3.BÖLÜM

2109 Words
Zeynep evine gidince ,bende tırsak bir şekilde yatağa sindim. Burnuma kadar yorganımı çekip, "Manyak mı bu niye okuyor ki kötü yorumları? Bir de cevap yazıyor." diyerek söylenmeye başladım. Sonra da zorla da olsa uyumaya çalıştım. Sabah olduğundaysa gece çokta iyi uyuyamadığım için erkenden uyanmıştım. Uykumu alamadığım için de tarlası yanmış köylü gibi yatağın başında oturup önce "Kalk kızım kalk mala bağladın yine, ölümden öte köy mü var? " diyerek söylendim sonra da kalkıp duşumu aldım, saçlarımı kurutup, tarayıp ,topladıktan sonra giyindim. Fakat dağınık bir insan olmasam da kıyafetlerimi giydikten sonra her zamanki gibi çorabımın tekini bulamayıp aramaya başladım. Her gün aynı dert bendeki, çoraplar bile benden kaçıyor, bazen isyan edip avazım çıktığı kadar bağırasım geliyor. " Hey kaybolan siz çoraplarıma sesleniyorum, elimde eşleriniz var çıkın lan ortaya yoksa onları yakarım, sonra sizde ben gibi tek kalırsınız." diye isyan edesim geliyor. 'Allah' ım hayatta her şeyin bir teki varken benim bu durumum büyük haksızlık bence. Tüm bu çetrefilli olaylara ve kıyafetlerimle yaşadığım duygusallığa rağmen giyinip kahvaltımı da yaptım. Allah'tan otobüs durağı evime çok yakındı. Gelişimle otobüsün gelmesi bir oldu. Boş bulduğum bir koltuğa oturdum. Telefonumu çıkarıp Zeynep'e mesaj yazmaya başladım. Fakat arıza tipleri paratoner gibi çektiğim için bu seferde yanımda oturan meraklı ablanın biri benden fazla telefonuma bakmaya başladı, sonunda dayanamadım. Telefonumu ablaya uzatıp "senin de eklemek istediğin bir şey varsa çekinme abla al yaz ."diye lafı soktum. Kadın saniyesin de suratıma tuhaf tuhaf bakıp cık cıklamaya başladı. Hem suçlu hem güçlü dedikleri bu olsa gerek... Otobüs yolculuğum sonunda iş yerine sonunda geldim, hızla içeri girip asansörün önüne geldim. Fakat daha asansör gelmeden kapı dibinde Mert çıka geldi yanıma. Yok artık. Yine bir Türk filmi sahnesi mi çekiyormuşuz der gibi yanıma gelen Mert efendiye yan yan bakmaya başladım korkakça. Sessizce yanıma gelip durarak o da benimle beraber asansörün kapısının açılmasını bekledi. Bense iyice kenara yanaşıp, daha çok sinmeye başladım olduğum yerde. Bir iki saniyelik sessizlikten sonra bana hiç bakmadan. " Mert Soydan diye yazmalı , onun bunun çocuğu diye okumalı." değince, gözlerim hafiften pörtleyi verdi. Sakin olmaya çalışarak. Tabi ki safa da yatarak "Anlamadım... durduk yere niye kendinize hakaret ediyorsunuz ki?" dedim, bu arada gözlerim istem dışı sağa sola fır dönüyordu. Mert ise öfkeyle bana bakıp " Agresif serseri !" dedi. Tabi ki yine inkar edecektim. "Hım, o kim? " Bu benim kullandığım sahte takma isimdi. Mert sözlerimle daha da öfkelenmişti. " O sensin değil mi? Bana hakaret eden kişi!" dedi burnundan soluyarak . Haliyle bende inkara devam "Tabi ki hayır ben niye size instagramdan hakaret edeyim ki? " Dedim fakat o bana doğru hızla dönüş yapıp " Aha ben i********: demedim ki. Biliyordum sen olduğunu kuzu kafa, öldün sen, seni dava edeceğim." diyerek höykürdü. Bir kerede yalan söylemeyi becer be kızım ya, şu an yer yarılıp içine girsem iyi olurdu hani. Bende aynı şekilde ona dönüp kaşlarımı çattım, bastırmak lazım. " Espiri yaptım diye mi dava edeceksiniz Mert bey. "dedim yarı alayla. Bu sefer üzerime doğru öfkeyle yürüdü. "Espiri mi!? "diye haykırırken ayağını sinirle sertçe yere vurdu. Vurmanın etkisiyle de asansör dibinde bizim gibi bekleyenler bize bakınca hemen ikimiz birden sakinleşip köşelerimize çekildik. Ama bu sefer sinirlenen ben olmuştum. "Allah'ın asansör önünde hiç öyle sertçe ayak vurulur mu? Allah'ım hiç görgü kuralı da mı bilmiyor musunuz siz? "dedim gıcık gıcık suratına yan yan bakarken. O ise sinirle tekrar üzerime gelecekken bu sefer asansörün kapısı açıldı. Tabi etraftakilerin bize olan bakışları yüzünden de tekrar yerine geçti korkak bebe, çünkü karizması çizilir beyefendinin, bense yukarı bakıp dişlerimin arasından, "Allah'ım neden beni bununla burada karşılaştırdın." diye söylenmeye başladım. Tabi bunlardaki kulak maşallah, anında " Ben sana bayılıyorum çünkü. "dedi beni aşağılayan bakışlarla. Tam yine bir şeyler diyecekti ki herkes asansöre yönelince söyleyecekleri yine içinde kaldı. İçinde kalıp patlar inşallah öküz. Asansörün kapısı tekrar açılıp bulunduğumuz kata gelince kendimi hızla dışarı attım. Ve aynı hızla da masama koşarak geçip oturdum. O da önümden geçip odasına girerken, kafasını aşağı yukarı sallayarak, "Daha seninle hesaplaşacağız kuzu kafa! " dedi. Kuzu kafa ne ya, ama tırsmadım desem yalan olur. Masamda çalışmaya başladığım da çok geçmeden şirketteki Mert'in fanları ellerinde bir dünya hediye ile yanıma geldiler. Aralarından Ceyda, "Bunları Mert beye verir misin? Diyerek sordu. Bense lanet bir suratla " Gidin kendiniz verin patron efendiye hem size de yavşamak için mis gibi fırsat kızım, beni bulaştırmayın" dedim, fakat biraz önceki asansör dibinde olan savaşımızda o da oradaydı yani oda olaya şahitlik ettiğinden tırsmış olacak ki bir dünya dil döküp, hediyeyi benim vermem için yalvarmaya başladı. Tabi bende o kadar yalvarınca kabul ettim, hediyeleri alıp odaya girdim. Mert elimdekileri görünce "Ne bunlar?" diye sordu haliyle. Benim gözler ise istem dışı devrilirken " Şirketteki gizli hayranlarınızdan hediyeymiş! " dedim ve hediyeleri masanın önündeki sandalyeye koydum, fakat o " Dur masama koy, bakalım neler varmış, sende bekle biraz." deyince duraksadım. Memnuniyetsiz yüz ifademle " Neden hediyeler size!" dedim, fakat dememle kızgın bakışlar atmaya başlayınca sesimi kesip, suratımı buruşturdum, sonrada mecburen başımı sallayarak onay verdim ve hediyeleri önüne koyup beklemeye başladım. Sonra da bıtkınca gözlerimle etrafımı incelemeye başladım. Mert ise hediyelerin hepsine tek tek bakmaya başladı, kısa bir süre sonra da kutunun birinden sutyen ve tanga çıkarttı. Ben çıkan saçma hediyelere yüzümü ekşiltmiş bakarken o arsızca parmağına sutyeni takıp " Böyle şeyler şirket içi uygun olmasa da merak ediyorum acaba bunlar bu hediyeyi göndererek benden ne istiyor olabilir? " Deyip pis vede çapkın bir gülüş atmaya başladı. Sonra da daha da arsızlaşıp bana alayla bakarken "Sende hayran olduğun erkeklere gönderir misin böyle şeyler?" diyerek sordu. Sapıklığı karşısında önce sinirle ya sabır çektim, sonrada tek kaşımı havaya kaldırırken. " Ya Mert bey yollamam mı, yollarım tabi. Ama arkadaş kırbacı eksik koymuş, ben olsam onu da koyardım, malum fantezi şart. " deyip önce gözlerimi devirdim öküze, sonrada salak mısın sen der gibi bakışlar atmaya başladım. Fakat arsız daha da sapıklaşıp iki eliyle sütyeni bana tutup "Bu benim işime yaramaz İstersen senin olsun." demez mi, ha birde göğüslerime bakıp çıklayarak "Ama yok bunlar sana olmaz. " da dedi alay dolu ses tonuyla. Aklınca i********: da yazdıklarım için benden intikam alıyor salak. Ben bunlara susmazdım ya, ah babam, ama yine de dişlerimin arasından laf sokmayı ihmal etmedim. "Bana olmazmış, sen onu o zaman koca ağzına tak ya da koca kafana. " dedim. Ne dediğimi anlamasa da ona laf soktuğumu anlamıştı. Sinirle yüzüme bakıp " Sen orada mırıl mırıl bana laf mı sokuyorsun kuzu kafa "diyerek höykürdü. Hakikaten kuzu kafa ne ya. Tabi ki evet demeyecektim. O yüzden zorla sırıtıp" Yok laf sokar mıyım hiç, sadece yeni sevgili patroncum ne kadar da komik diyordum , kendi kendime. "dedim. Sözlerimi tabi ki yemedi daha da gıcık olup "Tabi muhakkak öyledir, tamam artık beni daha fazla gıcık edip sinirden öldürmeden önce çık dışarıya. "dedi, eliyle kapıyı göstererek. Bense çaktırmadan gözlerimi yukarı dikip, dişlerimin arasından kısık sesle yine" Dünya malı dünyada kalır sen rahat ol yani sevgili patronum. "diyerek lafı soktum. Yine duymadığı belliydi. Gözlerini kısıp anlamaya çalışıyordu. Sonun da dayanamayıp" Sen bana yine bana laf mı soktun?" diye sordu. Sorusuyla gıcık bir gülümseme ile gözlerimi kırpıştırıp "Yok Allah uzun ömürler versin patroncum dedim." Diyerek yine yalan salladım. Artık bu yalan konusunda, şeytanla yarışır hale geldim ya kendime şaşıyorum, Allah'ım sen beni affet. Söylediklerimi yine yemediği belliydi. "Tabi muhakkak çık hadi!" Diyerek tekrar bağırdı. Zincire vurduğum küfürlerin kilidiyle oynuyor bu herif haberi yok. Yine ya sabır çekip kapıyı açıp aynı şekilde kapadım. Yerime geçip oturdum, birkaç dakika sonra asansör açıldı. Geleni görünce de istem dışı " Ahanda ikinci bal kabağı da geldi." Diyerek söylenmeden edemedim. Bu da asansörden çıkar çıkmaz ilk iş olarak yanıma kadar gelip tepemde dikildi, gıcık gıcık bakarak daa " Hayırdır sekreter hanım canınız mı sıkkın, i********:' a girip birilerine küfür filan edin moraliniz düzelir." deyip pis bir gülüş atıp laf soktu. Bense yüzüne bakıp ya bir bas git geri zekalı diyemediğim için ,gıcık bir gülüş gönderdim. Biri sabrımın altını kıssa iyi olur bunlar yüzünden taşmak üzere yani. Yaşasın kara göründü, patron Nazım bey, o da asansörden çıkıyordu. Bize doğru ilerleyip önce "Günaydın" dedi, sonra da Yiğit'e hal hatır sorup bana döndü. P*ç*n*n gelip gelmediğini sordu, tabi o oğlum da demiş olabilir. Maalesef böyle diyemeyeceğim için " Mert bey odasında Nazım bey. " dedim. Sözlerimden sonra odasına gitmeye başladı fakat aniden geriye doğru dönerek Yiğit'ide içeri çağırdı. Tabi bana dönüp kahve istemeyeydi iyiydi. İstemsiz olarak "Peki efendim" dedim. Ben kahveleri söylerken yanıma o sıra da Zeynep geldi. Ama ben pörtleyen gözlerle kıza baka kaldım. " Yuh be kızım bu ne hal!" dedim şaşkınca . Fakat o çok normalmiş gibi "Çok çarpıcıyım değil mi?" diyerek soruma soru ile karşılık verdi. Kafamı iki yöne sallarken " Sorma gözlerimi şaşı ettin, mininin dibine vurmuşsun lan, ya o göğüsler, fırlamak üzere, Necibe teyze seni bu halde nasıl saldı dışarı hayret! " dedim . O ise gayet bilginç tavırlarla "Çıkarken üzerime uzun trençkot giydim." Diyerek böbürlenmeye başladı. "Çakallll!" hakikaten öyledir, ama böyle giyinmesinin bir sebebi olmalı. "Böyle giyinmenin bir sebebi vardır kesin senin, yeni manita yaptın da benim mi haberim yoksa?" Diyerek sordum, ki şaşırmazdım. Çünkü bu kızın sevgili hızına artık yetişemiyorum. O ise "Yok lan ne manitası. " dedi sonra da gözleriyle patronun odasını gösterip. " Mert bey geldi mi? Yada Yiğit bey? " diyerek sordu. Başta sorusuna şaşırdım "He geldi de niye bu kadar ilgilendin, yoksa ..... " dedim ama jeton erken düşünce " vay yelloz ondan bu kadar dekolte yaptın sen değil mi?" diyerek sordum. Bir arsız da bu kız " Bu gün ikisinin de başını döndüreceğim kızım" demez mi? Dalga geçmezsem olmaz . " Hay ben senin öz güvenini yiyim lan. Bu kadar uğraşmama gerek yoktu beybi kafalarına birer kürek vursan yeterdi çarkıfelek gibi yapardın uşakları. Zaten onlar anca o dilden anlar." Zeynep sözlerime biraz bozulmuştu, ekşiyen yüz ifadesiyle " He he çok komiksin, çok mantıklı, bu söylediklerinden beyninin haberi var mı canım!" diyerek söylendi. Bense pis bir gülüş atıp" İstersen ben yerine memnuniyetle yaparım Zeynep'im" dedim yine alayla. Biz konuşurken kahvelerde gelmişti. Zeynep dehşetül vahşet görüntüsünü sergilemek için kahveleri kendi getirmek için ısrar etse de kabul etmedim. Nazım bey çapkın biri olsa da iş yerinde böyle şeylere müsamaha göstermezdi. Arkadaşımın iyiliği için yani, yoksa o iki dangalağın yüzünü görmeyi hiç istemiyorum. Mecburen kahveleri alıp odaya girdim. İçeride koyu bir sohbet olduğu belliydi. Niye ben girince bunlar mala bağlayıp bön bön bakıyor anlamıyorum. Ulan insanın küfürü basıp, yedi sülalelerine çeşitli fanteziler saydırası geliyor. Allah'ım sınırlarımı zorluyorum ama sen yine içimden geçenleri affet, Aminnnn. Yine de sakin kalıp kahveleri masaya koydum tam "Afiyet olsun. " deyip çıkacakken de Nazım bey "Dur kızım" diyerek beni durdurdu. Haliyle arkamı dönüp "Efendim Nazım bey" dedim. Nazım bey direkt konuya girip "Kızım biliyorsun son üzerinde çalıştığımız ürün, şirketin bütün kaynaklarını kullandığımız ve şirketin bu işe bel bağladığı, eğer bu iş batarsa şirket büyük sarsıntıya uğrar, bu ürünün veritabanı tasarımında hata oluştu ve bizim mühendisler çözüm bulamadı. Gidip halleder misin?" Diyerek sordu. Bense gayet saygılı tavırla " Tabi ki Nazım bey "dedim sonra da biraz duraksayıp " Şey hallederim fakat yerime kim bakar bu iş belki hemen bitmez." Diyerek ekledim. Nazım bey "Sen alt departmandan birini ayarla kızım sana güveniyorum." Diyerek ekleyince "Peki efendim "diyerek kapıya yöneldim ve dışarıya çıktım. Yalnız biz Nazım beyle bunları konuşurken iki paşazadenin yüzlerindeki ifadeyi çekmeyi çok isterdim. Vurur yüze ifadesi morardınız mı bir tanesi.... Birbirlerine bakıp kaş göz yapmaya başlamışlardı. Kullanmam ama antideprasandan daha etkili bir şey varsa o da şuan şunların suratlarındaki ifadeydi benim için. . Aslında Nazım bey benim bölümümü değiştirmek istese de her seferinde "Senin gibi sekreter bulamam" deyip vazgeçiyordu. Laf aramızda hakta yemiyordu yani bir çok bölüme yetiştiğim için maaşım personel müdüründen fazlaydı. Ne diyeyim Allah razı olsun, gerçi kendi hakkımı da yiyemem, demiştim zeki olduğumu, bu durum benim işime de geldi doğrusu ,bir sürede olsa o aptalların yüzlerini görmeyecektim. Masama geldiğimde hala bekleyen Zeynep'e bakıp. " Kızım sen kadir gecesinde doğmuşsun valla." "Hayırdır lan ne oldu? " " Ben geçici olarak başka bölümde olacağım, bil bakalım yerime kim bakacak? " Çok zeki bir kızdır Allah için leb demeden leblebiyi hemen anlar. " Gerçek mi lan, duygularımla oynamıyorsun değil mi? Bak kıvırmak yok sonra." "Ne demişler kıvırmak kalçada şık duran harekettir bebek, ruhumuzda taşımayız evelallah. Neyse sen eşyalarını toplayıp gel hemen tamam." Tabi bu lafları duyunca kızın ayaklar totosuna vura vura gitti. Bende toplanırken, Yiğit dışarı çıktı. Kafamı kuma gömer gibi eğsem de, dibime kadar gelip, "Bak sen sekreter hanıma meğer çok zekiymiş de çaktırmıyormuş. "dedi imalı imalı , eski televizyonların yumruğu tepesine koydum mu düzeliyordu, keşke bu gereksizler de de işe yarasa, ama karşı laf sokmazsam olmaz . Bu yüzden "Ya Yiğit bey çoğu insanda zeki görünüyor fakat yakından bakınca beyin sıfır yok yani, anlayacağınız devede de boy var ama..." diye karşılık verdim. O ise gözlerini kısıp " Sen yine kaşınıyorsun!" dedi sinirle. Eee birine haddini bildirmek, fakiri giydirmek kadar sevap derler......
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD