Ateş ve Barut ~ 2

2391 Words
Kafasını kaldırıp kendini süzen kara gözlere baktı. Ardından da ince kolunu kuvvetle saran parmaklara. Sırtı adamın geniş koluna dayalıyken, ayağından bir sızı tüm bacağına yayıldı.  İlk başta beğeni ile bakan gözleri, şimdi acı ile kısıldı. O an ne dediğinin farkında olmadan inledi. ‘Aaay, ölüyorum.’ İlhan kızın dediğine binbir anlam yükleyip piç piç sırıttı. ‘O çok belli oluyor.’  - Zeynep, İlhan’ın dediğini anladığı an tam çemkirecekti ki yeniden bacağındaki sızıyı hissedip bağırdı.  ‘Kesin koptu, vallahi koptu. İlhan bacağım yerinde mi hemen bak.’ İlhan’ın dudağı yine kıvrıldı. Bakışlarını, memnuniyetle kızın bacağına indirdi. Ardından küçük bir öksürük ile boğazını temizleyip cevap verdi.  ‘Gayet düzgün, uzun ve yerinde bacakların var.’ Zeynep’in işte şimdi cinleri tepesine çıktı. Sağlam ayağının üzerinde durmaya çalışarak, İlan’ı itekleyip adamın kolları arasından çıktı ve çemkirdi. ‘Gözün çıksın.’ Ardından bir hışımla yürüyecekti ki, o sinirle burkulan ayağını unutup üzerine basınca yeniden tökezledi ve yine aynı sahne yaşandı.  İlhan bu sefer gerçekten ayakta duramayan kız için endişelenip, yere düşmeden tuttu. ‘O kadar kötü mü yahu ayağın? Zeynep, gururuna bok sürdürmemek için burnunu havaya kaldırıp adamın gözlerine baktı. ‘Kötü falan değil. Çekilirsen odama döneceğim.’  İlhan kızın kolunu bırakmadı. Belini kavrayıp, ağırlığını yere vermesini engelledikten sonra yürümeye başladı. Zeynep resmen havada süzülür gibi ilerlediğini hissetti.  Çemkirdi. ‘Bıraksana be! Ben giderim odama.’ İlhan içini çekti. ‘İyilik yapıyoruz yaranamıyoruz arkadaş. Hadi odanı göster de, yeri boylamadan önce götüreyim seni.’ Zeynep dudaklarını büküp, sağ tarafında kalan beyaz kapılı odayı gösterdi. İlhan kızı içeri sokup, sandalyesine oturttuktan sonra, bir de burktuğu ayağının altına karşısındaki sandalyeyi çekti. Ne kadar da ilgili bir patron olduğunu kendisine hatırlatıp, egosunu okşamayı da ihmal etmemişti. İlhan kendi egosunu tatmin ederken, Zeynep söyleniyordu. ‘Senin yüzünden Demir Bey’e dosyaları götüremedim. Ne var da zınk diye çıkıyorsun karşıma Allah Allah ya. Hayır çıkıyorsun ne diye çarpıyorsun be adam.’ İlhan mır mır konuşan kızın yüzüne baktı. ‘Yabani olabilir misin acaba?’ Zeynep kafasını kaldırdı. ‘Hı?’ ‘Yabani misin diyorum. Kızım bir kazadır oldu çarptık, odana kadar getirdik, oturttuk, hâlâ laf yiyoruz be.’ Zeynep burnundan soludu. ‘Beyimiz ne kadar da centilmeen.’ İlhan sırıttı. ‘Eksik olma biraz öyleyimdir. Ayrıca,’ deyip göz kırptı. ‘sorulan sorulara net cevap vermeyi severim. Bacakların gayet iyi.’  Zeynep’in ne lafı anlamasına, ne de anladıktan sonra bağırıp çağırmasına fırsat vermeden odadan çıktı.’ Zeynep oturduğu yerde ufak çaplı bir kriz geçirirken, bir yandan da uzun kirpiklerinin ardından kendisine derin derin bakan adamın gözlerini oyma isteği ile yanıp kavruldu.  Ayrıca ne derin derin bakmasıydı? Ancak çapkın çapkın bakardı bu öküz. Zeynep içinden İlhan’a, Öküz, manda ve bilimum büyük baş hayvan isimlerini saydırırken, odanı kapısı açıldı ve o büyük baş hayvan, elinde tuttuğu soğuk jel kompres ile içeriye girdi. Zeynep yine ötmeye başlayacaktı ki, bu düşünceli öküz jeli Zeynep’in hafifçe şişmeye başlayan bileğine bastırdı.  Zeynep konuşmak için ağzını açtı, geri kapattı. İlhan kafasını çevirip kıza baktı. Biçimli kaşlarından birini havaya kaldırdı. ‘Bir şey mi diyecektin?’ Zeynep dudaklarını büzdü. ‘Teşekkürler.’ İlhan jeli bastırdığı yerde bırakıp, oturduğu yerden kalktı. ‘Bak ne güzel Zeynep, böyle medeni de olabiliyorsun.’ Zeynep’in kafasında şimşekler çaktı. Bir şey söylememek için dişerini sıktı ama başarılı olamadı. Dudaklarının arasında bir şeyler mırıldandı.  İlhan kıza doğru eğildi. ‘Anlamadım.’  Zeynep bu kez yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirdi. ‘Dinime küfreden müslüman olsa diyordum İlhan Bey!’ İlhan lafı hiç yememiş gibi sırıttı. ‘Ne iyi dediniz Zeynep Hanım. İlhan Bey olduğumu unutmazsak sevinirim.’  Bey lafının üzerine özenle bastırmıştı. Arkasında bir adet sinirden kuduran Zeynep bıraktıktan sonra dışarıya çıkıp kendi odasına yürümeye başladı. Öyle Zeynep’e ima ettiği gibi patronculuk oynamaya niyeti yoktu, ama sırf gıcıklığına da olsa bu deli kızla oynamak çok eğlenceli olacaktı.  - Duru, karşısında hızlı hızlı yemeğini yiyen adama baktı. Tam bir şey isteyeceği zamanlardaki hallerine bürünüp tatlı tatlı gülümsedi. ‘Hakaaannn.’ Hakan tek kaşını kaldırıp kıza baktı. ‘Olmaz!’ Duru hemen atağa geçti. ‘Ya ne dedim ki hemen olmaz diyorsun?’ Hakan yemeğine devam etti. ‘Benim tamam demeyeceğim bir şeyi istediğin zamanlardaki haline büründün Duru’m. O yüzden her ne isteyeceksen olmaz.’ Duru dudaklarını büktü. ‘Bi dinlesene beni ya, hemen kestirip atma!’ Hakan odaklandığı yemeğinden bakışlarını ayırıp, gözlerini içinde kaybolduğu gözlere dikti. ‘Tamam söyle süslüm.’  Dürü sırıttı. ‘Fedai var ya…’ Daha cümlesinin devamını getiremeden Hakan cinlendi. ‘Bak Fedai diyor. Görüşüyor musun sen onunla?! İşte şimdi ne isteyeceksen kesinlikle olmaz Duru!’ Duru yumuşak yumuşak konuştu. ‘Sevgiliim, hemen boğaya bağlama. Fedai sadece sana yaptığı ayıbı anlamış, yarın akşam tüm arkadaşlarını evine davet etmiş, bizi de çağırdı.’ Hakan kafasını sağa sola salladı. ‘Ben o ibne, ölüyorsun bir bardak su vereyim dese almam. Daha bir de evine mi gidicem? Hayır!’ ‘Yahu adam hatasının farkına varmış, özür mahiyetinde bulunarak seni de çağırıyor. Gidelim işte. Hem onun dışında uzun süredir görmediğim arkadaşlarım da olacak. Ne olur gitsek?’ Hakan yine olumsuz anlamda bir bakış attı. ‘Beyefendi lütfetmiş. Ulan o beni cennete davet etse, ben onun gıcıklığına cehenneme giderim.’ Duru bezgince iç çekti. ‘Bu kadar öküz olma. Bari adam zamanında benden hoşlandı diye, ilişkimizden de vazgeç. Hani onun gıcıklığına tam tersine gidiyorsun ya. Düz mantık!’ Hakan duyduğu ile aldan mora döndü. Duru’yu değil birinin sevmesi, kıza beğeni ile bakanları düşündükçe kızgın boğalara dönüyordu.  Yok arkadaş, bir de o tikinin evine mi gidecekti? Şükür ki öyle bir gavat değildi.  Sinirle tısladı. ‘Ne senden vazgeçicem kızım? Gider ağzına sıçarım o kuyruklu pezevengin. Seni sevmişmiş! Belasını Allah’ından bulsun.’ Lafları sinirle ardı ardına sıralarken durdu. Gözlerini kısıp baygın gözlerle kendini izleyen kıza baktı. ‘Ayrıca o adamla görüşmeyeceksin. Ben o uzun süredir görüşmediğin arkadaşlarını sana bulur getiririm.’ Duru, ortamda başka bir erkeğin arkadaş vasfı ile konuşulmasına dahi tahammülü olmayan sevgilisinin, alışkın olduğu tavırlarını sakince izledi.  Bu adam şimdi de, ‘Ben evde sana aynısını yaparım.’ diyen anneye bağlamıştı. Şimdi ağzını açıp bir şeyler söylese bu muhabbet akşama kadar sürer, bir de devir yapar yarın gün boyu bunun ceremesini çekerlerdi.  O yüzden sustu. Sevdiği adama gülümsedi. Adam ise anında o gülüşlerin esiri olup, aşkından erir duruma geçmişti.  Duru derin bir nefes alıp, en derinlerini bildiği okyanus gözlere baktı. Varsın bir tek Hakan olsundu yanında. Gerisi fuzuliydi. - İlhan odadan çıktıktan sonra, Zeynep sinirle söylendi. ‘Olhon Boy oldoğomo onotmo.’ Sonra derin bir nefes alıp kafasını geriye attı. ‘Allahım deli deliyi neden dakikasında buluyor ya? Hayır yani benim aklım kendime bile zor yeterken neden bunlarla karşılaştırıyorsun beni?’ Ellerini kucağında bağlayıp, üzerinde jel olan ayağını boş gözlerle uzun uzun izledi. Sonunda bu bakışmadan da gına gelince masasındaki telefona uzanıp kat sekreterini aradı.  ‘Leyla, koridordaki yere dağılan dosyaları getirebilir misin? Demir Bey’e vermem lazımdı onları.’ Leyla ‘Tamam Zeynep Hanım.’ deyip telefonu kapattı. Sonra dakikalar öncesinden toparladığı dosyaları masasından alıp, Zeynep’in odasının yolunu arşınlamaya başladı.  Tam odanın olduğu koridora girecekti ki, İlhan ile yüz yüze geldi.  İlhan, sarışın kıza gülümsedi. Sarışınları da ayrı bir severdi hani. Ama çalışanlara sarkmama kuralını kendine hatırlattı. Bu kuralı da kendisine yeni koymuştu. Ne de olsa iş disiplinini elden bırakmamalıydı değil mi? Leyla, kendisine gülümseyen adama içi giderek baktı.  İlhan çenesini ovuşturdu.  Leyla adama bakıp bir kez daha içini çekti. Zaten yeterince yakışıklı değilmiş gibi bir de elini çenesine atınca ayrı bir seksi olmuştu.  Kendisine beğeni ile dolup taşan gözlerle bakan kıza doğru eğildi. ‘Adın ne?’ Leyla, vücudunun derinliklerine gömülmüş olan sesi zorla bulup çıkardı. ‘Leyla, İlhan Bey.’ İlhan kafa salladı. ‘Memnun oldum Leyla, şimdi o elindekilerle ne yaptığını ve kime götürdüğünü söyle bana.’ Leyla kafa salladı. ‘Zeynep Hanım’a götürüyorum efendim. Demir Bey’e teslim etmesi lazımmış.’ İlhan’ın dudaklarının kenarı kıvrıldı. ‘Bundan sonra evrak ve dosya ile ilgili ne varsa önce bana haber ver tamam mı? Sonra ben ne söylersem onu yaparsın.’ Leyla kafa salladı. İlhan devam etti. ‘Ve Zeynep Hanım’a söyle, dosyaları benim odama getirsin.’ Leyla ‘Tamam.’ deyip, Zeynep’in odasına doğru yol aldı.  Odaya girdiğinde kadını, bir ayağı yerde, öteki ayağı karşı sandalyede, elleri kucağında bağlı olarak otururken buldu.  İki adımda kadının yanına ulaştı. ‘Bir şey mi oldu Zeynep Hanım?’ Zeynep kafasını aşağı yukarı salladı. ‘Hörgüçlü bir deve ile karşılaştım Leyla.’ Sonra ‘Neyse’ dercesine elini havada sallayıp kızın elindeki dosyaya uzandı. ‘Teşekkür ederim.’ Leyla, dosyayı Zeynep’e verdikten sonra eklemeyi unutmadan konuşmaya başladı. ‘Dosyayı Demir Bey’e değil, İlhan Bey’e götürecekmişsiniz Zeynep hanım.’  Zeynep kaşlarını çattı. ‘O niyeymiş?’ Leyla omuzlarını ‘Bilmiyorum’ der gibi kaldırıp odadan çıktı. Zeynep, kız çıktıktan sonra ayağının üzerindekini alıp bileğini sağa sola büktü. Şimdilik acısı geçmiş gibiydi.  Uzanıp topuklularını çıkardıktan sonra düz ayakkabılarını yeniden giydi. Ardından ayağa kalkıp üzerini düzeltti.  Dosyaları alıp yavaş adımlarla odasından çıktı. Ayağı çok ağrımasa da yine de ağırlığını ona vermeden hafif aksayarak İlhan’ın odasının kapısını çaldı. ‘Gir’ sesini duyunca, kocaman kapıyı biraz zorlanarak itip içeriye girdi.  Dosyaları hemen İlhan’ın masasına bırakıp arkasını döndü. İlhan topuklularını çıkarmış olan kızı süzdü. Zeynep topuklu ayakkabı olmadan kendisinin ancak göğsüne kadar gelirdi. Zaten topuklu olunca da aralarında en az bir baş mesafesi kadar boy farkı kalıyordu. Bakışlarını kızdan çekip dosyalara indirdi ve henüz iki adım atmış olan kıza seslendi. ‘Bekle.’  Zeynep olduğu yerde durup, sakince arkasını dönüp beklemeye başladı. İlhan en az beş dakika kadar kafasını dosyalardan kaldırmadı.  Zeynep boş boş durmaktan ve ayakta beklemekten sıkılıp İlhan’a seslendi. ‘Bir işim yoksa çıkabilir miyim?’ İlhan kafasını kaldırıp bir an kıza baktı. Bu kız ne demeye hâlâ ayakta bekliyordu ki? Eliyle masanın önündeki koltuğu işaret etti. ‘Ayakta bekleme otur. Bileğin daha kötü olmasın.’ Ardından dosyaları incelemeye devam etti.  Zeynep, bu kibarlık karşısında afallar gibi oldu. Ses çıkarmadan oturup beklemeye devam etti.  Artık oturmaktan uykusu gelecek kadar zaman geçmişti ki, İlhan dosyaları kapatıp kıza baktı.  Gülümsedi. ‘Gayet iyi durumda görünüyoruz.’ Zeynep gülümseyerek kafa salladı. ‘Evet. Anlaşma yaptığımız şirketlerle bir problem olmazsa, inşallah yıl boyu önünüzde olan istatistiklerdeki gibi devam etmeyi umuyoruz.’  İlhan ‘Anladım’ diyerek kafa salladı. ‘Bana yarına kadar yılık finansal raporları teslim edebilir misin?’ Zeynep ‘Olur.’ dedi. Ardından merakla sordu. ‘Finansla mı ilgileneceksiniz?’ İlhan geriye yaslandı. ‘Yönetim ve finans artık bende.’  Zeynep, odasının dışında gayet gıcık olsa da, işe gelince oldukça ciddi olan adama baktı. ‘Hmm, anladım. Ben size yarın tüm raporları teslim ederim.’ deyip ayağa kalktı.  Odadan çıkarken, arkasında kendisini inceleyen bir çift gözden bihaberdi.  İlhan bu deli kızın, tüm dosyaları bu kadar özenli ve detaylı tutmuş olmasına hem şaşırmış hem de bir parça da olsa hayran kalmıştı.  Bir süre daha önündeki dosyaları kontrol edip, ardından Demir’in Dubaili iş adamı ile imzaladığı anlaşmanın finansal dökümünün olduğu maili incelemeye başladı.  - Zeynep, akşam saat sekizi gösterirken şirketten çıktı. Gelmesine daha 20 dakika olan otobüsünü beklemeye başladı.  İlhan direk otoparka inip, arabasını aldıktan sonra yola koyuldu. Şimdi gidip bir güzel alemini yapsa çok iyi olurdu da, çok yorulmuştu yahu.  İçinden, ‘Neyse yarın çift tarife uygularız.’ deyip, evine gitmek için gaza bastı.  Biraz ilerlemişti ki, sağ taraftaki durakta bekleyen kızı gördü. Gülümsediği yerde arabayı durağın önüne çekti.  Zeynep önünde duran arabayı görünce hemen birkaç adım gerileyip, arabaya bakmamaya özen göstererek kafasını otobüsün geleceği yöne çevirdi.  Bu saatte itin kopuğun olması, arabasını yanaştırıp içeriye davet eden puştun çok olması ne yazık ki olağandı.  Zeynep bu yüzden ‘Muhatap olmazsam basıp giderler.’ diye düşünüp arabaya bakmamaya devam etti. İlhan o esnada arabanın camını indirdi. ‘Şşştt’ Zeynep dişlerini birbirine bastırıp içini çekti. Şimdi kaptığı bir taşı alıp adamın kafasını yarsa olan kendisine olurdu. Bu tarz insanların dirisi beş para etmese de ölüsü para ederdi işte.  İlhan cevap vermeyen kıza, daha doğrusu kendisine bakmaya dahi tenezzül etmeyen kıza bir kez daha seslendi. ‘Gelsene ya, evine bırakayım. Otobüs bekleme.’  Zeynep işte şimdi dellendi. Çemkirmeye başladığı yerde arabaya döndü. ‘Basıp gitsene ulan ibne! Benim beklediğim otobüs senin…’ derken, cümlesini tamamlayamadan İlhan ile göz göze geldi. İlhan kafasını salladı. ‘Ne ağzı bozuk bir şeysin sen ya.’ Zeynep camdan içeri kafasını uzattı. ‘Ne demeye sapık gibi yanaşıp şşt pişt diyosun sen!’  İlhan kıza donuk donuk baktı. ‘Yine insanlık edelim dedik yaranamadık arkadaş. Evine bırakayım diyorum. Bekleme akşam vaktinde.’  Zeynep yumuşadı. ‘Sağ ol, yolunu değiştirme benim için. Otobüsüm birazdan gelir.’ İlhan uzanıp yolcu tarafının kapısını açtı. Kızın dediğini hiç sallamadan binmesini bekledi.  Zeynep, mırın kırın etse de sonunda arabaya binmişti. Gittikleri yol boyunca konuştukları tek şey Zeynep’in ev adresini söylerken aralarında geçen kısa diyalogdan ibaretti.  İlhan yarım saat kadar sonra küçük mahallenin ara sokağında durup arabayı sağa çekti.  Zeynep içtenlikle gülümseyip teşekkür edip arabadan inerken, ‘Yarın görüşürüz.’ demeyi ihmal etmemişti.  İlhan da sırıttığı yerde ‘Görüşürüz.’ deyip, tekrar yola koyuldu. Bir anı bir anını, bir tavrı öteki tavrını tutmayan kızı düşünüp salak salak sırıtırken, ama bunun farkında olmazken, evine doğru ilerledi.  Zeynep, giden arabanın ardından sırıtarak baktı. Sonra karşı kaldırımda oturmaya devam eden Sıtkı amcanın yanına geçip kaldırıma oturdu.  Her akşam olmazsa olmazlarıydı bu. Zeynep gelir, o günü nasıl geçtiyse adama anlatırdı. Adam bazen cevap verir, bazense hiçbir şey demeden öylece dinlerdi.  Ama bu gece iş değişti. Bu sefer Sıtkı amca sordu. ‘Kim ki? Kim ki bu adam?’ Zeynep kafasını kaldırıp adamın yüzüne baktı. ‘Patronum.’  Adam kafa salladı. ‘İyi mi, iyi mi?’  Zeynep güldü. ‘Değişik ama iyi biri.’ Sıtkı yüzünü astı. Kızın gözlerinde gördüğü şey hiç hoşuna gitmemişti. Yerinden ok gibi fırlayıp sandalyesini eline aldı. Zeynep ne olduğunu anlamadan adama bakıyordu.  Sıtkı Zeynep’i oturduğu yerde tek bırakıp, evine doğru yürüdü. ‘Sevme, sevme, sevme…’ diye aynı şeyi tekrarlıyordu. Zeynep ne olduğunu anlamadan adamın arkasından bakakaldı. Ne yaptım, ne dedim yahu diye düşünürken evine girdi.  O bir şey dememişti, bir şey yapmamıştı ama, aşk acısının delirttiği bu adam kızın gözlerinde parlayan o ufak kıvılcımı çoktan görmüştü. Belki de bu yüzdendi ‘Sevme.’ diye sayıklayışları. - İlhan evinin önüne geldiğinde, aklına aniden gelen bir şey ile yeniden geldiği yola döndü.  Zeynep, eve çıkıp annesi ile sohbet ettiği yerde yemeğini yedi. Ardından kısa bir duş alıp erkenden yatmaya hazırlanacakken kapının çaldığını duydu.  Bu saatte onlara kim gelirdi ki? En fazla karşı komşuları Fazilet hanım olurdu. O yüzden kafasına bağladığı havluyu umursamadan kapıya gitti. İlhan, geleceği yere ulaşıp arabadan indi. Kucağındakilerle birlikte apartmana girdi.  Birkaç kat çıktıktan sonra, çalacağı kapıyı üzerinde yazan isimden tanıdı. Yüzünde tam anlamıyla insanı sinir edecek kadar güzel gülümsemesi ile zile basıp beklemeye başladı.  Bir dakika kadar sonra kapı açıldığında, yüzü kırmızı kırmızı olmuş, makyajsız, kafasında sadrazam kavuğu gibi havlusu ve üzerinde dizleri çıkmış pizzalı pijaması ile Zeynep kendisini karşıladı.  İlhan gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıp, ciddi durmaya çalıştı. Zeynep kapıyı açtığında gördüğü adamla kısa bir şoka girdi. Bu adamın şimdi burada olması ne alakaydı değil mi? Kafasını kaldırıp, gözlerini kara gözlere dikti. ‘İlhan?’
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD