Bir insan hastalığı için şükreder mi?
Mesela ben de B12 eksikliği var,
hafızada birazcık zayıflık yapıyor,
bence şükredilebilecek bir şey neden; diye sorduğunuzu duyar gibiyim şöyle:
Eskiden yaşadığım hatırlamak istemediğim çoğu şeyi unutabiliyorum.
Bence hatırlayıp üzülmektense, unuttuğumuz için şükredip hayatımı güzelleştirmek, daha iyi geliyor bana. belki sizlere delice gelebilir, ama ben böyle motive oluyorum, kendimdeki değişikliği görmek çok hoşuma gidiyor.
Bir de her yaşadığım üzücü olayların iyi tarafını bulup öyle devam ediyorum, o bana çok iyi hissettiriyor.
Hatta kardeşlerim bana "Polyana" diyorlar ve ben bu halimden oldukça memnunum, hoşuma gidiyor iyi tarafından düşünebilmek.
Bu arada kendimle alakalı bir huyumu daha fark ettim, ne diye sorarsanız, hemen açıklayayım; Ben bizzat kendim gazla çalışıyorum, amma başkaların gazıyla değil, kendi kendime gaz veriyorum.
Örnek vermem gerekirse, ben de panikatak var birinci çocuğuma doğuma gittim.
Devlet hastanesi'ydi bundan 18 yıl önce çoğunluk eminim ki devlet hastanenin doğumhanelerini biliyorsunuzdur,
ya da illaki bir yakınınızdan duymuşsunuzdur.
Doğum yapacak kadınları kurbanlık koyun gibi birbirlerini görecek şekilde hasta yataklarına yatırıyorlar.
Beni de toplam yedi yataklı bir odaya aldılar.
Herkes birbirinin ağrısına, sancısına, bağırmasına şahit oluyor, aslında büyük bir psikolojik baskı oluyor, doğum yapacak kadınlar için.
Gerçekten çok zor, acı ama bir o kadar da güzel, heyecanlı anı olarak kalıyor.
Ben panikatak hastası olarak çok zor bir 11 saat geçirdim.
Nöbet değiştikçe her Doktor ayrı, ayrı muayene ediyor, o da ayrı bir travma yaratıyor.
Sancım olmadığı için, daha doğrusu sancım olduğu için hastaneye gittim, ama bir kadın doğum yapmış, maalesef bebeği ölmüş beyaz bir beze sarmışlar.
Anne ağlıyor, önümden geçtiler.
O annenin üzüntüsü bana geçti, sancım gitti.
Suni sancı verdiler olmadı, ilaçlar vs denendi yine olmuyor, bu arada Doktorlar saat başı değişiyor.
Ben üzüntüden ağlıyorum, sonra bir kendi, kendime konuşmaya başladım,
sen bunu yapabilirsin, başarabilirsin, sen yaparsın, kızın bir an önce kucağına almak istiyorsan gayret et, devam et yaparsın, dıye kendimi teselli ettim ve çok sürmedi doğum başladı.
Hemen doktorları çağırdım, geldiler.
Ve sonunda Kızım doğdu ve o kadar sancı, sıkıntı, üzüntü hepsi gitti.
Yerini bir huzur, sevinç, mutluluk kapladı.
Beni tekerlekli sandalyeye oturttular, hemşire kızımı benim kucağıma verdi.
Doğumhaneden normal odaya çıkartıyorlar, eşim doğumhanenin önünde çıktığımı gördü.
Neyse odaya gittik, Eşim diyor ki bana; herkes çıkıyor ağlayarak, bir tek sen gülerek çıktın, ağzın kulaklarında,
içeride yaşadıklarımdan habersiz,
ben çok sonradan anlattım, zor geçtiğini.
Çünkü biliyorum ki, beni çok seviyor benim acım onun da acısı, sevincim, onun da sevinci oluyor.
Tabii ki benim için de öyle, yani karşılıklı.
Birinin sizin için çabalaması şartları zorlaması harika hissettiriyor.
Tabii bu sadece karşı taraftan beklenemez, hep o yapsın, hep o gelsin, hep o alsın, hep o düşünsün, hep o alttan alsın, böyle bir dünya yok.
Biri size bir adım geliyorsa siz 10 adım gitmeyin.
Size de bir adım gelene siz de ona bir adım gidin.
Yollar birden aşılmasın, karşı tarafa verdiğinden fazla değer yüklendinizmi, sizin verdiğiniz değer gözden düşüyor,
o yapar, o gelir, o alır, o halleder oluyor.
Aynı şekilde karşılık verin, ama bu demek değil ki tırnaklarınızı çıkarın, bağırın, çağırın.
İnsan hakkını savunurken bile,
Asil olmalı bence.
Ben her zaman etrafımdakilere şunu söylüyorum, insan kendini, hakkını, savunurken bağırarak,konuşup, kavga eder gibi devam ederse, bu karşı tarafa haklıyken, haksız durumuna düşürür.
Hakkını savunurken sessiz, sakin, naif bir üslup ile konuşma yaparsak daha anlaşılır ve huzurlu bir diyalog gerçekleşir.
Hayatta hiçbir şey için, hiçbir kimse için, üzülmeye değmez.
Hayat akıp gidiyor, kimseyi kafanıza takmayın.
Söylediğiniz bir şeylerden dolayı pişmanlık yaşayıp, aklınızı bununla meşgul etmeyin.
Daha önce de dediğim gibi Naif, sessiz, yumuşak tonda, sakin bir şekilde hakkınızı savunup, söylemek istediklerinizi söyleyebilirsiniz,
ve bundan zerre pişmanlık duymayın.
Sevgi, saygı bunlar karşılıklı olan duygulardır.
Unutmayın bir adım gelene, bir adım gideceğiz.
Daha fazlası olduğu taktirde, bu defa altında eziliyoruz, her şey bizden bekleniyor.
Eğer daha fazla değer, sevgi, saygı verirsek ne mi oluyor işte bunlar oluyor.
Bu arada yaşınız kaç olursa olsun, yapmak istediklerinizden vazgeçmeyin, istediklerinizin peşinden gidin.
Hayallerinizden vazgeçmeyin.
Mesela ben 18 yaşında evlendim.
ilkokul mezunuydum, ama uzun sürse de bir Açık Öğretim sürecine girdim.
Ha bu arada Derslerle ilgili hiç altyapım yoktu.
Nasıl yaparım diye düşünmedim,
bazen ders kitaplarından çalışıp girdim, bazen hiç çalışmadan girdim, sınava.
Bir şekilde Ortaokul diplomasını aldım.
Sıra liste diplomasına ggeldi, biraz çok uzun bir serüven oldu, çünkü ikinci kızım doğdu, biraz stresli, sıkıntılı dönemlerden geçtik, doğal olarak ara verdim.
Tekrar başladım, ama vazgeçmedim devam ettim.
Ve Lise diplomamı aldım.
Hatta çok istediğim bir hayalim de ehliyet almaktı.
Yarın sabah 9'da direksiyon sınavım var
Bugün mutfak temizliği yaptım. Bulaşıkları falan Makineye doldurdum, düğmesine bir bastım, bulaşık makinesi çalışmıyor, üzüldüm.
Bir daha makineyi boşalttım, bulaşıkları elimde yıkadım sonra kurulayıp yerleştirdim, falan vesaire bugünü de böyle atlattım.
Maalesef büyük bir heyecanla gittiğim direksiyon sınavından kaldım.
Aslında komisyonda ki hoca tolerans tanıyabilirdi, çünkü park yaptıktan sonra direksiyonu düzeltmediği için sınavı kaybettim, tek hatam buydu, çok üzüldüm, Çok moralim bozuldu, ama benim lügatımda pes etmek yok.
büyük bir hırsla devam edeceğim, o ehliyet benim olacak, alacağım.
Aslında ehliyet pratiklik gerektiriyor.
Bizim de şu anlık Arabamız yok, bu yüzden çalışma imkanım olmuyor, ama bu beni yıldıramaz, devam edeceğim, o ehliyeti alacağım, Allah'ın izniyle.
Sınavdan eve geldim, mutfakta oturuyorum, ben bu sınavı nasıl kaybederim diye kendime sorguluyordum.
Çünkü hocamda bana çok güveniyordu.
Sonra bir anda bir ses duydum, bir "su" sesi, bir baktım bulaşık makinesi çalışmaya başladı.
Dedim ki; kendi, kendime bak sınavda kaybettin, ama bulaşık makinesi çalışmaya başladı.
Bu da güzel bir şey, hem sınavı kaybedip, hem de bulaşıkları elinde yıkayabilirdin. Kendimi böyle motive ettim.
Ve ben seviyorum bu huyumu.
Bakalım bu yazımı bitirinceye kadar daha neler yapabileceğim, aklımdan geçen o kadar çok planım, projem var ki, hepsi bir anda olsun istiyorum, ama öyle bir dünya yok.
Sadece istemekle olmuyor, Onun için çabalamak da gerekiyor, ve ben bu çabayı göstereceğim, aklımda, hayalimde ne varsa hayata geçirmeye devam edeceğim.
Bunun için gerekli mücadeleyi göstereceğim.
İnsan bir şeye odaklandı mı, sadece onunla ilgilenmeyecek, diğer yaptığı işlerden de vazgeçmeyecek, ailesini ihmal etmeyecek, her şeyin yeri ayrı, bunu aklından çıkarmayacak.
Eşine de, çocuklarına, da evine de, çevrendekilere de vakit ayıracaksın.
"Her iki taraf için de gerekli"
Huzur, sevgi, saygı, hoşgörü, anlayış, empati, değer vermek, seni seviyorum diyebilmek çok güzel ve imsanı iyileştiren duygular.
Unutmayın:
İnsanı ayakta tutan bacakları değil umutlarıdır......