben bakmamak için Fatih’e baktım. İğnenin battığı an yüzündeki acıdan iğnenin gireceğini anlamıştım. Ben bu adama nasıl onla evlenmek istemediğimi söyleyecektim. Ben bundan sonra ne onunla ne başka biriyle evlenemezdim. Ben artık kimseye yar olmazdım. İlelebet mustafaya ait kalacaktım. Anestezi için ilacı getirdiklerinde bir saate baktım. Bir de fatihe. Acaba bir daha uyanabilecek miydim? O an bu ameliyattan uyanmamayı diledim. Mustafanın yanına gitmek istedim. Mustafanın ve bebeğimin. Bebeğimle beraber bende bu dünyadan gitmeyi diledim. “Fatih” dedim son uyumadığım saniyelerde. “Efendim güzelim söyle” “Ben seninle” dedim. Sonrasındaki kelimeleri telaffuz edecek bir güç bulamadım kendimde. Sonrası karanlık hatırlamıyordum. Gözlerimi açınca bir şeyler söylüyordum ama ne söylediğimi de bilmiyordum. Fatih karşımda durmuş dolu gözleri ile beni dinliyordu. Ne dedim ki bu adam bana sinirden delirmiş gibi bakıyordu. “Fatih” dedim. Kendini toparladı bir anda. “Bitti mi” dedim. “ bitti” dedi. “1 saat sonra çıkabilirmişsin. Ben doktordan gidip reçeteyi alayım “ “Olur” dedim kafa sallayarak. Bir süre boş boş duvarları ve dışarıyı izledim. Ne hissediyorum ve ne yapacağım asla bilmiyordum. İçim şu an anestezik ilaçlardan dolayı durgundu. Ağlayamıyordum bile. Bir süre sonra fatih gelmişti. Ben ise yapacaklarımı o gelene kadar düşünmüştüm ve kararımı vermiştim. “Çıkalım mı kendini iyi hissediyorsan” dedi. “Olur çıkalım” Yattığım yerde dik konuma geldim. Elimden tutarak yere inmeme yardımcı oldu. “Ne dedi doktor ?” “Yarın normal hayatına dönebilirmişsin , ara ara sancıların olabilirmiş ağrı kesici yazdı, dinlenmen gerekiyormuş bir de” dedi duraksadı sonra. Kafasını başka tarafa çevirdi. “Bir de ?” “Bu kadardı” dedi. “Fatih bir de? “ dedim tekrar baskılayarak. “Haftaya cinsel hayatına devam edebilirmişsin “ dedi başını başka yöne çevirip. Bunu söylerken biraz umutsuz biraz kızgın biraz da üzgün söyledi. Bir hafta sonra bizim düğünümüz vardı. Artık olamayacak düğünümüz. Ama o şimdilik bunu bilmiyordu. “Anladım” “Nereye götüreyim seni” “Nişan günü bir restauranta gitmiştik ya oraya gidelim” “Orada nasıl dinleneceksin ? “ “Senin odanda dinlenirim olmaz öyle şey” “Belen orası olmaz rahat edemezsin otele bırakayım ben kalmam istersen yanında” “Ben oraya gitmek istiyorum “ “Peki ben oraya yatak ayarlatayım o zaman” dedi telefonu eline alarak birini aradı. Sonra koluma girip yürümeme yardımcı oldu. Kapıdan çıktığımda babamın arabası yoktu. “Babamın arabası nerede?” “Evin önüne bıraktılar. “ “Anladım” dedim arabasına binerken. Yol boyu hiç konuşmadan ilerlemeye devam ettik. Kafamın içi buz gibiydi sanki. Hiç bir şey düşünemiyordum. Hiç bir şey hissetmedim. Kalbimin atışını hissetmek için elimi göğsüme götürdüm ama onu bile hissetmiyordum. Kalbim onların kalbiyle beraber atmayı bırakmıştı. Onlar beni buraya bırakıp gitmişlerdi. Vardığımızda direk odasına geçtim. Müşteri fazla yoktu ya da olanları göndermişti ben geleceğim diye. Ben önden gidiyordum o da arkamdan. Odaya girdiğimde odaya yemek masası hazırlatmış. Yatak getirtmiş otel odasına çevirtmişti. Yemek yiyeceğime gerçekten inanıyordu yani. “Temiz kıyafet de aldırdım sana” dedi bana bir poşet uzatarak. Gülümsemeye çalıştım ama yapamadım. Yüz kaslarım kasılmış hareket etmiyordu. Sadece düm düz bakıyordum. Bakışımdaki garipliği hissetmiş olacak ki gözlerini kıstı. “Belen iyi misin” dedi. “Hı hı” dedim kafa sallayıp. Elindeki poşete uzandım. Onu odadan çıkarmak için mantıklı bir çözümdü bu. Şöyle bir etrafa bakındım. Dolabın anahtarını arıyordum gözlerimle. Sonradan masanın üstünde olduğunu farketmem ile artık planımı gerçekleştirebilirdim. “Müsaade eder misin üzerimi değiştireyim” “Olur “ dedi ama yüzü onun da buz gibiydi. Davranışlarımdaki soğukluk onu da üzmüştü. Çok üzgünüm fatih. Bu benim hikayem. Benim mutsuzluğum ve benim kaderim. Daha fazla seni de benimle sürükleyemem. Fatih dışarı çıktıktan sonra hemen dolabın anahtarını masanın üzerinden aldım. Dolabın kapağını açtım ve içinden aradığım şeyi sonunda buldum. Silahı. Alıp hemen dolu mu diye kontrol ettim. İçi doluydu. Küçükken babam sağolsun silah kullanmayı bile öğretmişti. En azından içinin ve dışının nasıl temizlenip takıldığını biliyordum. Ve büyük an gelmişti dünya. Veda zamanı. Artık mustafa ve bebeğim de gittiğine göre sıra bendeydi. Biz bir aileydik ve onları cennette yalnız bırakmamam gerekiyordu. Onlar bensiz orda yapamazdı. Mustafa beni çok özlerdi bebeğimin de bana ihtiyacı vardı. Pencerenin önüne gelmeden önce kapıyı kilitledim. Pencerenin önüne geldim yıldızları ve denizi izlerken bu yalan dünyayı hiç özlemeyeceğimi bir kez daha hatırladım. Ben onlar olmadan burada tek başıma daha fazla yaşamayacağım. “Üzgünüm anne bebeğim bensiz yapamaz” dedim kendi kendime. Fatih kapıyı tıklattı. Ses vermeyince açmaya çalıştı. Kapının kapalı olduğunu anlayınca vurup kapıya seslenmeye başladı ama artık çok geçti. Ben bu kapı açılsa da ölecektim. Beni bu dünyada tutan hiç bir şey artık kalmamıştı. Silah kafama dayanmış dururken bir anda kapı kırıldı ve Fatih içeri girdi. Gözleri ayrılmış bir şekilde odanın her yerini taradı sonra beni gördü. Vahşet görmüş gibi korku içinde bana baktı. “Belen hayır lütfen bırak onu” “Hayır” “Belen saçmalama bırak konuşalım” “Üzgünüm kendine iyi bak “ dedim gözlerimden yaş bile akamazken. Bir anda Fatih belinden bir silah çıkarıp kafasına dayadı. “O tetiğe bastıktan an bende sıkarım kafama”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD