Bul Beni...

1188 Words
“Hızın rüzgar gibi, yavaşlığın orman gibi olmalı. Ateş gibi saldırıp yağmalamalı, dağ gibi kıpırdamaz olmalı. Karanlıklar gibi bilinmez, hareketin yıldırımlar, şimşekler gibi olmalı.„ ( Sun Tzu / Savaş sanatı. ) - Yener, güvenli evin kapısında sıra dışı bir hareketlilik var. Derhal kontrolünü sağlayın. - Emredersiniz komutanım. Turgut birazdan orada olacak. Turgut'un gelmesini beklediğimiz sürede birkaç basamak çıktığımız merdivende adeta bir heykel gibi kımıldamadan duruyorduk. Eski evin gıcırdayan ahşap merdivenleri, eğitimli bir kulağın dikkatinden kaçmayabilirdi. Dışarıda neler olduğunu anlayana kadar evin boş olduğu izlenimini vermek, şu durumda yapılacak en akıllıca şeymiş gibi duruyordu. - Kahretsin! - Sakin ol üsteğmen. Yaklaşık bir dakika sonra ne olduğunu anlayacağız. - Benim duyduğumu sen de duyuyor musun yüzbaşı? - Evet. Kısık ağlama ya da inlemeye benzer bir ses geliyor. Ama kadın mı, yoksa çocuk mu anlayamadım. Turgut: Komutanım evin giriş kapısı görüş alanımda. 9, 10 yaşlarında bir kız çocuğu var kapıda. Birisinden saklanıyor gibi bir hali var. Müdahale etmemi ister misiniz? - Beklemede kal Turgut. Eğer şüphelendiğimiz şey değilse çocuğu korkutabilirsin. Etrafta dikkatini çeken birileri var mı? Turgut: Görünüşe göre tek dikkat çeken davetsiz misafirimiz komutanım. - Tamam. Birazdan üsteğmen kapıyı açıp ne olduğunu anlamaya çalışacak. Ben aksini söylemedikçe yerinden ayrılma ve dikkat çekmemeye çalış. Turgut: emir anlaşıldı komutanım. - Sen gidip yavaşça kapıyı aç. Ben de sesi duyup merdivenlerden iniyormuş gibi yapacağım. Turgut kızın bedeninin ön kısmını görememiş olabilir. Olası bir tuzağa karşı dikkatli ol. - Merak etme kocacım. Bu işlerde yeterince tecrübeliyim. Onu yüzünde, beklenmedik hitabın afallamışlığı ile bırakıp kapıya ulaştım. Bir kısmı buzlu cam olan Fransız tarzı kapının ahşap bölümü, kapıdaki davetsiz misafirin bedenini gizlediği için dışarıda birnin olup olmadığı anlaşılmıyordu. Oldukça doğal bir ifade ile kapıyı açtığımda, karşımda cılız, ağlamaktan bitap düşmüş küçük bir kız çocuğu gördüm. Sakin ve güven verici bir düzeyde tutmaya gayret ettiğim ifade ile konuşmaya başladım. Mükemmele yakın Sırpça'm burada bana oldukça yardımcı olacaktı. - Buyur küçük hanım. Yolunu mu kaybettin? - Ben çok korkuyorum hanım efendi. Evimden bu kadar uzaklaştığımı fark edemedim. Sonra birisi bei takip ediyormuş gibi hissedince ne yapacağımı bilemedim. Rica etsem telefonunuzdan annemi arayabilir miyim? - Ah elbette. Üşümüş görünüyorsun. Ben telefonumu getirene kadar içeride beklemek ister misin? - Teşekkür ederim ama sizi tanımıyorum. Sadece telefonunuzu kullansam yeter. - Sen çok akıllı bir kızsın. Eminim annen seninle gurur duyuyordur. Ah hayatım, bu küçük hanım yolunu kaybetmiş. Rica etsem sehpanın üzerinden telefonumu getirir misin? Ya da seninki yanındaysa o da olur. Bu akıllı bayanın annesini arayıp kaybolduğunu söylememiz gerekiyor. Acemi olmasına rağmen durum kotaran aksanı ile cebindeki telefonu bana uzatan ve yapabileceği başka bir şey olup olmadığını soran adamla afallama sırası bu kez bendeydi. Bir arada olduğumuz ve operasyon hakkında konuşmayıp kendi halimizde zaman geçirdiğimiz anlarda, bluetooth kulaklığının sağ tekinin sürekli takılı olduğunu fark etmiştim. Sonrasında telefonun ekranında denk geldiğim uygulama ise Sırpça'yı ciddi ciddi çözmeye çalıştığının kanıtıydı. Adının Sonya olduğunu öğrendiğimiz küçük kızı annesi ile görüştürmüş, onu alması için gelmesini bekliyorduk. Kadın kızından bir süredir haber alamayınca oldukça endişelenmişti. Yardımlarımızdan ötürü bize defalarca teşekkür edip kızıyla uzaklaştığında ise durumu doğrulama işini Yener'e bırakıp, panayıra doğru yola çıktık. - Şu ufaklık bize zaman kaybettirdi. Umarım bir şeylere geç kalmamışızdır. - Adamların sürekli tetikteydi yüzbaşı. Aksi bir durum olsaydı haberimiz olurdu merak etme. - İstihbarat yetkilileri bizimle ne zaman iletişime geçecek bir bilgin var mı? - En son irtibat kurduğumuzda bu akşam saatlerinde bir hareketlilik olabileceğini söylemişlerdi. Doğrulayınca bize de bilgisini geçeceklerdir. - İstihbarat subayı olmak bir kadın için zor değil mi? Yanlış anlama sakın. Cinsiyetçi biri değilim ama belli görevlerde kişisel alanının ihlal edilmesine göz yummak zorunda kaldığını biliyorum. - Askerliğin hiçbir mertebesi kolay değildir yüzbaşı. İstihbarat, üyelerini eğitirken aynı zamanda onlara çelikten bir irade zırhı da giydirir. Bunları iyi biliyor olmalısın. Neticede özel kuvvetler de istihbarat disiplini ile çalışır. - Elbette öyle ama bizim aktif olduğumuz saha görevleri genelde daha vurdulu kırdılı. Böyle sünepe bir kocayı oynamak pek bana göre değil. - Sünepe mi? Evliliğimizde baskın karakterin ben olduğumu mu iddia ediyorsun yoksa? Ne yalan söyleyeyim feminist ruhum okşandı. - Ha bir de şu olur olmadık anlarda duyduğum hitaplar beni geriyor. Timin ağzına sakız olmak istemiyorum üsteğmen. - Timin mi, yoksa Turgutun mu? Gerçekten bu kadar konuşacak enerjiyi nereden buluyor bu adam allah aşkına? Turgut her ne kadar onun sinirlerini zorlasa da ona gösterdiği müsamaha her bakımdan dikkat çekiciydi. Adı geçince dudağında beliren buruk tebessümün, derin bir geçmişe ayna tuttuğunu anlamak benim için zor değildi. Onun özel alanına bir silah arkadaşı olarak girmek yerine, kendisinin çözülmesini bekledim. Nihayetinde ise çok fazla beklememe gerek kalmadan, bu müsamahanın sebebini açıkladı. - Kızıl Gerdan operasyonunu duymuş muydun üsteğmen? - Bana başka bir ordunun mensubuymuşum gibi davranmayı bırakın yüzbaşı. Elbette duydum. - Münbiç, Halep hattında eş zamanlı olarak yürütülen büyük bir operasyondu. Halep kırsalındaki 11 kişilik timin komutanı Yüzbaşı Alparslan Tolun benim abimdi. Onun şehadet haberini tam hedefe kilitlenmiş, atışı yapmak üzereyken telsizden aldım. O an değil hedefi vurmak, neredeyse kendim açık hedef haline gelmiştim. Bulunduğum noktanın kuzeyindeki keskin nişancıyı fark eden Turgut, dikkat çekmek ve hedefi benden uzaklaştırmak için kimsenin kolay kolay cesaret edemeyeceği bir şeyi yapıp Tekbir getirdi ve kendini açık etti. Keskin nişancı da o sırada silahını benden çekip onun üzerine doğrulttu. O arada yaşadığı bocalama hem benim hem de Turgut'un şehadetine engel oldu. Ben yara almamıştım ancak; Turgut sağ göğsünün üst kısmından vuruldu. O karışıklıkta timdeki başka bir nişancı adamımızı etkisiz hale getirdi. Sığınaklarını ve mühimmatlarını patlatıp güvenli bölgeye çekildik. Sonra da abimin naaşıyla memlekete gitmek zorunda kaldım. Turgut tam iki hafta boyunca yoğun bakımda yattı. İyileşmesi zaman aldı ama aslan gibi görevine geri döndü üsteğmen. O günden önce de böyle hareketli ve geveze bir çocuktu ama o zamanlar bu kadar tahammül edemezdim. Şimdi ise yaptığı her şey kabulüm. Çünkü o gün benim içinde bulunduğum durumun koca bir operasyonu berbat etmesini engelleyip yüzümü kara çıkarmadı. Ama sen, yine de onun bu kadar geveze olduğuna bakmayın. Sustuğu şeyler daha ağır çünkü. Belki bir gün kendisi anlatır. Ya da anlatır mı bilmem ama eninde sonunda onun bu şekilde var olmasına sen de bu kadar takmayacaksın merak etme. - Alparslan yüzbaşı ile bir kere aynı yemekhanede akşam yemeği yeme şerefine nail oldum. Her haliyle mert bir adamdı. Ben hep şuna inanmışımdır yüzbaşı. Şehadet adam seçer. Koskoca ordunun her mensubu aynı ağızdan şehadet istediğini söyleyebilir. Ama şehadet; kilometrelerce uzunluktaki kumsaldan tek bir kum tanesini seçer. İşte o kum tanesi o kadar yürekten ister ki o kutlu makamı, saçtığı ışık şehadetin oracıkta gözünü de gönlünü de alır. Demem o ki yüzbaşı sen de, ben de o makam için yanıp tutuşuruz. Ancak gün sonunda Alparslan komutan kadar yürekten isteyip istemediğimize şehadet karar verir. Vatan sağ olsun yüzbaşı. Ne mutlu sana ki onun kardeşisin. Belirlediğimiz lokasyona geldiğimizi belirten navigasyonun uyarısı ile aracı uygun bir park yerinde durdurup çevreyi kontrol ettim. Üzerime bileklerimin biraz üzerinde, triko bordo bir elbise giymiş ve yağmurlu havaya uygun bir de deri ceket geçirmiştim. Kısa topuklu siyah botlarım ve aynı renk kol çantam ile panayır gezmeye gelen herhangi bir Sırp kadından farkım yoktu görünüşte. Ama az önce arabada konuşulanlar sayesinde, Cebeci Asri Mezarlığı'nda yan yana, göğe uzanan al bayrak altında yatan, anne ve babamın mezarının kokusu dolmuştu burnuma. Tek emelim onların yanında bir şehit mezarına sahip olmaktı. Beni ne zaman seçeceksin şehadet?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD