İLK ÖPÜCÜK

1062 Words
"S-sen neyden bahsediyorsun?" diye şokla sorunca gözlerini kırpıştırdı. "Gerçekten hiçbir şeyi bilmiyorsun değil mi?" Sinirle sandalyeyi atar gibi fırlattım ve önünde eğildim. "Konuş." Keyifle sırıtıp cıkladı. İçim içimi yerken sertçe çenesinden kaldırdım ve bana bakmaya zorladım. "Anlat." Tekrardan cıklayınca iki bacağımı açarak kucağına oturdum. Bu ani hareketim karşısında kasıldı. "Ne istiyorsun?" diye fısıldadım ona doğru. "Öp." Kaşlarını çattım. "Ne? Hayır." Geri çekildiğimde öne doğru eğildi. "Ne istediğimi sormadın mı? Öp o halde." Sonunda! İç sesimin bir bayram etmediği kalmıştı. Dudaklarımı ıslatarak ona doğru eğildim ve ne kadar kararsız kalsam da, aslında onu ilk gördüğüm andan beri yapmak istediğim şeyi yaptım. Dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Yavaş yavaş öpüşleri sert bir hal alınca ona ayak uydurdum. Üst dudağımı emip geri çekildi. Geri çekilmeden son kez dudaklarıma küçük bir öpücük kondurdu. Ona nefes nefese bakarken sırıttı ve gözleriyle yukarıyı işaret etti. Kaşlarımı çatıp gösterdiği yere baktım. Tavanda... Tavanda bir kara delik vardı! "Nasıl ya?" dedim korkarak ve hızlıca kucağından kalktım. Batu, gözleriyle arkasını işaret etti. Ne demek istediğini anladım ama umursamadım. "Dediğin şey bu muydu?" Büyüyordu. Sikeyim! Bu şey gittikçe büyüyordu. Ayaklarım birbirine dolandığı için yere düşmüştüm ama gözlerimi bir saniye bile oradan ayırmamıştım. "Mayıs?" Batu bir cevap almak ister gibi seslendi. "Kendini kontrol etmen lazım." deyince zorlukla ona baktım. Şok içindeydim. Nasıl kendimi kontrol edebilirdim ki? "Korkuyorum." diye fısıldadım tekrar tavana baktığımda. Sanki daha fazla büyüyebilirmiş gibiydi. "Korkmana gerek yok, güzelim." Usulca ona baktım. "Yanıma gel." dediğine uyup emekleyerek arkasına geçtim ve ipleri seri bir hâlde çözmeye başladım. Ama öylesine telaşlı, öylesine korkmuştum ki sanki çözmek yerine daha da düğüm ediyordum. "Düşünme...Düşünme...Düşünme..." yukarıya baktım. Kara deliğin ortasında bir hortum oluşmuştu. Duraksadım. "Batu...Bunu daha önce görmüş müydün?" diye korkarak sordum ipleri bırakarak. Omzundan yüzüne doğru uzandım. "Siktir." Pekala. Görmemişti. Kesinlikle görmemişti. Kara deliğin ortasından bir parça ateş koltukların üzerine düştü. İşte cehennem, artık çok yakınımızdaydı. "Çabuk çöz şunları!" diye sesini yükseltince gözlerimi yanan koltuktan çekip hızlıca ipleri çözdüm. Ayağa bir hışım kalkıp kapıya ilerledi. "Arabaya binip siktirip gidiyoruz. Zaten aradığım şeyi bulamadım." "Bu...Nasıl kapanacak?" diye sordum kara deliğe bakıp. Her an, bir parça ateş düşebilir diye bu sefer oldukça dikkatliydim. Benim sesimi duyduğu gibi arkasını döndü. Ben hala çökmüş vaziyette tavana bakarken iki adımda yanıma yaklaştı ve koltuk altlarımdan tutarak kaldırdı. "Yürü." "Ama o nasıl kapanacak?" diye sordum ondan kurtularak. Çok fena şeyler dönüyor. Çok fena. Koltuktan sıçrayan ateş parçası perdeye ulaşınca gözlerimi sımsıkı kapattım. "Şu an gitmezsek kül olacağız." Onu başımla onayladım ve elini tuttum. "Ateş-" "Sikeyim ateşini Mayıs!" diye yüzüme doğru sertçe bağırınca yutkundum. "Şey...köpek olan Ateş'ten bahsetmiştim." diyerek kapıyı gösterdim. "Ha." deyip elimi bırakmadan odaya ilerledi. Kapıyı cebimden verdiğim anahtarla açtığında Ateş'i gördüm. Bana doğru büyük bir öfkeyle hırlıyordu... Sikerler. "Pişt! Hâlâ küs müsün?" diyerek omzuna dokununca dudaklarımı büzerek iyice cama yapıştım. Kısık gülüşünü duydum. Ben de olsam ben de gülerim. Lanet Ateş, her an üzerine atlamaya hazır pozisyonda olduğundan ve oradan hemencecik çıkmamız gerektiği için, Batu'nun aklıma dahiyane bir fikir gelmişti! Bir saatçik bagajda yolculuk yapmıştık. "Hayatını kurtardım." dedi yeniden gülerek. Sinirle ona döndüm ve omzuna vurdum. "Bagajda boğuluyordum." Gözlerini devirdi. "Abartma." "Bana on beş dakika dedin," dişlerimi birbirine bastırarak yükseldim. "On beş dakika." Sinirle söylendim. "Ama bir saat yolculuk yaptım! Hem de bu sıcakta." Saçlarımı ensemde toparlayarak elimle ensemi yelledim. "Herkes kafasını dinlemiş oldu fena mı?" deri alayla. Ateş'e kötü kötü baktım. O ise bana masumca bakarak kafasını sallıyordu. "Siz benim başıma çok fena ikili oldunuz." diyerek arkama yaslandım. "Hem nereye gidiyoruz?" dediğimde iç çekti. "Uzun zamandır gitmemiz gereken yere." Ona anlamsızca baktım. "İtalya'nın en güzide yerlerinden biri olan çiftliğe." Ha? "Orada ne işimiz var ki?" diye sordum anlamayarak. "Elektrikler yok, bizden başka bir şeyler üretebilecek insanlar yok? Yakın zamanda her şey teker teker bozulmaya başlayacak." Kesinlikle haklıydı. "Beni öldürmek için çabalayan eller çekirdek ekecek ha?" diyerek güldüm koluna vurarak. Yandan bir bakış atıp sırıttı. "Ne münasebet." dedi bu sefer kaşlarını çatarak. "Sen ekerken ben senin korumalığını yapacağım." Camı açarak, bir kolumu uzattım. "Neyden koruyacaksın beni?" Alt dudağını ıslattı. "Cehennem ateşinden." Bakışlarım dalgınlıkla dışarıya uzandı. "Bunu nasıl yaptım inan anlamıyorum..." dediğimde "İlk gördüğümde aynı tepkiyi vermiştim." dedi. "Ama bir yolunu bulacağım. Buradan çıkışımızı da bulacağım. Nüfus 1, milyara kavuşacak." Kaşlarını çattım. "Nüfus 2, demek istedin galiba?" Anında onayladı beni. "Haklısın." Ama ona baktığımda gördüğüm şey, sanki benim haklı olmadığımı işaret ediyordu. Ve bu durum beni gittikçe germeye başlamıştı. "İnebilirsin." Geldiğimiz çiftliğe baktım. Oldukça büyük duruyordu. "Şunlar keçi mi?" diyerek korkuyla fısıldadım Batu'ya yaklaşırken. "Evet. Arkadaşlarına merhaba de." deyip önümden ilerleyince yüzümü buruşturup taklit ettim. "Görüyorum Mayıs, görüyorum." dedi sakinlikle. Evin camından gördüğünü tahmin etmek zor değildi. Hemen kendime çeki düzen verdim. "Gör bana ne." dedim umursamazca. "Bak seeen." diyerek güldü ve cebinden çıkardığı kredi kartıyla kapıyı zorladı. "Boş zamanlarında hırsız mıydın?" Gözlerini devirdi. "Ufak bir hile." Cıkladım. "Hem katil, hem hırsız. Daha ne çıkacaksın?" Duraksadı. "Katil mi?" "Ha hırsız olduğunu kabul ediyorsun yani?" "N-Hayır!" Yüzünü buruşturdu. "Sadece katil olmadığımı bil yeter." Sonradan yüzüne sinsi bir sırıtış kondurdu. "Ama bu katil olmayacağım anlamına gelmez." Korkarak gözlerimi ondan kaçırdım. Allahın delisinin işi belli olmaz şimdi. "Kuzular...Evet evet kuzular." dedim sesim titrerken. "Ne?" dedi kaşlarını çatarak. "Çok severim kuzuları. En sevdiğim hayvan." Tahminimce bir 'ya sabır' çekip işine döndü. Konuyu değiştirdiğimi anlayarak rahat bir nefes verdim. Başka konu...başka konu bul! Hah! Tamam. "Ayrıca benimle beraber sen de ekeceksin." diyerek sırıttım. Kredi kartını durup alttan bir bakış attı. "Ben sana fazla mı yüz verdim?" Kolumu kapıya yaslayarak onu baştan aşağı süzdüm. "Bana ihtiyacın var. Ben olmazsam buradan nasıl çıkacaksın?" Bı tavrımı beğenmiş gibi gülümseyerek ayağa kalktı ve kapıyı itti. Kapı gıcırdayarak içeri doğru açıldı. "Peki..." diye fısıldadı yüzüme doğru. "Ben olmazsam? Ben olmazsam, sen nasıl çıkacaksın?" "Al al." diyerek yüzüme atılan şeylere baktım. "Ya niye her şeyi ben yapıyorum?" diye yüzüne doğru bağırdım ve hırsla toprağı eşeledim. Tohumu ekip üzerini kapatırken Batu sırıtıyordu. "Benim başka işlerim var." Ellerimi silkeleyip ayağa kalktım. "Neymiş o?" Onu sinirlendirmek için elimi üzerine sürdüm. Toprakla bulanmış tişörtüne baktı. "Şu," deyip başıyla gökyüzünü işaret etti umursamadan. "Senin yaptığın kara deliğin nasıl olduğunu bulmaya çalışıyorum." Heyecanla sırıttım. "Nasıl bulacaksın ki?" diye sordum sevimlice. Yüzüme bakıp bakıp geriye döndü ve yürümeye başladı. Koşar adımlarla onu takip ettim. "Sen gelmiyorsun." dedi. Kaşlarımı çattım. "Geliyorum." Alnımı avcunun içiyle ittirdi. "Gelmiyorsun." "Geliyorum." "Gelmiyorsun dedim." "Ben de geliyorum dedim!" Sinirle bağırdığımda tekrar bana karşılık veriyordu ki duraksadı ve kaşlarını çatarak başını kaldırdı. "Siktir ya." diye homurdandı. Onu taklit ederek yukarıya baktım. Cidden mi? Sikeyim böyle şansı. Umutsuzca Batu ile bakışıp aynı anda kara deliğe başımızı çevirdik.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD