2.Bölüm “İlk Karşılaşma”
Alina Korel… 🦋
Telefon ekranımdaki küçük kalp ikonları patır patır yukarı doğru süzülüyordu. Canlı yayındaydım ve takipçilerim sürekli yorum atıyordu.
💬 Alinaaa, çok güzelsin!
💬 Üzerindeki tişört nereden?
💬 Sponsorlu mu bu krem?
💬 Kızım evlenecekmişsin, doğru mu?"
Sonuncusunu görünce gülmeye başladım. Evet, dedikodu hızla yayılıyordu. Bu yayılmada kesinlikle benim payım vardı. Zengin bir iş adamının kapımda divane olduğuna dair dedikodular yaymış olabilirdim. 🤫
Henüz kesinleşmemişti aslında , yine de bu olay takipçilerimin radarına girmişti çoktan. Dudaklarımı büzüp kameraya eğildim.
"Ay yok öyle bir şey tatlım, olur mu hiç? Ben şu an daha çok işime odaklıyım, yani sizinle buradayım. Evlilik de neymiş! Bir erkeğe ömrümü adayacak kadar aptal mıyım ben?"
Tam kahkahayı basmıştım ki birden odamın kapısı açıldı. Annem Mine, öfke saçan bakışlarıyla içeri daldı. Onu görünce rengim attı korkudan. Sanki yayın açmamı bekliyordu her seferinde.
"Alina! Yeter artık, bırak şu telefonu! Meslek dediğin bu mu? Bütün gün yayın diye zırvalık açıp kahkahayı basıyorsun!"
Elimdeki telefonu refleksle saklamaya çalıştım ama nafile. Annemin gözleri şahin gibi yakalamıştı.
"Anne, yayındayım! Rezil ettin beni, şu an bin kişi izliyor!"
İlk defa bu kadar çok izleyenim olmuştu, ama annem bunun içine ediyordu.
"Seni daha beter rezil etmeden kapat şunu! Evde misafir bekliyoruz, sen hâlâ ayna karşısında yayındasın! Hadi kapat şu zımbırtıyı!"
"Ama anne…"
Dudaklarımı büzüp üzülmüş surat yaptım, belki yumuşar diye. Ama annemin yüzü kaya gibi. Zaten bana karşı ne zaman yumuşamışlardı ki?
"Hemen dedim Alina! Kimse senin şımarık hallerinle uğraşamaz şu an!"
Telefonu elimden kaptı, yayını tek hamlede kapattı.
"Anne! Bütün imajım gitti, insanlar benimle dalga geçecek! Neden her seferinde bunu yapıyorsunuz siz. Bana neden hiç saygı duymuyorsunuz?"
"İmajını da al, evlen ve git bu evden. Saygı duyacağım tek şey bu olur hayatında. Mesleğin yok ki kariyerin olsun. Bu akşam hayatının dönüm noktası. Aklını kullan, tabii kullanacak bir aklın varsa!?”
Homurdandım, ayağa kalktım, saçlarımı hırsla savurdum. Telefon bağımlısı olduğumu biliyordum ama suçlu hissetmek istemiyordum. 'Ben influencer’ım ya!' diye içimden bağırıyordum. Ama sadece içimden. Durup dururken annemle daha fazla tartışmaya gerek yok…
Sonunda annem kapıyı çarpıp çıktı. Derin bir nefes aldım. Bana her seferinde kendimi değersiz hissettiriyorlar. Ya da bu sadece hissettirme değil, belki gerçekten öyleyimdir.
Onlar için en az ikiz kardeşim kadar kıymetli olmak isterdim. Ama bunun için değişmemi beklerlerdi benden, Lina'nın ki gibi sıkıcı bir hayat yaşamamı istiyorlar.
Önümde iki seçenek vardı. Ya sinirlenip hiçbir şey yapmayacaktım ya da kusursuz bir vitrin kızı gibi hazırlanacaktım. Eh, ikinciyi seçtim. Çünkü ben onların Lina'sı değil, Alina'sı idim!
--
Bir saat sonra aynanın karşısında parıl parıl parlıyordum. Altın rengi ışıltılı bir elbise giydim. Saçlarım özenle bukle yapılmış, yüzümdeki makyaj sanki profesyonel bir elden çıkmış gibiydi.
Kendime bakıp poz verdim kameraya, story atmak için elimi telefona götürdüm. Ama annemin az önceki çığlığı kulaklarımda çınlayınca vazgeçtim. Bir fotoğraf paylaşmama bile izin yok bu evde!
Salona çıktım. Babam, Lina ve annem bana baktılar. Bir anlık sessizlik oldu. Sonra annem gözleri parlayarak;
"İşte bu! Harika görünüyorsun kızım" dedi.
Sonunda annemi bugün güldürmeyi başardım. En azından arada bir sinirini bir kenara atabiliyor. Babam bile gülümsedi;
"Yakışmış Alina. Aynen böyle çık. Gelen misafirler çok değerli, o yüzden onlara değerlerini hissettir!"
Herkes güzel bir şey söylüyordu. Lina ise dudaklarını kıvırıp;
"Fazla abartılı olmuşsun ama… Neyse." dedi.
İçimden kahkaha attım. Onayımı almıştım ya, gerisi kolaydı. Tamamdır, şimdi eğlence başlıyor diye düşündüm. Ailem bana böyle bir teklifte bulunduğu için az sonra pişman olacaktı!
Odama döndüm, elbiseyi hızla çıkardım. Dolaptan en saçma pijamamı seçtim: Üzerinde kocaman pembe ayıcık olan, altı bol, üstü bol bir takım. Açıkçası dolabımda böyle saçma bir pijama takımı olduğunu bile bilmiyordum.
Saçlarımı açıp ellerimle darmadağın ettim. Aynada gördüğüm görüntüye gülmekten kendimi alamadım. 'Tam bir rezillik!' dedim kendi kendime. İşte istediğim tam olarak buydu.
Bunları düşündüğüm sırada kapı zili çaldı. İçimden tam zamanında dedim. Koşarak salona gittim. Annem ve babam daha kapıya ulaşmadan ben fırlayıp kapıyı açtım. Onlara bu sürprizi ilk ben yapmak istiyordum.
Ve işte oradaydı.
Karşımda gördüğüm çocuk, resmen bir filmden fırlamış gibiydi. Siyah takım elbisesi üzerine tam oturmuş, yüz hatları sert ama yakışıklı, gözleri koyu renk ve derin. Alp… Damat adayı.
Benim saçlarım? Darmadağın. Üstümde? Ayıcık pijama. Ayağımda? Tüylü pembe terlik.
Alp’in gözleri bana kilitlendi. Önce şaşırdı, sonra kaşları hafifçe kalktı. Dudaklarının kenarı belli belirsiz kıvrıldı. Sanki ‘Ne yapıyor bu kız?’ der gibiydi bakışları.
Ben içimden yer yarılsın istedim. Yüzüm kıpkırmızı oldu.
“Şeeyy…” diyebildim. Sesim inler gibi çıktı.
Anında koşarak odama kaçtım hem heyecan hem utanç. İki duyguyu da yoğun bir şekilde yaşıyorum şu an.
Arkadan annemin sesi geldi;
'Alinaaa! Sen ne yaptın?'
Odaya kendimi atar atmaz kapıyı kilitledim. Korkuyla arkama yaslanırken Lina'nın odada olduğunu o an fark ettim. Bu ne ara salondan çıkıp buraya gelmişti? Aklım bir yandan rezilliğimdeyken bir yandan da yakışıklı damat adayındaydı.
Hemen Lina’ya koştum. Bu kız benim isteme günümde neden odaya girip kitap okuyordu?
"Lina! Allah'ım, gördün mü onu? Gördün müüü?! Harikaydı, gerçekten harikaydı!"
Lina kitabını kaldırıp sinirle yüzüme baktı. Bana 'ne saçmalıyorsun' bakışı atıyor şu an.
"Neyi göreyim Alina? Sen yine ne halt ettin? Az önce ne haldeydin, şimdi ne haldesin? Gerçi ikisi arasında pek bir fark yok ama!"
Yatağın üzerine oturup ellerimi çırptım onun alayını yok sayarak. O yakışıklı çocuk aklımdayken nasıl düşünebilirdim ki ikizimin laflarını?
"O çocuk… Off Lina, çok yakışıklı! Hani yakışıklı falan derlerdi de bu kadarını hayal etmemiştim! Gözleri var ya, bildiğin karanlık ama içi alev gibi. Resmen gözlerimin içime baktı. O bana bakınca Dünya durdu sanki. Yok yok, aksine Dünya baş döndürecek kadar hızlı döndü!"
Lina homurdandı. Benim bilmem kaçıncı aşkımı dinlemek neden bu kadar zor geliyordu ona?
"Saçmalama. Daha dün istemiyorum diyordun, şimdi ballandıra ballandıra anlatıyorsun. Ayrıca tipe bakarak mı aşık oluyorsun sen bir anda?"
Bu kız akıllanmaz… İnsan aşık olmak için başka neye bakabilir ki?
"Sen görsen seninde dibin düşerdi. Çok havalıydı… O havalı bir şekilde karşımdayken ben de pijamayla çıktım karşısına! Yani şu görüntüme bak, rezil oldum!"
Lina omuz silkti umursamadan. Hain kardeş! Benim ne kadar zor durumda olduğumu anlamıyordu bile.
Birden aklıma parlak bir fikir geldi. Gözlerim parladı.
"Tamam! Şöyle yapalım. Ben hemen hazırlanıp düzgünce çıkacağım. Ama az önce pijamalı çıkan… sendin! Aslında bendim, ama herkese sen olduğunu söyleyeceğiz!"
Lina ayağa fırlayıp;
“Ne?! Saçmalama! Senin koca tutkun için kendimi rezil edecek değilim. Bunu yapmadan önce düşünseydin."
"Ne olur Lina! Hadi ama… Zaten senin yüzünden bu evliliğe mecbur bırakıldım. Sırf seni başarılı, beni de işe yaramaz olarak gördükleri için evlendiriliyorum. Bir kere de benim işime yarasan ölmezsin! Hem bak, bu pijamaları giyersin, kimse anlamaz. Az önce o pijamalı ben değildim, sendin."
Lina gözlerini devirdi;
"Delisin sen. Kendi hatalarını bile bana yıkıyorsun. Büyü biraz!"
Ama ben çoktan pijamalarımı çıkarıp üstüme şık elbisemi geçiriyordum. Bukleli saçlarımı hızla düzelttim, rujumu tazeledim. O sırada pijamaları Lina’nın kucağına attım.
"Hadi, giyiver. Kurtuluşun yok benden. Ayrıca büyüğüm ben, hem de senden tam 7 dakika fazla!"
Lina homurdanarak üzerini değiştirip pijamaları giymeye başladı. Başka çaresi yoktu, asla rahat bırakmazdım onu.
Bir süre sonra salona geçtiğimizde ortam hâlâ yumuşak bir karmaşa içindeydi. Aileler kendi aralarında hafif sohbetler ediyor, kahkahalar atıyor, ara ara telefonlarını kontrol ediyorlardı.
Alp’in babası Murat Bey, babamla yan yana duran tekli koltuklara oturmuşlar. Sanki derin bir sohbetin içindeydiler. Konuşmaları ciddi, ama dostane bir sıcaklık taşıyordu; yılların birikimi, hâlâ birbirlerine duydukları güveni insanlara ispat etme çabası var gibiydi…
Salondaki diğer kanepeye Lina ile yan yana oturduk. Az önce kapıyı pijama ile açan ben değilim havası ile dimdik oturuyorum. Lina umursamaz havada.
Alp, etrafına bakıyor. Daha doğrusu salondaki herkesi gözlemliyor. Ortam okuyor gibiydi. Gözleri salonda dolaşıyor. Kimin ne yaptığını, kimin ne hissettiğini ölçüyor.
Bir yandan da sanki hâlâ pijamalı kızın kim olduğunu anlamaya çalışıyor gibi. Gözleri ara sıra Lina’ya, sonra bana kayıyor, sonra tekrar Lina’ya dönüyordu. Tam bir şapşal, anlamamıştı hâlâ.
Murat Bey, ortamı biraz daha yumuşatmak için sesini yükseltti
"En iyisi gençler biraz tanışsın, kaynaşsın. Bu işi aceleye getirmeyelim, kendileri onay verene kadar bekleyelim."
Keşke beni hemen onunla nikah masasına oturtsalardı! Asla itiraz etmez ve hemen onun karısı olmak isterdim. Ne yazık ki babam da Alp'in babası Murat Bey ile aynı fikirde;
"Evet, hem tanışsınlar hem de sohbet etsinler. Şu an ister istemez resmi ve ciddi bir ortamdalar. İster istemez geriliyorlar."
Ben içimden küçük bir sevinç çığlığı attım. Bu da güzel bir fırsat sayılırdı. Biraz olsun Alp’le daha doğal bir etkileşim, daha rahat bir göz teması kurabilirim.
Ama aynı anda Lina da yanımda duruyordu; hâlâ pijamalı, saçları darmadağın ve yüzünde 'benim fikrimi hiç sormadınız' bakışlarıyla bana ters ters bakıyordu. Alp’e de gıcık gıcık göz devirmeler yapıyor, dudak kenarını hafifçe büzüyordu. İnsan eniştesinden bu kadar nefret eder miydi şimdiden?
Alp’in bakışları bir an bana kaydı; sonra Lina’ya, sonra tekrar bana. Gözlerinde şaşkınlık, merak ve... Anlayamadığım bir şeyler vardı. Sanki kafasında 'az önceki kız kimdi?' sorusu dönüp duruyor. Ya da ben yanlış anlıyorum. İkizime baktı Alp ve;
"Lina, değil mi?" diye sordu.
Alp’in sesi yumuşak, hafif meraklı. Beni değil de kız kardeşimi soruyor olması değişik hissettirmişti o an. Onun gözü sadece bende olmalı , sadece benimle konuşmalı!
Lina'dan önce ben atıldım ve;
"Evet," dedim sertçe.
Kardeşimin adını biliyor olması yeterli, fazla detaya gerek yok ilk günden. Lina yerine benim konuşmuş olmama hayret etti yakışıklı damat adayım. Tekrar Lina ile konuşma çabasına girdi;
"Sadece merhaba demek istemiştim. Yoksa niyetim asla kötü değil."
Lina, omuzlarını hafifçe dikleştirdi. En azından o muhatap olmuyor. Hatta ciddi şekilde nefret ettiği bile söylenebilirdi. Alp'e baktı ve;
"Niyetin her neyse ablama anlat. Benim sizinle işim yok, çalışmam gereken sınavlarım var!" deyip ayaklandı…
Alp'i tersleyerek yerinden kalkması iyi oldu. İlk intiba önemli sonuçta. Alp'e baktım ve;
"Eee? Ailelerimizin istediği tanışma faslına şimdi mi başlasak?"
Tebessüm ederek baktıktan sonra başını olumsuz anlamda salladı. Bir anda yerinden kalktı ve;
"Bu teklifini daha sonra duymak isterim mutlaka. Ama şimdi gitmem lazım, görüşmek üzere küçük hanım." dedi.
Kendi ailesine bile bir şey demeden öylece kalkıp gitti. Arkasından bakarken bir yandan böylesine bir erkeğe sahip olacağım için mutluydum, diğer yandan da benimle ilgilenmediği için mutsuz.
Ama aileler kararlarını vermişti. Bu dünya yakışıklısı adam benim olacak!
Babamın evlenmemi istediği kişiyi araştırma zahmetine girmediğim için pişmanım. En azından bu kadar yakışıklı olduğunu bilsem karşısına pijama ile çıkmazdım. Neyse karşısına pijama ile çıkan ben değilim ikizim Lina.
Kararlılık seviyem işte bu kadar. İlk duyduğumda asla evlenmem demiştim. Şimdi ise bu yakışıklı benim olsun istiyorum…