3.Bölüm “Pijamalı Kız”
Alina Korel… 🦋
Telefon ekranı, yüzüme vuran beyaz ışığıyla odamı olduğundan daha aydınlık gösteriyor. Elimdeki cihaz, bir taç gibi beni tamamlıyor. Ben bir kraliçeyim tacım elimdeki telefonum. Parmaklarımın ucundan yayılan enerjiyle ekran başındaki binlerce kişiyi bana bağlıyor. Dudaklarımı hafifçe büküp kameraya yaklaştım.
"Arkadaşlar… az önce ne yaşadığımı tahmin bile edemezsiniz."
Sesimdeki heyecanı saklamaya çalışmıyordum. Kaşlarımı kaldırıp gülümserken gözlerim ışıldadı. Saçlarımı geriye atıp daha dramatik bir ifade takındım.
"Bildiğiniz o isteme günü var ya… hah işte, karşıma öyle bir çocuk çıktı ki… anlatamam! Hani filmlerde olur ya, kapı açılır ve bütün salon susar. İşte tam öyle bir andı."
Kalp atışlarım hızlandı. Alp'i gördüğüm o ilk anları hatırladıkça yanaklarım kızarıyor sanki. Ekrana kalp emojileri fışkırıyor, izleyenler delirmiş gibiydi.
"Ben bir aptallık yaptım ve çocuğun ne kadar yakışıklı olduğunu bilmeden sırf inat için pijamayla çıktım odadan. Kapıyı açtım, bir de ne göreyim, karşımda o vardı!"
O an zihnimde tekrar canlanırken yüzüm anın etkisinden ötürü sımsıcak kesildi.
“Düşünün… ben pijamayla, darmadağın saçla karşısına çıktım! Resmen rezalet! Ama çocuk… yani, kelimeler yetmez. Uzun boylu, yüz hatları taş gibi. Gözleri… ah o gözleri…”
Derin bir nefes alıp kendimden geçmiş gibi arkama yaslandım. Çocukluğumdan beri hayalini kurduğum bir sahne gibi. Ekrana eğilip sesi kısarak fısıldadım.
“Sanki dünyanın bütün erkekleri defolup gitti de bir tek o kaldı. Sizce abartıyor muyum?”
Yorumlar yağıyordu;
💬 Aslaa!
💬 Aşk başladı!
💬 Damat çoktan gönlü kaptı bile!
Yorumları okuyunca kahkaha attım. Hayranlarım benim aşk hayatıma benden çok daha fazla seviniyor. Onlar böyle tepkiler gösterdikçe kalp atışlarım olduğundan daha hızlı atıyor.
Tam o sırada kapım aralandı. Annemin sert bakışları, ekranın ışığını bile gölgede bırakacak kadar keskin bir şekilde üzerime düştü.
"Alina! Yine mi canlı yayın? Seninle konuşmuştuk!"
Hemen telefonu saklamaya çalıştım ama nafile. Mine Hanım, elini uzatıp telefonumu aldı! Canlı yayını kapattığını tahmin ediyordum.
"Yeter artık! Her şeyin bir yeri zamanı var. Senin derdin bu mu? İnsanların karşısına çıkıp damat adayını anlatmak mı?!"
Yutkundum. Çocuksu bir pişmanlıkla gözlerimi kısıp anneme baktım ve;
"Anne… sadece arkadaşlarıma biraz Alp'ten bahsediyordum."
Annem anında kaşlarını çattı, sesini alçalttı.
"Arkadaşların mı, yoksa bütün dünya mı?"
İtiraz edecek gücüm yoktu. Telefonu elinden alınmış bir çocuğun hissettiği boşlukla tamamen yatağımın içine gömüldüm. İçimden, ben pes etmem, diye geçirdim. Bir yolunu bulurum yine anlatırım.
Böyle bir fırsat ömürde bir kere geçer elime. Elbette kitaplara konu olabilecek bu hikaye gibi durumumu herkese anlatacaktım. Yani henüz aşk hikayesi diyemem. Ama olacak, olabilir…
Lina Korel… 🌷
Kantin kalabalıktı. Konuşma sesleri, kahkahalar, fısıldaşmalar arasında ben köşedeki masama sinmiş, önümdeki kalın kitaba dalmaya çalışıyordum. Çantam sandalyenin kenarında, kalemim sayfalar arasında gezinip duruyor. Aklım kitabımda ya da derslerimde asla değil. Odaklanamıyorum. Gözlerim sürekli telefona kayıyor.
Ekranda Alina var. O neşeli gülüşü, pırıl pırıl gözleri… Canlı yayında, herkesin içinde sanki dünyadaki en güzel masalı yaşıyormuş gibi anlatıyor. Her kelimesi içime ok gibi saplanıyor. Kulaklığımda yankılanan sesi, bana mutluluk değil yalnızca huzursuzluk veriyordu.
"Of Alina…" diye fısıldadım kendi kendime. Dudaklarımı ısırdım, parmağım ekranı kapatmak için hazır bekledi ama basamadım. Bir türlü yapamıyordum. Onu izlemek işkence ama görmezden gelmek daha da zor.
Bu iş bu kadar basit değil. O öyle gülüp anlatırken ben burada içimde koca bir isyanla boğuşuyorum. Evlilik… hem de böyle ani, böyle hesaplanmamış bir karar. Kardeşim kendince bir oyunun içinde eğleniyor belki ama ben… ben asla bu oyunu kabul etmeyeceğim.
Ailem saçma sapan şekilde böyle ani bir karar aldı. Kız kardeşimin bu saçmalığı kabul etmesi yetmezmiş gibi bir de romantize etmesi beni gerçekten deli ediyor.
Ben bunları düşünürken yanıma biri oturdu. Kısa saçlı, samimi gülüşlü bir çocuk.
"Selam Lina, burası boş mu?"
Bir an irkildim, ama siması tanıdık geldiği için gülümsemeye çalışarak;
"Evet, oturabilirsin."
Kitaplarıma kısa bir bakış atıp;
"Kalp cerrahisi notları mı? Zor konular.” dedi.
Başımı olumlu anlamda salladım, tebessüm edip;
"Zor ama alıştım artık. Zaten alışmaktan başka çarem de yok."
Bir an için hafiflemiş gibi oldum. Sohbetin sıradanlığı iyi geldi sanki. En azından kız kardeşimin aptallığını unutturabildi bana bir süre. Daha konuşmaya yeni başlamıştık ki çocuğun omzuna bir el sertçe dokunup;
"Bence kalk." dedi.
Derin ve emrivaki bir ses tonu. Yavaşça başımı kaldırdım ve onu gördüm. Alp denen aptalın burada ne işi var?
O gün pijamalar içinde karşısına çıkmak zorunda kaldığım o adam! Burada, karşımda, gözleri ateş ediyor sanki…
Dayanamadım ve;
"Sen… sen ne geziyorsun burada?!" Sesim tiz çıktı aniden, öfke ve şaşkınlık birbirine karıştı.
Beni ve itirazımı umursamadı. Çocuğa tekrar döndü. Buz gibi donuk bakışları ve ses tonu ile;
"Kalk dedim… Zor kullanmamı mı istersin?"
O an kantin sessizleşti sanki. Çocuk itiraz edecek oldu ama Alp’in bakışlarına fazla dayanamadı, çantasını toplayıp hızla uzaklaştı.
Ben ayağa kalkıp;
"Senin ne haddine sınıf arkadaşlarıma karışmak?! Burada ne işin var ayrıca?"
Alp omuz silkti. Sanki söylediklerim hiçbir anlam taşımıyormuş gibi. Sonra bana doğru bir adım attı. Gözlerim gözlerine kilitlendi istemsizce.
Keyifle yarım ağız gülümsedi, yüzüme doğru eğilip;
"Yakından tanışalım mı… pijamalı kız?"
Nefesim boğazımda düğümlendi. Öfkemle birlikte kalbimde anlam veremediğim bir ürperti dolaştı. Onun bakışları üzerime kilitlenmişken, sanki tüm kantin yok olmuş, biz ikimiz şu ortamda baş başa kalmış gibi hissettim.
Metal sandalyelerin tıkırtısı, kahve makinelerinin sesi, uzaklardan gelen kahkaha ve sohbetler… Hepsi birden bire kesildi sanki.
Alp boş sandalyeye otururken kalbim istemsizce hızlandı. Hâlâ az önce söylediği şeylerde takılı kalmıştım. Bir elini sandalyenin arkasına dayadı ve bakışlarını gözlerimden ayırmadan konuştu.
"Canlı yayını izledim. Biliyor musun?"
O böyle söyleyince yerime oturdum mecburen. Bir yandan da kardeşim yüzünden mahcup olmuştum. Acaba bu aptal yayının ne kadarını dinlemişti? Öğrenmek istedim;
"Demek sen de kardeşimin saçmalıklarını takip ediyorsun," dedim, sesim istemeden biraz sivri çıktı. "Bu kadar hızlı bir evlilik planı içinde onun yaptığı her şeyi neden merak ediyorsun? Yoksa bu senin için zoraki bir evlilikten çok daha fazlası mı?"
Alp’in yüzündeki ifade değişmedi, sanki sadece birkaç santim öteye bakıyor gibiydi.
"Aslında izlemek zorunda değildim, onun hayranı falan da değilim,"dedi düşük ve yavaş bir sesle. "Ama ilgimi çeken bir şey vardı. Özellikle de… sen."
Yerimde dikleştim, kaşlarımı çatıp;
"Sen… sen kimsin ki ilgini çektiğimi söyleyip kardeşimin yayınını izliyorsun?"
Gözlerimi kaçırmaya çalıştım sinirle ama Alp’in bakışı o kadar sabitti ki, sanki gözlerimle kalbimi okuyordu;
"İlk başta pijamalı halini gördüğümde hayran oldum sana," dedi hafif bir gülümsemeyle.
"Cesur ve… beklenmedik. Ama sonra öğrendim ki, kardeşin için bir fedakarlık yapmışsın… hayranlığım başka bir seviyeye geçti."
Aklım ve duygularım karıştı. Öfke ve şaşkınlık ağır basıyor.
"Ne fedakarlığı? Alina’nın bu saçma ilişkisine karıştığım yok. Aklı başında bir birey, benim karışacağım bir mesele değil."
Alp omuz silkti, biraz daha yaklaştı. Dudaklarının kenarında yine alaycı, ama çapkın bir kıvrım belirdi.
"Fedakarlık… senin yüzünde değil, yaptığın seçimlerde gizli. Kardeşi için kendi isteklerinden ödün vermek. Bu, senin… Lina olduğunu gösteriyor. Ve itiraf etmeliyim, istediğim kişi Alina değil, senmişsin."
Ağzım açık kaldı. Şaşkınlığımı gizlemeye çalıştım ama ses tonum beni ele verdi;
"Sen… ne dediğinin farkında mısın?"
"Evet farkındayım. Bunu sana anlatmam gerekiyor. Dün gece, kapıda gördüğüm o pijamalı sen, sadece bir başlangıçtı belki de. Bugün senin içindeki kararlılığı gördüm. Hayran oldum. Ve bunu kabul etmelisin. Beni etkilemeyi Alina değil, sen başardın."
Sert ve kararlı bir sesle;
"Beni etkilemeye çalışıyorsun, değil mi? Ama ben Alina değilim. Senin istediğin kişi hiç değilim. Hemen git buradan, bu çapkın bakışlarınla ancak kardeşimi kandırabilirsin. Ben onun kadar kolay gelmem bu oyunlara!"
Sinirlenmiştim. Kız kardeşimin tanışması için gelen adam bana neler anlatıyordu böyle? Bir dakika, ben neden buna daha sert bir tepki göstermiyordum peki?
Alp gülümsemeyi bırakmadı, ama bu kez bakışları çapkınlıktan çok ciddi bir hayranlık taşıyordu. Bana neden hayranlıkla bakıyor anlamıyorum…
Sandalye gayet rahat tavırlarla geriye doğru yaslandı ve;
"Seni etkilemek değil, seninle evlenmek istiyorum. Eğer illa ki o evden bir gelin alacaksam... Bu kişi kesinlikle sen olmalısın!"
İşte bu sözleri söylemeyecekti. Gözlerim öfkeyle kısılırken hiç düşünmeden önümdeki yarım limonatayı aldım ve onun üzerine fırlatır şekilde hızlıca döktüm.
Alp şok olmuş bir şekilde gözlerini kapatıp elini yüzüne siper ederken yerimden kalktım ve işaret parmağımı suratına doğru sallayıp;
"Daha önce kaç kızı kandırdın bilmiyorum, bu detay umrumda bile değil! Kız kardeşim hayal aleminde olduğu için bu aşkı kabul etti, ama beni sakın onunla karıştırma! Sen ne onunla, ne de benimle olacaksın! Duydun mu beni Alp? Bunu o küçük aklına sok!"
Sözlerim biterken bana hâlâ hayranlıkla bakıyor. Bu adam gerçekten aptal. Beni etrafındaki kızlar gibi zenginliğine aldanıp üzerine atlayacağımı sanıyor ama çok bekler. Böyle olmadığını gördüğüne göre peşimi bırakır artık.
Hızlıca kantinden ayrılırken bu adamı ailemizden uzak tutmam gerektiğini anladım.
Alina asla böyle bir sapıkla evlenemez, asla!