bc

Poyraz Çelikkol "Evlat"

book_age16+
4.8K
FOLLOW
25.5K
READ
family
brave
heavy
office/work place
realistic earth
first love
secrets
musclebear
twink
passionate
like
intro-logo
Blurb

Yiğit ve Zeynep Çelikkol'un altı yaşında yetimhaneden evlat edindikleri Poyraz ve kardeşlerinin hikayesi. Poyraz'ın herkes tarafından bilinen Ayşe aşkının, karşılaştığı Meltem ile gerçekliğe dönüşmesini okuyacağız. genel kültür bilgisi ile her konuda fikri olan Meltem önce dış görünüşü ile Poyrazı etkiledi ama daha sonra neler oldu neler...

chap-preview
Free preview
Bölüm 1
Meltem... Benim gibi yirmi iki yaşına gelmiş ve onlarca yüzlerce hayaliniz varsa ve hala gerçekleştirmek için umudunuz yoksa hayat size sıkıcı gelmeye başlar. Tabii bu hayallerinizi gerçekleştirebilecek güçteyseniz beni dikkate almayın hatta aklınıza gelen akıl sağlığımla ilgili birçok cümlede sıralayabilirsiniz. Ben hayallerini gerçekleştiremeyenler derneğine üyeyim ayrıca derneğimiz oldukça kalabalık bir üye topluluğuna sahiptir. Öyle elinizin tersi ile ittirmeye çalışmayın, ezeriz. Liseyi bitirdikten sonra her genç kızın rüyası üniversite kapısına ulaşmam mümkün olmadı. Neden mi? Çünkü benim sınav kaygısı adı altında doktorların psikolojik rahatsızlık dediği bir olayım var. Olay, gerçek bir olay... Ben bu kaygı nedeniyle kaç ay doktora gittim biliyor musunuz? Tam on iki ay. Sonuç, hayat neden sonuç ilişkisi içinde devimini sürdürürken benimde olayımın sonucu var tabii. Üç defa girmiş olmama rağmen sınavı kazanamayan ben ve bir yıldır ev kızı olan yine ben. Tercih yapma aşamasına gelebilseydim ilk tercihim ev kızı olmak değildi ama nedense çevremdeki herkesin ilk tercihi bu yöndeymiş. Ne annem, ne babam, ne kardeşim ne de baş belası teyzem sanki ben dünyanın en şanslı ev kızıymışım gibi yaklaşımlarını henüz çözemedim. Hele yaptıkları övgüleri duysanız sanırsınız Beyaz Saray'ın en önemli toz alıcısıyım. İlk girdiğim sınavda liseyi henüz bitirmiş, tazecik bir mezunum. Tepemde oturan Bay Kaygı sınavın başladığı andan itibaren bana soğuk terler döktürdükten sonra gözlerimi karartıp bayılmamı sağladı. Gözümü açtığımda tepemdeki beyaz ışığı görünce "Hah!" Dedim. Meltem ışığı gördün, yönetmen final diyecek. Meğerse acil servisteki flüoresanmış. İkinci sınava da yine Bay Kaygıyı baş tacı ederek girdim. Bu defa olayı kişiselleştirmekten çıkartıp gözetmene göz dikmiş olmalı ki on beş dakikanın sonunda ikinci sıradan adamın üzerine kusarak en uzağa kusma rekorunu elde ettim. Tabii bu rekor bana sınavı kaybettirdi. Olsun her başarı yanında başarısızlıkları getirebilir. Bunu düşünerek ayakta kalabilirim. Benim sorunumu anca fark eden canım ailem elimden tutup psikoloğa götürdü. Anlat... Anlat... Anlat... Ben anlatıyorum, adam yakın gözlüklerinin üzerinden beni dinliyor. Hayır, benim anlatacaklarım hiç bitmez ki. Bu adam ne zaman bıkacak diye merak etmedim değil. Ben bir sene anlattım, o da bir sene dinledi. Arada ailemi alıp beni kapı dışarı ettikten sonra kapalı kapılar ardından iş çevirdiler. Her doktordan çıkışımızda da anne ve babamın yüzündeki o sinir sırıtış çok iğrençti. Adam artık ne dediyse? Üçüncü ve son sınavım. Herkes mutlu, herkes ümitli ben hariç herkes emin... Sakin geçen yarım saatin ardından Bay Kaygının canı sıkılmış olacak ki başımın üzerinden bir itfaiyeci karizması ile kayarak bağırsaklarıma indi. Tutulmuyor. Yaşadım, gördüm, hissettim. İnsan küçük tuvaletini tutabiliyor ama büyüğünü tutamıyor. Önce terlemeye başlarsınız, ardından titreme gelir. Ayağınızı altınıza alıp topuğunuzu tıpa yerine kullanmaya çalışırsınız fakat ne kadar yöntem denerseniz deneyin sonuç aynı. Önünüzde iki seçenek vardır. Bir, ortalığın içine sıç, umursama ve sınavına devam et. Koku sayesinde bir sınıf dolusu rakibini elemiş olmak da ikinci kazancın. İki, hayatının rezilliğini yaşamamak için sınıftan kaçarcasına çık ve cennete kavuş. O an tuvalet gözünüze cennet gibi gözüküyor, emin olun. Ben ikinci seçeneğin içini karalayarak sınıftan ok gibi fırladım ve ikinci soluğumu tuvalette aldım. Bu arada tuvalete içimi dökerken yanına hayallerimi, mesleğimi, geleceğimi de eklemeyi unutmadım. Tam da bulunduğum noktada ki bu okul tuvaletinin küçük kabini oluyor, karar verdim. Ben bir daha sınava girmeyeceğim. Üç defa denemiş olmama rağmen karşılaştığımız her karşılaşmada yenildiğim Bay Kaygı 'ya şapka çıkarttım. O kazandı ben kaybettim. Okul kapısından ilk çıkan ben olunca ailemin yüzündeki ifadeyi tahmin edersiniz. Önce korku dolu bakışlar ardından beni üzmemek için gülümsemeye çalışan suratlar. Her ne kadar yüz kasları gülmeyi reddetse de onlar gülmek için çabalıyorlardı. Bende onlarla aynı çabayı gösterdim. Üzüldüğümü görmesinler istedim. Hatta bağırsaklarımın bozulduğunu bile komik bir olay gibi anlatmaya çalıştım. Ne kadar inandırabildim bilmiyorum. İçim kan ağlıyordu aslında. Okuyup meslek sahibi olacaktım sonra çalışacak ve para biriktirecektim. Hayallerimi sıraya koyup tek tek uygulayacaktım. O günden sonra kariyer planlamamı mecburen ev kızı olarak yaptım. Bu konudaki en büyük destekçim annem ve teyzem oldu. Önüme konulan paket programın konusu hızlı öğrenmeydi. Başka türlüsü olamaz çünkü bir insan aynı gün içinde evi toplayıp, silip, yemek yapıp, çamaşır yıkamayı öğrenemezdi. Acelem ne bilmiyorum ama evin kadınları tarafından aldığım hızlandırılmış kurs sayesinde oldukça ilerledim. Bu kadınlar bu işi biliyor. Anneme göre eğer bir meteor yolunu şaşırıp yeryüzüne düşer ve her şey yok olursa o zaman boş zamanımız olabilirdi, aksi kabul edilemez. Benim için boş zaman, işleri yarım bırakıp ya da "Aa... unutmuşum" yalanının arkasına sığınıp kendimi odama atabildiğim zaman. Yine akşam yemeğinden sonra masa toplama görevi bana giydirilecekken usta bir manevra ile kardeşime pas atıp gole çevirdim. Tamam, o üniversiteyi kazanmış olabilir, okuyor ve bölümü zor da olabilir fakat onun bu evde yaşadığı ve benimle aynı sıfatta olduğu gerçeğini değiştirmez. Bir zahmet akşam masayı toplayıversin. Üniversite, hayatımda okumadığım tek gerçek oldu. Onun dışında ben önüme gelen her yazıyı okurum. Deterjanların etiketleri, yol tabelaları, kullanma kılavuzları, sözlük, ilaç içlerindeki bit yazılı kâğıtlar, gazete kupürü... Daha sayabilirim de sıkılacaksınız. Bu nedenle her konu hakkında fikir sahibiyim. Bana ülkeler ile ilgili soru sorun, anlatırım. Ateş yakacağız deyin, gerekli malzemeleri söylerim. Eğer genel kültür bölümü, gereksiz bilgiler fakültesi diploması veren bir kurum olsaydı ben en üst dereceden mezun olabilirdim. Odamda sıkılıp, daralıp otururken artık bu hayatın böyle gitmemesi gerektiğine karar verdim. Ben dört duvar arasında harcanacak biri değilim. Okuyamamış olmam silinmemi gerektirmiyor. Benim gibi milyonlarca insan var. Hepsi kendini eve kapatsaydı ne olacaktı. Hayır, bu gidişe dur demenin zamanı geldi artık. Mor yatak tulumum ile yataktan kalkıp beyaz pofidik terliklerimi giyerek kararlı adımlarla salona girdim. Biraz hızlı girdim galiba bakışlar hemen bana döndü. Babam gece ajansını izlerken annem örgü örüyor, teyzem telefonunda okey oynuyordu. Kız kardeşim ortada yok. Bir eksik sorun değil dedim ve gerekli çoğunluğa sahip olduğumu düşünerek konuşmamı yapmaya başladım. "Sevgili ailem, uzun zamandır rahatsız olduğum, değiştirmek istediğim hayatımla ilgili verdiğim kararı açıklıyorum. Üzerimde yaptığınız çalışmalar için teşekkür ederim. Bundan sonra çalışmaya karar verdim. Hayallerimi bırakmayıp peşinden koşacağım" "Aa orospu mu olacaksın?" Biz buna hayatın tokadı diyoruz. Garip olan bu sorunun teyzemden gelmiş olması. Kendisi işletme bitirmiş, yıllarca bankada çalıştıktan sonra emekli olmuş sonra da benim başıma nöbetçi olarak gönderilmiş kişi. Annem ve babam teyzeme ters bir bakış attılar fakat o sanki dünyanın en normal sorusunu sormuş gibi bana bakıyordu. Şimdi ben bu kadına ne demeliyim? Allah aşkına fikri olan varsa söylesin. En iyisi onu duymamazlıktan gelip devam etmek. "Neyse, dediğim gibi ben çalışmaya karar verdim. Kendi paramı kazanmak istiyorum" Canım annecim her zaman olduğu gibi olumluydu. Yalan, her zaman olumlu değildir ama bana şu an lazım. "Nerede çalışacaksın kızım? Onca insan işsizken senin deneyimin bile yok." "Şansımı denerim anne böyle tüm gün evde oturmaktan iyidir." İzin vermesi için son sözü söyleyen babama bakıyordum. Burada da küçük bir yalan var, babam her zaman son sözü söylemez arada annem kaçak giriş yapabiliyor. "Çalış tabii kızım ama ben nerede çalıştığını, patronunu gelip göreceğim. Seni sahipsiz zannetmesinler" Tabii ya aslan babam benim. Ya benim aile çok anlayışlı, seviyorum onlar. Sevgi tamam ama anlayış konusunda teyzemi tevzi ediyorum. Mutluluğumu yaşamaya başlayacaktım ki yine o ses duyuldu. "Meltem söyler misin nerede çalışacaksın? Kime gitsen ya diploma isteyecek ya da tecrübe. Sende ikisi de yok kızım." "Bende ikisini de istemeyen bir iş bulurum teyze" "Oldu, görürsem söylerim. Git hevesini al bari. Yüzüne kapılar çarpınca ne demek istediğimi anlayacaksın nasıl olsa. Son söylediğimi de ilk söylediğimi de" O akşam yatağımda hayal kurarak uykuya daldım. Ne işler bulmuştum. Yönetim kurulu başkanının özel kalemi... Üzerime yapışan elbisemi giymişim, ayağımda topuklu ayakkabılarım, tıkır tıkır koridorda ilerleyip muhteşem patronumun odasına giriyorum. Adam yıkılmıyor, yıkıyor. Jilet gibi üzerine tam oturmuş İtalyan kesim takım elbisesi, karşısında makyajınızı yapabileceğiniz kadar parlak rugan ayakkabıları ile bana o karizmatik gülüşünü atıyor. Uzun boyu ve kaslı vücudu takımının içinden bile belli oluyor. Ben edalı yürüyüşümle masasının önüne gelip kırmızı rujlu dudaklarımla dosyayı önüne koyup "Buyurun" diyorum. STOP! Hayal saati sona erdi. Ne yani ben böyle hayaller kuramaz mıyım? Siz kurmuyor musunuz? Hadi ama yemeyin beni. Şimdi açık olalım, yanınızda sevdiğiniz adam bile olsa tarif ettiğim patronum gibi biri önünüzden geçse bakmayacak mısınız? Bakmazsanız önemli bir göz ya da beyin sorununuz var. Herkes güzele bakar canım. Belki ben biraz fazla bakıyor olabilirim. Gencim, bekârım, güzelde olabilirim yani biraz üzerimde çalışılsa olabilir. Sosyal medyada takip ettiğim yabancı mankenler yüzünden evde kalacağım zaten. Onlar beni bulamayacağı gibi bende onlar gibi birini bulamayacağım. Bu benim AKUT ile Everest'e tırmanmam kadar olası. İlk gün, yeni heves ve heyecanla dışarı çıktım. Mahalle bakkalımızdan yerel gazete alarak iş ilanlarını açtım. Eve yardımcı arayanları pas geçiyorum. Kaçtığım işten para kazanmak çok akıllıca gelmedi. Sekreter arayanlara göz gezdirdim. Birkaç tanesini beğenip aramaya başladım. CV gönderin diyenden tecrübe isteyene kadar herkesle konuştum. Tamam, haklısınız da ben çalışmadan nasıl deneyim kazanacağım? Gün boyu telefon görüşmesi yaptım, nihayetinde görüşmeye çağıranlarda olunca yıkılmak üzere olan direncim tekrar ayağa kalktı. Ertesi gün hazırlanıp görüşmeye gittim. Tam üç yerden randevu almıştım. Yakın çevreden olduğu için yetişmekte zorlanmadım ama işe girmekte zorlandım. Tahmin edebileceğiniz gibi giremedim. Oysa ne kadar özenerek hazırlanmıştım. Siyah pantolonum, beyaz gömleğimi giymiş saçlarımı sıkıca toplamıştım. Benim için resmi bir kıyafetti. Giderek sönen umutlarım bir haftanın sonunda magma tabakasına ulaşmıştı. Yanan lav bile umutlarımı ateşlemeye yetmedi. Teyzeme bir ton laf söyleyerek burnum havada ettiğim sözleri şimdi bir bir yutma zamanıydı. Of ne çok konuşacaktı. "Ben sana demiştim" ile başlayan cümlelerin ardı arkası kesilmeden sıralayacaktı. Canım kardeşim, evimizin medarı iftiharı da ne gamsız ya. Kime çekti bu kız böyle. "Ablacım yine iş bulamadım" diyerek geldiğim her gün "Aman abla ya, boş ver sıkma canını, olur" deyip kestirip atıyor. Tabii hatunun tuzu kuru. Yarın son kez deneyeceğim, baktı olmuyor kaderime karşı gelmeyip ev kızı mastırımı tamamlatacağım. Sabah annemin yeni emirlerini yerine getirdikten sonra kendimi dışarı attım. Duvarların üzerime geldiği yetmiyormuş gibi sırayla dizilmiş dolmalarda karşıma çıkınca kaçtım. Manasızca dolaşmaya başladım. Mana olacak bir durum yoktu zaten. Ellerimi kırmızı şort tulumumun ceplerine sokup avare avare dolaşıyordum. Düşünmeye başlayınca kendimi durduramadığım için nereye geldiğimden bile haberim olmadı. Bir an dünya denen gezegende olduğumu fark edip etrafıma baktım. İnsanlar bana benziyor, eller kollar aynı, ikişer tane, göz kulak ona keza fakat değişik bir durum var. Bunlar fazla mı şık? Şehrimizin güzide semtlerinden birine geldiğimi çocuk parkında oynayan anneleri görünce anladım. O bebek arabası denen araçlar uzay mekiğinin dünya versiyonu olmalı. Normal bebek arabalarının beş katı fiyatta satılmalarının nedeni acaba içinde yatan bebeklere farklı davranıyor olması olabilir mi? Mesela bilimsel veri yüklemesi yapıyor olabilir, sanatsal yetenek aşılamasını belli periyotlarda yapıyor olabilir... Bu ayrıntıları araştırmayı daha sonraya bırakıp etrafa bakınarak yürümeye devam ettim. İnsan vücudu belli bir efor sarf ettikten sonra kanda belirli maddeler eksilmeye başlar. Beynimizde bu maddeleri tamamlamak için yemek uyarısı verir. Uzun lafın kısası karnım acıktı. Önünde durduğum restoran bir anda beni kendine çekti. Neden bilmiyorum ama sanki mıknatısa tutulmuş demir parçası gibi oldum. İçeri girip boş masalardan birine oturdum. Yanıma yaklaşıp karşımda duran kadına baktığımda aynaya mı bakıyorum yoksa ikizim var da yeni mi görüyorum karar veremedim. Yani kadın annem yaşlarında olmalı ama o kadar benzer özelliklerimiz var ki şaşkınca baka kaldım. O da benim gibi düşünmüş olacak ki bana aynı şekilde baktı. Tabii tecrübe burada devreye giriyor o, benden daha çabuk toparlandı. "Hoş geldiniz. Kusura bakmayın ilk defa bana benzeyen biri ile karşılaştım, şaşırdım." Simsiyah saçları, menekşe gözleri vardı aynı benim gibi. Gerçi benim gözlerim tam menekşe değildi, maviydi ama kızdığımda ya da çok güldüğümde menekşeye döndüğünü söylerler. Gözlerimi kırpıştırdığım sıra başka bir kadın yanımıza gelerek "A aa Ayşe, benzerini bulmuşsun." Sonra kulağına eğilip ne dediyse ikisi birden gülmeye başladı. "Hoş geldiniz, benim adım Zeynep ve ortağım, arkadaşım, kardeşim Ayşe." "Memnun oldum, bende Meltem" "Meltemcim, bizde menüler sabittir, her gün yaptığımız belli yemekler var. Bugün günlerden fırında soslu tavuk ve püre" "Tamam" Adı Ayşe olan ve bana benzeyen kadın yemeğimi getirip arkamdaki masaya ortağı ile oturdu. Yemeğimi yerken konuştuklarına kulak misafiri oldum. Hayır, dinledim, bile isteye. Yardımcı aradıklarını öğrenince kulaklarım adeta kurt köpeği gibi dikildi ve çanaklar arkaya döndü. "Ayşe, bizimkilerden yardım mı istesek. Onlar iş alımında bizden daha tecrübeli, bir bakışta anlıyorlar eğriyi doğruyu" "Zeynep saçmalama. Adamları holdingden çıkarıp restorana yardımcı seçmek için mi çağıracağız? Sarp'ın ne kadar dalga geçeceğini düşünsene... Yalnızca bizi değil gelenleri de bezdirir vallahi" Restoran, holding bağlantısını kuramadığım gibi bizimkiler denen adamların kim olduğunu da anlamadım. Şimdi arkamı dönüp beni işe alın desem, dinlediğimi anlayacaklar. Demezsem iş elden gidecek. Bir şansım bile olsa denemeliyim. Sırf teyzemin 'Ben sana demiştim' tiradını dinlememek için bunu yapmalıyım. Oturduğum yerden arkamı görebilecek şekilde döndüm "Kusura bakmayın, kulak misafiri oldum. Eleman mı arıyorsunuz?" diyebildim. Nasıl dedim bir ben biliyorum. Ne kadar kibar da olsa onları dinlediğimi açıkça itiraf etmiştim. Birbirlerine baktılar sonra ana döndüler. "Evet, mutfakta yardımcı arıyoruz" dedi adı Zeynep olan. "Deneyimin var mı?" beklenen ve cevaplanamayan soru geldi. Dürüst ol kızım. Sen ev kadınlarının en iyisinden eğitim almış bir savaşçısın. "Deneyim derken bana göre var size göre yok. Bizim evin mutfağı buradan küçük olduğu için ve nüfusumuz beş kişi ile sınırlı olduğu için deneyimim yok. Tabii annemin ev günlerini hesaba katarsanız, her biri diyette olup masayı gördükten sonra karınca sürüsün dönen kadınlar üzerinde deneyimim çok. Tam bir ev kadını olan annem tarafında yetiştirildiğimi gururla söylemek istiyorum. Teyzemin de iğneleyici katkıları tetikleyici olarak etkili olmuştur." Biri bana neden tuhaf baktıklarını söyleyecek mi? Ben deneyim maceramı açık yüreklilikle anlattım. Yalan dolan yok, hepsi gerçek. İnanmadılar mı yoksa? Ah bu iş de elden gitti. Aman be Meltem ne beceriksizsin kızım sen. *** Meltem'in deneyim hakkındaki uzun ve değişik açıklamasından sonra Zeynep ve Ayşe karşılarındaki tuhaf ama bir o kadar tatlı kıza baktılar. İçlerinden gelen gülme isteğine karşı gelmeyip doyasıya güldüler. Restoran açma hayalleri kocaları sayesinde gerçekleşmiş ve tüm sorumluluk bu iki kadının üzerine bırakılmıştı. Tek bir şart vardı, restoran ile ilgilenip kocalarını ihmal etmeyeceklerdi. İki kadında orta yolu nasıl buluruz diye düşünüp küçük, menüleri günlük olarak belli bir yer açtılar. Her gün tek menü çıkartıyorlar ve giderlerine yetecek kadar kazanıyorlardı. Arada müşterilerine küçük sürprizleri de oluyordu. Özellikle çalışanlar için tercih edilen bir mekândı. Kararsız kalmayıp kendi yerine karar verilmiş yemekleri yemek zorlu hayattı kurtarıcı gibi geliyordu. Akşam saat yedi gibi kapatıyorlardı. Bundan önce yanlarında çalışan kızın eli çok ağırdı fakat ihtiyacı olduğu için kıyamayıp çıkartmamışlardı. Evlenip başka şehre gidince yeni birini aramaya başladılar. İşte bu dönemde Meltem karşılarına çıktı. İş deneyimi olmadığını öğrenmelerine rağmen kızın samimiyeti onları fethetti. Kendi gençliklerine benziyordu. 'Uygunsan yarın başla' dediklerinde Meltem sıkıca boyunlarına sarıldı. Ne yapacağını bile bilmiyordu ama mutluydu. Onun mutluluğu patronlarının mutluluğu oldu. 

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

KALP HIRSIZI (Hırsız Serisi-2)

read
6.0K
bc

HÜKÜM

read
137.4K
bc

SINIR (TÜRKÇE)

read
13.3K
bc

Kalbimin Derininde

read
7.8K
bc

Leyl Tutkusu

read
308.4K
bc

Ufaklık | Texting

read
1.7K
bc

Yasak İlişki (+18)

read
8.2K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook