Güneş, kafeterya da herkesten uzak bir köşe belirledi gözüne. Sonra da kendisine bir kahve alarak belirlediği masaya yerleşti. Kızların sınavın sonuna kadar içeride kalacağını biliyordu. Daima bu şekilde davranırlardı çünkü. Ama kendisi nefret ederdi. Sınavı bitirip sanki oturmaya devam ederse bir şeyler değişecekmiş gibi kâğıda bakmak ona göre değildi. Her zaman ilk cevapların doğru olduğunu bilirdi. Aynen ilk verilen kararların doğru olduğunu bildiği gibi. Çünkü ilk karar akılla verilirdi, ikincisi ise kalple. Kalbine güvenmemesi gerektiğini dokuz yıldır sıklıkla duymuş ve böyle benimsemişti.
Israrla çalan telefonunu sessize alarak kahvesini yudumlamaya devam ediyordu. Bu günü kendisine ayıracaktı. Artık biraz rahatlamaya ihtiyacı vardı. Telefon çalmayı sürdürürken o da görmezden gelmeyi sürdürüyordu. Sınavdan çıkanlar kafeteryaya akın ederken yüzlerindeki ifadeyi izlemeye başlamıştı. Hepsi ne kadar mutlu görünüyordu. En azından özgürdüler. Kendisinin olmadığı kadar özgür…
O sırada kapıdan içeriye her halinden heyecanlı olduğu belli olan bir çocuk koşarak girdi. Hemen önünde oturan kalabalık gurubun yanına geldiğinde, masada oturan herkes ona odaklanmıştı. Gözüne dökülen kıvırcık saçlarıyla, üzerindeki sıradan tişört ve kot pantolonuyla sıradan bir öğrenciydi. Nefes nefese olduğundan bakışlara bir süre yanıt vermedi ama aniden doğrulup elinde buruşmuş bir şekilde tuttuğu broşürü masanın üzerine yaymıştı.
Bu kez bakışlar masanın üzerine odaklanmıştı. “ Sonbahar festivali varmış. Okul üç gece iki gün sürecek kamp düzenliyor. Hep birlikte gidelim mi?” diye sordu heyecanla. Mırıltılar birbirini izlerken, masanın dışından da meraklı yüzler onlara yaklaşmaya başlamıştı.
Sonbahar festivali. Daha önce hiçbir okul etkinliğine katılmamıştı. Babası bu tarz gereksiz şeylere vakit ayırmasından hoşlanmıyordu. Lisede çok defa denemiş ama her zaman aynı şekilde yanıt almıştı. Hayır, senin böyle boş etkinliklere ayıracak vaktin yok. Özel hocalarından öğrenebildiğin kadar bilgi öğren. Bunlar boş işler. Merak ediyordu. Gençlerin yalnızken nasıl eğlendiğini kendisi de görmek istiyordu. Belki de diğerlerinden fazla arzuluyordu bunu. Doğru dürüst genç olma fırsatına sahip olamadığından bu denli istekliydi. Ama görmek istiyordu. Hayatının sadece dört duvar arasında sıkıcı iş anlaşmalarıyla tükenmesini istemiyordu.
“ Güneş”
Lale ve Duygu boşta olan sandalyelere oturduklarında, benim gibi arka taraftaki coşkulu gurubu izliyorlardı.
“ Ne kadar heyecanlı görünüyorlar” derken bulmuştu kendisini. Kızlar onu duyduğunda biraz şaşırmışlardı ama bu cümle ümitlenmelerine neden olmuştu. Lale çantasını açıp dörde katlanmış bir kâğıt çıkardığında, Güneş elindeki bardağı masanın üzerine bırakarak kâğıdı almıştı.
“ Aslında biz de sana bunu söylemek istiyorduk. Bu gün geldiğimizde okul bu haberle çalkalanıyordu. Öğrenciler için sınav sonrası etkinliğiymiş. Sadece son sınıfların katılabileceği mezuniyet öncesi stres atma etkinliği falan filan. Biz gitmeyi çok istiyoruz. Sürekli gördüğümüz şehrin gürültüsünden arınıp, ormanlık alanda tüm teknolojiden uzak sakin üç gece iki gün. Sen de gelmek ister misin?”
Buna kendisi karar verebiliyor olsaydı cevabı kesinlikle evet olurdu. Ancak babasının ne tepki vereceğini bildiğinden bu yanıtı onlara veremezdi. Oysa oraya gitmeyi çok isterdi. Kamp falan umurunda değildi. İstediği üzerindeki yükten birkaç gün uzaklaşıp biraz genç olmaktı. Yapamayacağını bile bile istiyordu bunu.
Yeniden çalmaya başlayan telefonu düşüncelerini dağıttığında ekrandaki ismi görmüş ve tüm bedeni sanki biri büyülemiş gibi kaskatı kesilmişti. Babası onu aramazdı. Onun yapacağı bir şey değildi bu. Telefonu hızla kapıp ayağa kalktı ve kapıya doğru yürümeye başladı. Çalmaya devam eden telefonu açıp kulağına dayadığında dışarıya doğru yürümeye devam ediyordu. Bir yandan gözden uzak bir yer alıyor bir yandan da babasının ne söyleyeceğini korkuyla bekliyordu.
“ Şirkete dönmeyecek misin?” dedi selamlama faslını es geçerek. Zaten ne zaman ona nasılsın diye sormuştu ki?
Sınav sonu olduğundan kimsenin olmadığı bir yer bulamazdı ama ayakaltından da uzaklaşmıştı. Yangın merdivenlerine çıkmış ve kenara yaslanmıştı. “ Evet, biraz okulda işlerim var” dedi.
“ Her ne işin varsa bırak hemen şirkete gel” dedi ve telefon bir anda yüzüne kapandı. Öylece kalakalmıştı. Hiçbir düşüncesi umursanmıyor ve kaideye alınmıyordu. O sadece kukla gibi söylenenleri yapıyordu hepsi buydu. Buna ne kadar daha devam edebilecekti bilmiyordu. Çok bir şey istemiyordu. Babasının söylediklerini yine yapardı. Onun istediği gibi şirketinin varisi olarak yoluna devam ederdi. Ama biraz özgürlük istiyordu. Nefes alacak bir alan. Ve sessiz kaldıkça bu alan asla eline geçmeyeceğinin farkındaydı.
“ Biraz nefes almak istiyorum” diye mırıldandı gözyaşlarına yenik düşen gözlerle. Ellerini duvara dayayarak destek aldı. “ Sadece biraz sıradan olmak istiyorum. Biraz… sadece biraz. Lütfen…” kimsenin görmediğini düşündüğünden ağlama konusunda engel olmuyordu kendisine. Yere çöküp oturmuş ve sırtını duvara yaslayarak ağlamaya devam ediyordu. Annesinin sesi kulaklarında çınlarken çaresizlik iliklerine işliyordu. Tüm hücreleri acıyla kıvranırken siyah kendisine el sallıyordu.
Babanın güç gösterilerine boyun eğerek hayatın güzelliklerinden vazgeçme. Onun istediği gibi duygusuz, iş odaklı, sürekli zirveyi amaçlayan bir kız olma Güneş. Bu beklide sana verebileceğim son anne nasihati. Senin yalnız bir kız olduğunu görmek istemiyorum. Buna dayanamam. Sevilmenin de sevmenin de ne demek olduğunu öğren kızım.
Annesinden kendisine kalan çok az şey vardı. Resmi yoktu belki ama sözleri her daim içinde hayat buluyordu. Babası itinayla annesinden kalan her şeyi yok etmiş, ona göre zayıflık göstereceği her şeyi ortadan kaldırmıştı. Çok yalvarmış ama babasını durduramamıştı. Annesinin resimlerini bile kurtaramamıştı onu gazabından. Ama kardeşini kurtarmıştı. Ona kendisini kurban vererek kardeşinin hayatını kurtarmıştı. Sıradan bir çocuk gibi yaşama imkânı sunmuştu ona. Bu yüzden hiç direnmemişti. Ancak tahammül edemiyordu artık. Nefes almak istiyordu. İsyan etmek istiyordu. Babasına, hayatına…
“ Özür dilerim anne. Seni dinleyemediğim için özür dilerim. “
Güneş, yangın merdiveninde yalnız olduğunu düşünerek rahatça acısını yaşıyordu. Kendi arkadaşlarının bile bu halini görmesini istemiyordu. Babası ona bunu öğretmişti. Ölsen bile son nefesini vermeden kimseye ölüyor olduğunu gösterme. Şimdi de öyle yapıyordu. Ölüyordu ama bir korkak gibi yalnız başına can çekişiyordu.
Okulun gürültüsünden kaçan ve arka bahçenin sessizliğine sığınan başka biri daha vardı. Bankta oturan genç adam, genç kızın tüm konuşmalarına ve çaresizliğine şahit olmuştu ve olmaya da devam ediyordu. Onu merdivenlere ilk çıktığında tanımıştı. Uzun sarı saçlar, olduğu yerden göremese bile hafızasına kazınmış olan mavi gözler, kibirle harmanlanmış duruşu ve güzelliği. Herkesin bildiği dillere destan güzelliği. O Güneş Bozdağ’dı. Ünlü tekstil kralının güzeller güzeli kızı.
Onu üç yıldır sürekli görüyordu. Aynı dönem ve aynı bölüm öğrencileriydiler. Sadece sınıfları farklıydı ama etkisi kendi sınıfından bile hissedilebiliyordu. Hemen her adam gibi onunla defalarca karşı karşıya gelmiş ama yine diğer herkes gibi cesaret edememişti. Yıllardır herkesin hayranlıkla bahsettiği, güçlü duruşu ve soğukluğuyla bilinen bu kızın aslında çok yalnız olduğunu görebiliyordu. Herkesin gördüğünün aksine sıkıştığı hayattan memnun değildi. Zenginlik ve güç olmayanlar için büyüleyici görünüyor olabilirdi ama bu kız acı çekiyordu.
Elindeki kitapları kenara bırakıp ayağa kalktı. Onu bu şekilde üzgün görmeye alışkın değildi. Ona bu yakışmıyordu. Güneş, daima güçlü görünmeliydi. En azından istediği buydu. Yanına gidip destek olmak geçiyordu içinden. Ama attığı ilk adımda durdu. Kendi üzerine bakmaya başladı. Basit kıyafetler içindeki bedeni onu yanına gitmek için fazla sıradandı. Güneş’in gördüğünde daha fazla öfkeleneceği kadar sıradan. Her ne kadar acı çektiği aşikâr olsa da kendisiyle de konuşmak isteyeceğini sanmıyordu. Onun yanına gidebilecek biri değildi.
Duyduğu hıçkırıklara rağmen oturduğu banka geri döndü. Kitaplarını toplayıp gitmek içi hazırlandığında, istemsiz yine Güneş’in olduğu tarafa yangın merdivenlerine baktı. Gözlerini kurulamaya çalışan kızla göz göze gelmek beklemediği bir şeydi ancak birkaç saniyelik göz temasının ardından kızın sırtını kendisine dönüp uzaklaşması beklediği şeydi.
Güneş Bozdağ, kendi dünyasına geri dönüyordu. Belki kendisini görmemişti ama görmezden gelmiş olma olasılığı daha fazlaydı. Bu da gerekli mesajı almasına yetmişti. Onun dünyasından değilsen görünmezsin…