1.BÖLÜM

3287 Words
 BERRİN KARAPINAR                                                     SEVDA YOLUNDA YÜRÜYENLER   Evimizin salonunda tüm ailemizin resimlerinin bulunduğu duvara kızımın düğün fotoğrafının olduğu çerçeveyi yerleştirdim. Aşkları evlilikle devam edenler, evlenmiş mutsuz olanlar, aşklarını yaşayamayanlar. Çoğu resim çift olsa da ilk fotoğrafta olan Ali ve Esma’nın hazin hikâyesini duyduktan sonra iki minik fotoğrafı eklemek çok doğru olmuştu. Ali fotoğrafta bile çok sert ifadeliydi. Mutsuz görünüyordu, yanında sandalyeye oturmuş yeni gelin Esmanın omzuna elini koymuş poz vermişti. Ya Esma yüzündeki mutsuzluk ifadesi verdirilen pozda belli oluyordu. İki mutsuz insan bizim ve çocuklarımızın mutluluğunu inşa etmişlerdi. Ali’nin fotoğrafının altına koyduğum örgülü sarı saçlı kızın minik resmini elime aldım. Ayşe ve Ali birbirini çok fazla seven âşıklar. Onların hikâyesini anlatmak çok zor olacaktı. ****** 1.BÖLÜM Annemin meşhur bağırmaları yine başlamıştı. Pencereden yarı beline kadar sarkar sesini bana duyurana kadar bağırır da bağırırdı. Öf bıkmıştım artık… “Ali neredesin yine, bacaklarını kıracağım senin” Her zaman aynı sözü söylerdi, bacaklarını kıracağım senin. Kırmaktan beter ettiğinin farkında değildi. Oynama, gitme, yapma, etme “Geldim anne” “Sen yine Ayşe’yle mi oynuyordun” Bu annelerin çok gözlerimi vardı ne, hep anlıyordu“Yok, anne oynamıyorum” “Geçen sefer babandan bir araba sopa yedin akıllanmadın” “Ya oynamıyorum işte” “Sakın görmeyeyim o kızı yanında, hemen elini yüzünü yıka birazdan baban gelecek” Oynuyordum işte oynuyordum, Ayşe ile oyun oynamayı seviyordum, ne var sanki oynama Ali, baban döver Ali, biz bir şey yapmıyorduk ki, onu da annesi dövmüş müydü acaba, Ayşe ile yan evlerde oturuyoruz, yattığımız odanın camları bile karşılıklı, geceleri gizlice birbirimize bakıyoruz, yarın yine gelir mi acaba? “Ali baban geldi aşağı gel” Babam her zaman suratlı olurdu, korkardım babamdan, “Otur bakalım karşıma, ellerini yıkadın mı?” “Yıkadım babacığım” “Besmele çekmeden yemeğe başlama, hem doymazsın, hem de masanın bereketi olmaz” “Tamam babacığım” “Bu gün yaramazlık yaptın mı anlat bakayım” “Yapmadım, aşağı mahalleye gittim çocuklarla top oynadım” “İyi yapmışsın, yan evin kızıyla oynamadın değil mi?” “Oynamadım” “Sözümü dinlemezsen ne olacağını biliyorsun” “Biliyorum, dayak yerim” “Aferin benim akıllı oğlum bak Emine kadın oğlun oynamıyormuş” “Duydum Bey duydum inşallah sözün de durur” Ben sanki söz vermiştim oynayacaktım işte oynayacaktım, niye yasaklıyorlardı ki, bu sene ikimizde okula başlıyorduk, daha fazla görecektik birbirimizi, sabah çabuk olsun diye erkenden yattım, “Ayşe,  hadi gel” “Ya çekil oradan şimdi görecekler, bir daha da cama taş atma” “Nasıl duyacaktın o zaman beni” “Annem yanımda olsaydı, yine dayak yerdim” “Dün dayak yedin mi?” “Yemedim, ya seni dövdüler mi?” “Dövmediler de annem çok bağırdı, yine tarlaya gelir misin?” “Kaçabilirsem gelirim, sen beni bekle, çok bekleme ama” “Tamam, beklerim ama çok beklemem, sana kiraz getireceğim” “Bende sana ekmek getiririm, annem yeni yaptı, annem geliyor pencereni kapa” Tarlada olmayı çok seviyordum, toprağın kokusunu, ekinlerin kokusunu, Ayşe nerede kalmıştı ki? “Ali geldim” “Hadi tut elimi tarlanın içinde koşalım” “Koşalım” El ele tutuştuk, koştukça ekinler yüzümüze çarpıyordu, yorulup kendimizi sırt üstü yere attık, “Bana ekmek getirdin mi?” “Cebimde ister misin?” “İkiye böl, birazı senin birazı benim” “Ben yedim, sen ye” “Olmaz, bir lokma sana bir lokma bana, evden bir tane kurabiye aldım, sana vereceğim, of ya kirazlar ezilmiş” “Olsun, yine de yeriz ben bu gün erken gideceğim” “Neden daha yeni geldin” “Annem çok sıcak saçlarını kestirelim dedi” “Sakın kestirme ben uzun seviyorum, bak saçlarının rengi buğday başakları gibi” “Şimdi ben anneme nasıl derim kestirmem diye” “Kestirme işte, kestirme” “Tamam, ağlarım çok ağlarım kesmezler” “Gözlerin acır çok ağlama” “Olur, ben gidiyorum sende git kızmasınlar” Biraz daha yattım, buğday başaklarının arasında hafifçe rüzgâr esiyordu, elime aldım okşadım Ayşe’nin saçı gibiydi, “Ah Ali ah yine her tarafın saman olmuş, yine tarlalarda mı yuvarlandın” “Seviyorum tarlaları, buğday tarlalarını en çok seviyorum” “Bu toprak sevdanız yüzünden, başımız derde girdi zaten” “Ne derdi anne” “Küçüksün anlamazsın” “Tamam, okul ne zaman başlıyor” “Daha var yaz sonunda” “Çok kalmamış, önlüğümü ne zaman alacağız” “Daha var oğlum, yeter git başımdan işim gücüm var, ne çok soru soruyorsun” Ayşe saçlarını kestirmiş miydi acaba, kapının önüne çıktım, onu görmek istiyordum, nihayet annesiyle birlikte yolun başında gözüktü, kestirmemişti, ıslık çalmaya başladım, sevindiğimi anlasın istedim, yanımdan geçerken bana hiç bakmadan gülümsedi, sevindiğimi anlamıştı “Uğursuz oğlan ıslık çalıyor, kötülükleri davet ediyor” Annesi beni ne zaman görse söylenirdi, eşikte otururdum ses çıkarmadan yine bu çocuk uğursuz eşikte oturuyor derdi,  Ayşe arkasına baktı, göz kırptım gülünce annesinden bir tokat yedi, canı acımış mıydı acaba, kapıdan girerken yine döndü dil çıkardı, acımamıştı ıslık çalarak bahçeye girdim, babamın gelme zamanıydı hemen ellerimi yıkadım. Okullar açılıyordu, artık her gün Ayşe’yi görecektim, annemle birlikte önlük almaya gittik, rengi siyahtı beyaz yakası vardı, yeni pantolon birde yeni ayakkabı, Ayşe beni beğenecekti,  Okula erkenden gittim, annemde geldi, biraz bekledikten sonra Ayşe de annesiyle geldi, annelerimiz yan komşu olmalarına rağmen hiç konuşmazlardı, yine sırtları birbirine dönük durdular, arada bir çaktırmadan Ayşe’yle birbirimize bakıyorduk, siyah önlük beyaz yaka ne güzel yakışmıştı, sarı saçlarını iki yandan örmüşler uçlarına yine beyaz renkte kurdele takmışlardı, öğretmenimiz geldi, biz sıraya soktu, büyük sınıflar İstiklal marşını söylediler, biz daha bilmediğimiz için sustuk, marş  bitti öğretmen bir hizada yürüyerek, içeri girin dedi.  Ayşe benden daha önce sınıfa girmişti, yanına oturmaya çalışan çocukları istemiyordu, hemen yanına oturdum, birbirimize gülümsedik, artık yan yanaydık ikimizde çok sevinmiştik, kimse görmeden sıranın altından el ele tutuştuk, öğretmen içeri girdi isimlerimizi sordu, “Sen Ali arka sıraya geçeceksin” “Neden öğretmenim” “Anneleriniz bir arada oturmanızı istemiyor” “Ama biz istiyoruz öğretmenim” “Uzatma Ayşe, hadi Ali arka sıraya geç” Yine yapacaklarını yapmışlardı, ne olurdu sanki ayni sırada otursaydık, ağlamak üzereydim, Ayşe’nin de gözleri dolmuştu, çantamı aldım arka sıraya geçtim, olsun yine de yanın da sayılırdım, teneffüse çıktığımızda, bizim evde çalışan hizmetli bahçede bekliyordu, “Ne oldu, neden geldin” “Hanım tembih etti, Ayşe kızla oynamayacaksın” “Nedenmiş o” “Bana öyle dedi, her teneffüs seni bekleyeceğim” Burada da rahat bırakmamışlardı, az sonra Ayşe’nin abisi geldi, bana kötü kötü baktı, kardeşinin yanına giderek bağırarak konuştu benim duymamı istiyordu, “Ali denen serseriyle oynadığını görürsem bacaklarını kırarım senin ona göre uzak dur” Anlamıyordum ben ne yapmıştım onlara, Ayşe bizimkilere ne yapmıştı, evde olduğumuzdan daha zor görüşür olmuştuk, bu sefer hafta sonlarını beklemeye başladık. “Anne” “Efendim Ali” “Ben İsmail’lere ders çalışmaya gidiyorum” “Baban gelmeden evde ol” Çabuk olmalıydım, koşturarak tarlaya gittim Ayşe gelmişti, sıkıca sarıldım el ele tutuşup oturduk, “Ayşe sen biliyor musun annemler niye konuşmuyor” “Bilmiyorum, sordum annem söylemedi, şeytan görsün onların yüzünü dedi” “Onlar dargınlarsa bizim ne suçumuz var, niye bizimde küsmemizi istiyorlar, sen sakın bana küsme olur mu Ayşe” “Ben sana hiç küsmem, ben gitmeliyim ekmek almaya çıkıyorum dedim, haftaya yine burada buluşuruz” Koşarak İsmaillere gittim, birkaç sayfa yazdık, zaten çoğunu biliyordum, yalancıktan yazmıştım eve gidince annem kesin bakardı, Odama çıktım uyku saatim gelmemişti, Ayşe’yi özlemiştim camın önünde kibrit yakmaya başladım, bu aramızda işaretimizdi, bir kutu kibrit bitmeden Ayşe camı açtı, çok yavaş sesle konuşuyorduk biri duyarda odaları değiştirir diye korkuyorduk, “İyi geceler Ali” “İyi geceler Ayşe, derslerini çalıştın mı?” “Çalıştım, ama yazması zor geliyor” “Ben sana öğretirim, hem yazmayı çabuk öğrenirsek birbirimize mektup yazarız” “Yazarız dimi” “Yazarız hadi uyu artık” Günler geçiyordu ilk yarıyıl tatili olmuştu bile, hava soğuduğu için annelerimiz bizi eskisi gibi sokağa salmıyordu, yazmayı okumayı oldukça öğrenmiştim, Ayşe daha zor öğreniyordu, ona mektup yazmaya başladım, bahçe duvarlarımızın arasında küçük bir boşluk vardı, oraya koyuyordum,  Ayşe de oradan alıp okuyup hemen yırtıyordu, sınıf arkadaşlarımızın birinin doğum günü en güzel günümüz oldu, ben İsmail’e gidiyorum dedim, Ayşe’de doğum gününe gitti, azda olsa kar yağmıştı bahçede buluştuk hepimiz kartopu oynamaya başladık.  Ayşe’nin ulaşamadığı yerdeki karları toplayıp ona veriyordum, kovalamaca oynadık, körebe oynadık ben hep onu, oda beni yakalıyordu birbirimizi kokumuzdan buluyorduk, ben önce çıktım eve gittim. *****  İki gün sonra hem annemden hem babamdan dayak yedim, doğum günündeki çocuklar çenelerini tutamamışlardı, benimde eğlencede olduğumu söylemişler, Ayşe’de çok dayak yedi ben üç gün yattım, o bir hafta yattı, kendi canımdan çok onun canının acımasına kahroluyordum. Babam beni mahalle mektebinden aldı, aşağı mahallenin mektebine verdi… “Sen benim ölümüme sebep olacaksın” “Biz ne yapıyoruz size, Ayşe benim arkadaşım, niye oynatmıyorsunuz” “Bak sen edepsize bir de bana karşı geliyorsun, oynamıyorsun işte o kadar” Baştan karşı çıksam da, ayrı okullarda okumak daha iyi oldu, bir süre sonra aileler gevşedi daha rahat buluşur hale geldik, mektuplaşmalarımız hala devam ediyordu, Okuldan eve dönerken annemi viran bir evin bahçesinde gördüm, yanına gittiğimde Ayşe’ye vuruyordu, koştum eline sarıldım, “Niye dövüyorsun “ “Küçük zilliyi sana mektup koyarken yakaladım, babası görseydi ikinizi birden döverdi” “Ben de yolluyorum niye tek onu dövüyorsun, beni döv” “Sen dur sıra sana da gelecek” “Anne ne olur Ayşe’yi bırak gitsin” “Bir daha görmeyeceğim mektuplaştığınızı, kan çıkaracaksınız edepsizler” Beni kolumdan tuttu sürükleyerek götürmeye başladı, Ayşe yerde ağlıyordu, bende onunla ağladım, çok daha dikkatli olmalıydık, olduk ta hiç açık vermedik beşinci sınıfı bitirdik diplomalarımızı aldık, babam beni ortaokula yazdırdı, Ayşe’yi babası göndermedi çok üzülmüştüm. İsmail’in babası Ayşelerin evine yanaşma olarak girdi, İsmail’de istediği zaman girip çıkabiliyordu birbirimize onun vasıtasıyla haber göndermeye başladık, yine tarlada buluştuk. “Ayşe ben seni çok özlüyorum, bana bir resmini versene” “Olur, gelecek buluşmamızda getiririm” “Baban okula neden göndermedi” “Kız kısmı okuyup ta ne olacak, evde otursun çeyiz işlesin yakında kocaya gider dedi” “Sakın evlenme olur mu?” “Neden?” “Seninle ben evleneceğim de ondan” “Beni sana vermezler ki” “O zaman kaçarız bizde, bana kaçar mısın?” “Kaçarım” O günden sonra, aramızdakiler daha bir güzelleşti, büyüdükçe hislerimiz değişti, birbirimiz için ekmek, hava, su gibiydik, verdiği resmi saklıyordum annem bulursa başımıza neler geleceğinin farkındaydım, geceleri gizlice çıkarıyor öpüyordum, ortaokulda bitmişti babam liseye İstanbul’a gidersin diyordu, istemiyordum, ondan uzakta olmaya dayanamazdım. “Ayşe yaşımız on beş oldu evlensek mi artık?” “Daha küçük değil miyiz?” “Olsun, benim karım olunca ben seni okuturum” “Çok isterdim ama vermezler Ali biz boşuna hayal kuruyoruz” “Ben sensiz yaşayamam Ayşe’m, seni göremediğimde çok kötü oluyorum, nefes alamıyorum” “Bende Ali’m” Elimi uzattım o çok sevdiğim saçlarına dokundum, başını eğdi yüzü kıpkırmızı olmuştu, “Ayşe, yüzüme bak” Başını kaldırdı, deniz mavisi gözleriyle bana bakıyordu, artık dayanamıyordum, içimde bir şeyler coşuyor gibiydi, başımı eğdim kiraz renkli dudaklarından öptüm, ilk öpücüğüm, ilk öpücüğü o kadar doğal o kadar güzeldi ki, ufak bir buse daha kondurdum dudaklarına… Elinden tuttum çılgınca koşmaya başladık, buğday tarlasında uçuyorduk rüzgârdan hızlıydık koştuk koştuk nefesimiz kesilene kadar koştuk… Eve dönme vaktimiz gelmişti, ellerimiz daha çok kenetlenmiş birbirimizden ayrılmak istemiyorduk. “Seni pislik, kardeşimin elini tutmaya nasıl cesaret edersin sen” “Abim, Ali kaç” “Ben bir yere kaçmıyorum, kardeşini seviyorum biz evleneceğiz” “Bizden kız alamazsın sen, Ayşe’yi öldürürüm de yine sana verdirmem” “Sen karışma” Üzerime saldırdı, öldüresiye vurmaya başladı, benden daha büyük daha iriydi, kendimi koruyamıyordum, Ayşe yapma abi öldüreceksin diye bağırıyordu, yediğim yumruklara dayanamadım, bayıldım, gözümü açtığımda yatağımdaydım… “Ayşe nerede” “Hala o kızımı soruyorsun, abisinin seni getirdiği hale bak, boyu bosu devrilsin o kızın” “Deme öyle anne bana yardım et, çok seviyorum Ayşe’yi” “Asla o kız olmaz, bu sevdadan vazgeçeceksin” “Neden ha neden, ben onsuz nefes bile alamıyorum” Babam içeri girmişti… “Ananın dediklerine kulak ver, o kızla asla evlenemezsin ellerimle öldürürüm seni” “Senelerdir hep yasak koydunuz nedeni ne söyleyin” “Onlarla aramızda kan davası var anladın mı şimdi, bizden de onlardan da çok adam öldü” “Ne için kan davası oldu” “Dedelerimiz toprak paylaşamamışlar, sonrası da kan davasına dönüşmüş” “Baba Allah aşkına, dedelerimizin toprak kavgasından bize ne, kendi aptallıkları yüzünden insanlar ölmüş ne için bir avuç toprak için, şimdi kendileri de bu uğurda ölenlerde kaç metre toprakta yatıyor, değer miydi, değdi mi baba, ben Ayşe’yi seviyorum, evlenmek istiyorum” Babamın tokatı yüzümde patladı… “Ulan sen daha benim ekmeğimi yiyorsun, kim oluyorsun da ecdadının yaptıklarını sorguluyorsun, hemen İstanbul’a gidiyoruz seni yatılı okula vereceğim, belki aklın başına gelir hayvan” Ertesi sabah çok erken saatte beni zorla arabaya bindirdiler, Ayşe’yi görememiştim, hemen yatılı okulu ayarladı, tüm okula da tembih etti, benim oradan çıkmamı yasakladı, elime harçlık bile bırakmamıştı… Ne zaman kaçmaya teşebbüs etsem yakalandım, sakin durmaya karar verdim, iki üç ay sonra kaçmayacağıma karar verip peşimi bıraktılar, ilk boşlukta kaçtım elimde bir kuruşum yoktu, Hal okula yakındı, oraya gittim bizim oralara gidecek olan kamyonculara yalvarmaya başladım… “Amca ne olur, beş kuruş param yok anacım hastalanmış, babam yatalak anamı doktora götürmem gerek, ne olur beni ’de yanınıza alın” Kamyon şoförünün biri insafa geldi, yolculuğum başlamıştı, sevdiğime gidiyordum, yüzüne bakmaya kıyamadığım, onsuz olmaya dayanamadığım sevdiğimin, göreceğim diye içim kıpırkıpırdı, ah bir ellerini tutsam, bir öpücük daha çalsam kiraz dudaklarından, Bana çok uzun gelen saatler sonra vardık… “Hadi delikanlı git bakalım ananın yanına, ben üç gün buradayım iyiyse annen geri götürürüm seni” “Sağ ol amca, nasıl iyilik yaptığını bir bilsen, Allah razı olsun” “Hadi git bir an evvel” Koştum, ara sokaklardan kimseye görünmemeye çalışarak koştum, nihayet Ayşelerin evinin önündeydim, babam kapıdan çıktı hemen ağacın arkasına gizlendim, nefes nefese kalmıştım, görmemişti beni.  İsmail neredeydi ki olsaydı haber yollardım, hiç evden çıkmadı bütün gün ve gece bekledim karnım acıkmıştı, sabretmeliydim viran evin bahçesine gittim köşeye kıvrıldım, uyku tutmuyordu midem iyice ezilmişti, birkaç erik kopardım kırmızı erikler tatlıydı, az da olsa açlığım geçer gibi oldu.  Sabah yine evin önündeki ağacın arkasında yerimdeydim, kapıları açıldı yanın da bakıcı kadınla dışarı çıktı, hemen peşlerine düştüm, mahalle pazarına gidiyorlardı, kadının uzaklaşmasını bekledim, elinden tuttum korkuyla bağırdı… “Korkma Ayşe’m benim” “Ali nasıl geldin, git buradan görürlerse ikimizi de öldürürler” “Bir yolunu bul tarlaya gel, ne olur” “Şimdi git hadi, bak beni çağırıyor, çabuk ol görmesin” Tarlada beklemeye başladım, ekin biçilmişti, o çok sevdiğim buğday başaklarını göremedim, beklemekten çok sıkılmıştım, uzaktan Ayşe’yi gördüm koşarak geliyordu, bende koştum birbirimize sarıldık, saçlarını okşadım öptüm, ne çok özlemiştim… “Dur Ali’m, gören olacak, buğdaylar bizi saklamıyor artık” Elinden tuttum, tarladaki tek ağacın gölgesine sığındık, “Neden geldin Ali, biz birlikte olamayız” “Olacağız Ayşe’m, geçmişin hesabını bize yüklemeye ne hakları var, biz ne yaptık birbirimizi sevmekten başka ne günahımız var” “Anlamıyorlar, anlamayacaklar da mecburuz ayrılmaya, bu bizim kaderimiz alnımıza böyle yazılmış” “Bu kaderi Allah yazmadı, ailelerimiz yazdı, bizi toprağa kurban ediyorlar, ben bunu kabul etmiyorum, kaçalım Ayşe” “Nereye kaçacağız, bulurlarsa ölürüz” “İstanbul’a kaçarız, buraya geldiğim kamyon şoförü bu gün geri dönecek, atlarız arkasına, seni ne çok sevdiğimi anlatırım ona, yanında iş bulurum, çalışır sana bakarım başta çok iyi bakamam çok çalışırım ama çok çalışırım, kabul mü? “ “Seninle bir olduktan sonra, kuru ekmek bile yerim, ben de çalışırım senin yorulmana gönlüm razı olmaz” “Ben karımı çalıştırmam, nasıl kıyarım sana, ben çalışırım, evin erkeği ben değil miyim?” “Sensin Ali, evimizin erkeği sensin” “Baştan az biraz para gerekli, babam hiç para vermedi” “Benim harçlıklarımdan biriktirdiklerim var eve gideyim, birkaç parçada kıyafet alayım, hemen gelirim” “Çabuk gel Ayşe’m çok bekletme beni” “Hemen koşa koşa gidip geleceğim” Koşmaya başladı, “Dur Ayşe” “Yine ne oldu hem acele et diyorsun hem de durduruyorsun” “Seni bir kere öpeyim ondan sonra git” “Yapma Ali” “Benim karım olacaksın, utanma bak yine kızardın” “Ne yapayım elimde değil, hadi öp te gideyim” “Sen beni öpmek istemiyor musun, hiç rüyalarına girmedim mi, sen benim rüyalarımdan hiç çıkmadın” “Bende gördüm seni, özlediğimden çok ağladım” Sarıldım, saçlarını, gözlerini yanaklarını defalarca öptüm, kiraz dudaklarını çok daha fazla öptüm, “Ben seni çok seviyorum Ayşe’m” “Bende seni çok seviyorum Ali’m, şimdi bırak ta gideyim, evdekiler merak edip aramaya çıkacaklar, kaçamayacağız” Gideli iki saat olmuştu hala gelmemişti, üç saat, dört saat inatla bekliyordum, gelecekti, gelmeliydi, uzaktan adamlar koşarak geliyorlardı, biraz yakınlaşınca babamı gördüm, kaçmaya başladım, beni yakaladılar, babam acımadan vuruyordu… “Dövdüm olmadı, söyledim olmadı, seni geberteceğim piç kurusu, onlardan evvel ben öldüreceğim, tutun şunu kaçmasın, hemen buradan gidiyoruz duyuyor musun?” “Ayşe’yi almadan gitmem, kulun kölen olayım baba ben onu çok seviyorum, merhamet et bize, ayırmayın bizi” “Unutacaksın o kızı, dövmekten öldürüyorlardı kaçırdılar buradan” “Nereye kaçırdılar, bir şey oldu mu baba öldü mü Ayşe” “Elinin körü oldu, beğendin mi yaptığını, hemen buradan gidiyoruz, anan hazırlandı, eşyaları arkadan gönderecekler, babası abileri yemin etti seni gördükleri yerde vuracaklar, şimdi düş önüme, kaçmaya çalışırsan seni kendi ellerimle öldürürüm” Beni zorla arabaya soktular, biraz sonra annemde bindi saatlerce ağladım, Ayşe için, kendim için, izin vermedikleri sevdamız için ağladım, annemden de, babamdan da Ayşe’nin ailesinden de, geçmişteki bizim bu hale gelmemize sebep olan aptal insanlardan da hepsinden nefret ediyordum… Günler geçiyordu, babam adamlar tutmuştu, bir saniye yanımdan ayrılmıyorlardı, Ayşe’den haber alamamak, beni öldürüyordu, bir gece babam yüzü gülerek eve geldi, ilk kez bu halde görmüştüm… “Ne oldu bey hayırdır” “Çok şükür kurtulduk başımızda ki büyük beladan” “Hadi merakta bırakma söyle” “Duy Ali Efendi duy, Ayşe’yi küçük amcasının oğlu Hayri’ye vermişler, düğünleri olmuş” “Oh şükürler olsun bey, şükürler olsun kurtulduk” ***** Dünya başıma yıkılmıştı, Ayşe evlenmiş, Ayşe evlenmiş, Ayşe evlenmiş bu söz beynimde yankılanıyordu, nasıl olurdu nasıl yaparlardı, o benimdi ruhumdu, her şeyimdi, nasıl kıyarlardı Ayşe’me, camın kenarına gittim açıktı kendimi aşağı bıraktım, yaşamak için bir nedenim kalmamıştı. Gözümü hastanede açtım, niye ölmemiştim ki, vücudum da oluşan birkaç kırıktan başka bir şeyim yoktu. Seneler geçmeye başladı, yaşayan ölü gibiydim, içkiye, kumara, kadınlara dadandım, her kadında Ayşe’min tadını aradım hiç bulamadım, her seferinde babam çekti eve getirdi, zorla da olsa üniversiteyi bitirmiştim, hayatla ilgim yoktu… “Anan sana bir kız beğenmiş” “Ben evlenmek istemiyorum” “Evleneceksin, mecbursun” “Siz benim sevdiğimi almadınız ben niye sizin seçtiğinizi kabul edeyim, kimseyi sevmeyeceğim artık” “Sevmezsen sevme ulan, sana sev diyen mi var torun ver bize yeter, önüne gelen karı kızla yatıyorsun, bununla da yat çocuğun olsun istediğini yaparsın” Her zaman ki gibi bildiklerini okuyorlardı, benim düşüncelerim, hislerim hiç önemli değildi, kahretsin, ha o ha başkası Ayşe’m olmadıktan sonra ne önemi vardı ki…  Düğün oldu yüzüne bile bakmadım, sadece çocuk için kullanacağım bir bedendi sadece, hiç kimse bana acımamıştı, bende hiç kimseye acımıyordum, orta halli bir ailenin kızıydı parayı gördükçe şımardı, kendini bir şey sanmaya başladı, geliş gidişlerimi kontrol etmeye çalışıyor aklınca bana kıskançlık yapıyordu beni daha çok boğduğundan haberi bile yoktu…  Çocuk olmuyordu annem doktora götürmüş çocuğu olmaz demişler, daha fazla bu kadına katlanamazdım, para vererek tek celsede boşadım, nihayet rahattım Ayşe gece gündüz aklımdan çıkmıyordu, o sevdiğim saçlarına başkası dokunuyordu, hiç görmediğim vücudunu başka eller okşuyordu, çıldıracak gibiydim, içimdeki yangın, söneceğine daha da büyüyordu.  Çok geçmeden yine tutturdular evleneceksin, ne fark ederdi ki görmeye götürdüler Adı Esma dediler, daha on yedi yaşındaymış, başkası için çok güzel olabilirdi, benim için Ayşe’den güzeli yoktu, olmayacaktı da. Düğünüm değil sanki cenaze olmuştu, ikici kez evlendirmişlerdi ah gerdek odasında beni bekleyen Ayşe olsaydı,” Sevdiğim sende beni düşünüyor musun ben seni her an düşünüyorum,”  görevimi yapmalı, hiçbir şeyi hak etmeyen aileme varis vermeliydim, kapıyı açtım içeri girdim. ******
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD