♚ 2

951 Words
“Kazandım!” Logos kesinlikle bir moruk değildi. Ancak lafın gelişi öyleydi... Bir yıldırım kadar hızlıydı ve şimdiyse şimşekler kadar gürültülüydü. Ellerim dizlerimde soluklanırken, kanatlarımı kaburgalarımın içine çektim. Kopan birkaç tüy rüzgarda savrulurken, saray bahçesinde bulunan melek çeşmesinin içine düştüler. Minik melek heykellerinin ellerinde ki sürahilerden su akıyordu. Logos birkaç kez daha başımın üzerinden uçtuktan sonra omzuma kondu. Logos keyifle gülüyordu. Sessizliği büyükbabamın kıkırtıları deliyordu. Şikayetim yoktu. Logos’un ihtiyari sesini dinlemekten zevk alırdım. Yarışı kazandığı için bu durumdan keyif alması memnunda etmişti. Onu keyiflendiren çok az şey bulunuyordu. Kurucu Kütüphane de zamanının neredeyse büyük bir yüzdeliğini geçirirdi. Kitapları incelemek ve yenilerini yazmak da Logos’u mutlu ederdi. Bir eli ve beş parmağı olmamasına rağmen pençeleri ile yazdığı el yazısı kusursuzdu. İlgi alanım dışında olsa da yazdığı kitapları sırf kusursuz el yazısını okumak için saatlerimi ayırırdım. Böylece bir çok bilgi öğrenerek genel kültürümü arttırmıştım. “Raphael Ruah!” dedi Logos gergin bir sesle. Gökyüzünden gelen kanat çırpış seslerine baktım. Ruah, kanatlarını açmış havada sarsaklıyordu. Kanatları daha yeni kaynamıştı. Kanatları bedenini taşıyacak kadar güçlü değildi. Havaya sıçrayarak onun hizasına yükseldim. “Hala?” dedi şaşkınlıkla. Aslında korkmuştu. Kollarımı göğsümün altında birleştirdim. “Seni yaramaz. Neden akıllanmıyorsun?” “Çabalıyorum hala. Neden çabamı takdir etmek yerine, herkes bana kızıyor.” Kanatları bedenini taşıyacak kadar yorgun düştüğünde belinden tutup, onu kaldırdım. “Bir çocuk olabilirim ama yaş her şey değil. Ben idealistim.” “Seninle gurur duyuyorum. Ama bu her ay bir kemiğini kırmana gerek yok.” diye ona nutuk çektim. Logos tepemizde belirerek Ruah’ın sarı saçları arasına tünedi ve ekledi. “Ama bu senin dokuz yaşında olmanı değiştirmiyor. Uçmak için kanatların yeterli olarak gelişmedi. Üstelik görüyorum ki; kanatların gibi beyninde gelişme aşamasında çocuğum.” Ruah ellerini başının üzerine kaldırdı. Logos’u sıkıca kavradı ve onu kollarının arasına alarak göğsüne bastırdı. “Benimle yarıştığın zaman Logos seni yeneceğim.” Logos homurdandı ama ses etmedi. Ruah güldü. “Ve uçmaktan vazgeçme niyetinde değilim.” Logos yine homurdandı. “Bu daha fazla kırık kemik anlamına geliyor.” “İyi de eğer çalışmazsam nasıl yetenekli bir İmparator olacağım.” diye sordu Ruah. Logos bu soru ile daha da huysuz bir ifade takındı. Ruah’ın mavi gözleri kısıldı. “Ben senin halefinim hala. Bunu söyleyen sendin.” Alnımı alnına yasladım. “Elbette öylesin kardeşim Abel’in oğlu Raphael Ruah. Sevgili yeğenim.” “Büyükannem Mia gibi olmak istiyorum.” dedi Ruah hevesle. “Onun gibi güçlü ve akıllı.” Gülümsedim. “Bak sen annemin bir numaralı hayranı sensin galiba.” “Elbette benim. Her gün onun heykelini ziyaret ediyorum.” Logos kanatlarını yeğenimden kurtararak aramızdan sıvıştı. “Logos ya da Beatrice bana eşlik ediyor.” “Sen vefalı bir torunsun. Bu yüzden de benim varisimsin.” Onu tek kolumla kucağıma bastırarak, biraz daha yükseldim. Ruah kollarını boynuma doladı ve kanatlarını içine çekti. Sulei’nin ışıklarını görebiliyorduk. Ruah kurucu şehre hayranlıkla baktı. Annemin şehrin tepesine inşa edilmiş neredeyse yüz metrelik heykeli tüm ihtişamı ile gözlerimizin önündeydi. “O da seni görmeyi çok isterdi.” “Eğer yaşasaydı bizi korurdu. Değil mi?” Gözleri titreşti. “O çok güçlüyse onu öldüren şey ondan daha mı güçlüydü?” “Doğrusunu söylemek gerekirse Raphael Ruah, annemin gücünün sınırına ulaşabilecek bir varlığın olduğunu sanmıyorum.” Yeğenim sessizleşerek bana baktı. Bakışlarında merak ve soru işaretleri vardı. “Bir karınca mı yoksa bir dev mi güçlüdür?” “Dev daha güçlüdür.” diye mırıldandı Ruah. Cevabından pek emin değildi. “Bir dev karıncayı ezer ama bir karınca devi ezemez.” “Ama dev karınca gibi elli katını taşıyamaz. Karınca ise kendinden elli tanesini kaldırabilir.” Verdiğim cevap ilgisini çekmişe benziyordu. “Şimdi soruma yeniden cevap ver. Karınca mı, dev mi daha güçlüdür?” “Karınca.” “Doğru.” dedim onu takdir ederek. “Dev karıncayı ezebilir ama bu onu güçlü yapmaz. Annemi öldüren şey asla annemden güçlü olamaz.” “Anladım.” dedi yeniden İmparatoriçe’nin heykeline bakarak, ardından bana bakarak boynuma daha sıkıca sarıldı. “Seni korkuttuysam özür dilerim hala. Bir daha habersizce kanatlarımı kullanmayacağım. Söz veriyorum.” “Özrün kabul edildi.” Saçlarını okşadım. Sonra boştaki kolumu ona sardım. Abel, kardeşimden bana kalan tek şey oğluydu. Ve ben onun emanetine -eğer oğlu yaramazlık edip kendini sakatlamazsa- gözüm gibi bakıyordum. “Sana sözüm olsun Raphael Ruah. Sık sık seni uçmak için çalıştıracağım. Beni de çalıştıran kişi babamdı. En iyisinden öğrendim.” “Vay canına! Gerçekten mi?” Başımı olumluca salladım. “Peki uçuş manevralarını öğretecek misin?” “Her şeyi öğreteceğim.” Sırtı bana bakacak şekilde belinden tuttum. Yatay bir pozisyon alarak onu yere doğru sarkıttım. Ruah kollarını açarken neşeli bir kahkaha attı. Sürat ile aşağı süzülmeye başladık. Ruah bir yandan bağırıyor diğer yandan neşeli kahkahalar atıyordu. Bir tüy gibi spiraller çizerek yükseldim ve yükselerek yeniden hız alıp düştüm. Rüzgar derimizi yalayıp geçiyor ve saçlarımızı savuruyordu. Yere indiğimizde Ruah’ın saçları başının üzerinde dikelip kalmıştı. Sarı saçları, mavi gözleri ve sevimli fındık burnu ile çok tatlıydı. Ayakları yere bastığında kırışmış giysilerini ellerinin tersiyle silkeledi. Bende elbisemin eteklerini düzelttim. Logos çeşmede bulunan melek heykellerinden bir tanesine konmuş bizim eğlencemizi bitirmemizi sabırla bekliyordu. “Hadi ama oyun bozan” dedim ona takılarak. “Yarışlardan hoşlanırsın. Sana yeni bir rakip var.” Ruah çeşmeye koşarak kıyısına oturdu. “Logos benimle yarışır mısın?” Logos içten bir kahkaha attı. “Elbette evladım. Ama önceliğin fiziksel gelişimini tamamlaman. Sonrasında seninle her gün batımında yarışacağım. Bilgelik sözü.” “Kaybetmeye alışmalısın Logos.” dedi Ruah gülümseyerek. “Bu da sözüne dahil mi?” “Boynuz kulağı her zaman geçer evlat.” Gagası öne doğru açıldı ve sırıttı. “Ama ben yenilmezim. Sule’nin yıldırımı.” “Işık hızına çıkarım bende.” dedi Ruah. “Dene ve gör evlat. Dene ve gör.”, Akşamın serinliği geceye karışırken, Logos ve Ruah’ın konuşma sesleri ve benim kahkahalarım sarayın duvarlarında yankılanıyordu
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD