Sabah olmuştu, başımın gözümün sadakası olsun diye son bir kez iyilik yapıp kahvaltı hazırladım yüzsüzler, ilk uyanan yine Yiğit oldu. Muhtemelen kokuyu takip ederek mutfağa geldi, kapıda durup beni incelerken. Bende çayları doldurup masaya koydum, çok sürmeden Mert'te geldi. İkisi birden kapıda dikilip bakmaya devam edince.
" Bugün laf koymayacağım, çay koydum gelin için insanlık görün" deyip inceden dokundurdum yine de.
Gece içime dert oldu bunların hali, sokak köpeklerine bile kıyamazken haliyle bunlara da acıdım, gece kalkıp ikisine de birer battaniye getirdim. Fakat gördüğüm manzara karşısında şok olmadım desem yalan olur. Allaht'an namuslu ve mübarek bir kızım da onlara bakmadan üzerlerini kapattım. Ama odama gidecekken geriye dönüp gıcık gıcık onlara baktım.
" Ulan tamam beni kadın olarak görmüyorsunuz da, askerlik arkadaşınız da değilim ya şerefsizler, askılı tişört ve boxerla da yatmakta ne oluyor ya." Diye söylenerek odama ilerledim.
Sabah ki haller ide pek farksız değildi hani, tamam pantolonlarını giymişler de askılı tişörtle de gelinmez ki vicdansızlar... Gözlerim bana ihanet etmeye başlamışlardı bile, ne kadar çabalasam da uşakların aşırı gelişmiş kaslarına yapışıp duruyordu. İçimden çek artık şu bakışları desem de, "sana ne be ben kul hakkımı alıyorum kızım" diyordu.
Masaya oturup kahvaltıya başladılar. Mert bendeki garipliği anladı herhalde.
" Hayırdır kuzu kafa ne derdin var, kaşın gözün ayrı oynuyor. Yoksa anlamamız gereken bir şey mi var?
Ne ima etmeye çalışıyorsun?" diyerek pis pis güldü.
" Komiksiniz canım, ulan sizinle ıssız adaya düşsem yine dönüp size bakar mıyım ben?" Diyerek düştüğüm durumu kurtarmaya çalıştım. Bu yalan da mastır bitti doktoraya geçtim artık, nereye bakmıyorum acaba, gerçi ıssız adada yokluktan bende Megan Fox olarak görünürüm bunlara ya neyse, Allah'ım sen kimseye yokluk çektirme Aminnnn. Bu sefer daldığım derin düşüncelerden Yiğit'in sözüyle çıktım.
" Dünyaya gel kuzu kafa, yine daldın ee yarın dönüyorsun değil mi işe geri?" dedi.
Ey gözünü sevdiğim Rabbim bunlar verdiğin tip yerine verdiğin aklı niye kullanmaz ki.
" Daha önce söylediğim gibi geri dönmeyeceğim"
Dönmem sözünü duyunca Mert sinirden kızarmaya başladı.
" Madem öyle, bizde burada kalacağız demektir." dedi sonra da pişkin bir şekilde kollarını oturduğu sandalyenin arkasına yaslayarak "Ha akşam yemeğinde böyle kahvaltı ile geçiştirme, biz ev yemekleri isteriz." Hakikaten bunlar sabrımın sınırlarını zorluyorlar, ulan adamlarda hiç utanma yok, yüzsüz anam yüzsüz!'
" Oldu canım az yiyin de kendinize hizmetçi tutun, babanızın uşağı yok burada, açlıktan da ölseniz umurum da olmaz,"
Sonra hınzırca bir gülümseme atarak "Upss hem ben size söylemedim değil mi ? Hay Allah nasıl da unuttum, ben bu akşam taşınıyorum, ama gitmeden size anahtarı bırakırım ,madem benim yüzümden sokakta kaldınız. Ben de çok vicdan sahibi biri olarak bunu yaparım, yazık size de tabi. Hadi yine iyisiniz sizden kirada almayacağım, artık bana yatıp kalkıp dua edersiniz."
İkisi birden altlarına su dökmüşüm gibi sinirle ayağa fırladı. Tabi asabi çocuğumuz Mert bir tık daha kızararak hemen saydırmaya başladı.'
" Sen dalga mı geçiyorsun kızım bizimle?" sakinliğimi korumaya çalıştım.
" Oradan bakınca öylemi gözüküyor eks patroncum, gayet ciddiyim, size söyledim işe geri dönmeyeceğim, istesem de dönemem, babam çalışmamı istemiyor."
'Yiğit alaylı bir kahkaha ile güldü.'
" Ne yani baban istedi diye mi işten çıktın. Kızım senin kendi fikirlerin yok mu?"
Tabi bende aynı şekilde dalga geçen bir gülüş attım ona.
" Pardon da babaları evden ve işten kovan siz mi söylüyorsunuz bunları bana. Hem ben kıçımda donla beş parasız kaldım diye babamı dinlemiyorum. Ben babama saygı duyduğum için ve de " dişlerimin arasından "birazcık ta korkudan da olabilir tabi, her neyse dinliyorum işte." dedim.
Sonra da sinirle kalkıp masayı toplamaya başladım. Fazla sürmeden telefonum çaldı. Arayan annemdi.
" Efendim sultanım"
"Ne yaptın Ebru toplandı mı?"
"Evet toplandım anne"
" İyi o zaman baban gelmek üzere beş dakika ya orda olur."
"Yok ebesinin nikah şahidi"
"Seni edepsiz !"
"Pardon sultanım bu içimden olacaktı neyse benim hemen kapatmam lazım" Kapatır kapatmaz olduğum yerde dönmeye başladım. "Bittim ben bittim babam bu iki herifi burada görürse kesin bana uçar, bunları da yaşatmaz. Yok yok bu herifleri buradan sepetlenem lazım, aşağıya inseler yok yok babam görür, buldum buldum süpersin kızım sen!"
Ben kendi kendime konuşurken Yiğit araya girdi.
" Hey bizde buradayız unuttun herhalde herif derken uçtun yine kuzu kafa!" Hızlı bir şekilde ikisine döndüm.
" Siz ikiniz üst kata Zeynep'lere çıkıyorsunuz" dedim fakat asi çocuğumuz Mert
" Ben şuradan şuraya gitmiyorum kızım, gelsin babanla da konuşalım, hem biz onu ikna ederiz"
Yiğit'te başını sallayarak onay verdi.
" Telefonda pek dinlemedi ama sizi"
"Ne telefonu?"
" Dün konuştuğun o fantezileri sayan adam benim babam dı canım"
Babamın ikna gücü çok yüksek bir adam olduğunu biliyordum da, bahsini geçince de bu kadar etki edeceğini bilmiyordum doğrusu. Mert daha başka bir şey dememe fırsat vermeden, Yiğit in koluna girip çekmeye başladı.
" Üst kattı değil mi? Zeynep hanıma çıkacağız, baban gidince bize haber verirsin" diyerek Yiğit'i de çekiştire çekiştire hızla daireden çıktı, rüzgar gibi esti desem yalan olmaz yani.
Onlar gidince salona girdiğimde, gömleklerini unuttuklarını fark ettim, "Ulan Necibe teyze bunları sapık diye kovalamasın şimdi." derken kapı çaldı. Elimde gömleklerle sırıtarak kapıya ilerleyip açtım. "Hayırdır bir şey mi unuttunuz?" diye espiri yapacaktım ki, karşımda babamı görünce laflarımı geriye yuttum.
"Baba!"
" Evet baba son yirmi iki senedir de öyle kızım şaşırma istersen artık"
" Tabi ki babam, espiri genlerimin kaynağı, hoş geldin. "
" Hoş bulduk bakalım, o elindeki ne hala hazır değil misin?"
' gözleri ile bana işaret edince elime odaklandım "Eyvah gömlekler."
"Neler? "
"Şey babacığım toz bezi bunlar, gider ayak bir etrafı siliyordum da!"
' tabi inandırıcı olsun diye gömlekleri biraz etrafa sürtmüş olabilirim. O iki salak kesin beni
öldürecek diye düşünürken'
" Saçmalama kızım ne temizliği ? "
" Değil mi babacığım!" deyip gömlekleri fırlattım. Babam "Hadi artık gidelim "deyip kapıya yöneldi fakat daha kapıya varamadan kapı çaldı. Babam.
" Birini mi bekliyordun Ebru?"
" Hayır babacığım" kapıya ilerleyip açtığımda gözlerim yuvalarında fırlamak üzereydi.
Yiğit:
"Merhaba Ebru hanım" panikten elim ayağım birbirine dolandı.
" Yanlış geldiniz herhalde" deyip kapıyı kapatmaya çalıştım. Fakat Yiğit kapıyı eliyle tuttu.
"Sizinle konuşmaya geldik" deyince de babam tok bir sesle.
" Gelen kim Ebru" dedi, kapıda dikilen iki salağa kaş göz yapmaya başladım. Basın gidin der gibi, ama dedim yüzsüz anacım bunlar.
" Biz Ebru hanımın patronlarıyız efendim" deyince devirdiğim gözlerle kapıyı açmak zorunda kaldım.
Yiğit ve Mert bana bakmadan içeri girip babama selam verip tokalaşırken, Zeynep'te peşlerinden daldı içeri, kulağıma eğilip sessiz bir şekilde,
" Oğlum sen bana kalp krizi mi geçireceksin ? Lan iki yavruyu yarı çıplak halde kapıda görünce küçük dilim içime kaçıyordu. Ulan babaannem bile uşakları o halde görünce kadın saçını başını düzeltmeye başladı. Olanları anlattıkları zaman da kadın ne dese beğenirsin "Hoş geldiniz ama bu halde burada olmanız uygun kaçmaz, neticede biz bekar bayanlarız." Dedi sonra da onları göndermek yerine onlara rahmetli babamın gömleklerinden verdi."
"İşte benim Necibe teyzem kadın maldan anlıyor." diye konuşurken Yiğit ve Mert'in babamla muhabbet edip, samimiyeti iyice ilerlettiklerini gördüm. Uzun bir süre korkudan üçünü kenardan izledim. Normal şartlarda babamın çoktan sigortaları yakıp 46 ya bağlaması gerekirken. Baktım adam hala normal nabızda muhabbetine devam ediyordu. Daha fazla dayanamayıp merakıma yenik düştüm. Tırsa tırsa da olsa yanlarına gittim. Yanlarına varınca babam bana döndü "Tamam kızım ben artık gideyim bir daha böyle bir durum istemiyorum." deyip kapıya yöneldi.Tam çıkarken geriye dönüp
" Ha bu arada kızım size emanet." Demez mi? Kulaklarım bunları duymuş olamaz değil mi ? Yiğit,
"Tabi ki efendim ,o bizim değerli bir elemanımız, hem babam Ebru hanımı asistandan çok kızı gibi sever. Eminim babam sizin gibi muhterem bir beyfendi ile tanışsaydı da çok memnun olurdu efendim."
Sonra babam Mert'e döndü "Evlat seninle daha önce konuşmuş muyduk." Diyerek sordu fakat tırsak korkudan öksürüp boğazını temizledi sonra da tok bir sesle "Sizin gibi muhterem biriyle konuşsaydım kesinlikle unutmazdım efendim."
Babam da bu sözleri duyunca bir yumuşama bir gevşeklik oldu birden.
" Bu arada gömleklerinizi sevdim gençler, şimdiki zibidiler gibi daracık gömlekler giymiyorsunuz üzerinize aferin çocuklar" deyip gitti, şu an şaşkınlık ve siniri aynı anda yaşıyordum. Sevinsem mi? Üzülsem mi bilemedim, adamın arkasından öylece baka kaldım, bir ara isyan edesim bile geldi.
" Ulan senin çocuğun ben değil miyim be zalim adam, o kadar salya sümük ağladık da kabul etmedin de. Bu yavşaklar ne dedi de sana hemen tava geldin "diye çemkiresim geldi ama yemedi tabikisi.
Bir hışımla iki öküze döndüm.
" Çok merak ediyorum acaba babama ne demiş olabilirsiniz de adam birden tereyağ gibi eriyip size beni emanet edecek duruma geldi. Bak doğru söyleyin adama çaktırmadan bir halt mı yaptınız yoksa?"
Yiğit gerinerek söze atladı.
" Adam kaliteden anlıyor kızım, bizim ne kadar efendi, ne kadar saygılı, ne kadar namuslu bir patron olduğumuzu anlayınca haliyle kabul etti. Ha tabi birde, biz saygın bir şirket olarak çalışanlarınızın özel hayatlarının da düzenli olmasını isteriz, o yüzden biz şirket olarak kızınıza gereken uyarı ve telkinlerde bulunduk bir daha sizi bar diblerin de rezil etmesine asla müsaade etmeyiz de demiş olabiliriz!"
" Ne siz şaka mısınız oğlum. "
Mert işaret parmağını sallayıp.
" AA hiç yakışıyor mu? İnsan patronlarına oğlum diye hitap etmez, hem bizim gömleklerimiz nerde? Naftalin kokusu donumuza kadar işledi" Yere buruşturup attığım gömlekleri alıp uzattım
" Buyurun burada zibidiler, ah pardon yani babam burada olsaydı böyle derdi. Saygılı ve efendiymiş. Giyinin de artık gidin evimden"
Yiğit gömleklerin halini görünce.
" Bunların hali ne böyle, ne olmuş bunlara?" dedi ve sinirle yüzüme bakmaya başladı.
"İntikam almayı sevmem sevgili patronlarım ama ödeşmek de adettendir değil mi? Maksat adetlerimiz yerini bulsun diye yoksa tarzım değil böyle işler yani?" deyip gömlekleri uzattım, tabi bu arada benim gözlerim muzurca gülerek dönüyordu.
Neyse ki uzatmadan tosur tosur ederek giyinip, kapıya ilerlediler. Tabi gergin çocuk Mert efendi geriye dönüp standart tehditlerini savurmadan olmazdı.
" Bunun acısını yarın senden çıkarırız kuzu kafa...."
" Oldu canım hadi kapatın cereyan yapmasın..."
Yiğit efendi de görüşürüz der gibi kafa sallayıp durdu. Sonra kafama vurur gibi kapıyı çarpıp gittiler. Zeynep ise onlar çıkar çıkmaz resmen sümüklü böcek gibi yapıştı bana.
" İnanmıyorum lan kalıyorsun. "
" Tamam kızım dur bir nefes alayım."
Sarılması bitince elini beline koyup, pörtlettiği siyah gözlerle bana dik dik bakıp.
" Ha bu arada onlar hala patronların"
"Eeee yani?" Bu sefer eliyle biçimli ince dudaklarını gösterip.
" E si şu biraz daha tatlı dille konuşman lazım, resmen iğneleyip durdun çocukları. "
"Görmüyor musun kaşınıp duruyorlar kızım."
" Ne demişler tatlı dil yılanı deliğinden çıkartır."
Neeee! Yalnız bunu söyleyen kızda çirkefin önden gideni olmasa belki inandırıcı olurdu ama.
"Yılanı deliğinden çıkarmak için dil dökeceğime, deliği tıkarım kendi çıkmak için yalvarır kızım. Hiç uğraşamam valla.......
Neyse ki bu olayı da kazasız belasız atlatmıştık. Şimdi düşündüm de ulan o iki öküz sanki onların yüzünden bu hallere düşmemişim gibi kendilerini kahraman ilan edip gittiler ya, işte Türk aklı sonradan geliyor, kafama yapayım ben, ama yok bunun hesabını sormadan bana rahat uyku yok, yarın bittiniz oğlum siz, kim kimi pişman edecek göreceksiniz. Bana boşuna çatlak asistan demiyorlar."