KARŞILAŞMA

1310 Words
Yorucu bir okul günüydü. Artık iki aydır ki buradaydım. Çocuklara kadar çok alışmıştım ki hepsi benim canlarımdı. Okumaya çok hevesliler. her biri harfleri umutla öğreniyordu. Çalışkandılar beni hiç kırmıyor incitmiyorlardı. İyiki buraya gelmişim diyordum. Pişman değildim bir zerre bile. Bu çocuklara bir parça bile umut ola biliyorsam her şeye değerdi. Okuldan sonra markete uğradım lojmanda vardı market ama istediğim şeyleri bulamıyordum. bende biraz uzaktaki süpermarkete gitmeye karar vermiştim. Markete vardığımda lazım olan hər şeyi aldım. Ama bunları nasıl eve götüreceğini düşünmemiştim. Arabam gelmemişti daha. Hala Ankara'daydı. Babam daha dün göndereceğini söylemişti. aldıklarımı kasaya götürdüğümde düşündüğüm tek şey buydu. Galiba eve gidene kadar kollarım konacaktı. Kasaya geçip sıraya girdim. Önümde askerler vardı. Kavga ede ede aldıklarını yerleştirmeye çalışıyordular. "Lan Ali düzgün tutsana şunları" dedi asker. adının Ali olduğunu öğrendiğim adam konuştu. "Çok biliyorsan gel sen tut Murat" "Kavga etmeden durun iki saniye" dedi içlerinden kadın olan. "Baharım ben duruyorum şu Ali durmuyor işte" dedi adının Murat olduğunu öğrendiğim adam. "Ben sana bunları getirmeyelim dedim" diğer kadındı konuşan. "Ne oluyor burada" diye söylendi başka bir asker. askerler hazır ola geçip bir şey olmadığını söyledi "Bir şey yok üsteğmenim aldıklarımızı bölüşürtürüyoruz" dedi adı Ali olan. "Çabuk olun komutan sizi bekliyor iki saattir" diğerleri de emrine uyarak çabuk hareketlerle çıktılar. çok komik görünüyorlardı. Onlardan sonrada ben alacaklarımı aldım ve poşetlerle çıktım. çok ağırdı haddinden fazla ağır hangi akılla bu kadar şey aldım onuda bilmiyorum ki. Askerler hala oradaydı ellerindekileri askeri araçlara yerleştiriyorlardı. Daha fazla onlara bakmadan önüme dönüp yürümeye başladım. "Öğretmen hanım" duyduğum sesle olduğum yerde durdum. onu en son kek götürdüğüm gün görmüştüm. arkamı döndüm oradaydı Ömer komutan “komutan bey,” dedim gülümseyerek. Poşetleri taşıdığım için biraz zorlanıyordum ama sesimi normal tutmaya çalıştım. O da hemen fark etti tabii. “Onlarla mı savaşıyorsunuz?” dedi poşetlere bakarak, kaşlarını kaldırdı. “Azıcık fazla almışım galiba,” dedim utanarak. “Ama lazım olan her şeyi aldım.” “Kaç hane besleyeceksiniz öğretmenim?” diye sordu yanımdaki torbaların birine göz atarak. İçinde dört paket un, bir sürü konserveler ve temizlik malzemeleri vardı. “Lojmandaki markette bulamıyorum bazı şeyleri, o yüzden stok yapayım dedim,” dedim başımı eğip. O anda hiç tereddüt etmeden yanıma yaklaştı, bir elimdeki iki büyük poşeti tek hamlede aldı. “Verin onları, bir öğretmen tek başına bu kadar yük taşımaz.” “Olur mu öyle şey, taşırım ben,” dedim ama dinlemedi bile. "Hadi gelin sizi eve bırakalım" ben ne kadar gerek yok desemde dinlemedi beni. "Birde benim için yolunuzu değiştirmeyin" dedim. Utanmıştım istemsizce. "yolumuz orası zaten öğretmen hanım merak etme. aynı lojmanda kalıyoruz ama görevde olduğumuz için denk gelmemisizdir" dediğinde şaşırmıştım. Aynı lojmanda kaldığımızı bilmiyordum. Ömer komutanın ardından yürümeye başladım. Poşetlerin bir kısmını o taşıyordu, kalanları da ben. Aslında yürürken yanımda olması bir garip huzur veriyordu insana. Sert bakışlı ama güvenilir bir hali vardı. Sessizce yan yana yürüdük biraz. Askeri araca vardığımızda içlerinde birkaç kişi daha vardı. Az önce markette kavga ederken gördüklerim. Aracın arka tarafına erzakları yerleştirmekle meşgullerdi. Bizi görünce dönüp baktılar. “Komutanım gelmişsiniz, hoş geldiniz,” dedi içlerinden biri. Bir diğeri de hemen arkasından seslendi: “Aa öğretmen hanım da burada!” O an fark ettim. Bunlar… Beni o gün kurtaran askerlerdi. Ama yüzlerini tam görememiştim. Sadece hastanede Ömer komutanı birkaç kez görmüştüm. Diğerlerini hiç. Bir an duraksadım. Sanki seslerinden bir tanesi o gün, “Açın yolu!” diye bağıran kişiydi. Kalbim garip bir şekilde hızlandı. Ömer, poşetleri ellerindekilerin yanına koyduktan sonra başını bana çevirip gülümsedi. “,bu bizim öğretmen hanım. Zeliha öğretmen.” İlk olarak, iri yapılı ve gözlerinin içi gülen biri elini uzattı. “Ali. Az önce unları paylaşamayan bendim,” dedi gülerek. "Ben üsteğmen Tuğrul"dedi diğer adam. Biraz sert bir mizacı vardı. “Haklıyım ama, sen de fazla tutuyorsun hep,” dedi diğer asker. “Ben de Murat. Bu da Bahar kendisi karım olur. Bir de Güliz var ama araçtaydı az önce, o da burada.” Güliz adım atıp yanıma geldiğinde gülümsedi. “Sizi sonunda tanıyabildik. O gün… yani… sizi oradan biz almıştık. Ama yüzünüzü bile göremedik. Yani... kan içindeydiniz.” Sözleri bir anda içimi titretti ama yutkundum ve hafifçe gülümsedim. “O gün… sizin sayenizde kurtuldum. Hepinize borçluyum.” Bahar, elindeki kutuyu araca yerleştirirken dönüp baktı. “Siz bize borçlu değilsiniz öğretmen hanım, biz size borçluyuz. O kekler…” Bir anda hepsi aynı anda başlarını sallamaya başladı. “Efsaneydi!” dedi Murat, iki elini açarak. “Ben bir dilim almıştım, Ali üç dilim yedi,” diye ekledi Bahar. Ali hemen araya girdi: “Yalan! Sadece iki! Üç değildi.” Gülmemek elde değildi. Onların bu samimiyeti, o gerginliğin içinde öyle iyi geldi ki. Ömer komutan araya girdi. “Tamam yeter. Öğretmen hanımı korkutmayın. Gelin, onu bırakacağız.” Araca binerken, Ömer bana ön koltuğu gösterdi. “Buyurun öğretmen hanım.” “Ben arkaya da oturabilirim,” desem de kararlıydı. “Misafirsiniz.” Arkaya Murat, Ali, Bahar ve Güliz sıkıştı. Yol boyunca sustukları söylenemezdi. Özellikle Murat ve Ali hiç susmadı. Yol boyunca sohbet eşliğinde geldik lojmana. Araçtan indim Ömer komutan da benimle indi poşetlerimin hepsini alıp evime doğru yürümeye başladı bende onu takip ettim. Evin önüne geldiğinde poşetleri yere bıraktı. "Çok teşekkür ederim komutan bey" "Rica ederim öğretmen hanım görüşmek üzere" Umarım görüşürüz İç sesime göz devirdim. "Görüşürüz komutan bey yeniden teşekkür ederim" daha sonra gitti. bende evime girdim ve aldıklarımı yerleştirmeye başladım. Poşetleri yerleştirmeye mutfaktan başladım. Her şey karmakarışıktı. Unu, şekeri, makarnayı, çayı derken tezgâh doldu taştı. Poşetlerden çıkan bisküvileri, çikolataları ayrı bir kavanoza koyarken aklım hâlâ Ömer Komutan’daydı. Sessiz, mesafeli ama bir o kadar da düşünceli… Az önce yaptığı yardım küçük gibi görünüyordu ama beni çok etkilemişti. “Ne oluyorsun sen Zeliha?” diye söylendim kendime. “Teşekkür ettin bitti. Kurma kafanda her şeyi.” Fakat o gün boyunca yaptığım her işte bir gölge gibi dolandı aklımda. Çay koyarken yüzünü, dolabı düzenlerken sesini düşündüm. Çocuklar için aldığım renkli kalemleri sıralarken, içimden bir ses yine fısıldadı: Umarım yine görürüm onu… Akşam olmuştu. Gün yavaş yavaş karanlığa bürünüyordu. Perdeleri kapatıp üzerimi değiştirirken dışarıdan çocukların seslerini duydum. Lojmanın önünde oyun oynuyorlardı. Bir süre pencere önünde durup onları izledim. Saf, tertemiz gülüşleriyle birbirlerini kovalamaları içimi ısıttı. Karnım acıktığını fark ettiğimde saat epey geç olmuştu. Hızlıca kendime hafif bir şeyler hazırlayıp çayın yanına kek dilimledim. Dün yaptığım kekten kalan bir parça. Tadı biraz umut, biraz da minnettarlıktı. Kekten bir ısırık aldığımda kapı vuruldu. Şaşkınlıkla doğruldum. Bu saatte kim gelirdi ki? Kapıyı açtığımda Bahar’ı karşımda buldum. Üzerinde askerî üniforma, elinde bir çanta vardı. “Selam Zeliha öğretmen ,” dedi gülümseyerek. “Rahatsız etmedim umarım.” “Hayır, tabii ki buyurun.” İçeriye davet ettim. Ayakkabılarını çıkardı, oturma odasına geçti. Ona çay ve kek ikram ettim. Kabul etti, hatta keki görünce gözleri parladı. "Kekdemi vardı?" “Evet. Dün Yapmıştım çocuklar için oradan kalmıştı. size de kısmet oldu.” “Harika olmuş. Ben de yaparım bazen ama bu çok daha güzel olmuş.” Gülümsedim. Samimiydi. Yorgundu ama yüzünde o yorgunluğu bastıran bir enerji vardı. Biraz oturduktan sonra elindeki çantayı masaya bıraktı. “Bunları size getirdim. Ömer Komutan Gönderdi" Merakla baktım çantaya. Açtım. İçinde çocuklar için defterler, boyalar, kalem kutuları vardı. “Komutanım arada böyle şeyler alıp verir çocuklara. ama bu aralar boş vakti yok. Kimseyede güvenmiyor okuldaki. sonra siz gelmişsiniz aklına. Bunları çocuklara vermemizi istedi" Boğazım düğümlendi. Sanki içimdeki duygular bir anda yüksekti. “Çok teşekkür ederim Bahar. Gerçekten… Çok mutlu oldum. Çocuklar çok sevinecek" “Biz teşekkür ederiz. Siz orada onca çocukla ilgileniyorsunuz, onların hayata tutunmaları için uğraşıyorsunuz. Biz sadece destek olmaya çalışıyoruz.” Bir süre sessizce oturduk. Sonra Bahar saatin geç olduğunu fark edip izin istedi. Kapıya kadar uğurlarken “Ömer beye teşekkür ettiğimi söylersin olurmu."dedim. Hafifçe gülümsedi, “İletirim” diyerek göz kırptı. Kapıyı kapattığımda içim hem umut hem de huzurla doluydu. Bu kasaba, bu lojman, bu insanlar… Artık yabancı gelmiyordu. Belki de sonunda bir yere ait hissediyordum. Masaya döndüm, keki tamamladım. Çayımdan bir yudum daha alırken içimde bir sıcaklık yayıldı. Belki de doğru yerdeydim. Belki de tam zamanında…
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD