2.Bölüm

1337 Words
Sabah erken saatlerde annemle okulun yolunu tuttuk, çok heyecanlıydım! Belki de yaşımdan dolayı olabilirdi ama bugüne kadar en heyecan duyduğum anlardan biriydi okula geldiğimiz de doğru müdür yardımcısı Esat Gürbüz’ün odasına yönlendik, kapıyı tıklattık. " Girin!" Annem kafasını uzattı ve izin istedi, Esat Hoca müsait olduğunu söyledi ve girmemizi istedi hemen adımladık ve odaya girdik " Hocam! Hayırlı günler, ben kızımı getirdim. Sabah bana uğrayın demiştiniz ya! Bırakmak için geldim. Ben de gidip evraklarını tamamlayıp size getireceğim" " Tamam güzel! Siz evrak işini halledin, biz de Neva ile sınıfına geçelim, bugün okula başlasın, haydi bakalım hayırlı olsun!" " Sağ olun hocam! İyi günler size!" Esat hoca odasından birkaç dosya ve kâğıt alarak önüme düştü " Hadi Neva düş peşime!" " Tamam hocam!" " Seni okulun en haylazlarının bulunduğu sınıfa veriyorum, ama sen onlara uymayacaksın, bir sorunun olunca da direk bana geleceksin anlaştık mı?" Hem yürüyorduk hemde bir yandan bana nasihat veriyordu Esat Hoca! Onu tam arkasından takip ediyordum, birçok sınıfın önünden geçiyorduk, oldukça kalabalık bir okula benziyordu sınıfların kapıları açıktı henüz öğretmenler ders almamışlardı. Koridorlara gelen çocuk sesleri, çığlıklar ve gürültü inanılmazdı! Tüm bu kalabalıkla nasıl başa çıkıyorlar, bunu beklide ilk defa empati yaparak iç sesim ile kendime söylüyordum. Kendime ve tüm okul çocuklarına bir küfür salladım içimden ‘yaramaz veletler işte!’ sonra 2Y şubesinin önünde durduk, kapıyı çaldı Esat Hoca ve beraber içeriye girdik. “Hocam kolay gelsin, dersinizi böldüm ama aramıza bir öğrencimiz katıldı onu size teslim edip gide cem, size de uygunsa?” “Elbette hocam ne demek! Buyurun lütfen!” “Çocuklar bu arkadaşınızın adı Neva! Onunla kaynaşın ve aranıza alarak ne kadar misafir perver olduğunuzu gösterin olur mu?” Öncelikle sınıftaki öğretmen Esin Hoca bana ‘hoş geldin neva!’ dedi ve diğer arkadaşlar da mırıltı halinde hep bir ağızdan ‘hoş geldin’ dediler içlerinden ilk göz teması kurduğum, yalnız başına oturan sarı saçlı bir kızdı, çok güzel gülüyordu. Gözleri de çok güzeldi. Tesadüf bu ya yanı da boş olduğundan esin hoca beni daha sonra adını öğrendiğim İlay’ın yanına oturttu. Esat hoca iyi dersler dileyerek sınıftan ayrıldı. Esin hoca kendimi tanıtmam için bana sorular sorarak, kendimi tanıtmamı istedi. “Neva YALÇIN, sekiz yaşındayım, buraya Amasya’dan geldim. Kardeşim yok! Babaannem ve annemle yaşıyorum, babam geçen yıl vefat etti!” Bunu neden söyledim bilmiyorum ama içimde anlamsız bir hüzünle buldum o an kendimi, yeni arkadaşlar yeni insanlar, belki de beni sevsinler, halimi anlasınlar istedim. Eğer babasız bir çocuk olduğumu bilirlerse bana daha az inciterek davranırlar diye düşündüm sanırım ve bu gerçekten de işe yaradı. Yerleştirildiğim sınıfın nerede ise tamamı, romantik, duygulu, çılgın ve yaramazlardı. Bu benim için iyiye işaretti. Yanına oturduğum kızın adı İlay! O kadar sevecen sevgi dolu ve güler yüzlü bir kızdı ki, onu kucaklayasım geliyordu konuşurken! Hemen ilk teneffüs zili çaldığında, çılgınca koşarak bahçeye fırladılar ve bana da dokunarak hadi sende gel diye poz atılar, sanırım hislerimle hareket ederek durumumu saklamadan söylemem işe yaramıştı. Beni aralarına koşulsuz almalarını istiyordum. Burada bir sorun yaşamadan okumak istiyordum. Beni buraya bağlayan bir şey olsun istiyordum! Çocuklar daha öncede beraber olmanın verdiği o tanışmışlıkla eğlenip, koşturdular tüm teneffüs boyunca, ama ben henüz aralarına daha yeni katılmıştım çocuktum bu durum elbette hiç hoşuma gitmemişti onların oyunlarına katılabilmek için bilindik bir geçmişimin olması gerekirdi, ama çocuktum nihayetinde! Nedensizce kalbim kırılmıştı işte! İlay yanıma yaklaştı, nedense bana karşı iyi bir duygusu olan bir tek o varmış gibi geldi, çocukluk buya ona kanım kaynamıştı işte. Benim tüm sınıfla ilişki kurmam bakımından gerçekten istekliydi İlay! Beraber sınıfa girmek için bahçeden merdivenleri çıkıyorduk o sırada bir çocuk bana omuz atarak acele bir şekilde hızlıca çıkmaya çalışıyordu. İlay benden önce çıkmıştı sınıfa, tuvalete uğraması gerektiğini söylemişti bende nasıl gideceğini biliyordum artık burası benim ikinci adresim olacaktı. " Önüne baksana! " Diye çıkıştı çocuk, ama o bana vurmuştu, hatta baba akran zorbalığımı yapıyordu diye yüzüne baktım. Kumral parlayan saçları vardı, gözlerinin rengi çok güzeldi, hani babaannemin çimen yeşili dediği türden, bakışları çok güzeldi. Kız güzeli diyorlar ya ondan! Ben işte o an aşk ile tanışmıştım, bir görmemle Vurulmuştum bu çocuğa ve bu bana bir bela olmuştu. Yanmak nedir, kızgın kumlara atlamak nedir işte o an yaşadım. "Ö-önume bakiyo-r-dum!" Tüm heyecanımı da belli etmiş kendimi ele vermiştim, o an yaşadığım heyecanın ve tedirgin oluşun tarifi bende hala yok! " Tamam, neyse, sen yenisin belli! Dikkat et kendine, herkes benim gibi düşünceli olmaz!" " Du-sun-celi mi?" " Anlaşıldı! Bir de kekemesin yani! " Tüm gün beni aşağılasa bile o an, ona ne diyebilirim ki, her bir hücrem tırtır titriyordu. Yani bu kadar küçük yaşta bu bana reva mıydı, gözleri benden almıştı, adımı bile söyleyemeyecek bir hal almıştım. Sınıfa girdiğimde, hangisine gireceğine bakmadan girdim, Allah'tan doğru yere geldim. İlay halime baktı, bir aksilik var anladı ama bana bir şey demedi, hemen kaydı yanında bana yer açtı. İyi kızdı ve en can arkadaşım olacağı o andan belliydi. Yeni bir öğrenci olduğum için, o ortama dahil olana kadar bazı konulardan muaftım, mesela öğretmenler bana soru sorması, şunu yap bunu yap da demediler bende o gün huzur içinde hülyama daldım. Çok hayal kuran bir kızdım ama bu bile benim boyumu aşmıştı. Beni küçük yaşta vurgun misali, kendimden geçiren bir aşktı. Ona âşık olmuştum. Çimen gözlü sevdiceğim. Bu okulda okuyor ama aynı sınıfta değildik, ama olsun aynı havayı soluyorduk bu bana yeter de artardı. Okul dağıldı evlerimize yol aldık, İlay bana samimi içten bir hoş çakal dilemişti. Eve geldiğimde babaannem bende olan bu durumu hemen fark etti, yemek yerken bile içimden yemek gelmemişti aklımda fikrimde yeşil gözlü o çocuk, Allah'ım ne kadar güzeldi. " Bana müsaade, erken yatacaktım, yoruldum bugün" Önce babaannemi sonra annemi ı öptüm, iyi geceler diledim. İkisi birbirlerine baktılar " Tamam kuzum, yatıver!" Dedi babaannem Odama çekildim ve yorganı üzerime çektim, sarıldım yorganıma! Hayaller kuruyordum gördüğüm yüz, bende duygusal bir kaos yaratmıştı. Kapı açıldı babaannem girdi odaya, usulca yatağıma oturdu ve gözleri ile bana imaada bulundu. Ne iş der gibi bir yüz hareketi ile! " Kuzunun kuzusu, neyin var? Bugün bir hoşsun yavrum, de hele ninene!" “Ne diyeyim ki ninem? Bir şeyim yok!” “Senin gözlerinin ışığını bile bilirim ben, hadi! Uzatma da anlat bakalım!” “Nine! Ninem!” Yataktan hızla doğruldum! Bağrına başımı koydum, nasıl başlayacağımı bilmeden, anlamsız bir şekilde ağlamaya başladım. Endişelendi! Yüzümü ellerinin arasına aldı ve okşadı. “Güzel kuzum benim! Sen ne oldu da böyle akıtıyorsun pınarlarını?” “Nenem! Galiba ben âşık oldum!” “Nasıl, kız sen aşkı ne bilecek ki!” “Nine!” Yüzüne baktım, gözlerimi devirdim. Küçük masum bir kedi gibi baktım ona, ben aşıktım ama! Ben ne anlıyordum. Ben zaten şu an anlayamayacak kadar akıl boşluğuna düşmüştüm. O ne ise benim anlayıp anlamama bakmadı, acımadı bana! “Bak! Kuzum, elbette aşk yaş tanımaz, her yaşta aşk duyarsın, her yaşın kendine göre sevdası vardır. Sen bana bakma!” “Nene! Onu ilk gördüm, çimen yeşili gözleri ile bana çipil çipil bakıyordu. Kalbimin sesinden aklımın sesini duyamadım bile!” “Anladım seni, kuzumun kuzusu!” “şimdi, bu duygun ile ilgili daha her şey taze, hele bi yat uyu! Yarın da bir bak kendine, tanıdıkça hala yine aynı mı? Konuşalım!” “Tamam nene!” Babaannemin bana söyledikleri ile, bana kızıp beni ayıplamamış olmasıyla içimde yine bir umut oluştu. Sanki o yaşta ne yapacaksam! Yani yolun sonu görünmüyor, bir çocuk neler diyor. Normalde babaannem kızar mıydı, kızdı da bana mı söylemiyordu. Hiçbir fikrim yoktu. Yarın yine o çocuğu göreceğim için bir an önce yatıp uyanmak istiyordum. Hiç vakit kaybetmeden hayallerimle uykuya daldım. Babaanne Mevlüde hanım Oğlum kadirin kuzusu! Daha 9 yaşına girmedi, ama aşk diyor yandım diyor! Ne anlar ki bu yaşta bir çocuk, ama yine de onu azdırmak istemediğimden pek fazlada yüzlemek istemedim. Çocuk bu, soğutursun uçuverir daldan, yanlış şeylere tevessül eder. Nihayet anlamak, dinlemek lazım. Karşımdaki bir çocuk, küçük kalbini kırmakta bana yakışmaz, bizi büyütürken bin tane edep hikayeleri yaparlardı evet ama ben asla gelenekçi olmadım. Kuzumu Neva’yı hep farklı yetiştirmek istedik, aklı başında düşünceli bir çocuk oldu hep, bir şeyler yaşıyor belli ki de anlam veremiyordu. Yanında olacaktım, ona rehber olacaktım. Dertlerine dinleyici, sıkıntılarına yardımcı olacaktım. Ben onun ninesiydim, oğlumun biricik emaneti kuzusuydu Neva!
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD