İşim bitince Nazım beyden izin isteyip dışarı çıktım, çıkarken de muhtemelen ikinci Paşazade diye tahmin ettiğim Yiğit bana bakıp hesaplaşacağız der gibi kafa salladı. Bende ne kadar tırssam da aynı şekilde "Çokta korktum "bakışları atıp odadan çıktım. Patron oğlu diye ezik mi olalım?
Masama geldiğimde ise kendimi sandalyeme salıp talihime yine söylenmeye başladım. "Ulan şansıma tüküreyim, bula bula patron oğlunu mu buldum kafa tutacak. Bu sefer kesin kovuldun kızım sen " dedim, tam hayatımda her şey düzeliyor derken bu dertler hep mi güncellemeyle alır kendini arkadaş, şu an kesin ayvayı yediğimin resmidir.
Çok geçmeden odadan Nazım bey çıktı. Muhasebeye gideceğini söyledi ve "Aranırsam bana oradan ulaşırsın kızım" dedi. Çok geçmemişti ki patronun peşi sıra telefon çalmaya başladı, telefonu açtığımda ise kim olduğunu anlamam kısa sürdü, arayan kişi şirket önünde kafa tuttuğum Yiğit denen paşazadeydi, direk "Sekreter bize iki orta kahve" dedi, ama benim ağzımdan istem dışı da olsa "Zıkkım iç! " çıktı, kısık sesle söylesem de nasıl bir kulak varsa bu adamda " Anlamadım ne iç ne iç?" diyerek sordu. Tabi safa yatmak lazım "Yok bir şey demedim, siz yanlış duydunuz herhalde" deyiverdim, yalanımı yemese de Allah'tan uzatmayıp "Öyle olsun sekreter hanım!" dedi.
Fakat ben alayla gözlerimi yukarı kaldırıp, tabi içimden "Öyle olsunmuş lütfetti zengin bebe" diyerek dalga geçtim. Tabi bu sırada telefon elimde kalmıştı, tam yerine koyacakken de telefondan Yiğit efendinin sesinin geldiğini duydum. Kapamayı unutmuştu dangalak. O an benim kapamam lazımdı fakat şeytanlar çoktan omzuma bağdaş kurup başlamışlardı vesvese vermeye
" O telefonu kapatmayacaksın değil mi Ebru? Şu an kesin senden bahsediyorlar kızım......."diyorlardı. Gözlerimi yukarı dikip.
"Allah'ım sen beni affet bir ara bunun içinde tövbe edeceğim söz" dedim ve affedilmek için köpek yavrusu gibi yalvaran gözlerle baktım yukarıya doğru, Yiğit efendi "Oğlum sekreter diye işe ne almışlar öyle, ulan çirkin betty yanında Adriana Lima kalır be çirkefliği de bonusu" diyordu, patronum olacak Mert ise geri kalmayıp.
"Abartma oğlum ya tamam Lima değil de betty'le de kapışır hani" dedi, az önce adam yerine koyup ağzı açık baktığım Mert efendi. Sonra ikisi birden resmen alayla anıra anıra gülmeye başladılar.
Ben ise dişlerimin arasından " Ya ben bu topları alır, göğsümde yumuşatır zamanı geldiğinde çokta güzel çakarım alınınızın orta yerine az bekleyin siz !" diyerek söylendim, sonra da "Allah'ım sen şunları benim elime düşür söz gerisini ben hallederim. Aminnn" diyerek dua edip dinlemeye devam ettim. Fakat Yiğit "Sanki benim sekreter çok farklı oğlum, babam koymuş oraya bir fosil hala daha nefes alacak diye bekliyor herhalde. Anlayacağın hayaller Paris gerçekler Muş dostum." deyince benim ağzımdan istem dışı "Vay şerefsizlere bak sen ya!"çıktı.
"Eyvah bu içimden olacaktı!"
O an içeride bir sessizlik oldu. Hala daha kulağımdaki telefondan ise 'sekreter' diyen sesle gözlerim pörtledi, hemen telefonu usulca yerine koyup, hızla Handan hanımın yanına fırladım. Masasından elime rastgele bir dosya alıp kadına abuk subuk şeyler söylemeye başladım. Kısa bir süre sonra da Nazım beyin odasının kapısı açıldı. Muhtemel ikisinden biri kapıya çıkıp kontrol ediyordu.
Handan hanıma "İyi misin Ebru?" diyerek sordu bana şaşkınca bakıp, bense her şey normalmiş gibi. "İyiyim Handan hanım, siz nasılsınız?" Diyerek sordum safa yatarak. Bendeki tavır kadını deli etmiş olmalı ki sitemli hareketlerle. "Madem iyisin o zaman beni rahat bırakabilir misin? Çalışıyorum." Dedi, yani kibarca defol git dedi.
Bense kapı kısa süre sonra kapanınca tekrar arkamı döndüm. Şükür içeri girmişti her kim çıktıysa. Sonra da Handan hanıma dönüp sevimli görünmeye çalışıp göz kırpıştırdım. Fakat kadından bas git kızım manyak mısın bakışlarını alınca uzama zamanı gelmişti benim için.
"Oldu o zaman görüşmek üzere, malum iş beklemez!"
Masama dönünce istemesem de oturup iki kahve söyledim. Çok geçmeden Hüseyin abi kahveleri getirip, önüme bıraktı. Çünkü mecburen servis işi benimdi. Kapıyı tıkladıktan sonra içeri girdim. İkisi birden bana dönüp süzmeye başladılar, hani dilimizin ucuna kadar gelip söyleyemediklerimiz vardır ya, Allah'ım bu cümlelerin yolunu açık et sen. Çünkü şu an şu adilere basacak çok küfürüm var yani.
Bana bakan bakışları altında masaya doğru ilerleyip kahveleri bıraktım. Kök için demek gelse de içimden, "Afiyet olsun" dedim, tabi yüzümü hafiften ekşiltip. Arkama dönüp tam çıkıyorken de Yiğit efendi seslendi. "Dur!" diyerek.
'Eyvah mırçtık, kesin az önce dinlediğimi anladı!' diyerek zannedip, arkamı döndüm. Tabi sevimli görünmeye çalışıp, göz kırpıştırarak. Fakat Yiğit efendi.
"Bana Handan hanımı çağır" deyince ezik halimden hızla çıkıp hala elinde duran telefona bakmaya başlasım. 'Ulan tel. elin de ya kendin arasana, neyin karizmasını yapıyorsun sen şimdi dangalak' diye sözler aklımdan geçerken, istem dışı gözlerimi hafiften devirdim. Yüzüme gıcık bir gülümseme yerleştirip " Tabi hemen" dedim, sakin kalmaya çalışarak.
O ise o an mavi gözlerini kısıp bana baktı, ama Allah'tan bir şey demedi, fırsattan istifade bende kapıdan sıvışmaya başladım, fakat daha çıkmadan içeriye personel müdürü Elif hanım girdi. Elif hanım şirketin en güzel ve en seksi hatunudur. Burnu bir havalarda, herkesle muhatap olmayan, mastır mustur yapmış bir hatundur, fakat ne gariptir ki iki yakışıklıyı görünce birden kezbanlıkta sınır tanımayan hal almaya başladı. Ben ise ona ayıplayan gözlerle yan yan ona bakmaya başladım. Fakat.
" Sen daha burada mısın sekreter?" diyen Yiğit' in sözüyle hızla kendime geldim. Tabi haliyle odadaki herkes birden bana döndü. O an bana hepsi birden nasıl bakış attılarsa kendimi AB kapısında bekleyen az gelişmiş ülke gibi hissettim. Gözlerimi hafiften devirirken de sessizce dışarıya çıktım.
Odadan çıkıp masama geldiğimde ise önde Zeynep arka da ise şirketin diğer kızlarının masamın etrafında toplanmış ve merakla beni beklediklerini gördüm. Muhtemelen yeni Veliahtları merak ediyorlardı. Adamlar şirkete geleli daha yarım saat oldu yada olmadı ama hepsi birden kapı dibine toplanmışlardı çoktan. Bu kızların dedikodu ağlarının hızı hiçbir haber ajansında yoktur herhalde. Kızlara pis bir gülüşle bakıp.
" Geç kaldınız beybiler Elif hanım oğlanları çoktan götürmeye başladı bile, üzgünüm seksi hatunumuz bu işe elini attı şansınız yok anlayacağınız. O yüzden dağılın bence" dedim, tabi dememle hepsinin yüzünde bu kadını boğmak isteyen sinirli ifadeler oluşmaya başladı. Önde olan Zeynep elini beline koyup.
"Fışkı yesin o, hiçte vakit kaybetmemiş boya küpü. Ulan adamlar bunu makyajsız görse ona bakar mı acaba, hatta onun o halini görseler değil kadından hayattan soğur be boyalı tiki. Gerçi yine bir şeye benzemiyor ya, o kadar badanayı ben yapsam Angelina Jolie olurum." dedi, tabi Zeynep'in bu sözleri üzerine bende gözlerimi muzurca döndürüp.
" Vuu Zeynep'ten iddialı sözler" dedim kendimi tutamayarak, daha çok sinirlenen Zeynep ise " Yalan mı lan!" diyerek siyah gözlerini bana doğru belertiverdi. Her ne kadar susmam gerektiğini bilsem de yine dayanamayıp.
" Tabi ki bebek muhakkak, yalnız Angelina'nın biraz yandan yemiş hali" dedim.
Zeynep ise sözlerime daha da sinirlenip kafama bir tane tokat çaktı.
Aslında Zeynep benim bu iş yerinde en iyi arkadaşım, hatta kankim, ayrıyetten üst kat komşum da olur kendileri, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmez desem yalan olmaz hani, eli ayağı düzgün temiz bir kızdır. Ağzının bozuk olmasının dışında. Kafası birine attı mı adamı diliyle hayattan soğutur adam dünyaya geliş sebebini sorgulamaya başlar o derece yani.
Neyse sözlerime ramen kızlar umudu kesmeyip kapı dibinde beklemeye devam ettiler. Fazla geçmeden de altın ikili dışarı çıktı. O an kızların hep bir ağızdan vavvvv çekmeleri vardı ki evlere şenlik yani, o an hepsine ben de layyyyn diye bağırasım geldi. Fakat elit kişiliğime zarar gelsin istemediğimden "Arkadaşlar bir bakar mısınız? Lütfen hadi herkes kendi bölümüne gidebilir mi? Mesai saatindeyiz. " dedim. Dedim de paşazadelerin bana bakan şaşkın bakışlarını da yakaladım. Bende onlara ne var garip olan ne? Der gibi dik dik baktım.
Sakin kalmaya çalışarak da "Ne? " diye sordum kısaca. Lafa ilk giren Mert ise Yiğit'e dönerken. " Bu kuzu kafa az önce kibar mı konuştu?" Diyerek sordu alayla.
Kuzu kafa mı? O ne be! Anlaşıldı buda kaşındı artık laf çakmazsam olmaz, bir kere bünye kaldırmaz, yakışıklı diye sessiz mi kalacağız. Yok artık o yüzden kafamı öne eğip dişlerimin arasından.
"Hamam böcekleri bile kafası kopunca sekiz gün yaşarmış sen bu zekayla bir ömür geçirmişsin helal olsun sana." diyerek lafı hemen çaktım, kovulmayı göze alarak hem de. Lafıma sinirlenen öküz patronum Mert efendiyse.
" Sen şimdi bana laf mı soktun?" Diyerek sordu sonra da yine sinirle Yiğit'e dönüp " Anlamadım bu kuzu kafalı bana laf mı soktu?" dedi, muhtemelen böyle bir karşılık beklemiyordu.
Gerçi bunlarda da ne kulak varmış, kısık sesle söylemiştim halbuki.
Yiğit ise sinirlenen Mert'in kolundan tutup "Bırak dostum çatlak işte" dedi alayla, tabi ona da öldürücü bakışlarımı gönderdim.
Kızlar bizi izlerken Allah'tan içlerinden biri diplerine kadar yanaşıp ağzını yaya yaya konuşmaya başladı. Bu sayede bende yırtmış oldum. Tabi diğerleri de gaza gelip oğlanların içine düşmeye başlayınca daha da rahatladım. Gerçi bir kenardan da onlara yüzümü ekşiltip bakıyordum , tabi " Vay Kezbanlar! "diyerek söylenmeden de duramazken.
Allah'tan bu yoğun ilgi onları sıkınca, yavaş yavaş zorla sırıtarak yan yan yengeç gibi uzadılar.
Onlar kaçınca Zeynep hızla bana dönüp hayretle " Kızım kediye bıçak çeken çılgın fare derler ya, ha işte aynı sende öylesin tamam delisin onu biliyorum, ama sabah sabah yürek mi yuttun lan sen?" dedi. Dedi de sanki bilmiyor beni, geçmeyen sinirimle Zeynep'e bakıp " Kızım İster zengin ister yakışıklı olsun, sonunda herkese tıkıyorlar o pamuğu kaçış yok yani, iki günlük dünya ondan mı korkacağım, hıh" diyerek karşılık verdim.
Allah'tan ikisi de bu gün bir daha geri dönmediler. Bende akşam olunca Zeynep'le beraber işten çıkıp eve gittim. Tabi Zeynep'te her zaman olduğu gibi ilk bana geldi. Zeynep benim üst katımda anne ve babasını çok küçük yaşta kaybettiği için ananesi ile yaşıyordu. İçeri girince ilk işimiz totoları koltuğa yaymak oldu. Zeynep yayıldığı yerden yorgun halde bana bakıp,
" Kızım bugün akşama kadar alt departmanda seni çekiştirdiler. Mert'in fanları sana bıçak biledi haberin olsun. Artık arkandan konuşup dururlar." dedi.
Ben ise önce şaşkınca "Yuh bismillah lan ne fanı ilk günden! dedim, sonrada umursamaz halde " Hem boş ver bırak arkamdan konuşup dursunlar neticede muhatap olacakları yeri iyi biliyorlar" Diyerek dalga geçtim.
Bir müddet daha oturduktan sonra Zeynep cebinden telefonunu çıkardı, bir iki dakika sonra da salyaları aka aka "oy oy oy yerim ben seni suyuna da ekmer banarım yavrum, kuzuya bak ya." Demeye başladı.
Ben ise merakla "Öhh be kızım ne yiyorsun öyle iştahla? " diyerek sordum.
Bana telini döndürüp i********: da hesabına girdiği Yiğit'in fotolarını gösterince anladım. Tabi yüzüm istem dışı ekşirken "Yavaş ye bunlar adamın midesine oturur, bir ay ıkınsan çıkaramazsın sonra"! dedim.
Zeynep ise daha da pisleşip baygın baygın bakarken "Çıkarmak isteyen kim? " diyerek karşılık verdi.
Benim ise midem daha da bulandı. " Iyyy iğrençsin lan."
Bende telimi açıp beni gıcık eden Mert'in i********: hesabını bulup girdim. İlk karşıma çıkan profili oldu. Tanımasam tipine bakıp başlardım yazılmaya, tabi anında bugünkü hakaretleri geldi aklıma, bu günler için açtığım sahte hesabıma girip, Mert'in mesaj kutusuna tıkladım.
" Mert diye yazmalı onun bunun çocuğu diye okumalı."yazdım. "nokta gönder."
Ağzımın bozuk olduğunu söylemiş miydim?
Teli yanıma koyup sırıtarak yayılırken beş dakika geçmeden mesaj sesi geldi. Hemen açıp baktım "Yuh bana geri cevap yazmış. " dedim hayretle.
" Kimsin lan sen , it!" diyordu mesajda.
Her ihtimale karşı erkek ismiyle hesap açmıştım.
Bu sefer " Ben senin babanım anana sor o iyi bilir." diye bel altı laf çaktım. Tabi yine aniyesinde geri cevap.
" Kimsin diyorum sana şerefsiz" diye öfkeli bir mesaj daha yazdı.
Hımm küfür hiç yakışmadı, ama birden moralim yerine gelmişti. Muhtemelen burnundan soluyordu salak.
" Cık cık cık hiç yakışıyor mu sana, Rabbim tipini yaparken özenmiş fakat sen sana verilen ahlakı iyice kaybetmişsin" diyerek karşı cevap yazdım. O ise "Seni bulduğum zaman sen öldün, it herif!" diyerek karşılık verdi.
Moralim iyice yerine gelmişti, sırıtarak " Şu an altıma yapıyorum komik çocuk, beni bulacakmış, sen bu zeka ile bunca zaman yaşaman mucize, yine de helal olsun iyi yaşamışsın. " diyerek yazdım, fakat yaklaşık beş dakika sonra " KUZU KAFA? "diye geri mesaj gelince, hızla yayıldığım yerden toparlanıp.
" Nasıl yani? nasıl şimdi? nasıl anladı bu? " hemen ,%mesajlarımı kontrol ettim" Eyvah mal sabahki soktuğun lafın aynı" Tabi ki inkâr edecektim.
" Ne ,ben o değilim. "
Gelen tek cevap sadece,
" SEN ÖLDÜN SEKRETER!"