20. KAFA KURCALAMA...

1355 Words
UMAY'IN AĞZINDAN... Abimin özür dilemesinden yararlanarak İso'nun yerini öğrenmeye çalıştım fakat kesin bir dille reddiye yedim. "Ona öyle şeyler yapacağım ki... Aldığı her nefese pişman edeceğim!" dedi. Bilirdim, yapardı fakat ben yüzleşmek istiyordum. Bitişine şahitlik yapmak, hayatının mahvoluşunda rol oynamak istiyordum. Abimle olan barışma sürecimizin ardından tekrardan aile saadeti adı altında toplanıp güzel bir akşam geçirdik. Şimdilik kimse üstüme gelmiyor, İso konusunu bilerek kurcalamıyordu. Aslında annem bir kaç kez yeltendi fakat abimin keskin cevabıyla geriye çekilmek zorunda kaldı. "İyi geceler abi." dedim Toprak abime. Benim yüzümden günlerdir yastık kılıfını dahi gördüğü yoktu. "İyi geceler güzelim benim." Tüm aile odasına çekilince evde huzur dolu bir sessizlik oluştu. İşte özlediğim o mutluluk... Üstümü değiştirip, bir zamanlar batan demirlerinden dahi şikayetçi olduğum yatağıma uzandım. Şimdi ise bana kralın tahtından daha rahat geliyordu. Telefonumu kenara koyup gözlerimi kapattım. Kapanan göz kapaklarımın ardında beliren Altay'ın silüetiyle nefes nefese geri açtım. Zihnim neden ilk onun yüzünü getirdi gözümün önüne? "Kendine gel!" dedim yatakta oturarak. "Adam nişanlı, sen de evlisin Umay! Başkasının nişanlısını düşünmek hiç yakışıyor mu sana?" Yok! Bana habu ev huzur vermeyecekti. Biraz köyün yollarında tek başıma yürüyecektim. İso, abimin elindeydi, rahattım. Gizliden odamdan çıkıp ihtişam dolu konağımızı terk ettim. Hava hafiften serindi. Üstüme aldığım ince paltom bile üşütüyordu beni. Herkes evinde, dışarıda kimse yoktu. Mis gibi temiz havanın ciğerlerime doluşuyla ayağımın altında ezilen çimler ruhumu ferahlatıyordu. Öyle yorulmuştum ki kendime vakit ayırmayı unutacak hâle gelmişti bedenim. İso hayatıma bomba misali düşmüş, değdiği her yeri paramparça etmişti. Masum demedi, suçu yok demedi, intikamını benim üzerimden görmeye çalışarak başına sıktı da haberi yok. Abimler artık onu yaşatmazdı biliyorum. Pekiyi ben nasıl yaşayacaktım? Köylü şimdilik susuyordu, babam susturmuştu ama bugün olmazsa yarın, yarın olmazsa elbet bir gün konuşmaya başlayacak, hakkımda türlü türlü dedikodular yayacaklardı. Gerçekten de İstanbul'a gitmem en iyi yol gözüküyordu. "Beni de yedin sonunda Karadeniz..." dedim kısık sesle. "Pişt!" Korkuyla etrafımda bir tur attım. K-Kimdi o? Nerden gelmişti ses? "Kimsin?" dedim gerileyerek. "Korkma, Altay'ım ben!" "Altay!" dedim kaşlarımı çatarak. Hastanede değil miydi bu? Köyde ne işi vardı, ne zaman çıkmıştı? "He Altay! Başkasını mı bekliyordun Koçyiğit kızı?" "Y-Yok!" dedim bana doğru gelirken. Tereddüte düşüyordum. Ya biri görürse ve yanlış anlarsa? "Korkma, kimse yok Umay." dedi. "Şey..." dedim saçlarımı geriye iterek. Kıvırmayı da beceremiyordum ki. Of! Ben niye bu akşamdan beri Altay'ı düşünüyordum ki? Düşmanın tohumu işte, neyini düşünüyorum? "Nasılsın?" dedi. "Sağa ne!" dedim tersleyerek. Aklımı karıştırmasına fırsat tanıyamazdım. "Katır inatlı keçi seni! Neyse... Ağzın laf çevirdiğine göre iyisin Umay'cım!" "Umay'cım mı? Şimdi seni bi cım yaparım, görürsün!" dedim yumruğumu havaya kaldırıp. "Ah Umay..." dedi iç çekerek. Bakışlarının altında sakladıklarını tahmin etmek zordu. Altay çözülmesi zor bir bulmaca gibiydi. Ne kadar gayret gösterirsen göster, asla sonuca varamıyorsun. "Altay gider misin? Vurulduğun için gerçekten çok üzgünüm ama lütfen gider misin?" Adım adım bana doğru geliyordu. Ne kadar geriye gidersem gideyim sanki ondan kaçamıyordum. "Gelme!" dedim. "Umay... Gör artık beni! Sana olan aşkımı gör Umay! Ölüyorum lan! Ölüyorum sevdandan be kadın! Yetmedi mi hasretin?" Yalan söylüyordu. Sırf beni kandırmak, düşmanım diye duygularımla oynamak istiyordu. Altay beni sevemeyecek kadar büyük düşmanımdı. "Yalanlarını başkasına sırala düşman tohumu!" dedim. "Canıma tak etti! Kim öğreniyorsa öğrensin! Seviyorum seni!" Kaçamadan yakaladı beni. Belimden kavrayan parmaklarıyla kendine çekti. Öyle yakındık ki ruhum, ruhuna aşinaymış gibiydi. Kalp atışlarım hızlanıyor, kolları arasında eriyordum adeta. "Sende bana aşıksın dimi? Çok seviyorum seni Umay." Yavaş yavaş yaklaşan yüzünü geri itemiyordum. Gözlerim kendiliğinden kapanırken dudaklarının dudaklarıma temas etmesiyle kendimi iyice kaybettim. Ne oluyor sana Umay? Yolda görsen kafasına taş atacağın adamla öpüşüyorsun. Bu sen misin? Ben de öpüşüne karşılık veriyor, ellerimi yüzünde gezdiriyordum. Sanki hep bu anı bekliyordu bedenim. Kaybettiğim parçamı bulmuş, ruhumun yarısına erişmiş gibiydim. Nefes nefese ayrıldı benden. "Ah şu dudakların..." dedi. "İçmeye kanamadığım şerbetim..." Karşı çıkamadım, yaptığımız yanlış diyemedim, Altay'ı durduramadım. İhanet eden tarafta olmamın ağırlığıyla eziliyordum. Kafasını eğip tekrardan dudaklarıma uzandığında nefes nefese kalan ben olmuştum. Rüyaymış! Saçlarım terden sırılsıklam olmuştu. Odanın karanlığında kalbimin bozuk ritmiyle kendime gelmeye çalışıyordum. Sanki gerçekti. Altay gerçekten beni öpmüş, teninin sıcaklığı tenime işlemişti. Parmaklarımla istemsizce dudaklarıma dokundum. Hâlâ nemliydi. Çok, çok değişikti. Ayağa kalktım, ışığı açarak banyoya geçtim. Yüzümü yıkadım. Geçmeyeceğini anlayınca kısa bir duş aldım ama mümkün değilki unutayım. Öyle gerçekti ki etkisinden çıkamıyordum. Yanlış yola sapma Umay! Hadi sen boşandın, adam nişanlı, nişanlı! Hadi nişanlı değil, düşman çocuğu! Sakın! Sakın kendini olmayacak işlere bulaştırma! Hayat bazen insanı en savunmasız anlarından yakalayarak hiç olmayacak kişilerin kollarına atabiliyordu. Öyle güçsüzdü ki bedenim, ilk durakta takılı kalacak kadar saftı... ••• "Uyan uykucu!" Toprak abimin sesiyle dün gece zorla uyuttuğum beynim sabahın köründe uyandırılmıştı. Evin tek kızı olduğumun bilincinde olarak dudaklarımı büzdüm. Azıcık şımarmak hakkımdı. "Uyan hadi! Altay bizi bekliyor! Orhan abimden alamıyoruz adresi, kendimiz bulacağız!" Altay mı? İsmini bile duyunca tuhaf olmuştum. Heleki gece gördüğüm rüyadan sonra Altay'ın a'sını bile duymak istemiyordum. Şımarıklığım başlamadan bitti. "Altay ne alaka ya?" dedim sessizce. "Adamı vurdu ya hani!" "Vurulduysa hastanede kalsın ya hani!" dedim aynı serzenişle. "Çok konuşma! Aşağıda seni bekliyorum." Pikeyi başıma kadar çektim. "Of!" dedim. Mecbur muyum düşman tohumuyla iş tutmaya? Kendi intikamını kendi alsın, bize bulaşmasın! "5 dakikaya aşağıda ol!" ••• Karşımda duran adam sanki yeni ameliyattan çıkmamış, kurşun yememişti. "Naber katır inatlı keçi?" dedi göz kırparak. "Senin gözlerini oyarım!" dedim. Utanmaz herif! Sanki flörtleşiyor benimle. "Olur..." diyerek ön koltuğa oturdu. Toprak abim ise az ileride sigarasını içiyordu. Rüyanın etkisiyle yüzüne dahi bakamıyordum. Resmen öpüştüm adamla! Of Umay! Başka adam mı yoktu öpecek? Abim sigarasını bitirip şoför koltuğuna geçince ben de mecbur arkaya yöneldim. Yolculuğumuz boyunca kimseden ses çıkmıyordu fakat Altay'ın dikiz aynasından sık sık bana baktığını görüyordum. "Önüne baksana lan!" dedim sonunda dayanamayarak. Zaten gerginim, bir de üstüne gözlerini üzerime dikince sinir olmuştum. "Ne oluyor Umay?" dedi abim. "Aynadan sürekli bana bakıyor abi!" Şikayet ettim. Oh olsun! Şimdi abim seni arabadan atsın da gör! "Altay!" dedi dişlerinin arasından ama başka da tek kelam etmedi. Ne oluyor ya? Hâlâ aynı rüyanın içinde miydim ben? Hii! Gerçekten öyleyse ve Altay'la öpüştüğümüzü kendisi de biliyorsa! Koluma çimdik attım anında. Canım yandı, etrafıma bakındım. Hayır, rüya değildi. Neyse, bu da bir şey. Zaten Altay, abimin uyarısından sonra kafasını bana çevirme bile çevirmedi. Fakat roller değişti. Adamı dikizleyen ben olmuştum. 1.90 boyuyla koltuğa zor oturmuştu. Ayaklarının uzunluğu fazla olunca mecbur koltuk geriye kaymış, bana daha da yakın hâle gelmişti. "Kemerini taksana!" dedi abim. Altay kemeri alıp takmak için ben tarafa döndüğünde göz göze geldik. Yakalandın Umay! Aptal Umay, adama yakalandın! Kesin anladı, onu izlediğimi kesin anladı. Yeşilleri bende sabit kalınca bozuntuya vermeden "Ne?" diyip kafamı salladım. "Y-Yok bir şey!" dedi önüne geri dönerek. Kafamı karıştırma Altay! Parmağındaki yüzüğe sadık kal, benim de kafamı kurcalama! Aşkın gözü kördür dimi? Ben aşık olmadığım için bu duyguyu hiç tatmamıştım. Belki İso şerefsiz çıkmasaydı şimdiye merak ettiğim duygunun derin sularında yüzüyor olurdum fakat İso beni o sularda yüzdürmek yerine boğmayı seçmişti. Şimdi ise başkasının sularında yüzen adama göz koyacak kadar adi olmadığımı sürekli kendime hatırlatıyordum. "Abimin ağzından laf alamadım dün akşam." dedim. "Orhan abi ser verir, sır vermez! Kim bilir İso'ya neler yapmıştır? Düşününce bile kanım kaynadı lan!" dedi Altay. Benim de içim soğuyordu ama öfkemde tek kademe dahi azalma olmuyordu. Diri diri mezara gömsem yine de ferahlamazdı içim... "Görevini layıkıyla yapıyordur ama abim olaylara tümüyle vakıf değil. İpleri ele alma zamanı geldi. Yemin olsun, yemin olsun ki geceleri uykum kaçıyor Altay!" Ah benim yufka yürekli abim... İşte bak, ikisi arasındaki bariz farklar! Biri karısının koynuna, öteki de benim acıma... Yok yok! Dün akşam affettim dedim ama Orhan abimi şu kalbim kolay kolayına affetmeyecekti. "Senin mi kaçıyor, yoksa benim mi Toprak?" Asıl benim kaçıyor! Sizin düşününce göğsünüzü sıkıştıran olayların hepsini birebir yaşamıştım. O gün Trabzon'da, abimin bütün mekanlarına bakmış, hepsini de gizliden izlemiştik fakat hiçbirinde yoktu. Öyle muhteşem kamufle oluyordu ki, bulmamız mümkün değildi Orhan abimi. Gerçekten yaptığı işi her zaman profesyonelce yapıyor, ardında asla iz bırakmıyordu. "Ben ineyim!" dedi Altay köye yaklaştığımızda. "Kimseye laf gelmesin. Malûm, yakında düğünüm var." Yakında mı? Hani seneye olacaktı düğünü? Niye erkene çekmişlerdi ki? "Yakın derken?" dedi abim. "2 ay sonraya anlaştı aileler." Ve yeniden dikiz aynasında buluştu gözlerimiz. Sanki bir şeyler anlatmaya çalışıyordu bakışları fakat ben yapılan itirafla iyice bulamaça dönen beynimi toparlamaya çalışıyordum. "Hayırlısı olsun hakkında." dedi abim. Derin bir oksijen çekti içine Altay. Düşmanın tohumu... Var git yoluna, girme aklıma!
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD