17. ORHAN ABİ!

1372 Words
ALTAY'IN AĞZINDAN... Uzaklaştı. Aramızdaki yakınlığı farkettiği ilk an uzaklaştı benden. "Çok... Çok özür dilerim Altay." Hızlıca çıktı gitti odadan. O gitti ben dağıldım, yıkıldım, mahvoldum, öldüm! Öldürüyorsun beni Koçyiğit kızı! Nefes alacak yer bırakmıyorsun içimde. Sevdan öyle büyük ki kendi içimde bana yer kalmıyor... Gonca girdi içeriye. "Ne oldu?" dedi telaşla. "Umay pek iyi görünmüyordu. Ne oldu abi?" "Gonca ben nefes alamıyorum." dedim kolumdaki serumu çekip fırlatarak. Ayağa kalktım. Gidecekti lan! Umay sonsuza dek gidecekti benden. Kitap yazma hayalini gerçeğe taşıyarak terk edecekti buraları. Biliyorum, yıldızı parlayacaktı, buna eminim. Kaleminden dökülen hecelere şahitlik eden gözlerim her bir satırını hayranlıkla okurken insanlar tarafından da beğenileceğini biliyordum. "Ne yapıyorsun? Ya ne yapıyorsun sen?" dedi yanıma gelip kolumu tutarak. "Of abi! Bekle, doktoru çağıracağım!" Kolumdan aşağı sızdığını hissettiğim sıcak kana baktım. Damarım patlamış olmalıydı. Dayanamıyordum artık! Zeliha'yla nişanlı kalmak istemiyordum. Ayrılık canıma tak etmiş, Umay'a uzaktan bakmakla yükümlü olmaktan sıkılmıştım. Bahçem talan olmuştu da, bi Umay tutuyordu kalan güllerimi... Ömer geldi odaya. "Senin ben! Biraz rahat dursana oğlum!" dedi. Aldı beni, yatağın üstüne geri oturttu. "Elin dursa ayağın durmuyor, ayağın dursa k.çın durmuyor! Artık dur daa bilama! Dur artık Altay!" "Ne yapacaksan yap ve git!" dedim öteki tarafa bakarak. "Al!" dedi karnıma dokunup. "Dikişler de patlamış! Ben senin varya... Umay mı sinirlendirdi seni? Yine ne yaptı o Koçyiğit kızı?" "O hiçbir şey yapmadı Ömer. Ben, ne yaptıysam kendime yaptım, o hiçbir şey yapmadı..." *** UMAY'IN AĞZINDAN... Sessiz gözyaşlarım yürüdüğüm yolları ıslatırken dışarı çıkmak için adeta koşuyordum. Kiminin elini uzatsa erişebileceği mutluluğa ben daha ilk günden kapılarımı kapatmıştım. İso'da Altay gibi adam çıksaydı, beni sevseydi şu an Kapadokya'da tatilimizi yapıyor, yan yana sevdaya teslim oluyorduk. Ama o pisliği seçti, hainliğe başvurdu. Artık evlenmek, koca kelimesini duymak bile istemiyordum. "Bekle!" sesi duyuldu ardımdan. Zeliha'ydı. Of! Gerçekten çekemem seni Zeliha! Durmadım, yürümeye devam ettim. "Sana dur dedim Umay!" Bıkkınlıkla döndüm ona doğru. "Ne var?" dedim yaşlarımı hızlıca silerek. Tam önümde durdu. Kolumdan tutarak "Nişanlımdan uzak dur!" dedi. Biri bitti, biri başlıyor! "Ne saçmalıyorsun sen?" dedim. "Bence saçmalayan sensin Umay! Evli olduğun hâlde nişanlımın yanına gidiyorsun! Sen de hiç mi utanma yok! Hadi Altay nişanlı, sen de evlisin be kadın, evli!" "Bana bak!" dedim kolumu çekerek. "Ağzından çıkanlara dikkat et yoksa seni habu hastanede boğazlarum!" "Asıl sen kendine dikkat et Umay! Sevdiğim adamdan uzak dur! Mutluluğumuzu bozma anladın mı? Düşmansan düşmanlığını bil, ileri gitme!" "Seni varya!" dedim ama tuttum kendimi. "Dua et ki modumda değilim Zeliha!" Yanından geçerek yürümeye devam ettim. Saçma sapan kıskançlık tavırlarıyla uğraşamazdım. "İyi bi fışki olaydun yüzün savaştan çıkmışa dönmezdi. Ne yaptın da acaba İso evlenir evlenmez el kaldırdı sana?" Gözüm seyirdi. İçimde patlamaya hazır bekleyen volkanı uyandırmıştı cümleleri. Sen de bir kadınsın, benimle aynı cinsiyeti paylaşıyorsun. Nasıl bir vicdanla bana gelip şiddet görmeyi hak ettin diyebilirsin? Yeniden döndüm ona. "Ne o, zoruna mı gitti Koçyiğit kızı?" dedi. "Seni parçalarım!" Koştum, yanına varıp saçlarından kavradım bunu. Sabır da bir yere kadardı. Önünü, ardını bilmeden olaylar hakkında yaptığınız varsayımlar insanların en derin yerlerine dokunabilir. "BİR DAHA SÖYLE! BİR DAHA SÖYLE ZELİHA! NE DEDİN DUYAMADIM, BİR DAHA SÖYLE!" Öfkem fena hâlde çıkmıştı meydana. "SAÇIMI BIRAK! YALAN MI SÖYLÜYORUM! SEN BAŞKASININ ELİNDEKİLERE GÖZ DİKEN, KISKANÇ BİR OR***!" Kota doldu, sınırlar aşıldı. Saçlarını öyle bir çektim ki acı içinde çığlıklar atıyordu. İnsanlar yanımızda toplandı, güvenlikler araya girmek zorunda kaldı. "Bırakın şunu! ÖLDÜRECEĞİM BIRAKIN!" "ŞİKAYETÇİYİM! DUYDUNUZ, BENİ ÖLDÜRMEK İSTİYOR!" "UMAY!" sesiyle duraksadım. "NE OLUYOR BURDA UMAY!" Orhan abim! Alt dudağımı dişimle koparacak pozisyonda ısırdım. "Abi..." dedim korkuyla. "Gel buraya!" dedi kollarını iki yana açarak. Koştum, sarıldım. Eve geçtiğimde halimi görünce koskoca adam oturup çocuk gibi ağlamış, avuç içlerimden öpe öpe özürler dilemişti. Kardeşlerin en büyüğü olarak üstündeki yükün ağırlığını kesinlikle kimseye vermeden tek başına sırtlıyordu. "Ne oluyor Umay?" dedi. Susmayı tercih edecektim ama Zeliha "Söylesene! Nişanlımın yanında ne aradığını söylesene Umay!" diyince çıldırdım. "BU BANA OR*** DEDİ ABİ!" diye bağırdım. Ölse laf söylettirmezdi bana Orhan abim. Kendisi ağzıma ederdi ama başkasına asla tek kelam ettirmezdi. Beni kendinden iterek "Ne dedi anlamadım!" dedi. "OR*** DEDİ!" dedim. Hafif kenara çekti, adım adım Zeliha'ya ilerledi. "Bana bak Yıldırım kızı!" dedi. İşaret parmağını yüzüne doğru sallayarak "Dua et ki kadınsın yoksa senin burda o dilini koparırdım! Dua et kadınsın!" dedi. Kendini zor zaptediyordu. Üstündeki paltosu öfkeyle titrerken, Zeliha, abimin korkusuna terk etti hastaneyi. "DAĞULUN ULA!" dedi abim fakat herkes merakla edilen hakaretin niyetini öğrenmek istiyordu. Sırf benim başımın dik olması için abim de dik durdu ve başını yukarı kaldırarak "BENİM KIZ KARDEŞİM ŞEREFSİZİN TEKİNİN T*CİZİNE MARUZ KALMIŞ, ALTAY'DA RAST GELE ONU KURTARMIŞTIR! DÜŞMAN DA OLSAK KADIN BİZİM BAŞIMIZIN TACIDIR! BUNU TÜM TRABZON BİLİR! ALTAY BU MÜCADELEDE YARA ALINCA BACIM DA VEFA BORCU OLARAK GELMİŞ, GÖRMÜŞ VE GÖREVİNİ YAPMIŞTIR! ŞİMDİ BURADAN HERHANGİ BİRİNİZ BACIM HAKKINDA EN UFAK BİR DEDİKODU ÇIKARIR, ADINI AĞZINA DOLARSA KOÇYİĞİT YEMİNİ OLSUN Kİ ONUN DİLİNİ KÖKÜNDEN KOPARIRIM!" dedi. Tüyler ürperten sesi herkesi dağıtmaya yetmişti. Şimdilik susacaklarını biliyordum çünkü abimden korkarlardı. Herkes çekilince abimle baş başa kalmıştık. Bana baktı, kafasını salladı. "Ah Umay ah!" dedi. Başımı yere eğdim. "Sen ne zaman laf dinleyeceksin? Gerçi suç sende değil ki! Benim o aptal kardeşim seni almış, buraya getirmiş! Çocuklar haber vermese Zeliha'yı öldüreceksin burada!" Belimden kavradı ve Toprak abimin de içinde olduğu arabaya doğru götürdü beni. Hesap sorulacak, Altay'ın yanına gelmemin öfkesi patlayacaktı. Yok, mümkün değilki habu adamı yengemden başkası sakinleştirsin. Arabanın yanındaydık. Orta parmağının kemiğiyle Toprak abimin olduğu cama sertçe tıklattı. Gözleri kapalı beni bekleyen masum abim, karşısında evin yürüyen bombasını görünce "A-Abi!" dedi. Sesi bir yerlerine kaçtı anında. Kapıyı açtı, aşağı indi. "Abi ya abi! Sizi ben şimdi ne yapayım he! İkinizi de suya mı atayım acaba?" "Abi ya..." dedim. Şirinlik yaparsam yırtardım çünkü yara almıştım. Şimdi abimin gözünde küçük, masum bebekten farkım yoktu. "Tamam, sen kurtardın ama bu Toprak nasıl kurtulacak bakalım!" dedi. Neyseki planım tutmuştu. "Abi Umay çok ısrar etti! Yoksa biliyorsun, asla gelmezdim!" Ensesine şaplak indirerek şoför koltuğuna geri oturttu. Kendisi de benimle arka koltuğa geçti. Başımı göğsüne yaslayarak saçlarımla oynamaya başladı. "Kim olduğunu bulamadım ama elbet bulacağım!" dedi. Orhan abim evdeki hiç kimseye benzemezdi. İso olduğunu öğrenir öğrenmez onu o saklandığı delikten bulur, bulduğu an da kafasına sıkardı. İsterse ömür boyu hapis yatacağını bilsin, yine de yapardı. "Aha abi sözü olsun sana Umay! Onu bulacağım, saniye kaybı bile yaşamadan öteki dünyaya yollayacağım!" "Kapatalım mı konuyu?" dedim. "İso nerde? Karısı bunları yaşarken o pezevenk nerde Umay!" "Biz... Boşanacağız abi." dedim. Bari bu kadarını bilsin dimi? Başımı kaldırarak "Ne?" dedi. "Anlaşamıyoruz. Konuştuk, evlilik başlamadan bitsin dedik." "Yeni evlendiniz kızım siz, ne anlaşamaması? Olmaz öyle şey! Gelin bir araya, güzelce konuşun! Öyle kolay mı evliliği bitirmek?" "Umay'ı aldatmış abi!" dedi Toprak abim. Ula sen ne ettun? Sen ne ettun Toprak Koçyiğit? Ben burda kaş yapmaya çalışırken sen direk gözü çıkarttın. "NE!" dedi öfkeyle Orhan abim. "NE ETMUŞ, NE ETMUŞ!" "Duydun işte abi! Boşanacaklar!" "Boşanacaklar elbet ama biraz dayağımı yiyecek o*** çocuğu! Ulan! Ulan bizim koklamaya korktuğumuz çiçeğimizin üstüne başka çiçek koklamış öyle mi? Sana da habu dünyayı dar etmezsem, bana da Orhan Koçyiğit demesinler lan!" İlk önce Orhan abimi eve bıraktık, ardından bizde eve geçtik. Çenesi susmadı! Arabadan inene kadar İso'ya bir sürü küfür etti, öldürdü, toprağa gömdü, topraktan çıkartıp yine öldürdü ama hiç durmadı. Hele beni bu hâle getirenin de o olduğunu bilirse kaçış yoktu İso'ya. "Niye söyledin abi?" dedim, Toprak abimle baş başa kalınca. "Oh ettum! O İso, abimden kaçamaz! Gerçeğini bilmiyor, bari böylesini bilsin. Biz bulamazsak bile abim kesin bulur o iti!" Kapıyı üstüne örterken "Hee, sonra da habu köy savaş alanına dönsün dimi!" dedim. "DÖNECEK ZATEN UMAY HANIM! AZ KALDI, DÖNECEK!" "Ula saat kaç haberin var mı senin? Ne bağirıysın?" "Çok konuşma da yürü! Senin yüzünden abimden azar işittim, yürü!" "Niye benim yüzümden ya?" "Tutturdun düşman tohumunu göreceğim diye!" "Adam benim yüzümden vuruldu!" Yan yanaydık. Abim kapıyı açıyordu anahtarla. "Peşime takılmasaydı." İçeri girdik, önden giderken "Bekle Umay!" dedi abim. "Nereye kaçıyorsun? Her şeyi bana baştan anlatacaksın. Neler oldu, neler bitti bilmek istiyorum!" "Yarın anlatırım, çok yorgunum." "Şimdi dediysem şimdi!" "Of!" Yanıma geldi, saçlarımı karıştırdı. "Abiye oflanmaz, hadi yürü!" dedi. Odama doğru yürüyorduk. Kaçış yoktu Toprak'tan biliyordum. Evden içeri girince "Abi..." dedim. "Buyur güzelim?" dedi. "Gonca... Çok güzel kız değil mi?" Sustu. "Sana soruyorum ya?" "Bu da nerden çıktı şimdi?" "Hiç... Öylesine merak ettim." "Etme merak falan! O aklındaki saçma sapan düşünceleri de sil tamam mı? Düşman kızı o Umay! İki köy bir araya gelse, biz gelemeyiz!" dedi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD