“Tanrı aşkına bu ne kabalık?” Sanırım söylenmekten çok cilveli bir şekilde konuşmuştum. Beni belimden sıkıca kavradı.
“Sen ne yaptığını zannediyorsun?” Bana böylesine hesap sormasını beklemiyordum.
“Ne yapıyor muşum?" Kendini kontrol etmekte zorluk çekiyor gibi görünüyordu, yüz hatları sertleşmiş burun delikleri aldığı derin soluklarla genişlemişti.
“Dua et ki benim karım değilsin Julietta. Yoksa az önceki yaptığın dans şovunun sonu hiç de iyi bitmezdi.” Eğlenircesine ona baktım ve kahkahayı bastım. Aman Tanrım bunlar hiç benlik hareketler değildi.
“O halde iyi ki sizin karınız değilim. Ayrıca alt tarafı dans ettim, bunda ne var ki?” Belimin üzerindeki elinin baskısını arttırınca dişlerini sıktığını fark ettim. Bir boğa kadar öfkeli görünüyordu.
“Dans mı? O yaptığın hareketlere dans mı diyorsun? Bana hiç de öyle gelmedi. Mekandaki bütün erkeklerin dikkatini çektin. İçkiyi fazla kaçırdın, sana oturmanı tavsiye ediyorum.”
“Oturmak mı, oysa gece daha yeni başlıyor.” Belki de bu gece daha fazla sarhoş olmalı, iyice dağıtmalı ve kahrolası hayatımı bir an olsun unutmalıydım. Ne de olsa her zaman elime geçmiyordu böylesi bir fırsat.
“Siz oturmak istiyorsanız gidip oturabilirsiniz. Benim canım dans etmek istiyor.” Ondan uzaklaşmaya çalıştım ama beni bırakmadı. Israrcı ve kararlı görünüyordu.
“Erkeklerin ilgisini çekmeden dans et o halde.” Erkeklerin bana baktığının farkında bile değildim. Dikkat çekmek gibi bir düşüncem olmamıştı.
"Bu sizi neden bu kadar ilgilendiriyor anlamadım?"
"Benim misafirimsin senin yüzünden kavga çıkabilir." Söylediklerini düşünür gibi yapıp karşılık verdim.
“Hım bunu aklımda tutacağım.” Aramızda çok kısa bir sessizlik oldu. O an çalmaya başlayan romantik müzik eşliğinde gözlerini yüzümden bir an olsun çekmedi. Benimle gözleriyle konuşuyor yüreğime dokunuyordu. Gözlerinde gördüklerimin sarhoşluğuma verip başka şeyler düşünmeye çalıştım.
"Benimle dans eder misin?"
Cevap vermek yerine başımı salladım, sakince hareket etmeye başlayınca bende ona ayak uydurdum.
Soru dolu bakışlarını yakaladım, sanki hiçbir saniyeyi boşa harcamak istemiyor gibi aceleci davrandı.
“Lütfen bana senin hakkında yanıldığımı söyle?” Şüpheci gözlerle söyleyeceklerine odaklandım. Kevın’ın sadece ikimiz başbaşaymışız gibi davranması, etrafımızdaki olan bitenlerden kendini soyutlayarak sadece bana odaklanması durağanlaşmama ve diğer her şeyi askıya almama neden oldu.
“Ne demek istediğinizi anlayamadım?”
“Kaç yaşındasın yirmi olduğunu bile sanmıyorum. Cüretimi bağışla lütfen. Sen ve Arthur dışarıdan bakıldığında baba kız ya da ona benzer bir şeymiş gibi görünüyorsunuz. Sanki bu para için yapılmış bir evlilik gibi duruyor. Ama diğer yandan öyle masum bir yüzün var ki…” derken gözlerinin içi parlıyordu bana bakarken.
“Para için bir adamla birlikte olacak birine benzemiyorsun.”
Nasıl oluyor da bir an sevecen nazik ve düşünceliyken saniyesinde sinir bozucu bir ahmağa dönüştüğünü anlamaya çalışmayı bırakmaya karar verdim. Bu duyduklarımı umursamıyormuşçasına sakince omuz silktim. Oysa sözlerinin etkisiyle içimde büyük bir tufan oluşmuştu. Demek benim para avcısı olduğumu düşünüyordu. Bu canımı acıtmıştı ama ne yazık ki gerçeğin ta kendisiydi. Yani hakkımda yanılmıyordu.
“Bunun cevabı basit. İnsanlar neyi görmek istiyorlarsa onu görüyorlar Bay Brown. Şu var ki, ben hiçbir zaman insanların benim hakkımda ne düşünüyor olduklarını umursamadım. Ayrıca...” diye ekledim. Söyleyeceklerim henüz bitmemişti, altta kalmaya niyetim yoktu.
“Söylediğiniz gibi para uğruna yapılan bir evlilik olsaydı. İnanın bana bu kişi Arthur gibi bir emlakçı yerine sizin gibi zengin bir züppe olurdu. Eminim sizin paralarınızı ve duygularınızı sömürmek oldukça kolay olurdu Kevın Brown.” Küçük çaplı bir kahkaha attı laf sokmam hoşuna gitmişti. Ardından sanki bir kusur arar gibi ciddiyetle yüzümü incelemeye başladı.
“Nasıl oluyor da bu kadar masum görünüyorken, diğer yandan böylesine büyüleyici olabiliyorsun? İnsanın aklını başından alan bir caziben var.” Kendimden emin bir şekilde dudağım yukarı kıvrıldı. İltifatı gururumu okşamıştı.
“Demek hakkımda bunları düşünüyorsunuz?” Ah olamaz resmen adama kur yapıyordum. Kevın aniden dans etmeyi bırakınca bende durmak zorunda kaldım. O kadar ciddi bir ifadeye bürünmüştü ki yüzü… Derin içli bir nefes aldı konuşmadan önce.
“Sadece bunları değil. İnsanın bakmaya doyamayacağı kadar güzel ve alımlı. Aklını başından alacak kadar seksi ve gizemli. Günaha sokacak kadar dayanılmaz ve cazibelisin.”
Anlamlı bakışlarında mizahtan eser kalmamıştı ve o bana böyle bakıyorken karnımın derinliklerindeki kasların aniden gerildiğini hissettim. Bu hiç adil değildi. Bu adam bana ne yapıyordu böyle. Kesinlikle dengemi sarsmıştı. Tekrar dans etmeye başlayınca ona ayak uydurmaya çalıştım ama aklım hala az önceki güzel sözlerinde takılıp kalmıştı.
“Ağzınız iyi laf yapıyor.” dedim etkilenmediğimi ima edercesine. Ama içimde derinlerde bir yerde bundan hoşlanan bir kadın vardı. Her zaman ki gibi onu görmezden gelmek kolay oldu benim için.
“Sadece ağzım iyi laf yapmıyor inan bana bütün uzuvlarım çok iyi çalışıyor.” Bu kaba fısıltıyla bütün bedenim ürperdi. Alaycı sevimliliği onu gözümde daha da fazla çekici kılıyordu.
“Sizin adınıza sevindim ama bu beni hiç mi hiç ilgilendirmiyor.” Umarım bu ona iyi bir ders olmuştur. Kafası karışmış gibiydi gözlerimin derinliklerine bakarken.
“Ah siz kadınlar yok mu! Çok şükür kadınlara güvenmeyecek kadar zeki bir adamım.” Daha önce güven sorunu olan biriyle hiç tanışmamıştım. Aslında Arthur’dan başka bir erkek tanımamıştım ki. Bana ilginç gelmişti bu durum. Kaşlarım hayretle yukarıya kalktı.
“Yoksa ilgi alanınız erkekler mi?” Öyle olmadığını bal gibi de anlamıştım ama onu kışkırtmak hoşuma gitmişti.
“Bunu fark etmediğim için üzgünüm.” diyerek fısıldadım kulağına. Gözleri kısılmıştı. Dişlerinin arasından konuşurken az önceki boğa bu defa öfkeyle burnundan soluyordu.
“Sana ilgi alanımı zevkle gösteririm.” Kısa bir an kararsız duraksadı. Kafasında bir şeyleri ölçüp tartıyor gibiydi. Öfkesini kontrol altına almaya çalıştığını görebiliyordum. Oyunumu anlamıştı belki de.
“Tabi evli olmasaydın.” dedi gözlerimin derinliklerine bakarak. Sesi eski etkileyiciliğine tekrar bürünürken, kalp atışlarımı düzenlemeye çalıştım. Sonrada başını iki yana sallayarak;
“Bu yaşıma kadar evli ya da sevgilisi olan kadınlarla asla birlikte olmadım. O kadınlar benim gözümde sahiplidir. Buna kendimce katı prensiplerim var diyebiliriz.” dedi. Bedenimin onun sert kaslı göğsüne yapıştığını fark edince aramıza biraz mesafe koymak ihtiyacı ile kendimi ondan uzaklaştırdım. Kokusu kafamı bulandırıyordu.
“Ne tuhaf benimde prensiplerim arasında beni beğenen ve arzulayan her erkekle birlikte olmamak gibi bir kuralım vardır.” Dişlerini göstererek gülümserken, keyfinin yerine gelmesine sevinemedim. Düz, beyaz dişlerini çerçeveleyen ağzı hoş, hatta çok güzeldi. Bana neler oluyordu, adamla neler konuşuyordum böyle.
“Dişli ve zorlu kadınları severim.”
“Ama ben küstah adamları hiç sevmem.” dedim ve ondan uzaklaşmaya çalıştım. Evet ondan uzaklaşmalı ve irademi geri kazanmalıydım.
“İzninizle.” Fakat beni daha bir sıkı tuttu, buna güç yetiremeyince acizliğimi kabullenmek zorunda kalarak pes ettim. Ağzını kulağıma yaklaştırdığında fısıltı gibi konuştu sesine egzotik bir hava katarak.
“Lütfen gitme.”
Hem bir emir hem de bir rica gibiydi bu sözleri. Kocam aklıma gelince ürkek bir şekilde onun omuzlarından arkaya Arthur’un bulunduğu yöne baktım. Yanına oturan iki kadınla fazlasıyla samimi bir şekilde sohbet ederken keyifli görünüyordu. Garip bir şekilde kıskanmadığımı ve onun tarafından kıskanılmadığımı fark etmek beni olduğumdan daha da sinirlendirdi. Nasıl bir oyunun içindeydim?
“Merak etme seninle dans edebilmek için ondan izin aldım.” Nedense bu durum rahatlatmaktan çok gerilmeme neden olmuştu. Elimi omzuna tekrar yerleştirdim ve birkaç meraklı bakışa aldırmamaya çalıştım.
“Nasıl bir evliliğin var merak ediyorum. Çok hüzünlü bakıyorsun, mutlu olmadığın çok belli.” Onu duymazdan geldim.
“Az önce prensiplerim var diyordunuz ama şu an prensiplerinize hiçte uygun davranmıyorsunuz.” Cesaretim beni şaşırtmıştı. Karşımda tereddütler içinde kıvranıyorken, onu anlamaya çalışıyordum. Ne yapmaya çalışıyordu bu adam? Yutkunurken gırtlağının aşağı yukarı hareket etmesi kanımı kaynatmıştı. Olamaz ben ve gelgitlerim…
“Haklısın… Senden bu kadar etkilendiğimi belli etmemem gerekiyordu. Bir girdap misali elimde olmadan içine çekildim.” Tanrım neler söylüyordu. Yüzümü inceleyen bakışları acı çekiyor gibiydi.
“Üstelik evlisin. Kendime hakim olmalıydım, yaptıklarım ve söylediklerim için üzgünüm.” Evet ikimiz içinde gerçeğe dönme vaktiydi.
“Sorun değil. Unutalım gitsin.” diye karşılık verdim.
“Dans ve bu güzel gece için teşekkürler Bay Kevın.”
“Asıl buraya gelerek mekanımı güzelleştirdiğin geceme ışık olduğun için ben teşekkür ederim.” Bir yanım gitmek istemiyordu sonsuza dek onun kollarında kalabilirmişim gibi hissediyordum. Bu düşüncelerime tezat bir şekilde konuştum.
“Umarım sizinle bir daha karşılaşmayız.” Derin düşüncelere dalıp çıktı.
“Bende öyle olmasını umuyorum Bayan Julietta.”
Ondan uzaklaştığımda bana hoşnut olmayan bir yüzle bakıyordu bunu umursamayarak Arthur’un yanına gittiğimde sağ yanında oturan esmer kadınla biraz yakınlaşmıştı. Sol tarafında oturan kızıl kadının ise neredeyse boynuna değiyordu dudakları. Öylesine dalmıştı ki ikinci kez seslendiğimde sesimi yükseltmek zorunda kaldım.
“Arthur.” Hızla bana döndü.
“Julietta!” Ona karşı nasıl davranacağımı bilemediğim anlardan biriydi yine. Aldatılan ve gururu kırılan bir kadın gibi hissediyordum ama bu duygumu onaylayacağını hiç sanmıyordum herkesin içinde sorun çıkarmamın cezasını kaldırabileceğimi de.
“Kendimi iyi hissetmiyorum lütfen gidebilir miyiz?” Oflayarak ayaklandı yanıma geldi ve kolumu tuttu.
“Yine neyin var?” Şu an bağıra bağıra ağlamak istiyordum içinde bulunduğum duruma isyan edercesine. Başımı iki yana sallarken zorlukla konuşabildim.
“Ben... Ben ne olduğunu bilmiyorum sadece kötü hissediyorum eve gidip uzanmak istiyorum.” Ona yalvaran gözlerle baktım.
“Lütfen…” Şükür ki başıyla beni onayladı. Etrafa bakınırken Kevın'ı aradığını anladım. Tanrım umarım onunla karşılaşmayız.
“Kevın Brown nerelerde acaba? Ona bir hoşçakal diyelim.” Sıkıca koluna yapıştım.
“Onu az önce esmer bir kadınla birlikte bardan çıkarken gördüm.” Tanrım yalanım ve az önce yaşadıklarım için beni bağışla.
“Ayakta duracak halim yok lütfen gidelim.”
“Peki. Yarın onu telefonla arar durumu izah ederim.” Anlayışlı olduğu için şanslı hissettim. Bunun nedeni az önceki yakalanması olabilir mi diye merak ettim o anda. Ama Arthur benden ya da bir başkasından çekinecek bir adam olmadığı için bu düşünceyi saçma buldum.
“Gidiyor musunuz?” dedi kızıl saçlı kadın ona gönderdiğim öldürücü bakışları umursamadan.
“Sohbet için teşekkür ederim. Belki başka bir zaman kaldığımız yerden devam ederiz.”
Varlığımı umursamayan bir de kocam vardı tabi. İyi ki yaşadığım bu aşağılanmayı Kevın Brown görmemişti. Kim bilir belki de görmüştü ve daha fazla kötü hissetmemem için gelmemişti yanımıza. Kadınlara göz kırpınca onu beklemeden hareket ettim ve çıkışa doğru ilerledim. Arthur adımlarını hızlandırarak bana yetişti. Mekanı terk ettiğimizde Kevın ile karşılaşmadığım için ikinci kez şanslıydım. Açıkçası onun yüzüne bakmaya utanıyordum.
Eve geldiğimizde banyoya girerek hızlıca üzerimdekileri çıkarıp duşa girdim. Ilık su başımdan aşağıya akarken gözlerimi kapattım ve Kevın’la olan dansımızı hayal ettim. Tıpkı bir peri masalı gibiydi yaşadıklarım. Yüzümde tebessüm oluşurken boşver Juli diyerek iç geçirdim. Belki de onunla bir daha karşılaşmamayı ümit etmek en iyisiydi. Evet onu tamamen aklımdan çıkarmalıydım.
Üzerime pembe bornozumu giyerek tekrar odama döndüğümde Arthur üzerini değiştirmiş ve yatağa uzanmıştı. İçimden çaresizce yalvararak benimle konuşmamasını ve uyuyup kalmasını diledim. Dolabımdan geceliklerimi alırken bana seslendi.
“Giyinmene gerek yok yanıma gel.” Mideme kocaman bir yumruk yemiş gibi hissettim. Ürkek gözlerim onu buldu ve başım önümde yanına gittim. Yatakta dizlerinin üzerine çöktü ve önümde dikilerek bornozumun kuşağını çözdü. Ona bakarken buruk bir gülümseme vardı yüzümde ama içim kan ağlıyordu.
“Bu gece çok büyüleyiciydin.” En cesur maskemi taktım ona karşı.
“Bütün erkeklerin gözü üzerindeyken seni çok arzuladım bebeğim.” Midemin bulantısını görmezden gelmeye çalıştım.
“O yüzden mi başka kadınlarla yakınlaşmıştın?” Meraklı gözlerini sabitlediğinde karşısında gerildiğimi hissettim.
“Ne oldu yoksa beni kıskandın mı?” Bozulmamaya çalışarak yanıtladım.
“Karın olarak kıskanmak hakkım olabilir diye düşünüyorum.” Yüzü o duygusuz kimliğe bürünürken söylediğime çoktan pişman olmuştum. Bana sunduğu anlaşmanın şartlarının içinde kıskanmaya yer yoktu çünkü.
“Ben ne istersem onu yaparım. Sen kıskanacaksın diye zevklerimden kendimi yoksun bırakamam. Birlikteliğimiz sadece benim isteklerim üzerine kurulu bunu aklından çıkarma sakın. Sen bana hizmet etmek için varsın. Hesap sormaya kıskanmaya ve itiraz etmeye hakkın olmadığını daha önce de tekrar ettim. Bunda anlaşılmayan bir şey var mı?”
Yüreğim bir parça daha burkulmuştu. Bozulmuştum sözlerine. Cevap vermeden kenara çekilmek istedim ama belimi tırnaklarını geçirerek sıktığında acıdan dolayı nefesim kesilir gibi olunca hızla başımı iki yana salladım.
“Hayır yok.”
Aldığı cevapla beni bıraktı. Yine de o söylemeden hareket etmeyi göze alamadım ve öylece bekledim. Nasıl da anlaşılması zor bir insandı. Nihayet birkaç saniyenin sonunda;
“Yat ve uyu.” deyince anında kendi yerime geçip ince örtünün altına kıvrıldım. Çıplaklığımı ve nemli saçlarımı düşünmemeye çalışarak, cenin pozisyonu almak ve olabildiğince küçülmek hatta yok olmak istiyordum. Oysa tek yaptığım gözlerimi kapamak ve Arthur’un benden istediğini yapmak oldu. Sabaha kadar rüyalarımda Kevın Brown’u gördüm… İlk defa kendimi bu kadar içten gülümserken görüyordum. Sadece gözlerimin içi değil adeta ruhum gülüyordu. Kahretsin bu adam da beni böylesine etkileyen şey de neydi?