Omzuna attığım koluma tip tip bakarak "Çek elini." dediğinde sevimlice gülümsedim.
"Neden ki kanka?" dediğimde kolumdan tutarak bedenimi çevirdi ve sol yanağım duvarla buluştuğunda şaşkınlıkla nefesimi verdim.
"Napıyorsun be manyak?" dedim hayretle.
"Temas istemiyorum." dedi tane tane. Gözlerimi devirip sırtımla gövdesini ittim. Daha sert bastırınca, "Çekil arkamdan." dedim.
İnsanlıkta yaramamıştı buna!
"Çekil."
"Artık sen de temas istemiyorsun ha?" dedi alayla, dişlerimi birbirine bastırdım.
"Evet. Kesinlikle istemiyorum."
Arkamdan çekilince nefesimi verdim. "Sen ne yaptığını zannediyorsun ya?" diye üstüne yürüdüğümde arkasından çıkan köpekle gülümsedim.
"Ahahah ilahi. Temas etmeyiz ne olacak?" diyerek omzuna vurunca dik dik elime bakmaya başladı.
Hızlıca arkama sakladım. "Tamam...yapmıyorum ya." diye söylenerek yürümeye başladığımda, "Nereye gittiğini sanıyorsun sen?" dedi. Sinirle gözlerimi yumdum.
Hayır.
Hayır hayır onu yapma!
Sakin ol.
Olamıyorum.
"Def ol git Allahın zır delisi!" diye bağırarak orta parmağımı gösterdim ve deli gibi koşmaya başladım.
Allahım sen yardım et.
"Seni yakaladığımda çok fena olacak biliyorsun değil mi?" dediğini duyduğumda gözlerimi sıkıca yumdum.
Otelin kapılarını kapatmış ve kilitlemişti manyak!
Resmen koca otelde yakalanbaç oynuyorduk. Dolapta oturmaktan bir taraflarım ağrımıştı.
"Bir küçücük aslancık varmış," derken sesi sakin sakin mayhoş geliyordu.
Bu iyice delirdi.
Öp diyordun bir de bu Allahın delisine!
Bence bir öpmeyi deneyebilirsin.
Sus sus!
Aklıma saçma sapan şeyler sokma.
"Kırlarda koşar oynarmış, kırlarda koşar oynarmış." Elinde zincir olduğunu tahmin ettiğim şeyle oynamaya başladı.
Zincirle seni boğmazsa iyidir.
Umarım direkt öldürür de acı çekmem.
"Ölmekten korkuyor musun kedicik?" Gözlerimi kıstım. Şimdi pençelerimi çıkartıp saçını başını yolacağım ama neyseki böyle bir kız değilim...
Yani. Sanırım?
"Benim tatlı köpeğim çok acıkmış. Hayvanları sever misin?" Sanki, bilerek yapar gibi bu tarafa bağırdığında iyice yerime sindim.
"Seversin tabii." dedi alayla.
Yalancı.
Seni hiç sevmemiştim oysa...
Bunları iyi ki duymuyordu.
"O zaman saklandığın yerden çıksan da tatlı köpeğime iyilik mi yapsan?" git kendini yedir be manyak!
"Pekala." dediğinde sesi ciddileşmişti. "Bu iş canımı sıkmaya başladı."
Adım sesleri bu tarafa geldi.
Yerimde iyice büzüştüm.
Dolabın kapağı açıldı.
Ve o adamın simsiyah, sinirli gözleri, gözlerime değdi.
"Zır deli." diyerek bağlı ellerimi çekiştirdim. Evet, bağlıydım! Sandalyeye oturtmuş ondan sonra da ellerimi arkadan bağlamıştı.
"Duyuyorum." diyerek adını bilmediğim aletle bıçağını törpülemeye devam etti.
Sanırım çok acı çekme diye keskinleştiriyor.
"Duy bana ne." Gözlerini bıçaktan çekip bana baktığında sevimlice gülümsedim. "Yani...Ben delileri çok severim aslında."
Dik dik bakmaya devam ettiğinde sinirle tısladım ve ayağımı kaldırarak ona vurmaya çalıştım.
Bunu anlayarak geriledi ve bir sandalye çekip ters bir şekilde oturdu. "Dilini kesmek lazım..." diye mırıldandığımda dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Sustuğunda daha güzel oluyorsun." diyerek kirli sakalını kaşıdı.
Buradan seni güzel bulduğunu mu çıkarmalıyım?
"Keşke sen de sussan." diyerek burnumu kıvırdım ona karşı. Kıkırdayarak ayağa kalktı ve üzerime doğru eğildi.
"Duyamadım." dedi.
Allahın cezası.
"Diyorum ki tüm dünya susmuş baksana, kimse yok." diyerek sahteden kahkaha attığımda yüzü gerildi.
Onu ilk kez bu kadar sert, tehlikeli ve sinirli görmüştüm.
"Evet." dedi nefesini vererek. "Konumuza döndüğümüze göre," çenemden kavradığında dudaklarım büzüşmüştü.
"Bizi buraya nasıl getirdin?"
Ha?
"Ne diyorsun, ne saçmalıyorsun ya sen?" diye çıkıştığımda iç geçirip sandalyeye ters oturdu.
"Dediğim şeyin açık olduğunu düşünüyordum," deyip süzdü beni. "Bizi buraya nasıl getirdin?" Gözlerimi devirdim.
"Anladım onu herhalde!" dediğimde Ateşin hırlamasıyla "Yani...Anladım canım." dedim tatlı tatlı.
"Ama ben hiçbir şey yapmadım ki." Alt dudağını yalayarak güldü ve ayağa kalktı, sandalyeyi büyük bir öfkeyle yere attığında yutkundum.
Sana geliyorum Allah'ım.
"Hm, demek anlamama numarasına devam ediyorsun ha?" Başını iki yana sallayıp mutfağa girince derin derin nefesler aldım.
Kaçık.
Ama tatlı bir kaçık.
Beni öldürecek, yani seni de öldürecek tatlı kaçık(!)
Mutfaktan çıktığında kolları arkasındaydı. Islık çalarak büyük bir sakinlikle yanıma geldi ve tam karşımda durdu.
"Bak, eğer beni çözersen iki medeni insan gibi konuşabiliriz." dedim onu ikna etmek istercesine.
Cıkladı. "Sen o şansını çoktan kaybettin." Kaşlarımı çattım. "Köpeğini üstüme salmıştın! Beni parçalayacaktı!" diye bağırınca şaşkınlıkla baktı.
"O bir labrador? Evet seni öldürür ama severek öldürür." diyerek yere eğildi ve köpeğin başını okşayınca dilimi ısırdım.
"Belki benim köpek fobim var, belki ben görünce huylanıyorum nereden biliyorsun, belk-" elini dudaklarıma bastırınca gözlerimi kırpıştırdım.
"Sus." deyince gözlerimi kıstım ve elini ısırdım. Büyük bir panikle elini çekti, "Kızım." dedi dişlerinin arasından.
"Sen bittin."
"Hep laf hep laf." dedim alayla. Sen ölmeyi bayılmak sanıyorsun herhalde.
"Pekala." deyip arkasına sakladığı elini gözümün önüne getirince avuçlarının arasındaki şeye baktım.
"Biz de lafta kalmayız." Tehlikelice sırıttı. Ama elindeki kerpetene o kadar odaklanmıştım ki ne dediğini anlayamadım bile...
"Bana her yalan söylediğinde elinden bir parmak eksilecek." deyince gözlerimi kırpıştırdım.
"Ne diyorsun be sen? Delirdin mi? Saçmalama!" diye bağırınca gözlerini devirdi ve önümde çömelerek yerdeki bantı çıkardı.
"Şimdi şey," dedim kedi miyavlamasına benzeyen sesimle. "Sen onu takarsan ben nasıl konuşacağım ki?" Yanağımdan makas aldı.
"Onu ben düşünürüm." diyerek gri bantı kopardı ve dudaklarıma yapıştırdı.
O bant yerine onun dudakları olsaydı...
Delirmiş olmalısın.
Caaanım tırnaklarımı koparak bu cani!
"Söyle bakalım, sen kimsin?" diye sordu ve kerpeteni yavaşça yaklaştırdı. Telaşla bir şeyler söylemeye çalışırken bantı hafifçe kenara çekti.
"Şey..." diye mırıldandım. "Mevra, ben." deyip ayaklarımı telaşla sağa sola savurduğumda her iki tarafından tutup yapıştırdı.
"Sen kimsin?" diye sordum merakla cevap vermeyince. Bana göz ucuyla bakıp ayağa kalktı. Cebinden sigara paketini çıkartarak, "Bilmene gerek yok." deyince sinirle dudaklarımı ıslattım.
"Senin de benim adımı bilmene gerek yoktu!" Omuzlarını silkti. "Neyseki emir verecek durumda olan sen değilsin de benim." diye dalga geçince gözlerimi devirdim.
O kendini akıllı sanıyordu ama ben daha akıllıydım.
En azından gerçek ismimi söylemeyecek kadar.
"Yuh ama!" diye söylendiğimde beni iyice ittirdi ve arabanın kapını sertçe kapadı.
"Sabır yarabbim." diyerek mırıldandım arkamda bağlı olan ellerimi çekiştiririken. Ateş'de yanıma oturup patisini şortumun açıkta bıraktığı yere attığında geri çekildim.
"Isırmaz ısırmaz." dedi alayla dikiz aynasından bakarak. "Sevmiyorum ben." dediğimde küçümsercesine baktı.
"Nereye gidiyoruz şuan?"
"İtalya."
"Ya bak sana ne diyeceğim." diyerek öne eğildim. "Beni ilk gördüğünde neden kaçtın?" Sırıttı.
"Tuzağa çekmek istemiştim ama," kuruyemişi ağzına attı. "Başka yere gittin." Gözlerimi kıstım.
"Sen varya..." dişlerimi sıktığımda "Hm?" dedi dalga geçmek ister gibi. "Pislik! Pis zorba, kötü adam, yılan." diye yüzümü buruşturduğumda her söylediğim kelimeyle yüzü farklı şekil alıyordu.
"Kaşınıyorsun ama." diyerek uyarınca dilimi çıkardım. "Keserim senin o dilini." Somurtarak başımı cama yasladım.
Benim sustuğumu gördü ve kaseti, kaset çalara taktı. Hoş bir şarkı çalmaya başlayınca göz ucuyla ona baktım. Yolla ilgileniyordu.
Kalçamın cebine elimi atarak kelebek bıçağını çıkardım. Buradan ayrılmadan önce dikkatini başka yere verince alel acele koymuştum.
Şimdi sen bittin oğlum.
Bittin...