Gün geçmiyordu ki beni canımdan bezdirecek bir şey olmasın. En son ne zaman gün yüzü gördüğümü hatırlamıyordum bile... Toplumun püsülünü çektiğim yetmiyordu, bir de karakoldaki delilerle uğraşıyordum. Herkes ayrı bir cinsti. Hayat beni neyle sınıyordu, anlamıyordum. Talihimi karşıma alıp ''Hayırdır oğlum? Senin benimle derdin ne?'' diye hesap sormak istiyordum. Bazen, mesleği bırakıp pazarda limon satmak istiyordum. Beceremesem de en azından limbeş satardım. Limonun yarısı limbeş oluyor sonuçta. Diyorum işte, ben burada kafayı yiyecektim, az kalmıştı. Limon satsam en azından fiziken yorulur, kendimi akşam yatağıma atardım. Kemiklerim, ufalanacak bayat püskevit kıvamına geleceğinden, tek derdim kendimi yatağıma atmak olurdu. Ne dertle uğraşırdım ne tasayla... Ama polislik öyle mi? Ne kadar

