Bir gün sonra
Utanıyordu abisinin kucağında eve girmekten, ama Ferman da onun sağlığından korkuyordu işte.
Hastaneden çıktıktan sonra Ferman eve getirmişti ailesini, annesinin sürekli ağladığını bildiği için onun kahyanın arabasıyla gelmesini istedi eve.
Gülay ruhsal olarak kötü bir haldeydi, annesi yüzünden kendini daha fazla perişan etmesini istemiyordu bu yüzden Ferman.
"Ben kendim girerdim içeri abi," dedi boynu bükük bir şekilde. Ferman kardeşinin utandığını bildiği için yüzüne bakmadı.
"Yok güzelim, ben bacımı taşımayacaksam neden abi diye dolanayım etrafta? Sen sadece uyu, dinlen. Bir an önce toparlan, benim için, anam için, özellikle de kendin için toparlan gül kokulu, ay yüzlü bacım!"
Onun bu saf sevgisini hak ediyor muydu? Bundan pek emin değildi Gülay, abisiyle alakalı iyi olan hiçbir şeyi hak etmediğini düşünüyordu.
Ferman kardeşini yatağa bıraktıktan sonra yanına oturdu, elini tutup dudaklarına götürerek öptü.
"Gülay, yaşanan hiçbir şey senin günahın değil! Ama sana bunu yapanlar hem bu dünyada, hem de ahirette günahını ödeyecek! Ve çocuk konusuna gelirsek... Ben bu bebeği aldırmanı istiyorum, millet duysa ne der? Bu olay kimseye duyulmadan kapatılsa daha iyi olmaz mı?"
Bu konuşmanın aynısını, hatta daha ağırını konuşmuştu annesi, dövünerek kızını ikna etmeye çalışsa da başaramamıştı.
"Konuyu kapatalım ne olursun abi, ne konuşursanız konuşun değişmeyecek kararım. Uyumak istiyorum, dediğin gibi, böyle bir şeye ihtiyacım var!"
Ferman ne kadar kardeşini bu konuda ikna etmek istese de şu an vakti olmadığını anlamıştı, zira bu konuda en çok yarayı kız kardeşi almıştı.
"Bunu hemen kestirip atma güzelim, daha sonra konuşacağız bu konuyu ama, çünkü benim vazgeçmeye niyetim yok!"
Yaklaşıp kardeşinin alnından öptükten sonra kalktı yavaşça, Gülay'ın sessiz kaldığını mecburen bıraktı, odadan çıktı.
Annesinin bu kez de kapının önünde ağladığını görünce yüreği burkulmuştu, bu acıları yıllarca geçmeyecekti, hele de ana yüreği için daha da büyük bir ateş olacaktı bu.
"Ana, Allah rızası için yapma kendine bu eziyeti. Bak, Gülay görürse daha da acı çeker. Acı çekmesi gereken taraf biz değiliz, hele Gülay, hiç değil!"
Zeynep Hanımı çöktüğü yerden kaldırmak için elini uzattı, Zeynep Hanım ağlayarak tuttu elini, Ferman annesine sarılarak kaldırdı yerinden.
"Oğlum, defalarca kez yalvardım, kurtul o piçten dedim! Gülay inat ediyor, hiç tanımadığı bir adamın, kendisine zorla dokunmuş bir adamın..."
Gözlerinden yaşlar akmaya başladı tekrardan, hıçkıra hıçkıra ağlarken Ferman onu kolları arasına çekip sarıldı, bunun yetmeyeceğini bilse de sarılmıştı.
"Zorla sahip olmuş adamın piçini doğurmak istiyor! Elalem duyarsa ne der, bu günah benim kızıma kalmaz mı?"
Aynı şeyleri düşünüyordu Ferman'da, ama yaşadığı son şeylerden sonra kardeşinin üzerine gidip onu yine aynı şeylere itmekten korkuyordu.
Bir süre yok sayması gerekiyordu bu tür şeyleri, en azından Gülay sağlıklı bir karar verecek dereceye gelene kadar.
"Kimsenin ne dediği mühim değil şu an, önce Gülay sakin kafayla düşünecek, zaten anlayacak büyük bir hata yaptığını. Bu işi ben çözeceğim ana, Allah için bu konuda bir şey deme kıza, gerçekten halledeceğim! Ben şimdi odama gidiyorum, halletmem gereken işler var!"
İşinin ciddiyetini bilse de onu burada böylece bırakmak istemedi, oturma odasına kadar götürüp oturduğundan emin olana kadar da bekledi.
Çıktıktan hemen sonra her ihtimale karşı yanında birinin durmasını istedi. Böyle bir acıdan sonra birde annesinin yanlış bir şey yapmasını istemezdi.
Odasına geçip saate baktı, daha öğlen ezanı yeni okunmuştu, demek ki istediği şeyi başarması için epey bir vakti olacaktı.
Birkaç dakika sonra Ferman Ağa'nın ardından kahya girdi içeriye, elinde birkaç dosya olduğunu görünce anlamıştı bunun Serhat denen adamla bir bağlantısı olduğunu.
"Getir bakalım kahya efendi, bakalım önümüze çıkan kişiyle ilgili ne tür bilgiler dökülecek ortaya!"
Onunla ilgili olan herşeyi yıkmak için elinden geleni yapacaktı. Bir gün içerisinde tüm ailesi dağılmıştı, aynı şekilde Ferman da dağıtacaktı onun ailesini.
"Buyur ağam, ailesiyle, işiyle ilgili herşey burada var. Ayrıca mal varlıkları tek tek yazılı burada, yani herşey bu dosyalarda!"
Adamın gücünü anlamak için öncelikle mal varlığına, ve de işiyle ilgili şeylere baktı. Adamın kirli bir geçmişi yoktu, en azından Ferman'dan daha temiz iş yürütüyordu.
İş konusunda böyle dikkatli olan bir adam nasıl böyle bir şerefsiz çıkardı, bunu anlayamıyordu Ferman.
"Bu kadar olduğuna emin misin sen kahya? Bu adamın hiç kirli işi yok mu gerçekten? Eğer öyleyse bu kadar malı nasıl var bu adamın?"
İlla bir şey olmalıydı, onunla ilgili öğrendiği herşeyle nefreti daha da harlanacaktı, bu yüzden öğrenmek istiyordu Ferman da.
"Yok ağam, olan herşey burada. Dikkatli bir şekilde araştırdım, ancak böyle bir şey çıkmadı."
Demek ki sadece temiz iş yürüterek namuslu olunmuyordu! Adam ne kadar işinde iyi gibi görünse de kanı bozuk biriydi Ferman için.
"Senin kadar malları yok elbet ağam, ama kalabalık bir aşiret. Kazanılan herşey mala bağlanıyor, hepsi yatırım yapıyor araziye, ondan bu kadar malları varmış."
Demek ki burada dünya kadar insanın hakkı vardı, bir olup güçlü olmak istiyorlardı.
Ferman bu düşünceyle tehditkâr bir ifadeyle güldü, o kadar adamı aynı anda mağlup etmek onun için zevkli olacağa benziyordu.
Aile olayları ile ilgili dosyayı alıp okumaya, fotoğraflara baktı. En başta Serhat'ın erkek kardeşi Samet, daha sonra ise annesi vardı.
Serhat'ın karısına, ve iki küçük oğluna uzun uzun baktı. İntikam işini o kadar benimsemişti ki, bu küçük çocuklara bile bileniyordu.
Hepsiyle ilgili bilgi sahibi olmak için altında yazan bilgileri okudu, aklına kazındığından emin olmak için art arda okuyup son sayfayı çevirdi.
Gördüğü kız ilk başta onda bir anlam ifade etmemişti, ancak daha dikkatli bakınca anlamıştı kim olduğunu.
Gözleri şok içinde açılırken, genç kızın ismini zikretti dudakları heyecanla.
"Papatyalı kız! Şah- Şahbanu... Serhat'ın bacısı bu mu gerçekten?" derken sesi titremişti istemsizce.
Kahya onun bu şaşkınlığına anlam veremedi, kim bilirdi ki dün karşılaştığı kadının düşman olduğunu?
"En küçük kardeş bu ağam, belki görmedin onu daha önce. Küçük abisi serttir, o yüzden müsaade etmez dışarı çıkmasına."
Ferman, kahyaya kısa bir bakış attıktan sonra gözlerini yumup sakince düşünmeye başladı.
Herşey ortadaydı, dün karşılaştığı kız aslında düşmanı sayılırdı. Ve bu demek oluyordu ki, dün hoşlandığı kızdan yarın intikam alacaktı!
Kardeşine yapılanın mislini yapmaya dünden hazırdı, bu konuda tereddüt duymuyordu. Bu yüzden bu kız hakkındaki tüm düşünceleri aniden değişmişti.
İçini büyük bir nefret kaplarken alev saçan gözleriyle döndü kahyaya, aklından geçen senaryolar kendisini kışkırtmaya yetiyordu.
"Ailem bundan sonra asla üzülmeyecek kalfa! En büyük destek sen olacaksın aileme, en azından ben istediğimi yapana kadar!"
Kafasında gencecik, hiçbir şeyden haberi olmayan kıza karşı hain emeller dönüyordu. Kalfa da fark etmişti bu büyük tehlikeyi, ancak ağasına karşı ne diyebilirdi ki?
"Peki sen ne yapacaksın ağam, bu konuda nasıl bir intikam almayı planlarsın?"
Ferman soğuk bir ifadeyle baktı karşısında endişe içinde onu dinleyen adama, ardından yerinden kalkıp odasında gezinmeye başladı öfkeyle.
"Onlara, onların dilinden bir ders vereceğim kahya! O kadar ki tüm Mardin bunu konuşacak, herkesin tek odağı Şahbanu denen kadın olacak! O aileyi öyle bir yıkacağım ki, bir daha asla bir bütün haline gelmeyecek!"
İçindeki tüm kini döküp rahatlamak istiyordu Ferman, çünkü ona göre bu aile başka hiçbir şey hak etmiyordu. Ve bu uğurda kendisine iyi gelen kızı hiç düşünmeden harcayacaktı!