7. KADER AĞLARINI ÖRÜYOR...

1352 Words
UMAY'IN AĞZINDAN... Kan tadı ağzımın içine girdiğinde gelinlikle birlikte yere serildim. Şaşkınlıktan yüzümü tutuyordum. "SÜRPRİZ KOÇYİĞİT KIZI! SÜRPRİZ UMAY KOÇYİĞİT!" Çenem titredi. Yediğim tokatın acısını bastıran şey yaşadığım hayal kırıklığıydı. Düştüğüm yerde kalmıştım. Saçlarımda hissettiğim acıyla çığlık attım. Kafamı kaldırdı, yukarıdan yüzüme baktı. "Sen bittin Koçyiğit kızı!" dedi. Gözlerindeki öfkeye ilk kez şahitlik ediyordum. "BIRAK BENİ!" Elimi gelişi güzel önüne attım fakat denk düşmüyordu. "Ödeşme vakti!" "İSO! BIRAK! BIRAK BAK ÇOK FENA OLACAK!" "Neymiş fena olacak olan? Umay..." dedi saçlarımı iyice çekerek. Derisinden kopacak derecede acıtıyordu. "Şu güzelliğin olmasa varya... Şu güzelliğin olmasa... Nikâhı kıymadan edeceğimi ederdim sana ama, şartlar değişti. Soyadıma alırsam, Koçyiğit kalıbından çıkarıp Aslanlar'a sokarsam canını daha çok yakacağımı biliyordum." Yaklaştı. Yüzünü öyle yakın bir konuma getirdi ki neredeyse dudaklarımız birbirine değecekti. "Şimdi ödeşme zamanı Koçyiğitler'in cesur yürekli kızı!" "İso bırak!" Saçlarımı daha da geriye çekip boşta kalan eliyle ağır bir tokat daha indirdi yüzüme. "Seni parçalarım lan çocuk!" Ayağa kalkmaya niyetlendiğimde fırsat vermedi. Neyin ödeşmesi, neyin hıncı bu? Soluksuz dövüyor, öldüresiye vuruyordu. Yüreğimin cesur oluşu bir erkeğin gücünün karşısında etkisiz düşüyordu. Üstümdeki gelinliğim bana kefen olacaktı. Bin türlü hayallerle içeri girdiğim kapıdan ölüm çıkacaktı. "Bu daha başlangıç Umay!" dedi. Nasıl bir başlangıç? İnsanların başlangıç diye adlandırdıkları yaşamları güzelliklerden, hayat dolu alanlardan oluşurken benimkinde sadece gözyaşı vardı. Ruhum sızlıyordu. Evlendiğim zaman mutlu olacağımı, sevileceğimi sanıyordum. 'Ben de artık birine açabilecek miyim kalbimi?' sorularından sıyrılmıştım. İso'nun varlığıyla hafif modda çarpan kalbim bana aşkın sinyallerini yollarken, kökünden kesmişti hepsini. Daha bugün nüfusuna geçtiğim adamın darbeleri işliyordu bedenime... "Seni öyle bir yapacağım ki..." Son duyduğum cümleydi. Bedenimin kendini salışıyla derin bir uykuya daldım. Meğer ben zaten uykudaymışım. İso'nun gerçek niyetini görmeyecek kadar derin bir uyku. Uyanışım öyle sancılıydı ki ruhumda açtığı yaranın büyüklüğü ölçülemez boyuttaydı. Ah Umay ah... İçindeki sese niye kulak vermedin? Neden dinlemedin Umay? Adam sana aşık bakmıyordu, sevgi dolu hiç bakmıyordu. Sen onunla vakit geçirmek istediğinde hep bir bahanenin ardına saklanıp uzaklaşıyordu. Neden Umay? Bağıra bağıra gelen İso pisliğini neden görmedin? ... Bilincim yerine gelmeye başladığında ağrılarım da aynı orantıda seyretti. "Uyuyan güzel... Sonunda uyandınız Umay Aslan!" Yatağın üstünde yatıyordum. Gelinliğim yoktu! Bir t-shirt, altımda da eşofman vardı. Bana nasıl dokunurdu bu hayvan? Doğrulmaya çalıştım fakat olmuyordu. Derman kalmamıştı bedenimde. "Ne o? Köyün en güçlü kızı Umay hanıma ne oldu? Pek bi güçsüz gördüm sizi." İntikam ateşiyle baktım gözlerinin içine. Bunun acısını çok pis çıkaracağım senden şerefsiz! Oturduğu sandalyeden ayaklanınca ürperdim. "Korkma, korkma! Biraz konuşalım, sonra devam ederiz tamam mı?" dedi. Attığı her adımda yutkunmam zorlaşıyordu. Sonunda yanıma oturdu. Eliyle saçlarıma uzandığında geriye çekildim. "Şşhh! İnsan hiç kocasından kaçar mı?" "Dokunma...bana!" "Nasıl dokunmayayım şu güzelliğe yavrum benim?" "İso! Bak...yanlış...yapıyorsun." Konuşmaya dermanı kalmayan dilim, çıkmaya hali kalmayan nefesim... İlk kez böylesine çaresizdim. Ailesinin prensesi olan Umay Koçyiğit hayatının ilk dayağını yemişti. "Yanlış, doğru. Yaptık bir kere karıcığım." Az önce beni hayattan koparmak uğruna çalışan parmakları saçlarımda gezinince midemde koca bir bulantı hissettim. "Her zaman boyatmak yıpratmıyor mu saçlarını? Ha pardon! Seninkiler doğuştan kızıldı dimi?" Sol gözüm şişlikten açılmıyordu. Sağ kolumdaki ağrı ise bütün bedenime yayılmış, sanki diğerlerinin acısıyla yarışıyor gibiydi. "Şimdi sen merak ediyorsun dimi? İso neden beni böyle yaptı diye merak ediyorsun. Ben sana onu anlatacağım. İlk baş anlatacağım, sonra devam edeceğiz." Ah kalksa şu kolum yerinden! Kalksa da vursam yüzüne bir kaç tane. "Kuduruyorsun dimi? Seni bitiricem Umay! Köye geri döndüğünde herkesin gözünde İso'nun eskisi olarak kalacaksın. Dul Umay diyecekler. 'Acaba ne ettu da İso onu iki günde kapiya atti?' diyecekler. Kimse dönüp bana tek kelam etmeyecek. Niye biliyor musun? Onları öyle bir manipüle edeceğim ki sana düşman olacaklar. O çok sevgili Orhan abinin yüzü yere eğilecek." Belki de yıllar öncesinden kurduğu bu iğrenç planı tıkır tıkır işletiyordu. Hepsi de olacaktı. İso bırakmasa zaten ben kendim, ölüm pahasına bile olsa giderdim. Köylünün ağzı susmazdı biliyorum fakat böyle kalmazdım. "Hepsi Toprak abinin kız kardeşime verdiği ümidi yarıda bırakmasıyla başladı Umay." Kanım dondu. Ne diyordu bu adam? Ne abimi, ne umudu? "Şaşırırsın dimi? O şerefsiz abin yüzünden benim kardeşim int*har etti, hayata zor döndü. Senin o şerefsiz abin!" Çenesini sıktı ve bana iyice yaklaştı. Geriye kaymak istedim, izin vermedi. "Nereye? Nereye Umay Aslan? Daha yeni başlıyoruz! Bir kaç gün daha misafirimsin. Sonra doğru köyüne geri dönüyorsun." Yanağımdan öptüğünde gözyaşım süzüldü aşağıya. Kendimi kirlenmiş hissediyordum. Bana dokunmuştu. Öpücükten bahsetmiyorum. Gelinliğimi üstümden çıkartmış, başka kıyafetler giydirmişti. Alev alev yanıyordu içim. Görmeyen gözlerime yanıyordu, hissedip de dinlenmeyen kalbime yanıyordu... Ben yanıyordum, hem de eşim dediğim adamın korkunç ellerinde... "Nerde kalmıştık?" Kollarını yukarı sıyırdığında korkusuz Umay'ın gözlerine yerleşen korkunun boyutu büyüdü. Seçimlerimin bedelini ağır ödüyordum... *** ALTAY'IN AĞZINDAN... Beynim bana oyun mu oynuyordu yoksa? Daha geçen hafta evlenen kızın burada, bizim ahırda, hem de bu hâlde ne işi vardı? Eğildim, önüne diz çöktüm. Nabzına bakmaya cesaret edemiyordu parmaklarım. Yan yana geçsek cesaret edip de o güzel yüzüne bakmaya doyamadığım Umay... Kurban olduğum ne oldu sana böyle? Tam cesaretimi toplayıp titreyen elimi ona uzatacakken gözlerini açtı. Acı dolu bir inleme döküldü güzel dudaklarından. "Umay..." dedim. "Umay beni duyuyor musun?" "Altay..." dedi. Kalbim çıktı sanki. Bana ismimle çok nadir seslendirdi. Düşmanın tohumu derdi genelde. "Umay... Umay bende kal tamam mı?" Kafasını hafifçe sallayıp doğrulmak istediğinde hemen tuttum, oturttum. "Su..." dedi. "T-Tamam. Şey... Sen burda dur, ben hemen su getiriyorum tamam mı?" Elimle ayağım birbirine dolanmış gibi hissediyordum. Panik atak bir şekilde bahçeye çıkıp az köşede bulunan, babamın biz içelim diye yaptırdığı içme suyundan, hemen yanındaki bardağa doldurup Umay'a götürdüm. Bardağı almak için elini uzattığında izin vermedim. "İzin ver, ben içireyim." dedim. Karşı çıkmadı. Keşke çıkacak hâlde olsaydı da yine ona katır inatlı keçi deseydim... Suyu yavaş yavaş içirdim. Meğer kızın ciğerleri yanıyormuş... Acaba ne zamandır burada kalıyordu? Bardağı kenara koydum. "Kim yaptı bunu?" dedim. Cümlem tamamlanır tamamlanmaz hüngür hüngür ağlamaya başladı. Ben... Ben Umay'ı hiç ağlarken görmemiştim. Sanki bütün organlarımı söküp aldılar bedenimden. Nasıl teselli verilirdi ki, hiç bilmiyorum. Hem de evli bir kadına... Hem o şerefsiz İso nerdeydi? Karısı burdayken o nerdeydi? "İso nerde Umay?" dedim öfkeyle. Ağlaması daha çok şiddetlendi. Of! Ne yapacağımı şaşırdım lan! Sevdiğim kadın gözlerimin önünde erirken... "Hastaneye gitmemiz lazım." dedim son çare. "Olmaz!" dedi. "Hastane olmaz! Babamlara haber uçar. Abim... Abimler öldürürler onu." "Kimi Umay kimi?" Bir anda sarıldı bana. Uzaktan aldığım o güzel kokusu içime dolduğunda gözlerim kendiliğinden kapandı. Yıllardır hayalini kurduğum anı yaşıyordum. Ama böyle değil be kurban olduğum! Böyle değildi benim hayalim. Benim karım olacaktın, benim helalim olacaktın Umay, başkasının değil... Sırtımda hissettiğim parmaklarında yüzüğün olmayışıyla kaşlarımı çattım. Sol elimle ben de sarılmak istedim fakat parmaklarımla tenine değer değmez geri itti beni. "Çok!" dedi nefes nefese. "Ben çok özür dilerim. Çok özür dilerim Altay!" Gözleri parmağımdaki yüzüğe kayınca arkama sakladım. "Bu böyle olmaz Umay! Doktora gözükmen lazım." "Olmaz! Ben... Ben gidicem zaten şimdi." Ayağa kalkmak için girişimde bulunduğunda omuzundan tuttum. "Tamam doktora gitmeyelim. Ama şimdi seni sadece bana ait olan yayla evine çıkaracağım. Ömer'i çağıracağım, muayene edecek anlaşıldı mı?" "Olmaz!" Yine kalkmak istediğinde bu sefer sinirlendim. "Yav otur! Bak anlaşılan o ki sana bunu yapanı demeyeceksin. Ailenin yanına da gitmeyeceksin. İzin ver yardım edeyim Umay. Kimse görmeyecek söz veriyorum." Durdu, bana inanmak istedi. Düşmana inanılır mıydı hiç? "Ya görürlerse..." dedi çekinerek. "Söz verdim ya! Görmeyecek dedim Umay! Ha ama sen inat etmeye devam edersen, bu sefer seni sırtıma alırım, köye göstere göstere yaylaya çıkarırım." Yapardım, kimse de umurumda olmazdı. Hele bu durumdayken beni kimse tutamazdı. "Belertme şu siyahlarını bana!" dedim. "Neden yapıyorsun?" dedi. "Neyi?" "Bana neden yardım ediyorsun? Daha bir kaç ay önce bacağından vurdum seni." "Olsun..." dedim gülerek. "O da senden bana kalan bir hatıra olsun." Şiş gözleriyle bana öyle bir baktı ki yanlış yaptığımı ayan beyan belli ettirdi. Kafamı yere eğdim hemen. "Adımızı çıkarırlar görürlerse." dedi. "Arabam içeride duruyor. Yani bahçede bineceksin Umay. Arkaya geçersin, güzelce uzanırsın. Zaten camları siyah filmle kaplı. Kimse görmez merak etme. Ayrıca gören olurda senin adını ağzına dolarsa onun dilini kökünden koparırım!" dedim. Öyle de bir yapardım ki... Herkes durur, yalnızca bize bakardı. Konu Umay'sa dağları aşar, yolları kateder, yine de saçının teline dokunulmasına izin vermezdim. Ah sevdiğim kadın... Ne yaptılar sana Umay? Hangi p.ç kurusu kıydı sana? Onu da bulacağım! Bulup kendi ellerimle öteki dünyaya yollayacağım! Ayağa kalkıp elimi uzattım ama tutmadı. Yüzüğü görünce yumruğumu sıktım, geriye çektim. "Ben arabada bekliyorum seni." dedim. Ve artık bizim kader, ağlarını örüyordu...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD