bc

ATEŞ ve BARUT ~ Adım Adım Mutluluk - 2

book_age4+
1.1K
FOLLOW
6.5K
READ
friends to lovers
playboy
powerful
comedy
twisted
sweet
realistic earth
first love
musclebear
twink
like
intro-logo
Blurb

İstanbul misali derin, hırçın, aşka inanmayan ve bilmediği hâlde başka bir adamın derin yarası olan bir kadın.

Karadeniz misali hoyrat, aşkı tanımayan ve tek kadına bağlanmam diyen bir adam.

*

Hayat onlara neler yaşatırdı bilinmez ama kader; kadına, aşka inanmayı öğretecekti. Adama, ömür boyu tek bir kadını sevmeyi.

Kadına yeniden doğmayı öğretecekti. Adama sevdiği kadının kokusunda hayat bulmayı.

Kader; Ateş ve Barut'u yan yana getirecekti. Bundan sonrasında onlara düşen, sadece bu aşkla yanıp, yeniden doğmak olacaktı.

chap-preview
Free preview
Ateş ve Barut ~ 1
Rize ~ Sinan içeriye girerken, Zeynep karşı odadan çıkıp adamın yanına ulaştı. ‘Sinan abi, bilekliğimin kancası koptu da, halledebilirsen bir bakar mısın?’ Sinan, kafasını kaldırıp incecik boynunu yan yatırarak kendisine bakan kızın gözlerinin içine baktı. Bu kız gerçekten hiç mi anlamamıştı onu seven adamın bakışlarını? Yoksa Sinan bakışlarıyla anlatabilecek kadar sevmemiş miydi bu kızı? O kadar güzel sevmemiş miydi? Sevmişti aslında. Öyle de güzel sevmişti ki...  Ama ne demişler; Nasipten öte yol yoktu. Ne yazmışsa ilahi kalem, onu yaşayacaktın.  Kızın elinden bilekliği alırken elleri titredi. İnce telden, kancayı tekrar yerine geçirip açılan bileklik halkasını düzeltti.  Sesi derinden çıkarken ‘Oldu.’ diye fısıldayıp, elindeki bilekliği Zeynep’e uzattı.  Zeynep, gayri ihtiyari bir şekilde bilekliği takması için kolunu uzatınca Sinan’ın kalbi bir saniyeliğine durdu. Geri atmayı öğrendiğinde ise elindeki bilekliği kızın koluna takmak için parmaklarının arasına aldı.  O bilekliği takıyordu ama, gelin görün ki tamamen başka bir dünyadaydı. Uzun parmakları Zeynep’in ince bileğinin üzerinde dolaşıyordu. Kızın yüreğinin uzantısının hafif darbeler halinde tenine vuruşunu hissetti. Sadece bu kadarıyla bilecekti sevdiği kızın kalp atışlarını. Bedenleri bu kadar yakınken, yüreklerinin bu denli uzak olması haktan reva mıydı? Bilekliği taktıktan sonra yeniden konuşmaya başladı. ‘Tamamdır.’ Zeynep, kendisine baktıkça acı çektiğini bilmediği adama gülümsedi. ‘Teşekkürler.’ Ardından, topuz yaptığı kıvırcık saçlarından yüzüne dökülen bir tutam saçı kulağının arkasına attı.  Çıktığı odaya tekrar girdiğinde, arkasında bıraktığı adam derin bir nefes alıp gözlerini kapattı. Acısını dışa vuramıyordu. Bağırsaydı, haykırsaydı eğer, içindeki deprem Karadeniz’i sallardı.  Boğazını yırtıp geçerdi de bu acı, yüreğinden bir türlü geçmezdi işte. Ciğerlerine dar gelen nefesini dışarıya salarken, dudaklarından birkaç kelime döküldü.  ‘Benim nefsim, takdirine boyun eğdi Allah’ım. Bana nasibimden fazlası düşmez. Sen hakkımda hayrı eyle.’ - Zeynep odaya girip kıyafetlerini çantasına yerleştirmeye devam etti. Zümrüt’ün hamileliğini öğrendiklerinden beri evde bir bayram havası hakimken, şimdi o hava hazırlık telaşına dönüşmüştü.  Altan ve Demir’in, davet edildiği organizasyona katılmaları için bu akşamdan yola çıkılacaktı.  Yaylana yaylana kıyafetlerini katladığı yerde Sevda odaya girdi. ‘Zeynep, gelsene canım dışarıya. Sinan gidiyor.’ Zeynep kaşlarını kaldırdı. ‘A-a şimdi mi?’ Sevda kafa salladı. ‘Evet. Hepimiz kapıdayız hadi.’ Zeynep elindekileri bırakıp dışarıya yürüdü. Sinan, Zeynep’le durduğu ev de bir dakika daha nefes alamayacağını anladığı an çantasını alıp dışarıya çıkmıştı.  Buradan çıkıp kendi evine gitmeyecekti. Gitse, yine yalnızlığın pençesi kavrayacaktı kendisini. En iyisi annesinin yanına gitmekti.  Otuzuna merdiven dayamış, koca bir adam da olsa, canı yandığında yine annesine sığınacaktı. Yine annesinin karşısında, düşüp dizleri yaraladığında, geçsin diye yaralarını öptüren çocuk olacaktı.  Herkesle tek tek vedalaşırken Zeynep, Sevda ile birlikte kapıya çıktı. Sinan Zümrüt’ü uzun uzun öpüp kokladı. Zümrüt, Sinan’ın kanıyla değil de canıyla bağlandığı kardeşiydi.  Zümrüt’ten sonra, Zümrüt’ün eşi Altan’ın vasıtası ile tanıştığı Demir’in karısı olan Sevda ile tokalaştı.  En son Zeynep’e geldi. Yine Zeynep’e geldi. Onunda da tokalaşacaktı ki, Zeynep, ayakları üzerinde yükselip yanaklarını tek tek adamın yanağına dayayıp geri çekildi. ‘Yolun açık olsun.’ Zeynep bir anlamda söylemiş olsa da, Sinan için binbir anlam yüklüydü bu cümle. Başını sallayıp arkasını dönerken aynı cümleyi tekrar etti. ‘Yolun açık olsun.’  Arabasına binip, bir buçuk saatlik yolu kat etmeye başladı. Yol gittikçe o da gitti. ama dönüp dolaşıp bir çift çakmak göze takıldı yüreği. Arabadan inip annesinin evine çıkarken yüreği bedenine ağır gelmeye başlamıştı. Kapıya gelip, iyi görünmeye çalışarak üzerini ve saçlarını düzeltti.  Ardından zile bastı. Kapıyı açan Emine hanım, oğlunu görünce önce bir sevinçle ‘Oğlumm!’ diyerek koca adama sarıldı. Ardından anne yüreğine ince bir sızı düştü.  Geri çekilip kendisine doğru eğilen oğlunun yüzünü avuçladı. ‘Annem, neyin var?’ Sinan gülümsedi. ‘Neyim olacak annem?’ Emine kafasını sağa sola salladı. ‘Ben bilirim bir şey olmuş sana. Söylemeyecek misin?’ Sinan’ın bu seferki gülümsemesinde acısı da belli oluyordu. ‘Artık benim anlatmaya yüreğim yok anacım. Sen sadece sessizliğimden anlayıver.’ Emine içini çekti. Anlamıştı yavrusuna ne olduğunu. Gözünün ferinden belliydi sevda acısına düştüğü. Sustu, bir şey sormadı. Sorup da evladının yarasını deşmeyecekti. Sinan içeriye girdikten sonra, salona geçip koltuğa otururdu. Ağrıyan başını koltuğun tepesine yaslamıştı ki, Emine gelip koltuğun diğer köşesine oturdu.  Sinan kafasını çevirip annesine bakınca kadın gülümsedi. Elini dizine vurup oğlunu çağırdı. Sinan kıvrılmış dudakları ile başını annesinin dizine koydu.  Kadının parmakları saçlarının arasında dolaşırken gözlerini yumdu. Uyusa geçer miydi bu da? Keşke çocuk olsaydı da, ağladıktan sonra çektiği o uykunun üzerine, hiçbir şey olmamış gibi uyanabilseydi.  Annesinin dizlerinde kısa bir süreliğine uykuya daldı. Uyandığında acısı yerli yerindeydi. Zaten nasıl geçebilirdi ki? O saatlerden sonra, gözüne bir daha uyku girmedi. Boğazından bir lokma geçmedi. Kısacası, Sinan o gün kendinde değildi… Ama belki de bugün kırılmasaydı, bir daha yeşillenemeyecekti.  - Sevda, Sinan gittikten sonra çantaları toplayıp kızların olduğu odaya geldi. Odada Zeynep ve Duru vardı.  Sevda bir köşeye otururken onlar da en son çantalarını kapatıp, koltuğa yayıldılar. Duru, kuruyan dudaklarını yaladığı yerde Sevda’ya baktı. ‘Sinan abi neden böyle apar topar çıktı ki?’ Sevda cevap vermeye kalmadan Zeynep söze atıldı. ‘Evet yahu ne oldu birden? Zaten kahvaltıdan sonra bir tuhaftı, ne oldu ki acaba?’ Sevda Zeynep’in söylediklerine gözlerini devirdi. ‘Valla ne olduğunu anlayana Zeynep. Var demek ki adamın bir sıkıntısı.’ Sevda, Zeynep’in bu kadar cin gibi olup da, hâlâ kendisine eriyerek bakan adamı fark etmemiş olmasına sinir oluyordu. Hele de kaldırıp ‘Sana kız bulalım Sinan abi’ dememiş miydi? Alacaktın eşek ciğerini, Allah yarattı demeyip ağzına vuracaktın bu kızın.  Zeynep, Sevda’nın dediğini anlamayıp boş gözlerle bakarken, Sevda kafasını sağa sola sallayıp aklındaki Zeynep Öldürme Planları’nı rafa kaldırdı. O sırada aklına gelen şey ile ayağa kalktı. ‘Kız biz İlhan’ı arayıp Zümrüt’ün hamile olduğunu haber verdik mi?’ Duru olumsuz anlamda kafa salladı.  Sevda gülümsedi. ‘Dur ben arayayım onu, çıksın da gelsin artık.’ Sonra telefonu kaptığı gibi kulağına dayadı. Telefon uzun uzun çaldıktan sonra anca açılabildi. Telefon açılır açılmaz da, Sevda ötmeye başladı.  ‘Neden o telefon geç açıldı İlhan? Tuana’nın yanında edepsizliğe mahal verecek olaylar yapmıyorsundur inşallah.’ İlhan, teknenin uç kısmında yayıldığı yerde gülümsedi. ‘Sen benim ne zaman edepsizlik ettiğimi gördün?’ Sevda burun kıvırdı. ‘Tanımasak bilmesek inanacağız ha sana da. Neyse, ne zaman geliyorsunuz sen onu söyle bana.’ İlhan, kolunun üzerine yatmış olan kızın saçlarını okşamaya devam etti. ‘Şimdilik gelmeye niyetimiz yok.’ Sevda cinlikle gülümsedi. ‘Ama İlhan gelmen lazım.’ İlhan kaşlarını çattı. ‘Niye?’ Sevda kıs kıs güldü. ‘Aileye bir Karlıdağ daha geliyor.’ İlhan olduğu yerde doğruldu. ‘Anlamadım.’  Sevda daha çok güldü. ‘Bir kadın kapımıza dayandı İlhan. Karnı burnunda, bu çocuk İlhan’ın deyip duruyor.’ İlhan duyduğu ile, ağzındaki içeceğini püskürtüp öksürmeye başladı. Nefesi kesildi. Kalbi tekledi.  O da neydi, bu rüzgarın altında terlemeye de mi başlamıştı? Kesin kalp krizi geçiriyordu, kesin! Öksürüklerinin arasında zar zor konuştu. ‘Ne diyorsun sen Sevda?’ ‘Ya duydun iştee, kadın geldi diyorum. Bu çocuk İlhan’ın illa da doğurucam dedi diyorum.’ Sinan’ın sol kolundan, kalbine doğru bir yol yavaş yavaş uyuşmaya başladı. ‘Ben öyle bir hata yapmış olamam. Yok benim değildir o çocuk.’ ‘Valla ben bilmem.’ İlhan bunun üzerine derin bir iç çekti. ‘Sevda harbi mi diyorsun sen ya?’ İlhan’ın haline dayanamayan Sevda kahkaha atmaya başlayınca, İlhan olayı çaktı. ‘Oraya gelip seni öldürmem lazım ama bu rahatlamanın üzerine bir şey yapmamaya karar verdim.’  Sevda kahkaha atmaya devam etti. ‘Yaa böyle terletirler işte adamı. Ama yalan yok, aileye bir Karlıdağ daha geliyor?’ İlhan gözlerini kıstı. ‘Yoksa?’ Sevda, adam görecekmiş gibi kafa salladı. ‘Hı hı, Zümrüt hamile.’ İlhan genişçe güldü. ‘Heyytt bee! Ulan valla kendi çocuğum olsa bu kadar sevinmezdim.’ Sevda güldü. ‘Orasını biliyoruz canım. Neyse işte, artık çıkın gelin.’ İlhan kafa salladı. ‘Tamam, tamam. İki güne geliriz.’ Sevda, ‘Tamam o zaman. Tuana’yı öp, elin gavur kızlarını öpme.’ diyerek telefonu kapattı.  İlhan, hem Sevda’nın şakasının üzerine rahatlayarak, hem de aldığı habere sevinerek kalktığı yere geri uzanıp, yanındaki kızı göğsüne çekti. Kız konuşmaya başladı. ‘Ne olmuş?’ İlhan sırıttı. ‘Bebek geliyormuş ballim.’ Tuana gülümsedi. ‘Nasıl?’ İlhan kardeşini kollarının arasına alıp, güldüğü yerde sıktı. ‘Zümrüt yengen hamileymiş fındığıımm!’ - Sevda telefonu kapattıktan sonra gülmeye devam etti. Bu sefer ona Duru da katılmıştı. Kafasını sallayarak güldüğü yerde ‘Nasıl tepki verdi? diye sordu. Sevda, sıcak başınca ellerini kendine yelpaze yaptı. ‘Ne desin, ben öyle bir hata yapmam diyor. Çakala bak.’ Duru güldüğü yerde gözlerini kıstı. ‘Vay oduun, demek gerçekten böyle bir durum olsa nanayı yermişiz.’ Sevda kulağını çekiştirip masaya vurdu. ‘Aman Allah korusun, gelmesin başımıza öyle bir şey. Ama orada keyif çattığı yerde ufak bir kriz geçirdi ya, oh olsun.’ Bunun üzerine Sevda ve Duru yeniden gülüştüler.  Ama odada sebepsiz yere gülmeden oturan bir Zeynep vardı. Nedenini bilmiyordu ama nedense başka biri olsa katıla katıla güleceği olaya, tek bir kasını oynatıp gülememişti.  Derin bir nefes alıp parmaklarını ovuşturduğu yerde yeniden iç dünyasındaki düşüncelere daldı.  1 hafta sonra… İstanbul Zeynep sabah saat 7’yi gösterirken kendiliğinden uyandı. Alarm çalmadan önce uyanması şaşılacak şeydi. Kendisi genelde ya alarmı kapatıp uyuyan ya da hiç duymayıp uyumaya devam eden biriydi. Ondan sonra da işe yetişmek için paldır küldür hazırlanır, iki ayağını bir pabuca sokardı.  Bugün böyle erkenden uyanınca soğuk bir duş alıp, özene özene hazırlandı. Siyah, bileklerinde bitip bacaklarını saran pantolonunu giyip, üzerine omuzlarını açıkta bırakan beyaz gömleğini giydi. Saçlarının buklelerini belirginleştirdikten sonra arkadan küçük bir toka ile tutturup, altını açık bıraktı.  Kahvaltı yapmak pek adeti değildi. Uyuyan annesini rahatsız etmemek için yavaş yavaş mutfağa ilerledi.  Bir tane şeker domatesi ağzına atıp bir-iki tane de eline aldı.  Çantasını ve topuklu ayakkabılarını koyduğu poşetini de aldıktan sonra kapıya çıktı. Düz ayakkabılarını giydikten sonra evden çıktı.  Apartmandan çıktığında, her zaman olduğu gibi karşı kaldırımın ortasına sandalyesini çekmiş, elinde olan kitabı ters tutmuş adama gülümsedi.  ‘Günaydın Sıtkı amca.’ Sıtkı mahallelinin ‘deli’ diye tabir ettiği, ama kimi insanların ‘Delireceksek, bu kadar güzel delirelim.’ dediği, tatlı, 55 yaşlarında bir amcaydı.  Sabahın erken saatlerinde kitabını eline alıp kapıya çıkar, sandalyesini çeker otururdu. Elindeki kitabı okuduğu var mıydı? Belki de okuyordu.  Kimseye zararı yoktu. Yaptığı en fazla yaygara, mahallenin camisine gidip bağış için konulan sandığın başına oturup, gelen gidene ‘Para verin ulan dümbükler, paraa!’ demek oluyordu. Bazısı parayı sandığa atar, bazısı da Sıtkı amcanın eline tutuştururdu. Sıtkı da eline geçen iki kuruşu, mahalledeki çocukları toplayıp bakkala giderek değerlendirirdi.  Kendisine gülümseyerek ‘Günaydın’ diyen kıza burun kıvırıp, cevap vermeden yüzünü öteki yana döndü.  Kafasına eserse gülümser, yok keyfi yerinde değilse hiç kimse ile muhatap olmazdı. Bu gün de anlaşıldığı üzere insanları takmama günündeydi.  Zeynep adama sırıttığı yerde aşağı sokaktaki durağa yürüdü.  Sıkış tepiş olan otobüsten güçlükle inip, şirkete yürüdü. Odasının olduğu kata geldiğinde, bir kaç tane adamın karşısındaki odaya büyük toplantı masalarından birini taşıdığını gördü. Ne olduğunu anlamadığından, pek takmayıp odasına geçti. Ayakkabılarını değiştirdikten sonra dışarıya çıktı. Çalışanlar yavaş yavaş gelmeye başlamıştı.  Kızlara selam verip gülümsedi. ‘Kahve isteyen?’ Kızlardan onay alıp kahveleri almaya gitti. Buradaki herkesle arkadaştı, şen şakrak, deli dolu hali herkes tarafından sevilmesini sağlamıştı.  Altan’ın insiyatifi ile girdiği işinde mahcup olmamak için deli gibi çalışıyordu. En ufak bir kaytarma yapmadan, iş disiplinini bırakmadan çalıştığı için kısa sürede finans departmanının sorumlusu olmuştu.  Elindeki kahveleri arkadaşlarına bıraktıktan sonra odasına geçip, dünden kontrol ettiği dosyaları ufak bir tarama ile gözden geçirip, yeni işlerini yapmaya başladı.  - İlhan, kolunu kaldırıp yatağın öbür ucundaki komodinde alacaklı gibi çalan telefonuna uzandı.  Uzanmaya çalışırken ilerlemesini engelleyen bir şeye takıldı. Yarım bakan gözlerini kaldırdığında ise, turuncuya çalan kızıl saçları beyaz yastığın üzerine yayılmış olan kızı gördü.  İçinden okkalı bir küfür savurdu. O kadar içip, gece uyuyakalmasaydı, geceden çıkıp gitmiş olacaktı. Şimdi işi yoksa bu kızla uğraşıp duracağını biliyordu. Belki bir çare deyip, kızın uyanmaması için bağıran telefonunu acele ile susturdu. Ardından yerdeki pantolonunu acele ile giyip, kollarından geçirdiği gömleğini iliklemeden odanın kapısına ilerledi.  Tam unuttuğu araba anahtarını almak için geri dönüp, komodine uzanmıştı ki, kızıl afet saçlarını yüzünden çekip kafasını kaldırdı.  Kız tam ağzını açıp bir şey söyleyecekti ki, İlhan kızın konuşmasına fırsat vermedi.  ‘Evet bebeğim dün gece çok güzeldi. Hayır güzelim sana numaramı veremem. Bay bay.’ deyip odadan çıkarken, nezaketini elden bırakmamak için el sallamayı ihmal etmedi.  Dışarıya çıktığında ise, otelin koridorlarına dolan tiz çığlığı ve ardından kapattığı kapıya çarpan birkaç eşya sesi duydu.  Sese yüzünü ekşittiği yerde, hızla otelden çıkıp arabasına bindi. Bindiği gibi de, kendisini uykudan uyandıran Demir’i aradı.  Telefon anında açıldı. ‘Lan oğlum sen neredesin?’ İlhan telefonu kulağından bir saniyeliğine uzaklaştırıp, tekrar kulağına koydu. ‘Sana da günaydın abicim.’ ‘Günaydını mı kaldı ulan. Öğlen olmak üzere.’ İlhan kolundaki saate baktı. Harbiden bu kadar uyumuş muydu ya? Artık gece ne kadar yorulduysa... Yüzüne muzip bir gülüş yerleşti. ‘Abi vallahi gençlik, bekarlık durumları olunca böyle geç saatlerde uyanmak farz oluyor adama.’ Demir telefonun ucunda derin bir nefes aldı. ‘Hay ben senin bekarlığına. De hayde çık da gel. Şirkete ayak basacağın gün ardında dolaşıyoruz.’ İlhan gözlerini devirdi. ‘Tamam geliyorum bir saate.’  Telefonu kapattıktan sonra, eve gidip hızlıca bir duş aldı. Özenle hazırlandıktan sonra yola koyuldu.  Şimdi yeni tanışacağı insanlarda -kızlarda- iyi izlenim bırakmak için, şık olmak elzem bir görevdi.  Islık çalıp yola baktığı yerde, yavaş yavaş arabasını kullandı. Şirkete ulaştığında ise içeriye girip gözlüklerini yüzünün yarısına kadar indirip çalışanlara havalı bir selam verdi. Bir elini cebinde atıp asansörü beklemeye başladı. O esnada ardında bıraktığı kızlardan çıkan ufak fısıltıları duyup, sırtına saplanan beğeni dolu bakışları hissedebiliyordu.  Tatminkar bir gülümseme ile yukarıya çıkıp Demir’in odasına girdi. Buraya girmeden önce de beğeni dolu bakışları hissettiğinden, erkeklik egosu epey bir okşanmıştı.  Demir’e sırıttığı yerde, masanın önündeki koltuğa yayılıp, ayağını dizinin üzerine attı. ‘Selam patron.’  Demir yapmacık şekilde gülümseyerek dişlerini gösterdi. ‘Şükür kavuşturana sevgilim, yollarını gözlüyordum.’ İlhan bir kahkaha attı, ‘Ne var abicim ya, biraz alem yapıp uyuyakaldıysam?’ Demir elini sallayıp adamı geçiştirdi. ‘Neyse, artık geldiğine göre iş dağılımımızı tekrar yapıyoruz.’ İlhan ciddileşip kafa sallarken, Demir devam etti. ‘Altan artık şirkete belirli aralıklarla gidip geleceği için projelerin hepsi ben de olacak. Hem projelere hem yönetime yetişemeyeceğim için, yönetim sen de. Aynı zamanda, finansal işlerimizin de başında olmuş olursun.’ İlhan kafa sallayıp, adamı onayladı. ‘Tamamdır abi, o iş bende.’  Bunun üzerine yapacaklarından biraz daha konuştular. Yarım saat kadar sonra, İlhan Demir’in odasından çıkıp, bir üst katta olduğunu öğrendiği odasına çıkmak için, asansörü değil merdivenleri kullanmayı tercih etti.  Islık çaldığı yerde, ellerini cebine atıp basamakları ağır ağır çıkmaya başladı.  O sırada elindeki dosyalar ile odadan çıkan Zeynep, sayfalara tek tek baktığı yerde yürümeye başladı.  Sabahtan beri diline takılmış olan şarkıyı mırıldanıyordu. ‘Ateşle barut ahh, yan yana durmaz. Gönül dilinden anla biraz.’ Dosyaları Demir’e teslim etmek için merdivenlere yöneldi. Hâlâ şarkıyı söylüyordu. ‘Bir dokunursan, ah dokunursaaann…’ O esnada kocaman bir kas kütlesine çarpınca, elindeki dosyalar sayfaları uçuşarak etrafa savruldu.  Kahrolasıca ayakkabısı ise tam da olacağı gibi dengesini tamamen kaybetmesine neden olunca yere kapaklanacakken, çarptığı kas kütlesinin aynı oranda kaslı kolları ile sarılıp son anda düşmekten kurtarıldı.  Kafasını kaldırıp kendini süzen kara gözlere baktı. Ardından da ince kolunu kuvvetle saran parmaklara. Sırtı adamın geniş koluna dayalıyken, ayağından bir sızı tüm bacağına yayıldı.  İlk başta beğeni ile bakan gözleri, şimdi acı ile kısıldı. O an ne dediğinin farkında olmadan inledi. ‘Aaay, ölüyorum.’ İlhan kızın dediğine binbir anlam yükleyip piç piç sırıttı. ‘O çok belli oluyor.’ 

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

HÜKÜM

read
223.4K
bc

MARDİN KIZILI [+18]

read
520.3K
bc

AŞKLA BERDEL

read
78.9K
bc

ÇINAR AĞACI

read
5.7K
bc

Ne Olacak Halim (Türkçe)

read
14.3K
bc

PERİ MASALI

read
9.5K
bc

Siyah Ve Beyaz

read
2.9K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook