Ceza

1755 Words
Bu söylediği vücudumda ki kan akışını durdururken nefes alamadığımı hissettim. Böylesi bir ihtimal bile kanımı dondurmaya yetmişti, gerçek olmasını kaldıramayacağımı biliyordum. Ben annemsiz yaşayamazdım ve bu hayata katlanış sebebimdi o. Her şeye rağmen yine de sakin görünmeye çabaladım çünkü üzülüp ağlamam onu daha da sinirlendirmekten başka bir işe yaramayacaktı. Bunu daha önce deneyimlemiştim. "Lütfen Arthur sana söz veriyorum bu bir daha asla olmayacak." Sesim kontrollü çıksa da ona yalvarmıştım ve onun bir şey söylemek yerine bunu duymazdan gelerek sert adımlarla mutfaktan çıktığına şahit oldum. Onun gidişiyle kısa bir süre ne yapacağımı bilemeden öylece oturup düşünmeye başladım. Kocamı kızdırdığım ve üzdüğüm için suçlayıp durdum kendimi. O iyi bir adamdı ve daha iyi hizmeti hak ediyordu. Keşke üzüntümü belli etmeseydim ona karşı. Ayrıca annemi göremezsem bu benim için çok büyük bir yıkım olurdu. Kendimi toparladıktan sonra cesaretimi toplayıp ayağa kalktım ve onun peşinden gittim. Terastaydı ve telefonda konuşuyordu. Sırtı bana dönük olduğu için beni fark etmedi. Bende onun konuşmasını bölmek istemediğim için sesimi çıkarmadım ve öylece bekledim. Beni fark edinceye kadar kapıda dikildim, kızgınlığını tekrar alevlendirmek istemiyordum. Nihayet konuşması bittiğinde beni fark etmiş olacak ki başını çevirip baktı. Yüz hatları yumuşamış gibiydi ama yine de bedeninden yayılan gerginliği hissedebiliyordum. Gözleri gözlerimdeyken; "Buraya gel." diyerek elini uzattı. Benimle hep böyle emir kipiyle konuştuğu için yadırgamıyordum, artık alışmıştım bu duruma! Anında hareketlendim ve yanına giderek elini tuttum. Onun konuşmasına fırsat vermeden atıldım hızlıca. "Seni kızdırdığım için üzgünüm canım. Çok özür dilerim. Söz veriyorum bu olay bir daha asla tekrarlanmayacak." Onu bir şekilde ikna etmeliydim. Ellerimi göğsüne yerleştirdim ve nazikçe okşamaya başladım işe yarar ümidiyle, başka yapabileceğim bir şey yoktu. İpleri başkasının elinde olan bir kuklaydım ben. "Dilersen odamıza giderek kendimi sana affettirebilirim." Bu onun zayıf noktasıydı, her ne kadar ben bundan nefret etsem de umuyordum ki işe yarasın. "Nasıl affettirmeyi düşünüyorsun." Sesi hala soğuktu. "Senin hoşlandığın şeyleri yaparak..." Tanrım bana vurmasını istemiyordum. "Belki de yeni şeyler denemenin vakti gelmiştir ne dersin?" Hüzünlü gözlerimle ona baktım ve başımı aşağı yukarı sallayarak direktiflerini bekledim. Ne isterse yapmaya razıydım yeter ki beni annemi görmekten alıkoymasın. "Nasıl istersen." Eğildi ve dudağımdan öptü, her zamanki gibi sadece sert ve aceleciydi. Oysa ben öpüşmekten hoşlanıyordum. Benim için duygusal bir bağlantıydı bu. Arthur sevgi gösterilerinde bulunmaz sadece seks yapacağımız zaman farklı bir mizaca bürünürdü. Pek konuşkan bir adam da değildi. Kalın ve sert bir sesi vardı. Gerçi görüntüsü de sert sayılırdı. Uzun boylu ve kalıplı bir yapıya sahipti. Küçük yeşil gözleri ve kalın olmayan açık renk kaşları çoğu zaman çatık oluyordu. Açık kumral saçları ise her zaman kısaydı. Oysa ben öpüşürken elimi daldırıp onlarla oynamak ve çekiştirmek istiyordum. "Odamıza gidelim." Bunu yapmak istemiyordum, ama yine de dediğini yaparak odamıza gittim. Ben öylece durmuş dikilirken; "Soyunmak için ne bekliyorsun?" dedi. Sesi her zamanki gibi duygudan yoksun ve de otoriterdi. Bakışlarımı yere indirirken içimdeki küçük kız çoktan saklanmıştı bile. Üzerimde yaka ve kol kısmı dantelli olan beyaz bir bluz ve kot pantolon vardı. Bluzun ucundan tutarak yukarıya sıyırdığım gibi gelişi güzel bir yere fırlattım. Sonra elim pantolonumun düğmesine gitti. Düğmeleri birbiri ardına açarken Arthur'un gözlerindeki parıltı ve yüzündeki sırıtış da büyüdü. Tişörtünü bir hamlede çıkarıp atmasını ve komodinin en üst çekmecesini açmasını yumruklarımı sıkarak izledim. Kalbim deli gibi atıyordu. "Geçen sefer bunu ertelemeye almıştık. Şimdi seçme şansın yok bebeğim." "Arthur." diye itiraz ettim fakat kocamın delici bakışlarını üzerimde hissedince pişmanlıkla alt dudağımı dişledim. Ona itiraz edemezdim bu koyduğu yasaklardan sadece biriydi. O ne derse ve benden ne isterse sorgusuz sualsiz itaat etmeliydim. Bu anlaşmamızın bir parçasıydı. Çoğu zaman deli gibi korkuyordum ondan ve deli gibi de kaçmak istiyordum. "Eğer istediğimi yapmazsan anneni bir daha asla göremezsin. Ayrıca anlaşmayı bozduğun için onun tedavi masraflarını da karşılamam. Seçim senin Julietta... Hadi şimdi kararını ver." Tanrım bu nasıl bir vicdansızlıktı anlayamıyordum. Tek bildiğim Arthur'un acımasının olmayışıydı. Ona karşı çıkarsam beni ve hasta annemi kapının önüne koymaktan asla çekinmezdi. Gidecek başka bir yerimiz olmadığı için ona muhtaç olduğumun farkındaydı. Derin cesaretlendirici bir nefes alarak kararımı verdim ve benden istediğini yapmak için onun önünde durdum. Elinde tuttuğu şeyle ne yapacağı hakkında hiçbir fikrim yoktu ama yaşayacaklarımın zevk almaktan çok öte oldukça acı verici olacağını çok iyi biliyordum. Bana arzuyla bakan gözlerine bütün nefretimi kusarak bakıyordum bu defa. "Aferin benim güzel karıma." Halata benzer ama daha ince, kırmızı renkli bir iple birbirine kenetlediğim ellerimden nakış işler gibi ustalıkla bağladı. Tek eliyle saçlarımı kavradığında acıyla çığlık attım. "Lütfen Arthur... Lütfen canımı yakma." Beni duymadı, tek yaptığı saç diplerimden çekerek yönlendirmek oldu. ******** Berbat derecede kötü hissediyordum. Hatta bu kelime hissettiklerimi anlatmakta yetersiz kalıyordu. Canım yanıyordu ve ağlamak istiyordum. O kadar yorgundum ki gözkapaklarım isyan ediyordu. Arthur elini dalgalı saçlarımda gezdirdiğinde korkuyla nefesimi tuttum. Uzun saçı sevdiği için saçlarımı onun isteğiyle uzatmıştım. Aslında bu görüntümü bende beğenmiştim. Uzun saç beni olduğumdan daha olgun gösteriyordu. Üstelik kocamla aramızdaki yaş farkının çok da belli olmamasını istiyordum. Arthur her ne kadar kırk yaşında gibi görünmese de aramızda hatırı sayılır yaş farkı olduğu bir gerçekti. Oysa ben henüz daha yirmi yaşında bile değildim. Pelte gibi yığılan vücudumu kendine çekerek saran adamın sıcaklığına sığındım. Çıplak omzuma bir öpücük kondurdu. Bu alışılmadık bir hareket olduğu için heyecanlanmıştım. Sevgiye aç yüreğimle bedenimi sert göğsüne daha çok yasladım ve ona sığındım. "Hadi şimdi uyu bakalım." Anında itaat ederek gözkapaklarım kapandı. Yorgun hissettiğim için uzun ve dinlendirici bir uykuya ihtiyacım vardı. Arthur'un duşa girdiğini duydum. Az sonra banyodan çıktığını ve dolabın kapağını açtığını fark ettim, gözkapaklarım yine kapanmıştı. O sırada bir şeyler söyledi ama uykulu halimle ne dediğini anlamakta güçlük çektim. Zoraki bir şekilde gözlerimi açınca belindeki havluyu çıkardığını ve aceleyle giyindiğine şahit oldum. Yaşının aksine oldukça dinç bir vücuda sahipti. Sağlıklı beslendiği gibi düzenli bir şekilde spora gidiyordu. "Bu gün önemli bir görüşmem var." İç çamaşırını giydikten sonra gri takım elbisenin pantolonunu geçirdi kalçalarına. "Adam bilgisayar mühendisi ama babasından kalan borsa şirketini yönetiyor. Yaptığı yatırımlarla kendini kanıtlamış bir milyarder. Bir gece kulübü, birçok alışveriş mağazası ve de beş yıldızlı bir otelin sahibi." Anlattıklarından çok heyecanı beni etkilemişti. Bu adamla iş yapmak için oldukça istekli görünüyordu. Gömleğini giymiş aynanın karşısında kravatını bağlarken gözleri gözlerimle buluştu. "Eğer onu bu arsayı satın almaya ikna edebilirsem benim için oldukça karlı bir anlaşma olacak. Onun kuracağı fabrika için arsa arayışında olduğunu duyduğumda tamamdır bu iş benim dedim." Bana bunları anlattığı için çocuksu bir mutluluk yaşıyordum. Normalde bana yaptığı işlerden asla bahsetmezdi. Bu durum bizim için büyük bir adım gibi görünüyordu. Kim bilir belki de normal bir çift olma yolunda ilerleme kat etmeye başlamıştık. Bu düşünce beni heyecanlandırdı. Onun beni sevdiğini ve değer verdiğini hissediyordum ama bunları içinde yaşayan ve belli etmeyen bir adamdı Arthur. Gerçek bir ilişki nasıl olurdu bilmiyordum fakat yaşadığımız bu şey sadece ihtiyaçtan öte bir şeymiş gibi gelmiyordu. Arthur kendine korkunç fantezilerini gerçekleştireceği seks partneri bulmuştu, bende annemin ve benim bakımımızı üstlenecek birini... Her iki taraf içinde karlı bir anlaşmaydı o kadar. Bunun aşağılayıcı bir şey olduğunun farkındayım ama annemin iyi bakılmasını ve iyileşmesini istediğim için bu oyunu oynamaya devam ediyordum. "Bu gün uyumana izin veriyorum bana kahvaltı hazırlamana gerek yok, yolda giderken bir şeyler atıştırırım. Dün akşam için bunu bir ödül olarak görebilirsin." Oysa akşam yaşadıklarımı hatırlamak bile istemiyordum. Kemerinin sırtımda bıraktığı izlerin acısı hala tazeliğini koruyordu. Yorgunluk üzerimde etkisini gösterirken göz kapaklarım tekrar kapandı ve kendimi uykunun rahatlatıcı kollarına bıraktım. Bu defa gözlerimi açtığımda öğlen olmuştu. Yataktan kalkmadan önce her zamanki adetim üzere gerindim ve dinlenmiş bir şekilde yatağımdan çıktım. Önce soyunup banyoya girdim, içimde kopan fırtınalarla hızlıca ovalayarak yıkadım bütün vücudumu. Sessizce akıttığım gözyaşlarım suya karışıyor ve yok olup gidiyordu. Tek yaptığım ağlamak ve yaşadıklarımı hiç yaşanmamışçasına unutmaktı. Unutmazsam katlanamazdım çünkü. Duştan sonra çekmeceden kremi aldım ve aynanın karşısına geçip erişebildiğim yerlere sürmeye çalıştım. Arthur yüzüme asla vurmuyordu. Kollarım ve bacaklarımda da iz olmasını istemiyordu. Sırtım görünmediği için çoğunlukla diş, kemer ve kırbaç izlerini oraya mühürlüyordu. Bu izler kalıcı olmuyordu ama ruhumda büyük tahribatlara neden olduğu bir gerçekti. İşim bittikten sonra üzerime oturan bir tişört ve tayt giydim. Bugün her zamankinden çok koşmaya ihtiyacım var gibi hissediyordum. Tam hazırlanmış evden çıkacaktım ki cep telefonum çaldı. Arayan Arthur'du. İkinci çalışında cevapladım. "Efendim hayatım." "Güzelim bana bir iyilik yaparak hemen ofisime gelebilir misin?" İşte bu berbat bir haberdi. "Tam da yürüyüşe çıkıyordum. Acil mi?" Arthur'un alçak ama sert ses tonundan öfkeli olduğunu anlayınca hafif bir ürperti dolaştı içimde. "Evet acil" dedi en keskin ses tonuyla. "Lütfen üzerine güzel bir elbise giy, makyajını yap ve hızlı bir şekilde buraya gel." Bir şey söylememe fırsat vermeden telefonu kapattı. Kısa bir süre kapıda öylece dikildim. Geleceğimizle ilgili sabah ki olumlu düşüncelerim anında buhar olup uçarken, derin bir nefes alarak kendimi toparladım ve yatak odama dönüp üzerimdekileri çıkardım. Böyle zamanlarda Arthur kendimi köle gibi hissetmemi sağlamakta oldukça başarılıydı. Keyfimin bozulmaması için bu olayı düşünmemeye karar verdim çünkü birazdan etrafa gülücükler dağıtırken ona ihtiyacım olacaktı. Üzerinde küçük pembe çiçekler olan zemini krem rengi V yakalı bir elbise giydim. Atkuyruğu yaptığım saçlarımı çözdüğümde başımı hafifçe sallayarak omuzlarımdan göğüslerime doğru dökülmesini sağladım. Sadece allık ve de pembe ruj sürmeyi tercih ettim. Pek fazla rimele ihtiyaç duymuyordum çünkü kirpiklerim kendiliğinden gür ve de kıvrıktı, şanslıydım bu konuda. Ayağıma sevdiğim sandaletlerimi geçirdim ve vakit kaybetmeden Arthur'un dediğini yaparak arabama bindim. Çok geçmeden ofisine varmıştım bile. Trafik olmadığı için memnundum, hazırlanıp gelmem çok uzun sürmemişti yine de içeriye girmeden önce içime bir korku düşmesine engel olamadım, acaba evde çok oyalanmış olabilir miyim diye. Derinden bir nefes tazeledim ve bütün olumsuzlukları bir kenarda bırakarak kapıyı çaldım. Arthur'un neşeli sesini duyduğumda en tatlı gülümsememi takınarak girdim içeriye. O sırada bana arkaları dönük iki adam ayakta durmuş sohbet ediyorlardı. "Hoş geldin hayatım bu ne güzel bir sürpriz." Mükemmel yeteneğe sahip oyuncu kocam... "Buradan geçiyordum ve bir uğramak istedim. Umarım bölmüyorumdur" dedim masumane görünmeye ve inandırıcı olmaya çalışarak. "Elbette ki hayır... Lütfen gel sevgilim" Elini uzattı. Ben ona doğru yürürken yanındaki adamı işaret etti. "Seni ünlü iş adamı Kevin Brown ile tanıştırayım. Eğer anlaşabilirsek kendisiyle büyük bir iş yapmamız söz konusu. Bu güzel kadın da benim karım Julietta." Bu sabah bahsettiği iş anlaşması geldi aklıma. İki kaşım havaya kalkarken böylelikle Arthur'un beni, bu güzel günümü çalarak neden iş yerine çağırdığını anlamış oldum. Ne zaman zorlu bir müşteriyle karşılaşsa beni mükemmel bir koz ve dikkat dağıtıcı olarak kullanmaktan çekinmiyordu. Artık sorun etmiyordum bunu. Her ne kadar erkeklerin beğeni dolu bakışlarına maruz kalmak midemi bulandırsa da beni iştahla süzen her bir bakıştan nefret etsem de bu duyguları arka plana atmayı öğrenmiştim. Bakışlarım muhatabımı bulduğunda adamı görmemle büyük bir şoka uğrayıp duraksamam bir oldu. Bu geçen gün parkta çarpıştığım adamın ta kendisiydi. Böylesine parlak gözlerin unutulması pek mümkün değildi doğrusu. Bakışlarımız kesiştiğinde o da beni gördüğüne şaşırmış görünüyordu. Aslında şaşırmaktan çok öteydi bu. Resmen küçük dilini yutmuş ve fena derecede afallamış gibiydi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD