Bölüm 5

2259 Words
Hafta sonu restoran kapalı oluyordu. Genellikle çalışan kesime hitap ettiği için bu kararı almışlardı. Sadece cumartesi sabahtan geliyorlar yeni haftanın planlaması yapılıp eksikler belirleniyordu. Temizlik de tamamlandıktan sonra kapı yeni haftaya kadar kilitleniyordu. Meltem tüm camları sonuna kadar açmış, masaları sandalyeleri bir tarafa toplamış temizlik yaparken ortalığı tam anlamı ile curcuna alanına çevirmişti. Zeynep etrafa bakıp buranın bir saat içinde nasıl eski haline geleceğini merak etti. Bir saat sonra çıkmaları gerekiyordu çünkü evde aylık yapılan makarna partisi vardı. Zeynep, Ayşe ve Pelin sırayla makarna yapma işini üstlenmişlerdi. Her defasında yeni denenen soslardan en memnun olanlar ailenin erkekleriydi. Bir saatin sonunda nasıl bilmiyorlar ama Meltem her yeri temizlemiş ve yerleştirmişti. Ellerini beline koyup eserine bakarak sırıttı. "Oh bitti. Bende bittim ama olsun" "Meltem, annene madalya takacağım" "Neden Zeynep Hanım?" "Onca işi kısa zamanda yetiştirebilmeyi öğretmiş sana. Biz kızlara odanızı toplayın dediğimizde iki gün sürüyor." Meltem sırıttı "Benimde yapmak istemediğim iş olunca uzatma rekoru kırabiliyorum" dedi. Zeynep bayılıyordu onun dürüst açıklamalarına. Evden işe gidip geldiğini bildiği için belki değişiklik olur düşüncesiyle onu da eve davet etmeyi düşündü. İyi yetişmiş, düzgün bir kızdı. Yiğit ve Sarp da onu gördüklerinde sevmişlerdi. "Meltem bugün işin yoksa bizim evde makarna partisi var, gelmek ister misin? Yabancı yok, ailece olacağız yani herkesi tanıyorsun" "Yok, aile toplantınızmış ben arada çıkıntılık yapmayayım." "Aşk olsun, çıkıntılık ne demek? Sende bizim kızımız sayılırsın, çocuklarımdan çok seninle beraberim" Meltem hem utanıp hem sevinerek "Tamam" dedi. Samimi bir aile olduklarını işe başladığından bu yana görmüştü. Zengin olduklarını da anlamıştı fakat ne kadar neye sahip olduklarını bilmiyordu. Onu tek tedirgin eden Poyraz'dı. Ne kadar yakışıklı bir adam olsa da ters ve soğuktu. Yanında getirdiği kadına karşı bile yakınlık göstermemişti. Oysa kadın gerçekten güzeldi. Hatta kıskanılacak kadar. Akşam ayna karşısına çok bakmıştı kendine, karşılaştırma yapmıştı. Sonra bunun hadsizce olduğunu kendine söyleyip yatmıştı. Bakımlı sarı saçları, ben kaliteyim diye bağıran kıyafetleri, uzun cüretkârca sergilediği bacakları ile göz kamaştırıcıydı. Meltem daha rahat giyinmesini seven bir kızdı. Zaten şık kıyafetler giyip gideceği bir yerde olmamıştı. Yer yoktu onun hayatında yüksek topuklara, kısa eteklere. Kendine ait elbiselerini ve tulumlarını seviyordu. Irmak'ı onun yanında görünce ilk defa sorgulamıştı kendini. Biraz canı sıkılsa da boş verdi. Farklı dünyalardan gelen yaratıklardı onlar. Zeynep, Ayşe ve Meltem eve girdiklerinde arka bahçeden bağırışlar geliyordu. Birilerinin oldukça eğlendiğini anladılar. Ayşe "bizim develer eğlencede" dediğinde ikisi de gülümsedi. Bahçeye çıktıklarında gördükleri manzara tamda Ayşe'nin tanımına uyuyordu. Evin altındaki havuzun camları tamamen açılmış açık havuz haline getirilmişti. Pelin, Cenk'in omuzlarına, Doğa, Ege'nin omuzlarına çıkmış havuzun içinde deve güreşi oynuyorlar Yiğit ve Sarp da şezlongda onların hallerine gülüyorlardı. İki anne gözleri kocaman açılmış hayretle çocuklarına baktılar. Her biri kocaman insan olmalarına rağmen çocuktan farkları yoktu bu görüntüleriyle. Kızları dışarıda hanımefendi gibi dolaşırken şu anda tam bir cazgır gibi bağırıyorlardı. Sarp kenardan taktik verince Ayşe kocasına döndü "Hayatım eksik kalma sende katıl" dedi. "Sen üstte olursan neden olmasın yavrum" Yiğit koluna sağlam bir yumruk attı ve çocukları işaret etti. "Ya Yiğit kazık kadar oldular, nasıl dünyaya geldiklerini biliyorlar, neyi saklıyoruz? Sen karını öperken hala çocuklara gözlerini mi kapattırıyorsun yoksa?" Çocukları küçükken Yiğit ne zaman Zeynep'i öpecek olsa 'çocuklar kapatın gözlerinizi' der onlarda söylenerek kapatırlardı. Açana kadarda şikâyet etmeye devam ederlerdi. Yiğit bu hatırlatma ile gülümsedi. Arada aynı uygulamayı devreye sokmanın iyi bir fikir olduğunu düşündü çünkü karısını her sıkıştırdığında birine yakalanıyorlardı. Konunun değişmesini sağlamak için Meltem'e dönen Yiğit "Hoş geldin Meltem" dedi. "Merhaba Yiğit Bey, nasılsınız?" "Teşekkür ederim canım, iyiyim" "Kız, karımın küçük versiyonu, sende havuza girecek misin?" Meltem ile beraber diğerleri de gülümsedi. "Yok, Sarp Bey böyle iyi". Havuzdan gelen itiraz cümlelerine sadece sırıttı. Dördü birden kenara gelmiş, kollarını duvara yaslayarak bakıyorlardı. "Hadi Meltem sende gel" "Evet, gel hadi" "Yalnız bak baştan anlaşalım bizim evde para geçmiyor, öpücük işliyor ona göre" Meltem, Ege'ye bakıp pis bir gülüş attı "Siz gelirsiniz restorana..." diyerek alttan bir tehdit savurdu. Ege "Gitti benim harçlıklar diyerek havuzun dibine battı". Henüz çalışmaya başlamadığı için hala harçlık alıyordu. Tam babasının oğlu olarak oldukça eli sıkı bir çocuktu. Ayşe "Hadi çıkın artık sudan" dediğinde sırayla çıkmaya başladılar. Cenk ilk önce çıkarak diğerlerini sürekli havuza geri gönderiyordu. Suya düşüp çıkmaktan yorulmuş olsalar da gülmeye devam ettiler. Pelin merdivenlerden çıkıp "Ay yeter çok yoruldum Cenk" dediğinde Cenk ona ağır adımlarla yaklaşmaya başladı. Yüzünden belliydi bir munzurluk yapacağı. Kız gülerek elini uzattı "Sakın, aklından ne geçiyorsa yapma. Vallahi çok yoruldum" Cenk hızlanıp yanına geldi ve kucakladı. Pelin kahkaha ile gülüyor bir yandan da bırakması için bağırıyordu. Sarp'ın "Bırak lan kızımı" demesine kalmadan kucağında kız ile suya atladı. Saçılan sudan herkes nasibini aldı. Cenk suyun altında bile Pelin'i bırakmayarak sarıldı. Ona dokunmak için hiçbir fırsatı kaçırmıyordu. Sudan çıktıklarında Pelin hala gülümsüyordu. "Ay tamam. Bittim vallahi yürüyecek halim kalmadı Cenk" "Ben bilirim seni, bitmezsin sen" gözlerinin içine bakarak söylemişti. Pelin'in gülümsemesi yüzünde asılı kaldı. Ne güzel söylemişti. Cenk onun her yönünü bilirdi, her hareketinin anlamını anlardı. Belki anne babasından bile daha iyi tanırdı onu. Seviyordu Cenk'in ilgisini, şefkatini. Bazen farklı bakıyordu, bir tek bu bakışların anlamını bilmiyordu Pelin. Öyle derin bakıyordu ki sanki gözlerine değil içlerine kadar iniyor farklı bir şeyler anlatmak istiyordu. Ondan hiç utanmayan kız sadece o anlarda utanıyor fakat bu utanma tatlı geliyordu. Islak halde şakalaşıp gülüşmeye devam eden aile kendi içlerinde oldukça eğleniyorlardı. Meltem de onlara katılmış aileden biri gibi olmuştu. Bugün makarna kimden sorusuna da ilk o cevap vermişti. Bugünün aşçısı Meltem olacaktı. Bahçeden gelen neşeli sesleri duyan Poyraz eğlenceyi kaçırdığını anladı. Üzülmüştü biraz ama onun ailesinde neşeli günler çoktu, bir daha ki sefere yanlarında olacaktı. Irmak neler oluyor der gibi baktığında Poyraz tebessümle "Eğleniyorlar" dedi. Irmak kahverengi şortu, bej gömleği ve dolgu topuk ayakkabıları ile bahçeye geldiğinde anlık bir sessizlik oldu. Doğa sessizce "Hah geldi" dedi memnuniyetsizliğini ses tonuna yansıtarak. Hafif bir tebessüm ile herkesin gözlerine baktı Irmak. Bu ailede pek kabul görmediğini hissediyor olsa da çok umursamıyordu. Aile kavramı farklıydı onun. Ona göre Poyraz'ın ailesi fazla iç içeydi. Her biri hoş geldin dedi nezaketen. Havuz sefası bitince üstlerini değiştirmek için odalarına gittiler. Meltem daha önceden hazırlık yapmak için mutfaktaki yerini almıştı. Zeynep ve Ayşe'nin yardım etmesine izin vermemiş tüm sorumluluğu kendi üstlenmişti. Elinden gelenin en güzelini yapmak istiyordu. Eve ilk girdiğinde büyüklüğü ve ihtişamından büyülenmişti. Şimdi biraz daha fikir sahibiydi, zenginliklerinin ölçüsü onun bildiğinin çok üstündeydi. Mutfakta bile ona yardımcı olan üç kişi vardı. Bu güce rağmen öyle sıcak ve samimilerdi ki farkında olmadan onlara kapılıp içlerine giriyordu insan. Rahatlardı, çekinme yoktu. Çocukları ile arkadaş olurken aynı zamanda büyükleri olduklarını da hissettiriyorlardı. Bu uyumu yakalamanın ne kadar zor olduğunu biliyordu Meltem. Hayranlığı bir kez daha arttı. Bu nedenle eline geçen fırsatı iyi değerlendirip onlar için çok güzel bir makarna yapmak istedi. Açlık başa vurmuş, iştahlar kabarmış olarak masaya yerleşmeye başladılar. Muhteşem sos kokusu evin içine yayıldıkça kokunun etkisine girip mayışmaya başlamışlardı. Irmak da masadaki yerini aldı ve beklemeye başladı. "Karbonhidrat pek bana göre değil ama Poyraz öyle çok övdü ki merak ettim doğrusu" Poyraz yan gözle kadına baktı. Ne zaman makarnayı övmüştü ki? Sadece 'Bize gidiyoruz, makarna var' demişti. Seviyeli konuşmasına diğerleri de eşlik etti fakat hiç biri bu resmiyetten memnun değildi. Irmak'a yakın davranmalarına rağmen neden bu resmiyetten vazgeçmediğini anlamıyorlardı. Yiğit ve Sarp pek yüz göz olmak istemediği için bu resmiyetten memnun olan tek onlardı. "Kızlar sizde kilo almaktan pek çekinmiyorsunuz galiba, daha gençsiniz dikkat etmelisiniz" Doğa kendini tutabilmek adına masanın altından Pelin'in bacağını sıkıyordu. Pelin gülümsedi. "Varsın kilom makarnadan olsun, umurumda değil. Beni beğenecek kilomla beğensin" "Dedi sıskaların prensesi" Cenk kaşları havada Pelin'e baktı. Pelin de ona sırıtıp önüne döndü. Poyraz elini yıkama bahanesi ile masadan kalktı. Masanın altına baksa geçen elektrik akımını görebilirdi. Gerçi görmese de hissetmişti. Irmak'ı buraya getirmenin iyi bir fikir olmadığını düşünmeye başladı. Her ne kadar aile hayatını gösterip ne istediğini anlatarak ayrılma konuşması yapacak olsa da bu günü bozmaktan dolayı biraz sıkıldı. Kardeşleri sıraya girmiş hangimiz daha iyi laf sokarız yarışındalardı. Banyonun kapısına elini uzattığında kapı kendiliğinden açıldı ve Meltem içeriden çıktı. Onun burada olduğunu bilmiyordu. Şaşkınlığını gizleyemedi. Geldiğinden beri kimse ondan söz etmemişti. "Meltem?" "Merhaba Poyraz Bey" "Bey mi? Evimdeyiz Meltem, iş yerinde değil ki aynı yerde de çalışmıyoruz" "Ben resmi duruşunuza istinaden öyle dedim" "Hmm... Resmi... Peki" "Önümden çekilirseniz makarnaya bakacağım, herkes acıktı da" "Makarnayı sen mi yaptın?" "Evet" "Umarım dolman gibidir." "Yaşayın ve görün" diyerek yanından geçen kızın ardından baktı. Yüzünde beliren tebessümün o bile farkında değildi. Büyük kayık tabağın içinde gelen, dumanları üzerinde tüten makarnayı gören herkes çatalını eline aldı. Görüntü harikaydı. Makarna ışık gibi parlarken üzerindeki sos dağ gibi görüntüdeki helezonların arasından akıyor, peynir kendini sıcaklığa bırakmış eriyordu. Kafalar tabağa uzanmış kokusunu içine çekiyor ve beğenilerini ifade eden mırıltılar çıkarıyorlardı. Gören hayatında ilk defa makarna yiyeceklerini sanırdı ama bu an onlar için vazgeçilmezdi. Ege çatalının ucunu sinsice tabağa uzatırken Meltem kaşıkla vurdu "Hop delikanlı, önce büyükler" dedi. Ege dudağını sarkıtıp oturdu "ama ben evin en küçüğüyüm". Meltem göz devirip elini Yiğit'in tabağına uzattı. "Yiğit amca senin tabağını alayım" "Al kızım yoksa bunlardan bize bir şey kalmayacak" Poyraz, onun babasına amca demesine şaşırdı. Az önce kendisine bey diye hitabeden kız babasına samimi bir şekilde amca diyordu. Dışarıdaki eğlence sırasında Sarp ona isim takmış 'küçük versiyon' demeye başlamıştı ve amca demesini söylemişti. Meltem de bundan memnun olarak kabul etmişti. Yemekler tabaklara servis edilince tek tık bile duyulmadı. Başlar tabakların içine gömülmüştü. Normalde çenelerinden yağlar akarak yerlerdi fakat Irmak karşılarında çatal ve kaşık kullanmaya başlayınca çeneden yağ akımına dur dediler. "Küçük versiyon, önündeki tuzu uzatır mısın?" "Uzatamam Sarp amca, senin yaşında tuz, şeker ve undan uzak durulması gerekiyor, kusura bakma yani" "Biri şunun kafasını tabağın içine sokabilir mi? Bana yaşlı dedi" Poyraz sırıtıp Meltem'e döndü "Bravo bayan çokbilmiş, amcamın en hassas noktasını buldun" dedi. "Yalan mı canım? Bilimsel bir gerçek bu" "O bilimsel gerçek ile canımıza okuduğunun farkında değilsin. Her sabah koşturacak şimdi bizi" "Haa... E geçmiş olsun o zaman" Birbirlerine bakıp gülümsediler. Irmak bu durumdan oldukça rahatsızdı. Bu tanımadığı kız aileye kendinden daha yakındı. Poyraz'ın bile samimiyetle gülümsemesi ender görülürken kız kısa sürede başarmıştı. "Meltemcim ne hoş iki işte birden çalışman... Hem restoran hem burası, çalışkan insanları bende severim" Meltem çatalını tabağın kenarına bırakıp peçete ile ağzını sildi. Savaşa hazırlanan yerliler gibi, ritüel gerçekleştiriyor havasındaydı. Doğa kendini feda etmeye hazırdı. Eğer aralarında laf düellosu başlarsa Poyraz'ın çok sinirleneceğini biliyordu ama ona kızmazdı. Bir iki uyarı cümlesi ile kurtulurdu. "Irmak sen yanlış anlamışsın. Meltem burada ailemizden biri olarak bulunuyor. Evin kadınları makarnayı sırayla yaparlar, ben hariç tabii... Meltem de bugünün gönüllüsü oldu. İstersen bir daha ki sefere senin elinden yiyelim" Cenk işaret parmağını kaldırarak kardeşine tebrik bakışı gönderdi. Gerçekten iyi idare etmişti. Irmak huzursuzca yerinde kıpırdadı. Başını salladı, yemeğine geri döndü. Masada tat kalmadı. Güzelim makarna bile kurtaramadı. Evin yardımcıları sofrayı toplarken onlarda salon kısmına geçmişlerdi. Meltem usulca ben gitsem mi dediğinde kafalar hızla ona döndü. Poyraz'ın kardeşi ve kuzenleri tarafından çevrelendi. "Saçmalama" "Şimdi gidemezsin" "Şu an seni bırakamayız" "Zamanı değil" Her birine tek tek baktı ve oturduğu yere sindi. Neler olduğunu anlayamamıştı. Tek anladığı şu an buradan gidemeyeceği idi. Sessizce bekledi. Irmak, Poyraz'a dönüp "Artık kalksak mı?" dedi. Poyraz da bunalmıştı, zaten bugün konuşmak istiyordu "Tamam" dedi. Irmak otelin süitine girince çantasını koltuğun üzerine fırlattı ve ayakkabılarını çıkarttı. Sıkıldığını belli eden oflaması da ardından geldi. "Geldiğimden beri hiç yalnız kalamadık. Alışık olmadığım bir aile bulutunun içinde savrulup durduk" "Gerçek Poyraz'ın hayatı bu Irmak" "Ah yapma hayatım onlar gerçek ailen bile değil" Poyraz bir anda gerildi. Irmak'ın düşüncesizce sürekli bunu dile getirmesi delirtiyordu. Konuşmanın tam zamanı gelmişti. "İşte tam da bu noktada yanılıyorsun Irmak. Onlar benim gerçek ailem. Ben Poyraz Çelikkol'um. Beni ben yapan o insanlar. Yirmi dokuz yaşındayım ve yirmi üç yıldır bu ailenin içindeyim. Kendimi bildim bileli Yiğit Çelikkol benim babam. Şimdiye kadar herkes bilmesine rağmen bana senin söylediğin sözleri söylemedi. Onlar benim vazgeçilmezim. Kardeşlerim benim koynumda büyüdüler, iyi veya kötü her anımda annem, babam vardı. Amcam, teyzem şefkatle baktılar bana. Her şeyden vazgeçerim onlardan asla" "Ne demeye getiriyorsun Poyraz?" "Bir yere getirmiyorum, sona geldiğimizi söylüyorum" "Ne demek son? Yanıma geldiğinde iki hafta harika geçirdik ama döndükten sonra her ne olduysa uzaklaştın. Yanımda kalmıyorsun, görevmiş gibi etrafımdasın. Benim bilmediğim ne oldu bu arada? Başka bir kadın mı var?" "Senden ayrılmak için başka bir kadının sevgisine ihtiyacım yok Irmak, ayrıca başka bir kadın falan da yok. Bizim seninle yollarımız hiçbir zaman kesişmeyecek, bunu kabul et. Ben kıtalar arası beraberlik istemiyorum, buna karar verdim sadece." "İki yıldır böyle bir sorun yokken şimdi mi aklına geldi. Bu nedene inanmamı bekleme Poyraz, inanmıyorum. Hayatına yeni biri girdi, itiraf et. Kim? Benden daha mı başarılı, daha mı güzel? Kime yeniliyorum bilmek isterim" "Bu safari savaşı değil, güçlü aslan güçsüzü yenmiyor. Nedenimi söyledim, kabul et." "Kalış süremi uzatmam gerekecek sanırım" "Aksine bence işlerini bir an önce yoluna koyup geri dönmelisin. Verdiği kararlarımdan dönmediğimi bilirsin" Iramak, onun geri adım atmayacağını iyi biliyordu. Tam da bu anda ortalığı yakıp yıkmak istese de yumuşak davranmayı seçti. Yüzüne gülümseme yerleştirip yaklaştı. Ellerini Poyraz'ın göğsüne koyup yumuşak dokunuşlarla gezdirdi. "Senin aklın karışmış sanki hayatım. Biraz baş başa zaman geçirirsek bu ilişkinin ikimize de iyi geldiğini göreceksin. Biz seninle güzel vakit geçiren bir çiftiz" Poyraz kadının vücudunda gezinen ellerini tutup indirdi. Irmak vazgeçmemekte kararlıydı. Biraz daha sokulup dudaklarını Poyraz'ın dudaklarına dokundurdu. Küçük öpücüklerle mest etmeye çalışıyordu fakat Poyraz kesin kararını bu odaya girdiğinde vermişti. "Irmak yapma, sen basit bir kadın değilsin. Bu oyunlar sana yakışmıyor. Şimdi burada seninle sevişsem bile kararım değişmeyecek. Hayvani dürtülerin kararlarımda etkili olmadığını bilmen gerekir." "Tamam, bir kez daha düşün o zaman, verdiğin kararın yanlış olduğunu göreceksin. Sana istediğin kadar süre tanıyabilirim" Poyraz gülümseyip başını iki yana salladıktan sonra tekrar ciddileşti. "Kaybetmeyi sevmiyorsun ama bu iş değil. Burada duygular söz konusu. Benim artık bu ilişkiye katacağım bir duygu kalmadı. Hoşça kal" Kararlı adımları ile kapıyı açıp arkasına bakmadan çıktı. Kendini rahatlamış hissediyordu. Hafiflemişti, günlerdir sırtında taşıdığı sıkıntıyı atmış ve özgürleşmişti. 
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD